Prof. Sami Şekeroğlu Sinema TV Araştırma ve Uygulama Merkezi Neden Önemli?

Bir ülkenin belleği sadece kitaplarda, arşivlerde ya da müzelerde değil; sanatın, özellikle de sinemanın hafızasında saklıdır. Sinema, ortaya çıktığı günden bu yana iktidarların en çok rahatsız olduğu, toplumun vicdanını en güçlü şekilde yansıtan sanat dallarından biridir. Türkiye’de bu belleğin en önemli taşıyıcılarından biri de kuşkusuz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Araştırma ve Uygulama Merkezi

Bugünlerde bu kurumun adı ne yazık ki bir kültür tartışmasının merkezinde. Üniversiteye bağlı merkezin binası için yıkım kararı alındı. Oysa burası yalnızca bir bina değil; içinde 10 bini aşkın film arşivi, sinema eğitimine yön veren laboratuvarları, sinema salonları, koruma odaları ve belgesel çalışmalarıyla Türkiye sinema tarihinin kalbi. Uluslararası Film Arşivleri Federasyonu (FIAF) üyesi olan merkez, yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da sinema mirası kurumları arasında yer alıyor.

YARIM ASIRLIK BİR HAFIZA

Merkezin kurucusu Prof. Sami Şekeroğlu, ömrünü Türk sinemasının belgelenmesine ve korunmasına adamış bir akademisyen, sinema tarihçisi ve arşivciydi. 1960’lardan itibaren kişisel çabasıyla temellerini attığı bu merkez, Türkiye’de sinema eğitiminin başladığı yer oldu. Lütfi Akad, Metin Erksan, İlhan Arakon, Memduh Ün, Duygu Sağıroğlu gibi usta yönetmenlerin yolu buradan geçti. Yüzlerce yönetmen, senarist ve sinemacı bu merkezde yetişti.

Türk Film Arşivi’nin çekirdeğini oluşturan koleksiyon ise sinema tarihimiz açısından eşsiz bir hazine. Osmanlı döneminden Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’ün görüntülerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanan paha biçilemez bir bellekten söz ediyoruz.

KÜLTÜRÜYIKMAK, HAFIZAYI SİLMEK

Ancak son yıllarda merkez “deprem riski” gerekçesiyle âtıl bırakıldı ve şimdi de yıkımla karşı karşıya. Üniversite yönetimi bu adımın bilimsel raporlara dayandığını söylese de öğrenciler, akademisyenler ve sanatçılar bu süreci “bir kültürel mirasın yok edilmesi” olarak görüyor.

Arşivin bir kısmının başka binalara taşındığı söyleniyor. Fakat sinema mezunlarının dile getirdiği kaygılar büyük: Filmler gerçekten güvende mi? Osmanlı dönemine ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait nitrat tabanlı filmler kime emanet edildi? Film arşivciliği özel bir alan, yetişmiş insan gerekiyor. Peki, kimin elinde bu miras?

Unutmayalım ki yıkılan sadece bir bina değil. Yıkılan şey bir bellektir, bir hafızadır.

POLİTİK SİNEMA, POLİTİK YIKIM

Türkiye’nin sinema tarihi aynı zamanda politik mücadelelerin de tarihidir. “Karanlıkta Uyananlar”dan Yılmaz Güney’in eserlerine, günümüzde Emin Alper’den Yeşim Ustaoğlu’na birçok yönetmenin filmi toplumsal vicdanın sesi oldu. İşte bu nedenle sinemanın belleğini yok etmeye yönelik her girişim, aynı zamanda politik bir tavırdır. Çünkü sanat, iktidarların en güçlü kontrol alanlarından biridir. Sinemanın özgür ve eleştirel ruhu ise bu kontrolün önünde en büyük engeldir.

SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKEN ORTAK MİRAS

Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi yalnızca geçmişin değil, geleceğin de güvencesidir. Öğrencilerin üretim hakkı, sanatçıların belleği, toplumun kültürel mirası burada korunmaktadır. Yıkım geri dönülmez bir kaybı beraberinde getirecektir.

Bugün sorulması gereken soru şudur:
Biz hafızamıza, kültürümüze sahip çıkacak mıyız, yoksa rantın ve otoriter anlayışın sessiz seyircileri mi olacağız?

Sami Şekeroğlu’nun ömrünü adadığı bu miras sadece sinemacılara değil, hepimize aittir. Çünkü sinema, bir milletin vicdanıdır.
Ve vicdan, yıkılmaz.