Ağustos akşamı, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’na adım attığımda, hafif bir esinti yüzüme çarpıyordu. Binlerce insan, bir gitarın hatırasını dinlemek için oradaydı; ben de onlardan biriydim. Daha ilk notalarda anladım ki, sahnedeki müzisyenler yalnızca çalmıyor; Yavuz Çetin’in duygusunu, tınısını ve mirasını yeniden yaşatıyordu.
Yavuz Çetin… ülkemiz rock müziğinin en samimi, en içten seslerinden biri. Onun gitarı bana her zaman özgürlüğü, isyanı ve bir o kadar da kırılganlığı fısıldamıştır. Harbiye’nin taşlarında yankılanan melodiler, geçmişle bugünü birleştiriyordu. O gece, Yavuz’un 1971 model Fender Stratocaster’ı, oğlu Yavuzcan’ın ellerinde yeniden dile geldi. “Sadece Senin Olmak” çalarken dev ekrana yansıyan düğün görüntülerinde Didem Berkes’i görmek, binlerce kişiyi aynı anda hüzne ve sevgiye boğdu.
Rock müzik, fabrikaların gürültüsünden ve işçi sınıfının haykırışından doğmuştu. Bizde ise sadece bir tür değil; haksızlıklara, baskılara, suskunluğa karşı bir duruş olmuştu. O gece Harbiye’de çalınan her akor, bunun hâlâ geçerli olduğunu kanıtlıyordu: Rock hâlâ özgürlük, hâlâ isyan, hâlâ duyguların sesi demekti.
Tanju Eksek, Batu Mutlugil, Akın Eldes, Begüm Akman, Burak Gürpınar, Ceylan Ertem, Dinçer Tuğmaner, Hayko Cepkin, Kaan Tangöze, Melis Danişmend, Murat İlkan, Nejat Yavaşoğulları, Korhan Kodaman, Tuncer Tunceli, Serdar Öztop ve Pentagram’a kadar sahneye çıkan herkes, başka bir zamanın kapısını aralıyordu. Murat İlkan’ın 'Kimse Bilmez' yorumu Tuncer Tunceli’nin gitarıyla birleşince Harbiye, Yavuz’un eski tınılarıyla doldu.
Pentagram’ın sahneye çıkışı ise bir konserden öte, kolektif bir saygı duruşuna dönüştü. "Bir gitar virtüözü, Pentagram’ın dinletisiyle anılırken Harbiye, sessiz müziğin içinde kayboldu.
Ve Ceylan Ertem… Beyaz elbisesiyle sahneye adım attığında, “Bunca erkeğin arasında bir kadın olarak çıkıyorum,” dedi. Sonra da ekledi: “Her şey çok güzel olacak… Tüm düşünce suçlularına selam olsun.” O sözler, yalnızca alkışlarla değil, binlerce insanın kalbinde yankı buldu.
Finalde Volkan Aslan’ın, “Şu an cezaevinde olan Ekrem İmamoğlu ve Mahir Polat adına size sesleniyorum,” sözleriyle Harbiye’nin taş duvarları bir kez daha tarihe tanıklık etti. “Hak, hukuk, adalet” sesleri geceyi doldurdu. İBB’nin ev sahipliğinde, İBB Orkestrası ve Yavuzcan Çetin’in organizasyonuyla gerçekleşen bu buluşmada müziğin ve sözün gücü birleşti; kalplerimiz aynı ritimde attı, tıpkı Yavuz Çetin’in şarkılarında olduğu gibi.
Harbiye Açıkhava’yı dolduran binlerce kişi, yalnızca bir konserin parçası değildi; aynı zamanda dayanışmanın, umudun ve adalet arayışının da sesi oldu. Gecenin her anında yükselen alkışlar ve hep bir ağızdan söylenen şarkılar, Yavuz Çetin’in mirasının yalnızca müzikte değil, toplumsal hafızada da hâlâ canlı olduğunu gösteriyordu.
Yavuz’un hikâyesi ise acının ve güzelliğin iç içe geçtiği bir hikâyedir. 1997’de lise arkadaşı Ercan Saatçi’nin prodüktörlüğünde çıkardığı ilk albümü İlk ile umut dolu bir başlangıç yapmıştı. Erkan Oğur’la birlikte çaldıkları “Dünya” parçası, Propaganda filminde yankı buldu. Ancak ikinci albümünü göremedi; albüm, 2001’de ölümünden üç ay sonra yayımlandı. O yüzden klipler, eldeki birkaç görüntüden toparlanarak hazırlandı.
İlk albümle ikinci arasındaki fark çok belirgindi. İlk albümdeki coşku ve yaşam sevinci, ikinci albümde yerini hüzne ve karanlığa bırakmıştı. “Kurtar Beni”deki haykırışı, bunun en açık ifadesiydi:
“Birden kesiliverse bu sıkıntı bu çile, cehennem dönüverse cennete… Kurtar beni bu alemden…”
15 Ağustos 2001’de, Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak yaşamaktan vazgeçti Yavuz. Cenazesinde onun gitarında kendi sesini bulan hayranları vardı. Belki de Yavuz’un en büyük ailesi, onu dinleyenlerdi.
O gece Harbiye’de bir kez daha anladım: Yavuz Çetin sahnede olmasa da her telin titremesinde, her alkışta, her dolan gözde onun varlığı hissediliyordu. Bir gitarın yüreği hâlâ atıyor, bir müziğin mirası hâlâ canlı kalıyordu. Ülkemizin usta müzisyenleri, Yavuz Çetin’in hatırasına saygıyla, adeta sahnede yaşayan bir müzik dersi verdi.