Bir çocuk, bazen bağlamaya sarılır.
Oyuncağı değil, can yoldaşı olur sazı.
Düğünlerde umut, cenazelerde ağıt olur sesi.

Hüseyin Acun da öyle bir çocuktu.
Sazını omzuna değil, yüreğine asmış bir Anadolu evladı.
Kayseri’nin kenar mahallelerinde, türküsüyle kendine yer açmaya çalışan bir can.

Ama bu topraklarda bazen insan olmak yetmez.
Hele Aleviysen, yoksulsan, bir de hastaysan…
O zaman sayılmazsın bile; görünmez olursun.
Varlığın, ancak yokluğunla hatırlanır.

Hüseyin’i tanıyanlar bilir: O sadece bir müzisyen değildi.
Sesiyle yoksul sokakların neşesi, diliyle suskun mahallelerin yankısıydı.
Ama bir gün, onun türküsünü susturdular.

“Uyuşturucuyu övdün” dediler.
Oysa o sözler, övgü değil; belki de yardım isteyen bir çığlıktı.
Fakat bu ülkede sistem, çığlıklara kulak vermez.
Dinlemez; dosya açar, damga vurur, hücreye yollar.

Hüseyin’in yüzde 80 engelli raporu vardı.
Doktorlar “organik olmayan psikoz” teşhisi koymuştu.
Ailesi, infaz ertelemesi için raporlar sundu, dilekçeler verdi.
Ama kabul edilmedi.

Çünkü Hüseyin, bu ülkenin kıyısına itilmiş milyonlardan biriydi.
“Önemsiz dosya” sayıldı.
Oysa o, yok sayılan bir halkın küçük bir portresiydi.

BİR GÜN, BİR ÖLÜM…

Cezaevine götürüldü.
Ertesi gün…
Evet, sadece bir gün sonra, “intihar etti” dediler.

Ama biliyoruz:
Bu topraklarda bazı “intiharlar” kendi bileklerinle değil, toplumun körlüğüyle işlenir.
Bazı ölümler, susarak öldürür.
Ve bazen bir türküyü susturmak için ne ip gerekir, ne silah…
Yalnızlık yeter.
İnkâr yeter.
Adaletsizlik yeter.

Hüseyin’in mezarına sadece sazını değil, yüreğimizdeki isyanı da bıraktık.
Çünkü onun ölümü bir istisna değil; yüzyıllık bir görmezden gelişin devamıydı.
Maraş’ta susturulan seslerin, Çorum’da boğulan umutların, Madımak’ta yakılan canların yankısıydı.

Bu ülkede Alevi olmak hâlâ yalnızlıktır.
Yoksul bir Alevi olmaksa, mezarını bile savunamadan ölmek demektir.

YAS DEĞİL, HESAP

Hüseyin Acun’un ardından kurduğumuz her cümle, sadece yas değil, hesaptır.
Çünkü bir toplumun adaleti, en zayıfına nasıl davrandığıyla ölçülür.
Ve biz, bir kez daha sınıfta kaldık.

Unutmayacağız Hüseyin Acun.
Sen sustun…
Biz susmayacağız.