Bodrum sonbaharı… Deniz yorgun ama hâlâ ılık, gökyüzü berrak. Ve bu güzel Ege kasabası, yalnızca tatilcileri değil, dünyanın dört bir yanından sanatın peşine düşenleri de ağırlıyor. Bu yıl Bodrum Uluslararası Film Festivali’nde sadece sinema değil, insan olmanın, köklerin, göçün, direnişin ve hafızanın da izini sürdük. Çünkü bu yıl festivalin en özel konuklarından biri, sinemanın asi çocuğu Tony Gatlif’ti.
Gatlif’in sinemasını bilenler bilir. O, perdede sadece görüntü değil, bir halkın sesi, müziği, acısı ve dansını gösterir. Filmleri sadece izlenmez, hissedilir. Ve Bodrum’da, festival kapsamında katıldığım masterclass’ta bu büyük sanatçının sadece yönetmen değil, bir anlatıcı, bir yol gösterici, bir isyankâr olduğunu bir kez daha anladım.
"Sanat, ölümün karşısında yaşamın sesidir" dedi Gatlif, sert bir ifadeyle. Gazze’den Ukrayna’ya, Afrika’dan Avrupa’ya sürgün yollarında kaybolan hayatları düşünerek konuştu. Onun için sanat; estetik bir arayıştan çok daha fazlası. Bir direniş biçimi. Sessizliğe karşı bir çığlık.
“Sanat cesaret ister” derken kendi hikâyesini de açtı bize. Kültüre, eğitime erişimi olmayan bir çocuğun sanata tutunarak yolunu bulması… Bozark’ta aldığı sanat dersleri, Endülüs’te Alkazar’ın izlerini sürüşü… Ve elbette Roman kültürüne duyduğu sadakat. Gatlif, ezilenin kamerası olmuş adeta. Gadjo Dilo’dan Transylvania’ya uzanan filmografisi, göçün, sürgünün, evsizlik hissinin film şeridine dökülmüş hali.
Sanatı, bugünün iletişim çağında yitirdiğimiz o derin insanlık duygusuna bir çare olarak sunuyor. “Artık film var ama içinde film yok” diyor. Ne çok anlam yüklü bir cümle… Sinema artık teknikle büyüyor ama duygu eksik. Görüyoruz ama hissetmiyoruz. Filmler iletişim kurmuyor, sadece geçip gidiyor.
Gatlif, sinemayı bir yolculuk olarak tanımlıyor; “Ama organize olmayan bir yolculuk” diyor. Bu tanımda bile özgürlük var. Çünkü o, özgürlüğü suyla anlatıyor bize. Polaro filmindeki su sahnesini soran bir seyirciye, “Su, dünyadaki en özgür şeydir” diye yanıt veriyor. Hem zarif hem güçlü. Tıpkı iyi bir sanat eseri gibi.
“Müzik, halkın nostaljik sesidir” dediğinde ise aklımıza kendi coğrafyamızdan melodiler geldi. Gatlif de boş durmamış; “Geronimo” filminde İbrahim Tatlıses’in sesini kullanmış. “Yüreklere dokunan bir tınısı var” derken gözleri parladı. Türk sinemasını da takip ettiğini söyledi, özellikle Yılmaz Güney ve Nuri Bilge Ceylan’a ayrı bir parantez açtı.
Salon sinemasıyla dijital izleme alışkanlıkları arasındaki farkı da büyük bir bilgelikle anlattı: “Salonda aynı anda aynı duyguyu hissetmek başka, ama sinema artık her yerde.” Bu cümlede ne övgü ne yergi vardı, sadece tespit. Gerçek bir sanatçının bakışıyla…
Konuşmasının sonunda, hepimizin içini cız ettiren bir gerçeği hatırlattı: “Ebedi seyirciler olduk. Masumlar ölüyor, biz izliyoruz.” Bunu bir suçlama olarak değil, bir çağrı olarak söyledi. Sessiz kalmanın tehlikesini, sanata olan ihtiyacımızı, hafızamıza sahip çıkmanın gerekliliğini vurguladı.
Bodrum’da sadece bir yönetmeni değil, çağımızın vicdanını dinledim. Tony Gatlif’in sözleriyle, "Sanat yaşamın sesidir." Ve bu sesin kısılmasına izin vermemek, bizim elimizde. Çünkü sanat sadece izlemek değil; hissetmek, anlamak, harekete geçmek ve hatırlamaktır.
Sanatın ve Umudun Buluşma Noktası
Bodrum Uluslararası Film Festivali, sadece bir film gösterimi platformu olmanın çok ötesinde, kültürlerarası köprüler kuran, gençlere ve topluma umut aşılayan bir sanat etkinliği olarak öne çıkıyor. Festivalin sanat yönetmenliğini üstlenen Alin Taşçıyan ile danışmanlığını yapan Elif Dağdeviren’in katkıları, etkinliğin profesyonel ve yaratıcı bir zeminde ilerlemesini sağlıyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki sanatsal iş birliği bağlamında, Kos Belediyesi ile yürütülen ortak çalışmalar festivalin uluslararası ruhunu güçlendiriyor ve iki ülke arasında kültürel diyaloğu derinleştiriyor. Festivalde onur ödülünü Tony Gatlif’ ile paylaşan Hülya Uçansu’nun sözlerinde de vurgulandığı gibi, günümüzün zorlukları karşısında karamsarlığa kapılmak kolay olsa da, bu festival iyimserlik ve umudu diri tutmanın en güzel örneklerinden biri. Festivalin kurucusu ve direktörü Cenk Sezgin öncülüğünde sinemanın büyüsüyle buluşan Bodrum, Türk ve dünya sinemasını bir araya getirerek sanatı yaşatmanın, anlatmanın ve paylaşmanın ne denli değerli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Festivalin uluslararası iş birlikleri ve kapsamlı etkinlikleri, geleceğe dair umutlarımızı güçlendiren en önemli adımlardan biri.
Sanatla kalın.