Jennifer Lopez’i İstanbul’da izlerken aklıma tek bir şey geldi: Başarı asla tesadüf değil. O sahnede gördüğümüz 55 yaşındaki dünya yıldızının enerjisi, dansı, sesi, ışığı… Bunların hiçbiri “şansı yaver gitmiş” birinin işi değil. Kan, ter, gözyaşı, yıllar süren disiplinli çalışma, her gün saatler süren provalar… Ve en önemlisi, nereden geldiğini unutmamak.
Benim konseri izlediğim loca da başka bir sahne gibiydi. Ne yüzünü tanıdığım ne adını bildiğim, ama “tırnak içinde ünlü” sayılan tipler doluşmuştu. Kasıntı bakışlar, burnundan kıl aldırmayan haller… Bir görseniz, acırsınız. Oysa sahnede, karşımızda duran kadın dünyanın en çok tanınan isimlerinden biri olmasına rağmen herkese aynı içten gülümsemeyi sunuyordu. İşte bizde eksik olan tam da bu: başarıyla birlikte gelen tevazu.
Mesela Hadise… Onun üstüne çok gidildiğini, zaman zaman ağır şekilde zorbalandığını biliyorum ve bunu asla doğru bulmuyorum. Ama işin diğer yüzü de var. Hadise’nin şovlarının çoğu estetikten, sahne bütünlüğünden uzak. Milyonlarca takipçisi, dev prodüksiyon imkânları varken hâlâ “tam dünya standartlarında” diyebileceğimiz bir şov çıkmıyor ortaya. Daha çok ekmek yemesi, daha çok çalışması gerekiyor.
Ve Hadise yalnız değil. Aleyna Tilki’den Edis’e, Demet Akalın’dan Gülşen’e… Hepsinin sahnesi var ama çok azının “konser”i var. Aradaki fark büyük: Sahneye çıkıp şarkı söylemek başka, seyirciye baştan sona kurgulanmış bir deneyim sunmak bambaşka. Bizde genellikle bir-iki prova, standart ışık düzeni, birkaç dansçı ve bol playback ile iş bitiyor. Kostümler çoğu zaman ya aceleye geliyor ya da sadece “dikkat çeksin” diye seçiliyor; bütünlük, hikâye, dramaturji yok.
Oysa JLo gibi isimler, her konseri baştan sona yeniden inşa ediyor. Dansçılarından orkestrasına, ışık tasarımından kamera açılarına kadar her şey defalarca çalışılıyor. Bir şarkının hangi dakikada biteceği, o anda sahnede nasıl bir renk olacağı, hatta yüzünde nasıl bir ifade olacağı bile önceden planlanıyor. İşte dünya standartları bu.
Bir konser, yalnızca şarkı söylemek değil; seyirciye bir dünya kurmak, onu iki saatliğine kendi hikâyenin içine çekmek demek. Dünya yıldızlarının ilerleyen yaşlarında hâlâ parlamasının sebebi, bu dünyayı her konser öncesi yeniden ve yeniden inşa etmeleri. Bizde ise ne yazık ki “bir kere parlamak” yetiyor.
Başarı tesadüf değil. Tesadüf olan tek şey, bizim hâlâ bu kadar az dünya standartlarında sanatçıya sahip olmamız.