Kültür - sanat dünyasının usta gazetecisi Hilal Solmaz haber, yazı ve yorumlarıyla artık BabaOcağı'nda... İşte Solmaz'ın ilk yazısı:
Termometrelerin 40 dereceyi gösterdiği bir İstanbul günündeyiz. Şehrin sıcağıyla birlikte yanan kaldırımların üzerinden yürüyerek Kadıköy’e, bir serinlik arayışından çok, bir tutkunun izinden gidiyoruz. Bugün, MUBİ ve Sinematek iş birliğiyle hazırlanan "Film Arası" etkinliğine katılmak üzere Sinematek/Sinema Evi’nin yolunu tutuyoruz.
Kadıköy’ün cıvıl cıvıl sokaklarından geçerken, serin bir sinema salonunun vaat ettiği karanlık huzurla birlikte geçmişin sinema hafızasına da yavaş yavaş yaklaşıyoruz. Çünkü Sinematek/Sinema Evi sadece bir bina değil; Türkiye’de sinema kültürünün köklerini araştıran, bugüne taşıyan ve geleceğe aktaran bir hafıza mekânı.
Sinematek/Sinema Evi, 2021 yılından bu yana Kadıköy Belediyesi tarafından yeniden inşa edilen binasında faaliyet gösteriyor. 158 kişilik sinema salonu, kütüphane, sergi salonu, etkinlik odası ve matbu arşiviyle sadece bir gösterim merkezi değil, aynı zamanda bir kültür durağı. Sanatsal ve tarihî öneme sahip filmleri izleyiciyle buluşturmasının yanı sıra, düzenlediği paneller, söyleşiler, atölyeler ve sergilerle izleyicinin sinema sanatıyla daha derin bir bağ kurmasını sağlıyor.
Sinematek fikrinin dünyadaki ilk adımları, 1936 yılında Henri Langlois tarafından kurulan Fransız Sinemateki ile atılmıştı. Zamanla dünyanın en büyük film koleksiyonlarından birine dönüşen bu yapı, yalnızca bir arşiv değil, bir sinema kültürü okuluna dönüştü. İşte bu fikirden ilham alan Onat Kutlar, Hüseyin Baş ve Şakir Eczacıbaşı’nın önderliğinde; Sabahattin Eyüboğlu, Cevat Çapan, Nijat Özön ve Muhsin Ertuğrul gibi isimlerin katkılarıyla 25 Ağustos 1965’te Türk Sinematek Derneği kuruldu. Dernek yalnızca film gösterimleriyle değil, çıkardığı Yeni Sinema dergisiyle de sinema okuryazarlığının gelişmesinde önemli bir rol üstlendi.
Ancak bu değerli kurum, 12 Eylül Darbesi sonrası kapatıldı. Türkiye’nin kültür hayatında derin bir iz bırakan bu girişimin ardından gelen uzun sessizlik, nihayet Kadıköy Belediyesi’nin öncülüğünde, Jak Şalom’un danışmanlığı ve Emin Alper’in yönetiminde yeniden bir adım attı: Sinematek/Sinema Evi.
Bugün, sıcak yaz gününe rağmen yalnızca sinefiller değil, her yaştan ve kesimden sanatseverin doldurduğu salon, sinemanın hâlâ ortak bir düş kurma alanı olduğunu kanıtlıyor. Dijital platformların yükselişiyle birlikte boş kalan sinema salonlarına inat, MUBİ gibi bir dijital platformun bu etkinliğin ortağı olması da anlamlı: Geçmişle bugünün el ele verip sinema kültürünü yeniden canlandırmaya çalıştığı bir örnek.
Sinematek Derneği’nin geçmişte temsil ettiği kültürel ve entelektüel miras, bugün de Sinematek/Sinema Evi’nin çatısı altında devam ediyor. O dernek, döneminin ekonomik zorluklarına, teknik imkânsızlıklarına ve politik baskılarına rağmen amatör ruhuyla, kamu yararını gözeterek, kâr amacı gütmeyen ve evrensel kültürü Türkiye’ye taşıyan bir vizyonun temsilcisiydi. Entelektüel muhalefetin, özgür düşünen sanatçının, alternatif izleyicinin yeri olmuştu. Bugün de aynı ruhun izleri, Kadıköy’ün göbeğinde, Sinematek/Sinema Evi’nde kendine yer buluyor.
Sinema, sadece bir sanat değil; birleştirici bir güç, dirençli bir hafızadır. Sinematek ise bu hafızanın sesi.
Umarım bu etkinlik, sinema salonu işletmecilerine ve dağıtımcılara da bir örnek olur.
Eğer “Sinema sinemada izlenir” ilkesine gerçekten inanıyorsak ve bu geleneği yaşatmak istiyorsak, artık somut adımlar atmalıyız. Bu; sinema biletlerinin daha ulaşılabilir fiyatlara çekilmesi mi olur, bağımsız filmlerin salonlarda daha fazla yer bulması mı, düzenli film günleriyle seyircinin yeniden salonlara çekilmesi mi… Her ne olursa olsun, sinema kültürünü canlı tutmak için birlikte düşünmek, birlikte üretmek ve harekete geçmek şart.
Sinema, toplumların kültürel, sosyal ve politik dinamiklerini yansıtan ve şekillendiren güçlü bir sanat dalıdır. Filmler, izleyicilerin düşünce tarzını, davranışlarını ve dünya görüşünü etkileyebilir. Sinemanın toplum üzerindeki kültürel etkilerini unutmamak gerekiyor.
Peki, MUBİ ve Sinematek iş birliğiyle düzenlenen "Film Arası" etkinliğinde ilk neler izledik? Berlinale’de övgüyle karşılanan Sıcak Süt (Hot Milk) ve 2024 Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Nisan (April) filmlerini izledik. Her iki film de sadece yönetmenlik becerileriyle değil, anlattıkları hikâyelerle de izleyiciyi derinden etkileyen yapımlar. Sinema salonundan çıktığımda fark ettim ki bu tür buluşmalar, sadece film izlemekten ibaret değil; birlikte düşünmenin, birlikte duygulanmanın ve aynı karanlıkta farklı hayaller kurmanın bir yolu.
Bugünün programında ise Céline Sciamma’nın zarif anlatımıyla büyüleyen Küçük Anne (Petite Maman) ve Mia Hansen-Løve’in dokunaklı filmi Güzel Bir Sabah (One Fine Morning) var. Her iki film de kadınların dünyasına, kayıplara, aileye ve zamana dair ince duygularla örülmüş anlatılar sunuyor.
"Film Arası", adının hakkını verircesine yalnızca film gösterimlerinden oluşmuyor. Gösterimler ücretsiz ve seyirciler, açık havada müzik eşliğinde, küçük ama içten sürprizlerle karşılanıyor. Bu küçük detaylar, sinema izleme deneyimini bir festivale dönüştürüyor.
Bazen bir filmi seyrederken yalnızca bir öyküye değil, kendimize de rastlıyoruz. Sinema hâlâ kolektif bir düş kurma biçimi ise, bu düşü paylaşmak için böyle molalara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bu arada, tüm gösterimlerin ücretsiz olduğunu da hatırlatalım.