Justin Timberlake konseri sahnede değil, kaosun ortasında gerçekleşti! VIP ayrıcalığı, saatlerce bekleyiş ve sosyal medya vitrinine dönen bir “sanat” gecesi… Gazeteci Hilal Solmaz yazdı...
Aylarca beklenen Justin Timberlake konseri nihayet İstanbul’da gerçekleşti. Ancak yaşananlar yalnızca bir müzik performansından ibaret değildi. Bu gece, Türkiye’deki popüler kültür anlayışımızın, tüketim alışkanlıklarımızın ve organizasyon beceriksizliğimizin canlı bir özeti gibiydi.
Tepelere tırmananlar mı dersiniz, saatlerce kuyrukta bekleyenler mi? Bu görüntüler ister istemez şu soruyu yeniden akla getiriyor: Popüler kültür gerçekten sanat mıdır? Elbette iyi örnekleri vardır. Ama günümüz popüler kültürüne baktığımızda, abartılı kıyafetler, erotik sahne şovları, “tüket-at, yenisini bekle” anlayışı öne çıkıyor. Hep genç, hep güzel, hep yakışıklı kalmak… Bunun için estetikten taviz vermemek, sıfır beden kalmak…
Yaşını başını almış pop şarkıcıları için de durum farklı değil. Onlar da acımasızca eleştirilere maruz kalıyor; kırışıklıkları, kiloları tartışma konusu oluyor. Çünkü popüler kültür, sanatçıyı bir “nesne” olarak görüyor. Tüketiyor, sıkılıyor, yerine yenisini koyuyor. Oysa sanat kalıcıdır; düşündürür, ruhu besler.
Bu listeye bir de PR ve sistemin gücünü ekleyin… Justin Timberlake konserine gösterilen yoğun ilgiyi anlamak hiç zor değil.
Fakat daha kapıda başlayan kaos, geciken sahne saatleri, yerleşim karmaşası… Bizde bunlar artık “gösterinin parçası” sayılıyor. Seyircisini saatlerce ayakta bekletmek, sinir küpüne çevirmek nedense normal karşılanıyor. Üstelik bu sadece bir konser değildi; kim “VIP”, kim “sıradan” sorusunun adeta törenle ilan edildiği bir sınıf gösterisiydi. Üç aylık asgari ücrete denk gelen ön sıra biletleri, gösterişli yoksulluğumuzun acı bir yansımasıydı.
Peki sahnede ne vardı? Elbette bir pop yıldızı… Ama müzik artık konserin ana unsuru değil. Instagram hikâyeleri, TikTok videoları, “story”lerde parıldamak için seçilen kıyafetler… Müzik fonda çalıyor, asıl sahne ise sosyal medyada. Timberlake’in sesinden çok, kiminle geldiğimiz, nasıl göründüğümüz konuşuluyor.
Suç sadece izleyicide mi? Hayır. Kültür-sanat etkinliklerini lüks tüketime dönüştüren şirketler de bu düzeni besliyor. Bilet fiyatlarıyla geniş kitleleri dışarıda bırakan, sanatı bir sosyal statü göstergesine çeviren bu anlayış, müziğin değil görünürlüğün değerini yükseltiyor. Sanat, halkın ortak buluşma alanı olmaktan çıkıp, ayrıcalıklı azınlığın vitrinine dönüşüyor.
Oysa müziğin büyüsü, herkesin aynı anda aynı şarkıya eşlik edebilmesinde saklıdır. Bizde ise “hangi ünlü geldi, kim daha çok yakın çekim aldı?” soruları öne çıkıyor. Böyle olunca konserler, birleştiren değil ayrıştıran etkinliklere dönüşüyor.
Justin Timberlake konseri bize bir kez daha şu soruyu sordurmalı: Biz neyin peşindeyiz? Sadece yıldızlara mı bakıyoruz, yoksa kendimizi de sahneye mi çıkarıyoruz? Popüler kültürün içinde ezilmeden, onu anlamaya ve dönüştürmeye ihtiyacımız var.
Aksi halde yıldızlar gelip geçecek; biz ise hep aynı kaotik organizasyonların içinde, “çok eğleniyormuş” gibi yapmaya devam edeceğiz.
Peki bu karmaşanın asıl sorumlusu kim? Organizasyon şirketi. “Biz bileti sattık, sanatçıyı getirdik, gerisini siz halledin” anlayışıyla hareket eden bir yapıyla karşı karşıyayız. Yaptıkları açıklamaya bakarsanız, yaşanan karışıklığın nedeni “güvenlik gerekçeleriymiş.” İyi de madem güvenlik bu kadar önemliydi, neden önlemler önceden alınmadı? Neden tek noktadan giriş yapıldı?
Bir organizasyon şirketinin görevi sadece bilet satmak değildir; her detayı düşünmek, seyircinin güvenliğini ve konforunu sağlamak zorundadır. Ama anlaşılan bu detaylar ya planlanmamış ya da maliyetten kısmak uğruna göz ardı edilmiş.
Bir videoda gördüm; konserin dışarıdan izlenmesini engellemek için alan kapatılmış. Peki, bunu düşüneceğinize neden giriş ve çıkışlar için yeterli ekip görevlendirmediniz? Bu kadar insanın saatlerce beklemesine sebep olmak güvenlik mi, yoksa tam tersi bir risk mi?
Ve şu soruyu da sormadan edemiyorum: Parası olmayan gençler, konseri tepelerden ücretsiz izlese ne olur? Bilet satışlarınız biraz eksik olur, o kadar. Ama ne yazık ki mesele müzik değil, tamamen ticaret.