TDK’da güven şöyle tanımlanıyor: Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu; emniyet, itimat.

Kendimize, ailemize, dostlarımıza, yol arkadaşlarımıza duyduğumuz güvenin önemini ve bu güven zedelendiğinde yaşadıklarımızın ağırlığını neredeyse hepimiz biliyoruzdur. Güven, hayatımızda yol alırken yanımızdakinden beklediğimiz en temel duygudur. Onun zedelenmesi, o kişi ile yürüdüğümüz yolu da o kişiyle yürümeyi de sonlandırabilecek kadar önemlidir.

Güven, yanımızdakine sırtımızı dayayabilmenin rahatlığını verir, güven bizi yüreklendirir, cesaretlendirir. Öyle ki güvenin TDK’ya göre bir diğer anlamı, “yüreklilik, cesaret” demektir.

Yaşadığımız, vatandaşı olduğumuz ülkede aradığımız en temel duygulardan biri, en temel ihtiyacımız da güvendir. O güvenle özgürleşebileceğimiz gibi, güvensizlikle korkabiliriz de. Peki bizler ülkemizde yaşarken bizi cesaretlendiren, özgürleştiren, yüreklendiren, emniyet içinde hissettiren, korkusuzca ve kuşkusuz bir güven içinde mi yaşıyoruz?

Nasıl geçineceğim diye düşünmeden, rahat ve huzurlu bir şekilde yaşıyor muyuz? Hava kararınca sokakta korkmadan yürüyebiliyor muyuz? Çocuğumuzu mahalledeki markete rahatça gönderebiliyor muyuz? Deprem olursa oturduğum apartman yıkılır mı diye düşünüyor muyuz? Fikirlerimizi, başımıza bir şey gelir mi diye düşünmeden paylaşabiliyor muyuz? Yediklerimizin temiz içerikli olduğundan şüphe duyuyor muyuz? İş bulamama kaygımız var mı? Haklı olduğumuz halde adalet aramak zorunda kalır mıyız? Torpilsiz bir yerlere gelebilirim diyor muyuz? İyi bir eğitim ve sağlık hizmeti almak için para harcamak zorunda mıyız? Bebeğim hastanede öldürülür mü; bindiğim tren kaza yapar, kaldığım otel yanabilir mi?

***

Bu sorular onlarca başka soru ile devam edebilir. Ama bu sorular bir ülkede vatandaşların aklına bile gelmemesi gereken sorular olmalı. Bir vatandaş yaşadığı ülkede; kaygı duymadan, şüphe etmeden, geleceğinden ümitsiz olmadan, her şeyin sorumluluğunu almak zorunda kalmadan, devlete güvenerek yaşamalıdır. Orman yanıyorsa devlet uçağı oraya getirmelidir, deprem olduysa etkilenenlerin ihtiyaçlarını gidermelidir, devlet vatandaşının ne yediğini, nasıl barındığını düşünmeli, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinden nitelikli ve eşit olarak faydalanılmasını sağlamalıdır.

Yaşama, ifade özgürlüğü, barınma, eğitim, sağlık temel insani haklarımız. Bu haklarımızdan yeterince ve nitelikli yararlanabiliyor muyuz? Ülkemizde korkmadan, çekinmeden ve kuşku duymadan inanarak ve bağlanma duygusuyla; emniyet, itimat içinde yaşayabiliyor muyuz? Hayır! Kamu kurumlarına bile güvenmiyoruz. Aldığımız sağlık ve eğitim hizmetinin niteliğine, yiyeceklerin temizliğine, girdiğimiz sınavlarda şaibe olmadığına bile güvenmiyoruz. Torpil olmadan bir yerlere gelemeyeceğimizi biliyor, her anımızı kaygı ve korkuyla, geleceği düşünerek geçiriyoruz.

Güven bir devletin vatandaşıyla arasındaki en güçlü bağdır. Maalesef Türkiye, devlet ve vatandaş arasında güven duygusunun yerle bir edildiği 23 yıl geçirdi. Adalete, eğitime, sağlığa, kamu kurumlarına güven zedelendi. Her gün yeni bir skandalla, yeni bir güvensizlik ekleyerek hanemize devam ediyoruz hayatımıza. Oysa hiçbir halk bunu hak etmez. Hiçbir vatandaş, hiçbir genç ve çocuk eşit olmadığı, kabul görmediği, kendisini ve haklarını korumadığını düşündüğü, bir devlete/iktidara güvenmez. Devlete güvenmeyen, topluma güvenmez, zamanla yanındakilere, kendine güvenmez. Güvensizlik; mutsuzluk ve umutsuzluk, tedirginlik getirir. Güven en önemli bağdır aramızda, hem yakınlarımızla hem toplumla hem de devletle.

Güven içinde yaşamak, geleceği güvenle inşa etmek hepimizin ihtiyacı ve artık görevidir. Ülkemize; liyakati, eşitliği, adaleti, güveni hep beraber, yeniden getirmeliyiz. Mutlu, huzurlu ve güvenli bir toplumu hep birlikte, el ele yeniden inşa etmeliyiz. Güvenle yaşayacağımız bir ülkeyi yeniden, hep birlikte kurmalıyız.