Tarihin derin sularında bir zamanlar binlerce mili, bugünse bir asrı aşkın bir hikâyeyi aşan bir yolculuğa tanıklık ediyoruz. Sizlere, türkülere ve hikâyelere konu olmuş, acı bir göçten söz edeceğim.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık 250 yıl süren Balkan hâkimiyeti 1912 yılında sona erdi. Bu dönemde Girit Adası’nda başlayan isyanlar, Giritli Müslümanların yaşadıkları yerleri terk ederek kıyı bölgelerine sığınmalarına yol açtı. Adadaki karışıklıklar derinleşince, ada yönetimi çaresiz kaldı ve nihayetinde şehirdeki Müslümanlara Osmanlı topraklarına göç izni verdi. O dönemki zorlu koşullarda başlayan göç, teknelerle İzmir ve Antalya kıyılarına uzanan mecburi bir yolculuğa dönüştü.
Ben de aile ziyareti için bulunduğum Antalya’da Mustafa Amca ve eşiyle tanıştım. Mustafa Amca, “Girit sadece bir göç değil, acı bir göçtü.” diyor.
Osmanlı’nın Balkanlar’daki hâkimiyetini yitirmesinin ardından, Girit Adası adeta bir iç savaşa sahne olmuş. 1897’de patlak veren isyanlarla birlikte Rum çeteleri Türk köylerine saldırıyor, evleri basıyor, çocukları katlediyor, adada sistematik bir soykırım gerçekleştiriliyormuş. Mustafa Amca şöyle diyor:
“Babamların başka çaresi yoktu. Ya canlarını kaybedeceklerdi ya da bir şekilde vatan toprağına ulaşacaklardı.”
Kayıklarla başlayan bu hayatta kalma mücadelesinde binlerce Giritli yaşamını yitirmiş. Ağırlık olmasın diye, ölenlerin cenazeleri açık denizlere bırakılmış. Mustafa Amca’nın ailesi ise son anda kurtulmuş. Girit’te atalarının zeytinyağı fabrikasındaki ortağı, “Bu akşam sizin köyünüzü basacaklar,” diye haber vermiş. Hazaçlar olarak bilinen bu aile, Girit’ten Antalya’ya bir kayık ve tek bir canla uzanan zorlu bir yolculuğa çıkmış…
***
GİRİT MAHALLESİNE PASAPORTLA GİRİLİR
Mustafa Amca’nın eşi ise yıllardır ikamet ettikleri Antalya’nın Şarampol Mahallesi’ni anlatıyor:
“Eskiden buraya pasaportla girilirdi. Bu mahallede kanunsuzluk olmazdı; çünkü herkes eşimiz dostumuzdu. Giritlilerin İzmir’den sonra en yoğun olduğu bölge burasıydı.”
– Mustafa Amca, akrabalarınızla görüşüyor musunuz?
– Hayatta olan bir akrabamız kalmadı.
– Girit’le ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
– Büyükdedem sürekli zeytinyağı içirip ‘İlaç bu, bunu iç,’ derdi.
– Girit’e dair kaynak yetersizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bizim, hatta atalarımızın suçu; göç sürecine ve gelecek nesillere dair hiçbir not düşmemiş olmaları. Ama sizler sayesinde gelecek kuşaklar bizi unutmayacak.
***
Bir kayıkla başlayan bu tarihsel yolculuk, bugün hâlâ Antalya’nın sokaklarında, pazarlarında, meydanlarında yaşamaya devam ediyor.
Ve ben de bu hikâyenin canlı bir tanığı ve aktarıcısı olmaktan onur duyuyorum.
Haftaya görüşmek dileğiyle…
Güney Genco Tan yazdı...