1968’de Fransa’da başlayan öğrenci protestoları, Nanterre–Sorbonne hattında hızla büyüdü. 10–11 Mayıs gecelerinde Latin Mahallesi adeta bir savaş alanına döndü. Bu şiddetli gecelerin ardından doğan isyan ateşi, ülke çapında 10 milyon işçinin katıldığı dev bir genel greve evrildi.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Romanya’da resmi bir ziyaretteydi.

De Gaulle yurda döndüğünde protestolar daha da büyümüştü. Hükümet önce baskıcı güvenlik önlemleriyle karşılık verdi. Ancak toplumsal tepkinin artması üzerine bir referandum sözü verildi. Yani halk hükümetin sert müdahalelerine boyun eğmiş olsaydı, referandum gibi bir seçenek hiç masaya gelmeyecekti.

Bu durum, siyasette sıkça başvurulan bir yöntemi; yani halkın tepkisini ölçmek için kullanılan “deneme balonu” (trial balloon) taktiğini örnekler niteliktedir: İktidar bir adım atar, kamuoyu nabzını yoklar, sonra atacağı adımı belirler.

Bugün benzer bir tabloyu Cumhuriyet Halk Partisi’nde görüyoruz. İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atayarak, CHP’lilerin vereceği tepki ölçülmeye çalışılıyor. Bu adımın arkası gelir: Asıl hedef, partinin tümüne kayyum atamak!

Nasıl ki 1968’de De Gaulle, halkın baskısıyla referandum sözü vermek zorunda kaldıysa; bugünün iktidarı da halkın ve örgütlü mücadelenin gücü karşısında bu kayyum fantezilerinden vazgeçmek zorunda kalacaktır.

“BU BİNA HEPİMİZE YETER” DİYEN KİMDİ?

Başlıkta geçen “Bu bina hepimize yeter” sözünü, yıllarca milletvekilliği yapmış, desteklediği isim kurultayda kaybedince partiden istifa ettiğini iddia eden ama gerçekte etmeyen bir isim sarf etti.

Bugün o kişi, adeta kayyum heveslisi biri gibi davranıyor. İktidarın hukuk dışı girişimlerini meşrulaştırmak için çabalıyor; partinin içini boşaltmaya çalışıyor.

Peki, gerçekten istifa etti mi?
Hayır.

• İstanbul’a kayyum atanacağını önceden biliyor muydu?
• Üyelik aidatını, istifa ettiğini iddia etmesine rağmen neden her ay ödemeye devam etti?
• Yeni parti kuracakken İstanbul İl Başkanlığı’na neden kayyum olarak geldi?

Bu soruların yanıtı yok. Cevaplarını sizler gibi ben de merak ediyorum.

VE ŞİMDİ SIRADA BİZ VARIZ!

Ama ne bu sorular ne de bu şahıs, esas meseleyi unutturmamalı: Bu bir demokrasi meselesidir.

Kayyum uygulaması sadece CHP’nin değil, Türkiye’de örgütlü siyasetin, parti içi demokrasinin, muhalefetin ve halk iradesinin topyekûn tasfiyesidir. Bu süreci sadece izlemekle yetinen herkes, yarın aynı uygulamaların hedefi olmaya adaydır.

İşte bu yüzden; 1968’in sokağa taşan cesaretini, kararlılığını ve örgütlü gücünü bugünün Türkiye’sine taşımak zorundayız.

Bu parti kimsenin arka bahçesi değil. Ne kayyum sevdalılarına ne de bir rejimin mühendisliğine teslim edilir.

CHP’nin gerçek sahipleri; gece gündüz emek veren bayrak asan broşür dağıtan gençlik kolları, kadın emekçileri ve yılmadan mücadele eden milyonlardır.

Ve onlar bir kere daha sesleniyor:

“Cumhuriyet Halk Partisi’ni kimin yöneteceğine Cumhuriyet Halk Partililer karar verir.”