Kötümser, iyiliğini değil iyimserliğini kaybetmiştir. Kötü insan ise umudu reddetmektedir...
Her "karamsar görüş" aynı zamanda "kötümser" midir?
Kara, yani siyah ile kötülük; beyaz ile iyilik hep birbiriyle ilişkilendirilir. Bunun kaynağı gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığı arasındaki fark olabilir... Oysa bir taraftan dilimize yerleşmiştir, "mübarek gün ve geceler" deriz, kimi geceler adeta gün gibi bereketlidir ve kutsal kabul edilir. Gece bu bakımdan mutlak biçimde karanlık ve kötü olmak zorunda değildir.
Carl Jung, "renkler bilinçaltının ana dilidir" der... Renk psikolojisi başlı başına bir uzmanlık alanıdır. Karanlık; gölgedeki tekinsizlik, bilinemez ve kestirilemez şeylerle insanı korkutur.
Karamsarlık ile kötümserliği birbirinden ayırabilmek için belki de "kötülük nedir" diye sormalıyız...
* * *
"İyiliğin tam olarak ne olduğunun bilinmemesi insanlığın en büyük hüsranıdır" şeklinde bir önermeyi ele alalım: Bu düşüncenin sahibi, iyiliğin insanlar arasında belirsiz olmasından umutsuzlukla söz etmektedir ve elbette bir miktar da "karamsarlık" içindedir.
Dilimize Arapçadan geçen "hüsran" ile "hasar" kelimeleri aynı köktendir. Hüsran, "hasara uğramak" anlamına gelir. Hasara veya kayba uğramak kimi zaman maddi bir eksilmeyi kimi zaman manevi bir "ziyanlık" halini anlatır.
Yukarıdaki önermeye göre, iyiliğin tam olarak "ne" olduğunun bilinmemesi insanlık için manevi bir hasardır ve bu kötüdür. Oysa aynı cümle "kötülük" için de aynı şekilde kurulsa anlamı pek de değişmeyecektir: Kötülüğün tam olarak ne olduğunun bilinmemesi de insanlık için büyük bir hüsran olabilir. Çünkü kötülükten uzaklaşmak için de kötülüğün "tam olarak ne" olduğunun bilinmesi gerekir.
Buraya kadar yazdıklarımızı toparlayarak başka bir noktaya varabiliriz: Günümüz insanı genel olarak iyilik ve kötülüğün "ne" olduğundan daha çok iyilik veya kötülüğün kendisine ne getirip ne götürdüğü ile alakadardır. Kolayca "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyebilir. "Kötülük benden uzak olsun isterse Bağdat'a sultan olsun" da diyebilir.
"İyi", eski Türkçede, kazanç, ganimet, mal, fayda, kâr anlamına gelen "edgü" sözcüğünden dönüşmüştür, önce "eygü", sonra "eyü" ve "eyi" olur...
Oysa faydacılık veya mala düşkünlük kültürümüzde pek de öyle "iyi" karşılanan şeyler değildir. Demek ki "kendine iyi olmak" konusunda aşırıya kaçmak "kötü sonuçlar" verebilmektedir.
Eskiler; egoizmin, bencilliğin, enaniyetin zıttı olana "diğerkâmlık" der...
Diğerkâmlığın asgari empatiden tutun da "başkalarını kendine tercih etme" hatta "kendini feda etme" noktasına varana kadar çeşitli dereceleri vardır. Yunus Emre diğerkâmlığın kararında olanını, "sen sana ne sanırsan, ayruğa da onu san" diyerek özetler.
* * *
Karamsar insan umutsuz ve üzgündür ama adaletin, iyiliğin, güzelliğin varlığını ve gerekliliğini kabul eder. Kötü insan ise bunları küçümser.
Kötümser insan ise isabetli veya isabetsiz biçimde birtakım yargılara varır. Kötümserin hükmüne göre işlerin sonu mutlaka hep kötüye çıkacaktır. Kötümser, iyiliğini değil iyimserliğini kaybetmiştir. Kötü insan ise umudu reddetmektedir.
Kötümserlik bir tür “olumsuzluğun teorisi” gibidir, karamsarlık ise bir tür melankoli halidir.
Bu bakımdan kötümserlik zihinsel, karamsarlık ise duygusal bir haldir.
* * *
Gazi Paşa'nın, "umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır" sözü tam da bu noktada hatırlatılabilir: Umut ve gayretin birleşmesi, kimi zaman durumlara galip gelebilir ve çaba, umutsuz durumları değiştirir. Bunlar, yalnızca bir moral cümleleri değildir.
Antonio Gramsci'nin akıl ve irade konusundaki ünlü görüşleri şöyledir:
"En kötü korkuların karşısında umutsuzluğa kapılmayacak ve aptallığın coşkusuna düşmeyecek ciddi ve sabırlı insanlar yaratmak gereklidir. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliğidir."
Gramsci burada, kötü korkular karşısında umutsuzluğa kapılmayan ve aptalca coşkulara düşmeyen insanlar yetiştirmekten söz etmektedir... Ona göre, aklın kötümserliği ile iradenin iyimserliği dengeli bir yerde buluşturulmalıdır.
Gramsci bu sözleri öyle her sabah yeni demleme yöntemlerini keşfettiği İtalyan kahvecisinde değil Mussolini yönetiminin "yirmi yıl boyunca bu beynin çalışmasını durdurmalıyız" şeklinde bir kader tayin ederek tıktığı hapishanede, karamsarlık ve umutsuzluk içeren durumlar altında söyler.
* * *
Asıl sorumuz şudur: İyilik nedir ve nasıl desteklenir?
Yanıt ise soruda saklıdır. Bazen sadece "destek olmak" bile "iyilik nedir" sorusuna bir yanıt olabilir.
İyiliği tarif etmek zordur. Balın tadı ya da gülün kokusu gibidir. Koku ya da tat bilinir ama tarifi zordur.
Hacı Bektaş Veli kısa ifadeyle, "dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir” der.
"İyiler iyidir" ve insanlığın ortak bilinci iyiliği nerde görse tanır...
Evet, iyilik yüzünü bizlere her geçen gün daha az göstermektedir, karamsar tarafımız bize bunu fısıldıyor... Oysa gerçekten de "umutsuz durumlar yoktur", yeter ki biz "umutsuz insanlar" olmaktan artık biraz olsun çıkabilelim.
"İyi insan" olmak bir gayret meselesidir.
Sinan Acıoğlu
babaocagi.com