Cehalet basitçe bir "bilgi eksikliği" değildir. Öyle olsaydı pek de önemli bir sorun teşkil etmezdi, zira herkes "alim" olacak değil... Ama bilmeye kapalı olmak bir sorundur...
Eskiler, cahil insanı üç dereceyle tasnif eder:
1. Cehl-i Basit: Bilmeyen ama bilmediğini bilenler.
2. Cehl-i Mürekkeb: Bilmeyen ve bilmediğini de bilmeyenler.
3. Cehl-i Mik'ab: Bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen bir de üstüne en doğruyu bildiğini zannedenler.
Sonuncusu en azılı cehalet türüdür.
Kişi adeta tutsaktır ama kendini özgür zannetmektedir ya da hastalık her yanını sarmıştır ama turp gibi sağlıklı olduğunu iddia etmektedir.
Mevlânâ, "iyileşmek için, önce hasta olmak gerek" diyerek uyarır: Bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmeden insan kendi kendini sorgulamaz. Cehalet ve kibir de yan yana gelince kulaklar işitmez olur. “Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır” denilmiştir.
* * *
Cehalet basitçe bir "bilgi eksikliği" değildir. Öyle olsaydı pek de önemli bir sorun teşkil etmezdi, zira herkes "alim" olacak değil... Ama bilmeye kapalı olmak bir sorundur.
Cehalet, hakikate karşı gösterilen bir "direnç" olması açısından önemli bir sorundur. İnsan, kendi yanılgısına duyduğu sadakati aşamaz. Fanatik dürtülerle sağa sola rahatsızlık verir. Taassup ve fanatizmi kışkırtır.
* * *
Azılı bir cumhuriyet düşmanı, 29 Ekim günü şunları yazıyordu:
"Bir milletin dili, dini, örfü, adeti, hukuku, giyimi, sanatı müziği, kültürü inkar edilerek batılı değerlerle donanmış donatılmış esaslar getirildi."
İşte insafsızca bir cehalet örneği...
Osmanlı sarayı, İtalyan Giuseppe Donizetti’ye “Paşalık” vererek onu Muzika-i Hümâyun’un başına getirdiğinde yıl 1828 idi… Cumhuriyetten 100 yıl önce...
Donizetti'nin, II. Mahmut için bestelediği "Mahmudiye Marşı" on bir yıl, II. Mahmut'un oğlu Abdülmecit için bestelediği "Mecidiye Marşı" 22 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin marşı olarak çalındı.
Donizetti'nin ölümünden sonra yerine Callisto Guatelli Muzika-i Hümâyun’un başına geldi. O da Osmaniye Marşı, Aziziye Marşı, Osmanlı Sergi Marşı gibi marşları besteledi. Bu eserlerin kayıtları kolaylıkla internette bulunabilir.
Cumhuriyet hangi sanatı, müziği, kültürü inkar etmiştir?
* * *
Batılı değerlerle donatılmak demişken, bu zevatın üstadı olan Kadir Mısıroğlu'nun tepesinde taşıdığı festen söz etmemek olmaz:
Fes, II. Mahmud döneminde Osmanlı sarayında baş gösteren Avrupalı gibi giyinme modasının bir sonucudur. Fransız kumaşı, Avusturya dikişiyle ünlü fesler sarığın yerini alır. Osmanlı uleması ve tarikat çevreleri fes giymeyi dinen sakıncalı bulur. Dinci çevreler daha da ileri giderek II. Mahmud’a “gavur padişah” lakabını takar.
II. Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının ardından kostümü, donanımı ve örgütlenme şekli itibariyle Avrupa standartlarında bir ordu olan Asakir-i Mansure-i Muhammediye kurulur. Ordu mensuplarına fes giyme zorunluluğu getirildikten sonra, devlet memurlarının da Batılı tarzda giyinmeleri istenir.
Fransız Ceza Kanunu’ndan esinlenerek 1840 yılında Kânun-u Cerâim çıkarılır. Nizamiye mahkemelerinde Batı yargı usûlleri tatbik edilir. Fransa’daki Conseil d’Etat’ın bir benzeri olan "Şûrâ-yı Devlet" kurulur. Royal Society of England örnek alınarak Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye örgütlenir.
Örnekler çok daha uzatılabilir...
Osmanlı'da tüm bu gelişmeler yaşanırken Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kadrodan bir tek kişi dahi henüz dünyaya gelmemişti...
Ne diyelim, Cumhuriyete çamur atmak için yırtınan zevata son sözümüz: Çekemiyorsanız fes takın...
Sinan Acıoğlu
babaocagi.com