Çocukluğu ya da gençliği 2000’li yılların öncesine denk gelenler hatırlar.
Yani birilerine göre ‘eski Türkiye’yi’…
İnsanlar sokakta yürürken ıslık çalardı bir zamanlar.
Ya da sabahları uyandıklarında…
Gündelik yaşamda neşenin göstergesiydi ıslık.
Hayattan keyif almanın, mutlu olmanın, yaşam sevincinin belirtisiydi.
Şimdi o belirti kaybolup gitti.
Düşünün…
En son ne zaman duydunuz keyifle çalınan bir ıslığın sesini?
Ya da en son ne zaman içinizden ıslık çalmak geldi?
Islık da pek çok şey gibi ‘eski Türkiye’ ile kaybolup gitti.
Bu ülkenin insanı eskiden sokakta yürürken şarkı da söylerdi.
Yüzler eskiden aydınlıktı ve tebessüm edilirdi.
Şimdiyse neredeyse herkes bıkkın, kaygılı.
Ve hatta çoğunlukla öfkeli.
‘Dünya Mutluluk Raporu’na göre 140 ülke arasında 94’üncü sıradayız.
En öfkeli ülkeler listesinde Lübnan’ın ardından 2’nciliği göğüslüyoruz.
Özetle mutsuzluk ve öfkenin çerçevelediği yaşamlara hapsediliyoruz!
Daha da acısı antidepresanlarla ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de tam 66 milyon kutu antidepresan satıldı.
Bu korkunç rakam, bize tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor.
Peşimizden gümbür gümbür gelen, mutsuz bir nesil yetişiyor.
Belli ki adalet, demokrasi ve özgürlük giderken yanında mutluluğu da götürüyor.