Türkiye siyasetinde sahne hiç boş kalmıyor. Oyuncular değişiyor, yıllar geçiyor ama hikâye aynı kalıyor: kurultay kavgaları, hizip mücadeleleri, yasaklar ve krizler.

1980 sonrası dönemi hatırlayalım: SHP, CHP, DSP… Birleşmeler, ayrışmalar, yeni liderler… Bugün de CHP’de benzer bir tablo var. Kurultay sonrası Özgür Özel genel başkan oldu ama hizipler hâlâ ayakta. Üstelik milletvekili transferleri yeniden gündeme geliyor. Aydın’da bir belediye başkanının AKP’ye geçmesi, 1980’lerdeki parçalı yapının günümüzdeki yansıması gibi.

Oysa bu hikâye 1946’ya kadar uzanıyor. Çok partili hayata geçişte CHP’nin kendi iç kavgaları, İnönü’nün “Milli Şef”liği ve 1950’de Demokrat Parti’nin yükselişi siyasette büyük bir kırılma yaratmıştı. Halkın “yeni yüzlere yönelişi” o dönemde belirleyici olmuştu; bugün de tablo pek farklı değil.

1999’u da unutmamak lazım. Genel seçimlerde CHP, tarihinde ilk kez baraj altında kalarak Meclis dışında kalmıştı. Bu ağır yenilgi, Deniz Baykal’ın istifasına yol açtı ve parti yeni bir arayışa girdi. Kurultayda Altan Öymen genel başkan seçildi. Ancak Öymen’in liderliği daha ilk günden yoğun tartışmalarla başladı. Parti içindeki hizipler güçlüydü; Baykal’ın kadroları da kulislerde hâlâ etkinliğini koruyordu. Öymen, örgütü toparlamaya ve CHP’yi yeniden ayağa kaldırmaya çalışsa da içerideki çekişmeler buna izin vermedi. Nitekim bir yıl bile dolmadan parti içi baskılar arttı, kurultay çağrıları yükseldi ve Baykal yeniden sahneye çıktı. 2000’deki kurultayda Baykal koltuğunu geri aldı. Bu süreç, CHP’de “değişim mi, eskiye dönüş mü?” tartışmasının aslında hiç bitmediğini gösteriyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu–Özgür Özel değişimini en çok hatırlatan ise İnönü–Ecevit rekabeti. İnönü, Kurtuluş Savaşı’nın komutanı, Cumhuriyet’in kurucu kuşağının simgesi, partinin uzun yıllar tartışmasız lideriydi. Onun siyaseti, devletçi, bürokratik ve temkinliydi. Buna karşılık Ecevit, halkın “Karaoğlan”ı olarak genç, enerjik ve değişim isteyen bir çizgiyi temsil ediyordu. 1972 kurultayında İnönü’ye karşı bayrak açarak partide yeni bir dönemi başlattı. Bugün Kılıçdaroğlu da İnönü gibi uzun süre partiyi yönetmiş bir isimdi. Özel ise tıpkı Ecevit gibi genç kuşağın sesi ve değişim talebinin temsilcisi olarak kurultayda öne çıktı.
Ama siyasetin yasaklarla imtihanı da hiç değişmedi. 27 Mayıs’ta Demokrat Parti kapatıldı, 12 Eylül’de liderler siyaset dışına itildi. Altan Öymen dahil pek çok siyasetçi yasaklarla karşılaştı. Bugün darbe yok ama yargı kararlarıyla siyasetin düzenlendiğini görüyoruz. Ekrem İmamoğlu’na verilen siyasi yasak tehdidi, “yasaklı yılların” günümüzdeki versiyonu.

Ekonomi deseniz, yine aynı. 1970’lerin krizlerinden 2001’e kadar hükümetler hep ekonomik bunalımlarla devrildi. Bugün de enflasyon ve hayat pahalılığı siyaset sahnesinin en belirleyici unsuru. Gençler gelecek umudunu kaybettikçe siyasete güven de azalıyor.
Ve iletişim… Eskiden siyasetin kavga alanı gazetelerin manşetleriydi. Bir başlık ertesi gün Meclis’te tartışma konusu olurdu. Bugünse aynı rolü sosyal medya üstleniyor. Siyasetin nabzı artık X’te atıyor. Liderler ertesi günü beklemiyor, saniyeler içinde mesaj paylaşıp birbirine cevap veriyor.

Dün gazete haberleri vardı, bugün ekran görüntüleri…

Kısacası, tarih birebir tekerrür etmiyor ama benzerlikleri görmemek mümkün değil. Dün İnönü– Ecevit, bugün Kılıçdaroğlu–Özel. Dün darbelerin yasakları, bugün mahkeme kararları. Dün gazete manşetleri, bugün tweetler. Türkiye siyasetinde değişmeyen tek şey, değişim arayışının hiç bitmemesi.