Emperyalist odakların ürettiği söylemler, yerli birtakım siyasi çevrelerce sorgulanmadan yeniden dolaşıma sokulmaktadır...

DEM Partisi Milletvekili George Aslan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Talat Paşa’yı “katil” ilan etmesiyle başlayan tartışmalar, farklı mecralarda devam ediyor. Ancak bu tartışmalar ne yazık ki hâlâ sloganlar ve yaftalamalar düzeyinde seyrediyor; tarihsel olgulara, hukuki normlara ya da bilimsel analizlere dayanmaktan oldukça uzak.

"Soykırım" Tartışmaları ve Hukuki Tanımın Sınırları

1915 yılında yaşanan tehcir sürecini “soykırım” ya da “sistematik katliam” olarak tanımlayanların, hangi arşiv belgelerine, tarihsel verilere ya da uluslararası hukuk normlarına dayandığı belirsizdir. “Soykırım” kavramı, uluslararası hukuka ilk kez 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile girmiştir. Dolayısıyla, bu tarihten önceki olayların hukuken bu tanım çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir.

Elbette bu, 1915’te yaşanan acıların görmezden gelinmesi gerektiği anlamına gelmez; ancak tarihsel bir olayı “hukuki bir kavrama” oturtmaya çalışırken, dönemsel bağlamı ve kavramsal sınırları görmezden gelmek, bilimsellikten ziyade politik ajitasyon üretir.

Tehcir Kararının Tarihsel Bağlamı

Tehcir kararı, olağanüstü savaş koşullarında, Doğu Anadolu’da baş gösteren iç güvenlik sorunları ve cephe gerisinde yaşanan kitlesel isyanlar gibi somut tehditler karşısında alınmıştır. Bu isyanların önemli bir bölümü, Rus emperyalizminin kışkırtması ve desteğiyle gerçekleşmiş; Ermeni gönüllü birlikleri, Osmanlı ordusunun cephe gerisinde sabotaj ve saldırılar düzenlemiştir. Bu süreçte, yalnızca Ermeni halkı değil; Doğu Anadolu’da yaşayan Müslüman halk da büyük acılar yaşamış, katliamlara maruz kalmıştır.

Ancak günümüzde yapılan yorumlar, bu acıları görmezden gelerek tek taraflı ve seçmeci bir tarih okumasına dayanmakta; emperyalist odakların ürettiği söylemler, yerli birtakım siyasi çevrelerce sorgulanmadan yeniden dolaşıma sokulmaktadır.

Talat Paşa ve Tarihsel Figürleri Değerlendirme Yaklaşımı

Talat Paşa gibi tarihsel figürleri ele alırken, onları dayandıkları sınıfsal temeller, uyguladıkları iktisadi kalkınma stratejileri, benimsedikleri dış politika yönelimleri üzerinden değerlendirmek mümkündür ve gereklidir. Bu, bilimsel eleştirinin bir gereğidir.

Ancak hiçbir nesnel veriye dayanmadan, emperyalist merkezlerde üretilmiş söylemleri içselleştirerek; slogancı, yüzeysel ve bu toprakların özgül dinamiklerinden kopuk bir dil kurmak, eleştiriden çok karalamaya hizmet eder. Üstelik bu tür yaklaşımların, “sol” ya da “ilerici” kisvesiyle sunulması da eleştirinin ciddiyetine zarar verir.

Diyalektik ve Tarihsel Materyalist Yaklaşımın Önemi

Diyalektik ve tarihsel materyalist bir yaklaşım, olaylara yalnızca etik veya bireysel düzlemde değil; ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel bağlamlarıyla çok yönlü bakmayı, toplumsal özgüllükleri gözetmeyi ve somut durumun somut tahlilini yapmayı gerektirir. Ne yazık ki, bu perspektiften yoksun olanlar, günümüzün neoliberal söylemleri içinde “ilericilik” adına, bu toprakların tarihine ve özgün gelişim süreçlerine hoyratça saldırmayı bir tür aydın sorumluluğu sayıyor.

Ancak bu zihniyetle aramızda sadece fikir ayrılığı değil, tarihsel ve sınıfsal bir cepheleşme olduğu da unutulmamalıdır.

1908 Hürriyet Devrimi ve İttihat ve Terakki Yönetiminin Çok Katmanlılığı

Bu çerçevede, 1908 Hürriyet Devrimi, yalnızca Osmanlı coğrafyasında değil, dönemin yarı-sömürge ülkelerinde de önemli bir tarihsel eşik olarak değerlendirilmiştir. 1905 Rus Devrimi, 1906 İran Devrimi ve 1908 Meşrutiyet’in ilanı, özellikle kapitalizmin zayıf halkası sayılan ülkelerde tarihin çarkını –kadük de olsa– ileriye döndüren gelişmelerdir. Bu nedenle, 1908 Devrimi pek çok sosyalist düşünür ve tarihçi tarafından ciddiyetle analiz edilmiştir.

İttihat ve Terakki yönetimini tek boyutlu ve yekpare bir siyasi çizgiye indirgemek tarihsel açıdan hatalıdır. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, yerel isyanlar, Sevr Antlaşması’na giden süreç, iktisadi kalkınma paradigmalarının değişimi, üretim araçlarının mülkiyet yapısındaki dönüşüm ve Hürriyet ve İtilaf gibi farklı siyasi odakların etkisi gibi çok sayıda faktör, bu dönemi anlamak için göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu kadar çok katmanlı, çelişkili ve dönüşümlü bir süreci; yalnızca “farklı görünme” kaygısıyla, yeterli tarihsel bilgi ve kaynak taramasına dayanmadan, ezberlerle yorumlamak ciddi bir çarpıtmadır. Böylesi yaklaşımlar; akıl dışı, yüzeysel ve ne yazık ki çocukça kalmaktadır.

İbrahim Utku Nar
babaocagi.com