Dünyadaki dengeler ve siyasi yapılar değişiyor. Bu değişimi, tarihin çarkını ileri döndüren bir temele oturtmak, halkçı bir karakter kazandırmak, eşitlikçi bir program ile özdeşleştirmek Cumhuriyetçilerin, sosyalistlerin öncelikli görevi olmalıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere birçok ilçenin belediye başkanları ve bürokratların tutuklanmasını protesto etmek için alanlara çıkan gençlerin taşıdığı pankartlar ve attıkları sloganlar, Gezi Parkı eylemlerini anımsatan görüntüler oluşturdu.
Çözüm sürecinin tekrar devreye sokulması, ekonomik krizin tetiklediği derin yoksulluk, gençlerin geleceğe dair umutlarının yok olması, işsizlik ve güvencesizliğin kök salması, seçilmiş siyasilere yönelik baskılar, göç sorunu ve aşırı mülteci yoğunluğu gibi vatandaşı her açıdan kıskaca alan sorunlar, 19 Mart’ta sokağa çıkan yüz binlerce kişinin temel motivasyonu oldu.
Farklı Kimlikler, Ortak İtiraz: Geniş Tabanlı Katılım
Protestolara katılanlar, siyasi yelpazenin farklı noktalarından gelen geniş bir kitleyi kapsıyordu. Sosyalist partilerden Bozkurt işareti yapan ve Türkçü sloganlar atan gençlere, Atatürk ve Cumhuriyet temalı söylemleri öne çıkaran gruplardan İttihat Terakki liderlerinin resimlerini taşıyanlara, Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütlerine kadar çeşitli gruplar alanları doldurdu. Politik duyarlılığı oldukça yüksek, ne istediğini ve neye tepki gösterdiğini bilen bir kitleden bahsediyoruz.
Siyasi Baskı, Ekonomik Kriz ve Umutsuzluk Sarmalı
Bu protestolar, yalnızca siyasi tutuklamalara ve ekonomik krize bir tepki değil, aynı zamanda siyasal İslamcı iktidarın ulus-devlet kavramını aşındırmasına ve ulus tanımını değiştirmeye yönelik çabalarına karşı bir başkaldırı olarak da görülebilir. Ekonomik ve sosyal krizin derinleştirdiği eşitsizlikler, gençlerin geleceğe dair umutlarını yitirmesine yol açıyor. Özellikle üniversite mezunu gençler, hizmet sektörü piramidinin en alt basamaklarında esnek ve güvencesiz çalışma koşulları dışında herhangi bir istihdam şansı bulamıyor. Bu durum, yoğun bir sınıfsal sömürüye maruz kalmalarına neden olurken, kamu atamalarında liyakatsizliğin ve nepotizmin kök salması da gençleri harekete geçiren önemli bir etken haline geliyor.
Yeni Bir Milliyetçilik: Seküler, Türkçü ve Sisteme Mesafeli
Aynı zamanda, anti-komünizmle harmanlanan Soğuk Savaş dönemi milliyetçiliğinden oldukça farklı bir muhtevaya sahip, Türk-İslam sentezinin dışında, daha seküler ve din olgusunun arka planda kaldığı bir milliyetçiliğin yükselişe geçtiğini gözlemliyoruz.
Çözüm süreci ya da barış süreci -adı her ne olursa olsun- kapsamında yaşanan gelişmeler, milliyetçi, ulusalcı ve Türkçü damarı besliyor. Ancak bu milliyetçilik, Soğuk Savaş dönemi Türkçülüğünden ve onun ideolojik çerçevesi olan Türk-İslamcı paradigmadan ayrışarak, daha farklı ve özünde seküler bir karakter sergiliyor.
Zafer Partisi bu kitleye yakın bir görüntü sergilese de, yükselen bu dalga onları da aşan bir boyuta ulaşmış durumdadır. Küreselleşmenin gün geçtikçe güç kaybettiği, neoliberal iktisat politikalarının çöktüğü, ulusal değerleri ve iç pazarı koruma kaygısının öne çıktığı, yerleşik siyasi partilerin etkisini yitirdiği ve popülist partilerin iktidar ya da iktidar ortağı olduğu bir dönemden geçiyoruz. Emperyalist sistem içinde çok kutupluluğun kurumsallaştığı, uluslararası işbirliği örgütleriyle sınırlarının netleştiği bu süreçte, finans kapitalin çevre ülkesi konumundaki Türkiye de doğal olarak bu gelişmelerden etkileniyor.
Tepkiden Alternatife: Gençliğin Politik Potansiyeli
Henüz yerleşik siyasi partileri tahtından indirecek bir radikallikten söz etmek zor olsa da, gençlerin bu dinamizmi, siyasi baskılara ve ekonomik krize yönelik tepkilerin çok ötesine uzanıyor. Bu hareket, politik bilinç ile reaksiyonerlik arasında gidip gelen bir döngünün parçası olarak, yerleşik siyasi düzeni sorgulayan ve yeni bir yol arayışını yansıtan bir karakter taşıyor.
Yeni Yol Haritası: Cumhuriyetçi ve Sosyalist Sorumluluk
Bu dinamizmi, doğru bir şekilde yorumlamak ve ona uygun bir yol haritası çıkarmak gerekmektedir. Dünyadaki dengeler ve siyasi yapılar değişiyor. Bu değişimi, tarihin çarkını ileri döndüren bir temele oturtmak, halkçı bir karakter kazandırmak, eşitlikçi bir program ile özdeşleştirmek Cumhuriyetçilerin, sosyalistlerin öncelikli görevi olmalıdır. Aksi halde, yolunu bulamayan bu damar egemenlerin elinde kullanışlı bir araç olmaktan öteye gidemez.
İbrahim Utku NAR