İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Çok değerli misafirler, son iki yıldır İsrail'in işgal istila, yıkım ve katliam politikalarıyla giderek daha fazla yüzleşiyoruz. Batılı güçlerin koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail, bölgemizi istikrarsızlığa sürüklemeye devam ediyor. Önce Gazze ve Batı Şeria'ya saldırdılar, tüm dünyanın gözleri önünde Gazze'yi devasa bir enkaza çevirdiler.

Sağlık tesislerini, okulları, camileri ve kiliseleri bombaladılar. Sadece bir çuval un almak, bir tas çorba, bir kuru ekmek alabilmek için yardım sırası bekleyen insanları hunharca katlettiler.

İki milyon kardeşimiz, Nazilerin temelküs kamplarını bile geride bırakan kötü şartlarda tam 21 aydır hayatta kalma mücadelesi veriyor. Gazze ile birlikte İsrail, Lübnan'ı, Yemen'i ve Suriye'yi de hedef aldı.

İlaç devinde işçi kıyımı… 9 bin kişiyi çıkaracak!
İlaç devinde işçi kıyımı… 9 bin kişiyi çıkaracak!
İçeriği Görüntüle

Hava bombardımanlarının yanı sıra Suriye'deki çeşitli grupları yönetime karşı kışkırtarak orayı da karıştırmaya, orada da kargaşa çıkarmaya çalıştı.

Şimdi de İsrail'in devlet terörüne 13 Haziran'dan bu yana komşumuz İran muhatap oluyor. Şunu bir defa açık ve net söylemek isterim.

Bütün bu saldırılarıyla Netanyahu hükümeti bölgesel barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. İsrail'in İran'a gerçekleştirdiği saldırıları en güçlü şekilde telin ediyor. İsrail'in terör saldırılarında bombardıman ve suikastlerinde vefat eden İranlı kardeşlerimiz için ülkem ve milletim adına taziyelerimi sunuyorum.

Binlerce yıllık tarihiyle zorluklar karşısında sergilediği dayanışmayla ve güçlü devlet tecrübesiyle İran halkının inşallah bugünleri de atlatacağından hiçbir şüphe duymuyoruz.

İSRAİL'İN SALDIRILARI HAYDUTLUKTUR

Şu gerçeğin de bilinmesinde fayda görüyorum. İsrail'in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran'a gerçekleştirdiği saldırıların tanı ve tarifi haydutluktur.

İran'ın İsrail'in bu devlet terörü karşısında nefsi müdafaa çerçevesinde halkını savunmak amacıyla aldığı tedbirler gayet doğal, meşru, hukukidir.

Kardeşlerim, şurası artık günbegün ortaya çıkıyor. Uluslararası hukuku ihlal eden bu mütecaviz eylemlerin İsrail'in bölgede yürüttüğü stratejik istikrarsızlaştırma politikasına hizmet ettiği açıktır.

Nükleer çalışmalarında hiçbir denetime tabi olmayan şeffaflık noktasında kimseyi umursamayan İsrail'in nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf başkalarına söz söylemesi büyük bir riyakarlıktır. Netanyahu hükümeti 13 Haziran'daki saldırılarıyla aslında müzakere sürecini baltalamayı hedeflemiştir.Yaşananlar aynı zamanda Netanyahu ve cinayet şebekesinin herhangi bir meselenin diplomatik yollarla çözülmesini istemediğini de gösteriyor.

Yine İsrail 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğü hais bağımsız bir Filistin devletiyle yan yana barış içinde yaşamak yerine savaşı tüm bölgeye yaymaya çalışıyor.

Bakınız bundan tam 90 yıl önce Hitler'in çaktığı kıvılcım nasıl ki Pasifik'ten Atlantik'e, Hİnt Okyanusu'ndan Kuzey Denizi'ne kadar bütün dünyayı ateşe attıysa bugün Netenyahu'nun Siyonist emelleri de bölgemiz ve tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklemekten başka bir gaye taşımıyor.

İlk kıblemiz olan Mescidi Aksa'nın kutsiyetine el uzatılmasını, Kudüs-ü Şerif'in tarihi statüsünün gasp edilmeye çalışılmasını, çeşitli haritalar üzerinden bölgemizi parçalama niyetlerinin artık uluorta konuşulmasını bu sinsi planın birer hamleleri olarak görüyoruz.

Biz Netenyahu'nun ne yapmak istediğinin gayet bilincindeyiz. Bölgeyi ateşe, çatışmaya, kaosa ve gözyaşına boğarak güvenliklerini tesis edeceklerini zannedenler ham bir hayalin peşinden gitmektedir.

BÖLGEMİZDE SINIRLARI KANLA ÇİZİLECEK YENİ BİR SYKES-PİCOT DÜZENİNİN KURULMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ

İsrail komşularının güvenliğini tehdit ederek kendi güvenliğini sağlayamaz. Evdeki hesabın çarşıya uymadığını onlar da yavaş yavaş göreceklerdir. İsrail'in kanlı elleriyle bölgemizde düzen kuracağını iddia etmesi bu ülkeyi yönetenlerin nasıl bir körlük ve karanlık içinde olduklarını ortaya koyuyor.

Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi burada önemle vurguluyorum. Gazze halkının açlıkla cezalandırılmasına, batı şeriada devlet ve yerleşimci terörüne, Mescid-i Aksa ile semavi dinlerin beşiği Kudüs'ün tarihi statikosunu yok etme teşebbüslerine asla esir kalmayacağız.

BÖLGEMİZİN YENİ BİR SAVAŞI VE İSTİKRARSIZLIĞI KALDIRMAYA TAHAMMÜLÜ YOKTUR

Netenyahu'nun çatışmaları daha da derinleştirmek amacıyla söylediği övgü ambalajına sarılmış zehirli sözlerine kimse itibar etmez. Bölgemizin yeni bir savaşı ve istikrarsızlığı kaldırmaya tahammülü yoktur. İhtiyacımız olan aklı selimdir sağduyudur. Yanlışı daha büyük bir yanlışla kapatma gafletine asla düşmemektir.

Bugün buradan bir kez daha çözümün diplomasi ve diyalogdan geçtiğini vurguluyor kolaylaştırıcılık dahil üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazır olduğumuzu ifade ediyorum.

13 Haziran'dan bugüne kadar adeta yüreğimizi ortaya koyarak sükunetin tesisi için çok ciddi gayret sarf ettik. İnşallah netice alıncaya kadar bu temaslarımızı sabırla sürdüreceğiz.

BM ŞARTI TEMELİNDE ZORLAYICI TEDBİRLER ALINMASI İÇİN GİRİŞİMLERİMİZİ EŞ GÜDÜM HALİNDE SÜRDÜRMELİYİZ

Daha fazla ülkenin Filistin devletini tanımasını teşvik edinmeye devam etmeli. İsrail'e karşı uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler şartı temelinde zorlayıcı tedbirler alınması için girişimlerimizi eş güdüm halinde sürdürmeliyiz.

İki devletli çözümü ilerletmek için Bu hafta New York'ta Suudi Arabistan'ın öncülüğünde yapılması planlanan ancak son saldırılar nedeniyle ertelenen uluslararası konferansında ilk fırsatta tertiplenmesini temenni ediyoruz. Suudi Arabistan'a bu girişiminde şimdiden muvaffakiyetler diliyorum.

İSTANBUL'UN KADERİ ŞAM'IN KADERİNDEN AYRI DEĞİLDİR

Tabii burada şunun da altını çizmek durumundayım. Aynı ananın evladı olan iki kardeş arasında görüş ayrılıkları yol yöntem ayrılıkları olabilir. Bunlar hayatın olduğu gibi siyasetin de diplomasinin de doğal gerçekleridir. Ama kardeş demek aynı zamanda kaderdaş demektir.

İstanbul'un kaderi Şam'ın kaderinden Bağdat'ın, Kahire'nin, Sara'nın kaderinden, İstanbul'un, Kabil'in, Trablus'un, Tahran'ın kaderinden, Mekke ile Medine'nin ve elbette Kudüs'ün ve Gazze'nin kaderinden ayrı değildir.

Türk'ü, Kürd'ü, Arap'ı, Fars'ıyla, Sünni'siyle, Şii'siyle, Alevi'siyle, Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalısıyla ve diğer tüm mezhep ve kökenleriyle Müslümanların kıblesi gibi kaderleri de ortaktır.

Her birimiz La ilahe illallah Muhammedun Resulullah diyoruz. Söz konusu ortak davalarımız, ortak çıkarlarımız olunca farklılıkları bir yana koyup kenetlenmek boynumuzun borcudur. Aramızdaki tutum farklılıklarının özellikle içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde bizlere ayak bağı olmasına izin veremeyiz. Son süreçte gördük ki dengeler, siyasetler, kırılgan ilişkiler bir yere kadar.

Ümmetin sesini ve vicdanını temsil eden teşkilatımızın bu toplantısında İsrail'in tüm bölgeyi yangın yerine çeviren politikalarına karşı duruşumuzu açıkça dünya kamuoyuna duyurmamız gerekiyor.

Bugün birbirimize daha sıkı sarılmaya, saflarımızı daha da sıkılaştırmaya, birbirimize karşı hoşgörü sınırlarımızı daha da genişletmeye ihtiyacımız var.”