BirGün’den Tuğçe Çelik’in haberine göre, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Mimar Sinan’ın Edirne’deki ustalık eseri Selimiye Camii’nin restorasyon sürecinde, kubbe yazılarında yapılması planlanan değişiklikler büyük tepki toplamaya devam ediyor. Kubbe yazılarının aslı bozulacak şekilde restorasyonunu öngören proje için Edirne İdare Mahkemesi’nde açılan davada yürütmeyi durdurma kararı verildi. Ayrıca TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından da projeye dava açıldı. BirGün’e konuşan uzmanlar ülkede restorasyon sorununa ve Selimiye Camii’nde yapılmak istenen uygulamanın kabul edilemez olduğuna dikkat çekti.
Selimiye Camii’nin 16. yüzyıldaki ilk yapımından sonra onarımlar geçirdiğine dikkat çeken TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Ahmet Erkan şöyle konuştu:
“Selimiye kubbe bezemesinde 16. yüzyıla dönüş önerisiyle ortaya çıkan sorun Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2021’de başlatılan restorasyon çalışmalarının son aşamasına gelindiğinde belirlenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nin yetkilendirmesiyle, 2023’te kurulan “Selimiye Camii Tahkik ve Tespit Kurulu” mevcut kubbe bezeme katmanının kaldırılmasını istemektedir. Yeterli veriye dayanmayan bu öneri Selimiye restorasyonuyla görevli Bilim Kurulu tarafından uygun görülmemiş, başvurulan Edirne Koruma Kurulu da bu öneriyi kabul etmemiştir. Selimiye Camii Tahkik ve Tespit Kurulu’nun caminin ana kubbesindeki bezemelerin 16. yüzyıla ait Selimiye Cami’nin özgün karakteriyle bağdaşmadığı şeklindeki iddiası yersizdir. Yok olmuş bir bezemeyi kısıtlı veriye dayanarak yeniden yapmak, bunu yaparken mevcut ve tarihi yapının geçmişine ait bir bezemeyi yok etmek kabul edilebilir bir müdahale değildir. Biz de bilimden uzak bu çağdışı uygulamaya karşı dava açtık. Konunun hem ulusal hem uluslararası alanda takipçisi olacağız.”
DÖNEM EKLERİYLE BİRLİKTE KORUNMALI
Marmara Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Prof. Dr. Selman Can’a göre ise temel sorunlardan biri Türkiye’de tarihi eserlerin restorasyonu konusunda bir dil birliği oluşturulamaması. Bunun eğitim ve ideolojik boyutlarının bulunduğuna dikkat çeken Can, “Sanat tarihi eğitimi içerisinde anıt eserlerin korunmasına ilişkin derslerin müfredatta yer alması çok yakın tarihlerdedir. Her hoca kişisel görüşüne göre çoğu zaman müdahale önerilerinde bulunmuştur. Bu durum kuramsal anlamda korumanın gelişiminden uzak sanat tarihçilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur” dedi.
Restorasyon konusunun en sıkıntılı kısmının ideolojik yaklaşımlar olduğunu kaydeden Can şöyle konuştu: “Geç dönem Osmanlı siyasi ve kültürel ortamı bir kesim tarafından yaşanılmaması gereken, gayri meşru yönleri olan bir kesit olduğu şeklinde kabul edilmiştir. Bu dönemin sanatsal tercihleri kendilerince nitelikten uzak ve değersizdir. Bilimsel gerçeklikten uzak olan bu tutumun azımsanmayacak bir taraftar kitlesi vardır. Oysa sanatta Batı’ya açılış Osmanlı idarecilerinin bilinçli bir tercihidir. Arşiv belgelerinde bu dönemde ne tür üslupta yapılar istedikleri mevcuttur. Sanıldığı gibi bilinçsiz bir tercih değildir.”
“Tarihi eserler dönem ekleriyle birlikte korunmak zorundadır” diyen Can son olarak şunları ekledi: “Çağdaş restorasyon anlayışında dönem eklerinin gelecek nesillere bir veri olarak korunarak aktarılması temel bir kuraldır. Bir yapıyı elde hiçbir veri olmadan aslına döndürmek iddiasında bulunmak aleni olarak tahrip etmektir. Bir anıt eser için “bugün daha iyi yazan hattatlar var” deyip yazıları değiştirmek, “daha iyi kalemkâr var” deyip nakışları klasiğe uyarlamak kabul edilebilir bir durum değildir.”
LİYAKAT YOK, BİLGİLER GİZLENDİ
Restorasyonda görev alan bir emekçinin anlattıkları ise yapılan hataların boyutlarını ortaya koydu. Emekçi şunları anlattı: “Raspa (yüzeyi törpüleme) döneminde görev aldığım süreçte en alttan çıkan dönemler sahayı gezen hocalardan saklandı. Restoratörler olarak hocalara bu bilgiyi vermek istediğimizde ise bizzat şantiye şefi tarafından işten çıkarılma tehdidiyle karşılaştık. Ayrıca raspa işlerini verdikleri taşeron Tezyin Grup adlı firmanın hiçbir restorasyon geçmişi olmaması, herhangi bir kalifiye elemanın bulunmaması kalifiye olan personeli de mobing ve baskıyla işten uzaklaştırması olayın başka bir boyutu. Raspa sürecinde yarım kubbelerin birçok bölümünde dikkatsiz ve plansız çekiçle kırım işlemleri yapıldı. Bu süreçte birçok özgün bölge hasar aldı. Estampaj alımlarında kalifiye eleman olmadığı için çıkan dönem ve desenlerde yanlışlıklar yapıldı. Ana firmanın tanıdığı olan bu ilk taşeron aslında en baştan birçok yanlışlığa sebep oldu.”