ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan sözlerine Ankara’dan net bir tepki gelmemesi kamuoyunda rahatsızlık yaratırken, gazeteci Zafer Arapkirli, BirGün gazetesindeki köşesinde bu sessizliğe sert sözlerle tepki gösterdi.
Rubio, yaptığı açıklamada, bazı ülke liderlerinin “Başkan Trump’la sadece 5 dakika görüşebilmek ve elini sıkabilmek için yalvardığını” iddia etmiş, bu ülkeler arasında Türkiye’yi ve lideri Erdoğan’ı da ismen anmıştı.
Arapkirli, bu sözleri “ağır bir saygısızlık” olarak değerlendirerek, “Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ‘akaret mızrabının’ dokunuşunu fena halde duyumsadım. Açıkçası ‘aysiyetime’ dokundu,” ifadelerini kullandı.
“BU SÖZLERE NEDEN CEVAP VERİLMEDİ?”
Arapkirli, bu tür hakaret içerikli açıklamalara karşı en azından Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan doğrudan ve sert bir tepki verilmesi gerektiğini savunarak, “Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne yalvarması? Neden bahsediyorsun?” gibi doğrudan bir çıkışın yapılmasının beklendiğini, ancak bunun yerine muhalif yorumculara saldırıldığını ifade etti.
“İÇERİDE ŞAHİN DIŞARIDA UYSAL”
Arapkirli, iktidarın yurtiçinde sert ve otoriter tutum sergilerken, dış politikadaki sessizliğini eleştirdi. Türkiye’de iktidarın, kendisine yönelik en küçük bir eleştiriyi dahi “Cumhurbaşkanına hakaret” kapsamında cezalandırdığını hatırlatarak, kendisine yönelik yeni bir TCK 299. madde kapsamında açılmış bir dava tebligatının da dün eline ulaştığını paylaştı.
Bu durumu, “Elin oğlu ekranlarda alenen hakaret ediyor, ülkemizin itibarı ayaklar altına alınıyor ama içerde yurttaşlar susturuluyor” diyerek özetleyen Arapkirli, çarpıcı bir karşılaştırma yaptı:
“Hakaret, haysiyet ve hukuk gibi kavramların içinin bu kadar hızla boşaltıldığı bir dönemi, fena halde iliklerimize kadar hissederek yaşıyoruz.”
“AYSİYETMİZİ SAVUNMAN MÜCADELEMİZİN TEMELİ”
Zafer Arapkirli yazısını, halkın da kendi onurunu ve haysiyetini koruma mücadelesi vermesi gerektiğini vurgulayarak noktaladı:
“Rejim kendi bekâsını ne kadar önemsiyorsa, biz de halk olarak tek tek ve bütünsel anlamda ‘aysiyetimizi’ en az o kadar gözetmek zorundayız. Mücadelemiz bunun içindir.”