Türkiye’nin devletler hukuku tarafından tanınan, üzerinde egemenlik hakkı kullanabileceği deniz yetki alanları anlamına gelen "Mavi Vatan", son yıllarda Türkiye tarafından sahiplenilen bir kavram.
Ancak, kavram son günlerde Yunan işgali altında. Sosyal medyada Yunanlı kullanıcılar, "Tek bir mavi vatan vardır, o da Yunanistan'dır!", "Yunanistan, gerçek Mavi Vatan" paylaşımları yaygınlaşmaya başladı.
Yunanistan, bu kez Türkiye'nin "Mavi Vatan" kavramına el attı ama Mavi Vatan’ın isim babası emekli Amiral Cem Gürdeniz’di.
Mavi Vatan kavramını 2006'da ilk kez ortaya atan ve geliştiren Amiral Cem Gürdeniz, Atatürk'ün Çanakkale Savaşı sırasında söylediği "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" sözünü örnek göstererek ana vatan savunmasının Mavi Vatan'da başlaması gerektiğini savundu.
MAVİ VATAN NEDİR
En basit tanımıyla Mavi Vatan, Türkiye’nin devletler hukuku tarafından tanınan, üzerinde egemenlik hakkı kullanabileceği deniz yetki alanları demek. Türkiye’nin bu alanlara sahip çıkması ve haklarını koruması devlet olmanın gereği. Mavi Vatan Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de bulunan deniz yetki alanlarının tümünü kapsamakta. Toplam yüzölçümü 430 bin kilometrekare olan Mavi Vatan’ın meşruiyeti uluslararası hukuka, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne, Uluslararası Adalet Divanı’nın hakça ilkeleri esas alan içtihatlarına dayanmakta. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, Mavi Vatan kavramıyla, uluslararası deniz hukukunun kabul ettiği, Türkiye’nin egemenlik yetkisini tam veya kısmî biçimde kullanabileceği deniz yetki alanları kastedilmektedir. Bunlar da karasuları, kıta sahanlığı ve MEB olarak sıralanmakta.
Sahildar devletlerin karasuları üzerinde mutlak egemenliği konusunda genel bir uzlaşı var. Karasuları genişliğini belirleme hakkı, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre devletin tekelinde ve ilgili sahildar devlet bu hakkı azamî 12 mil genişliğe kadar çıkarabilmekte. Bununla birlikte, karasuları genişliğinin belirlenmesi, yan yana ve karşı karşıya bulunan sahildar devletler bakımından hakça ilkeler esas alınarak tespit edilebilir. Uluslararası Adalet Divanı’nın çeşitli davalarında vermiş olduğu kararların ardından bu şekilde bir içtihat oluştu.
Devletin yetki kullanabildiği ikinci deniz yetki alanı olan kıta sahanlığı kavramıyla, kıyı ülkesinin denizin altındaki uzantısı kastedilmekte. Kıta sahanlığının genişliği 200 deniz mili ile sınırlandırıldı. Ancak okyanus tabanına ulaşılmaması halinde kıtı sahanlığı maksimim 350 deniz miline kadar uzanabilmekte. Kıta sahanlığında kıyı devleti, deniz tabanı ve toprak altı üzerinde münhasır yetkiye sahip. İlk kez 1945 yılında gündeme gelen kıta sahanlığı hem 1958 sözleşmesinde hem de 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde yer almış ve ayrıntılı biçimde tanımlandı. Bununla birlikte, kara ülkesi olan bir devletin denizin içindeki adalarının kıta sahanlığı hakkına sahip olup olmaması tartışmalı. Sözleşmede yer almış olmasına rağmen, adaların kıta sahanlığına sahip olması mutlak değil. Bu hak sadece takımada devletleri bakımından meşru kabul edildi. Aynı zamanda kara ülkesi olan bir devletin denizin içinde yer alan adalarının kıta sahanlığı hakkı, Uluslararası Adalet Divanı kararlarına göre bulunmamakta.
Türkiye’nin Mavi Vatan kavramı içinde yer alan kıta sahanlığı sınırları dahilinde yürüttüğü faaliyetler, esas itibarıyla hak ve çıkarlarını koruma çabası. Dolayısıyla Türkiye’nin meşru bir temele dayanan haklarından vazgeçmesi veya feragat etmesi söz konusu olamaz. Üstelik bir devletin kıta sahanlığı üzerindeki hakları ab initio (eskiden beri var olan hak) ve ipso facto (kendiliğinden var olan ayrıca bir işlem yapmasına gerek kalmadan sonuç doğuran) kurallarına tabi. Yani kıyı devleti ülkesi, denizin altındaki uzantısı olan kıta sahanlığında doğal hak sahibi ve bu konuda bir duyuru yapmasına gerek yok. Yani Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı üzerindeki deniz alanlarında sismik araştırma ve sondaj faaliyetinde bulunması, bir başka devlet veya uluslararası örgüt tarafından kısıtlanamaz ve sınırlandırılamaz. Hele hele görev tanımı ve yetki alanı olmadığı halde, AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi sonuç bildirgesinde bu kapsamda bir açıklama yapılması, egemenlik hakkına müdahale anlamı taşıyor.
Kıyı devletinin deniz üzerinde egemenlik hakkı kullanabileceği MEB kavramına gelince; kıta sahanlığından farklı olarak MEB’in varlığı için tek taraflı bildirim yapılması veya yan yana ve karşı karşıya bir ülke ile sınırlandırma anlaşması yapılması ve harita yayımlanması gerekiyor. Yani MEB’in kıta sahanlığından en önemli farkı, geçerli olabilmesi için ilan edilmesinin gerekli olduğu. İkinci olarak, MEB’in kapsamı kıta sahanlığından daha geniş. Kıta sahanlığında devletin egemenlik alanı deniz yatağı ve toprak altı ile sınırlı iken, MEB’de kıyı devleti suların canlı ve canlı olmayan kaynakları üzerinde de egemenlik hakkı bulunmakta. MEB’in maksimum genişliği 200 deniz miline kadar uzanabilmekte.