Eski AKP Milletvekili ve Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, bugünkü köşe yazısında Türkiye'deki hukuk ve adalet sisteminin durumuna ilişkin sert eleştirilerde bulunarak, "Hukuk, adalet, artık bu ülkede uzak bir hayal haline gelmeye başladı." dedi. Ocaktan, yıllardır savundukları 'hukukun üstünlüğü', demokratik değerler, liyakat ve şeffaflık gibi temel değerler konusunda bugüne gelindiğinde "bir arpa boyu bile mesafe alınamadığını" ifade etti.
"KIYTIRIK ÜLKELERİN BİLE GERİSİNDE KALDIK"
Yaklaşık seksen yıllık bir demokrasi tecrübesine sahip olan Türkiye'de bu konuların hala tartışılıyor olmasının "esas kahredici" olduğunu belirten Ocaktan, ülkenin kendini harap ettiğini ve beşeri sermayesinin değerini bilmediği için kıyaslanamayacak kadar geri kalmış ülkelerin bile gerisine düştüğünü savundu. Ocaktan, son on yılın yargı kararlarının demokratik ülkelerle karşılaştırılması durumunda Türkiye'nin hangi ligde yer alacağının sorgulanması gerektiğini dile getirdi.
DÜNYA BANKASI ENDEKSİ: TÜRKİYE, AFGANİSTAN VE KAMBOÇYA LİGİNDE
Yazısında somut verilere de yer veren Ocaktan, Dünya Bankası tarafından açıklanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne dikkat çekti. Bu endekste Türkiye'nin 142 ülke arasında 138. sırada yer aldığını belirten yazar, Türkiye'nin gerisinde sadece Venezuela (142), Kamboçya (141), Afganistan (140) ve Haiti (139) gibi ülkelerin bulunduğunu vurguladı. Ocaktan, "Tam 24 yıl kesintisiz iktidarda kalıp sonunda ülkeyi Afganistan ve Kamboçya ligine düşürmüşseniz, bırakın yönetim makamında olmayı, sıradan vatandaş bile olsanız kanınıza dokunur." diyerek iktidarın da bu "kara tablodan" mutlu olmadığına inandığını belirtti. Ancak iktidarın, tüm uyarılara rağmen girdiği bu "ters şeritten" dönebilme kabiliyetini tümden yitirdiğini öne sürdü.
İKTİDARA MUAVİYE BENZETMESİ
İktidarın makuliyet çizgisini kaybederek hukuku yok saydığını ve yargıya yön vererek muhalefeti tasfiye etmeye çalıştığını iddia eden Ocaktan, bu durumu tarihi bir kıssa ile örneklendirdi:
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra kararını açıklamış:
- Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- Ey cemaat, bu deve dişi midir, erkek midir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
- Dişidir!
Muaviye Kufeliyi yanına çağırmış:
- Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Ocaktan, bu kıssadan hareketle mevcut iktidarın da 'hakikati' ters yüz ederek gücünü kanıtlamaya çalıştığını ve adaletin terazisinin "hakikatin sarsılmaz gücünü" değil, "siyasal iktidarın arzusunu" esas aldığını belirtti. Ocaktan, "Hz. Ömer adaleti diyerek yola çıkıp, Muaviye’de karar kılanların yönettiği Türkiye’de iktidar bu minval üzere devam ederse, hakkın-hukukun, adaletin sadece adı kalacak dillerde." ifadelerini kullandı.