TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında toplanan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda işçi ve memur konfederasyonlarının başkanları dinlendi.

Komisyonda konuşan DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu, "Komisyon’un yürüttüğü çalışmalara katkı sunma fırsatını memnuniyetle karşılıyoruz" dedi.

Komisyon’un yürüttüğü bu sürecin, barışı kazanmak ve ülkenin geleceği için tarihi bir önem taşıdığını vurgulayan Çerkezoğlu, "Üreten, çalışan, alın teriyle yaşayan bu halkın; çatışmalardan, acılardan, gözyaşından ve kardeş kavgasından artık kurtulmasını istiyoruz. Yaşanmış acıları geri getiremeyiz, kayıpları telafi edemeyiz; ancak yeni acılara ve kayıplara da tahammülümüz yoktur" ifadelerini kullandı.

Arzu Çerkezoğlu, şunları kaydetti:

"Biz, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak, uzun yıllardır ülkemizin en temel sorunlarından biri olan Kürt sorununda her zaman barıştan, kardeşlikten ve eşitlikten yana olduk. Tüm sorunların demokrasi yoluyla çözülebileceğine inanıyoruz. Bu temelde, emek mücadelesi ile demokrasi mücadelesini birbirinden ayrı görmüyor; 'Demokrasi işçinin ekmeğidir' diyerek emeğin ve demokrasinin aynı mücadele sahasında birleştiğini vurguluyoruz.

Geçmişte benzer umutlarla başlayan ancak olumsuz sonuçlanan süreçler yaşadık. Ama şimdi başarabiliriz, başarmalıyız. Geçmişteki hataların tekrar etmemesi, toplumun barışa olan inancının korunması, sürecin tüm aşamalarında açıklık ve güven sağlanması hepimizin ortak sorumluluğudur. Geniş bir toplumsal mutabakatla, sakin, özgür ve yapıcı bir tartışma ikliminde sorunları daha kolay aşacağımız açıktır. Bu nedenle TBMM kapsamında böyle bir komisyonun oluşturulmasını anlamlı buluyor ve destekliyoruz.

Evet komisyon çalışmaları bahsettiğimiz geniş bir toplumsal mutabakat için önemli ve kıymetli bir adımdır. TBMM’deki bu komisyonun toplumsal karşılığını da oluşturmak gerekmektedir. Bu toplumsal karşılık, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ile oluşturulabilir.

Öte yandan barış ve demokrasi birbirinden ayrı düşünülemez. Demokrasiyi kazanmak için barışta, barışı kazanmak için de demokraside ısrarcı olmak zorundayız. Demokrasinin en asgari koşulu ise, seçme ve seçilme hakkına saygıdır; egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır; sandıkla gelenin sandıkla gitmesidir. Demokrasinin diğer koşulları ise çoğulculuğa saygı, ifade özgürlüğü, örgütlü toplum ve bağımsız yargıdır. İçinden geçtiğimiz süreçte bu başlıklarda karşı karşıya kaldığımız sorunlar ortadadır.

Ülkemizde adalet ve hukuka olan güvenin yeniden tesis edilmesinin bu sürecin başarısı için oldukça değerli olacağını düşünüyoruz. Özellikle son dönemde ana muhalefet partisine ve seçilmiş belediye başkanlarına yönelik müdahaleler ve kayyum atamaları hukuka, yargı sistemine ve demokrasiye dair kaygıları arttırmıştır.

Barış ve kardeşlik süreci; siyasi hesapların ve dar çıkarların ötesinde, bu topraklarda yaşayan herkesin ortak geleceği ve kardeşliği için yürütülmeli ve desteklenmelidir. Bu süreç, karşı çıkan ve engelleme çabası içinde olan kesimlerin küçük politik hesaplarına kurban edilmemelidir. Tam tersine; hukuk sistemimiz ve demokrasimiz üzerindeki tartışmaları da ortadan kaldıracak nitelikte olmalıdır."

Bir emek örgütü olarak tüm meselelere emek cephesinden baktıklarını söyleyen Çerkezoğlu, şunları kaydetti:

"Barış, yalnızca silahların susması değil, insanca yaşam koşullarının sağlanmasıdır. Örgütlenme özgürlüğünün, sendikal hakların, toplu pazarlık süreçlerinin, iş güvencesinin güvence altına alındığı demokratik bir toplumsal düzen, barışın en sağlam temelidir. Çünkü eşitlik ve adalet yoksa, güvencesizlik ve yoksulluk derinleştiğinde, toplumsal barış da kırılgandır.

Nitekim bu bizim öznel saptamamız değildir. Birleşmiş Milletler’in bir kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Örgütü ILO Anayasası 'Evrensel ve kalıcı bir barış ancak sosyal adalet temeline dayanır' sözleriyle başlar ve 'Barış istiyorsanız adalet ekin' ifadesi ILO’nun temel ilkesi olmuştur.

Kediyi tekmeleyen kişi tutuklandı
Kediyi tekmeleyen kişi tutuklandı
İçeriği Görüntüle

"TAHRİBATIN ONARILMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ"

Bugün ülkemizde emekçilerin yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve ağır çalışma koşulları altında ezildiği herkesin bildiği bir gerçektir. Bizler vergide ve gelir dağılımında adaletin sağlanmasını, insanca yaşamaya yetecek ücretin güvence altına alınmasını ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulmasını talep ediyoruz. Bunun için de barışın kazanılmasının yanı sıra, demokrasimizde ve hukuk sistemimizde meydana gelen tahribatın onarılması gerektiğine inanıyoruz.

Bu noktada AYM ve mahkeme kararlarının devletin yönetenler için de, devletin kurumları için de bağlayıcı olduğunu göstermek, 'hukukun üstünlüğü' adına atılabilecek adımların belki de en önemlisidir.

Örneğin enflasyonun hesaplanmasında kullanılan madde sepetinin şeffaf biçimde açıklanmasına dair mahkeme kararlarını uygulamayan TÜİK yönetiminin bu ısrarına son vermek hiçbir yasal, Anayasal düzenleme gerektirmeden atılabilecek bir adımdır. Veya ikinci bir örnek olarak Taksim’in 1 Mayıs alanı olduğuna dair çok sayıda yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi ve uluslararası mahkeme kararları varken idarenin artık bu kararlara saygı göstereceğini ilan etmek, 'hukuk devletiyiz' ifadesini tekrar etmekten daha etkili ve inandırıcı olacaktır.

Özellikle işçilerin örgütlenme ve hak arama konusunda yaşadığı sıkıntıların son bulması, Türkiye’nin işçi hakları konusunda en kötü 10 ülke arasından çıkarılması, ILO normlarına uyum sağlanması, anayasaya aykırı keyfi grev yasaklarına son verilmesi, sadece iş barışını değil iç barışı da güçlendirecektir.

İşçi sendikaları tüm dünyada barışı ve kardeşliği savunur. Çünkü savaşların, çatışmaların, terörün ve şiddetin bedelini en fazla işçi sınıfı öder. Silah tüccarlarının ve emperyalistlerin kazandıklarının bedeli, işçilerin canıyla, kanıyla ve ürettikleri değerlerle ödenir. Bu yüzden işçi sınıfının çıkarları ve ahlakı her zaman barıştan, kardeşlikten yana olmayı gerektirir.

Laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin eşit yurttaşları olmak; etnik, inanç ya da sınıf farkı gözetmeksizin herkesin eşit haklara sahip olduğu bir düzeni tesis etmek, hem Kürt sorununun hem de ülkemizin tüm yapısal sorunlarının çözüm anahtarıdır. Her yurttaşın kendini Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit parçası olarak gördüğü, ürettiği değerden adil biçimde pay aldığı, demokratik katılımın güçlendiği bir Türkiye, kardeşliğin ve barışın güçlü bir güvencesi olacaktır. Daha da önemlisi etrafında bir ateş çemberi olan ülkemizin, emperyalist güçlerin kanlı oyunları karşısında güçlü durabilmesinin yolu da barışı ve kardeşliği güçlendirmekten geçmektedir.

Yarım asrı aşan tarihimiz boyunca işçi sınıfının demokratik hakları, emekçilerin onuru ve toplumun ortak yararı için mücadele etmiş bir konfederasyon olarak bizim de talebimiz açıktır: Bu sürecin mutlaka ama mutlaka başarıyla tamamlanması, ülkemizde yaşayan herkesin kardeşliğine ve ortak yararına hizmet edecek şekilde sonuçlanmasıdır."

NUMAN KURTULMUŞ: "BURADA DİLE GETİRDİĞİNİZ NİYET VE ÖNERİLERİNİZİ KENDİ TABANINIZLA PAYLAŞIN"

Numan Kurtulmuş, işçi ve memur konfederasyonlarının başkanlarının konuşmalarının tamamlanmasının ardından katılımcılara teşekkür ederek, burada dile getirilen iyi niyet ve önerileri kendi tabanlarıyla paylaşmalarını istedi. Kurtulmuş, böylece bu sürecin daha iyi anlaşılması ve toplumsal rızanın güçlendirilmesine büyük katkı sağlanacağını vurguladı.