MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, TRÇ ittifakı önerisiyle ilgili Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı’na (TASAV) değerlendirmeleri devam ediyor. TASAV Başkanı ve MHP Ekonomik ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu’ya konuşan MHP Lideri Bahçeli, Türkgün gazetesinde, yaptığı çağrıyla ilgili yapılan analizlerin yanı sıra, jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik gelişmelere değindi.

TÜRKİYE, RUSYA VE ÇİN’İN POTANSİYELİ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, şunları söyledi:

"Türkiye–Rusya–Çin (TRÇ) ittifakına ilişkin çağrımız, Türkiye’nin güvenlik mimarisi ve dış politika yönelimi bakımından stratejik nitelikte bir tartışma başlatmış, ulusal ve uluslararası basında yer bulmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek olarak Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil “TRÇ” ittifakının inşa edilmesini önermektedir."

Türkiye, Rusya ve Çin sahip olduğu potansiyel ile

Küresel nüfusun %20’sine,

Küresel toprak büyüklüğünün %20,46’sına,

Küresel GSYİH’nin %19,57’sine,

Küresel mal ihracatının %17,42’sine,

Küresel askeri harcamaların %17,96’sına,

Küresel seviyedeki toplam askeri mevcudiye-tinin %16,9’una eşittir.

"Küresel potansiyel dikkate alındığında; yeni küresel finans sistemini inşa, yeni küresel rezerv para birimine sahip olma, yeni küresel savunma alanı ve doktrini oluşturabilme kudreti, yeni ve daha adil bir küresel sistem kurma irade ve hedefi başlıklarının da hayata geçirilebileceğini, böylelikle küresel barış ve istikrarın tesisi için insanlık adına alternatif ve huzurlu bir dünya inşasının mümkün olabileceğini de göstermektedir."

ÇİFT YÖNLÜ JEOPOLİTİK VİZYON

Mersin'de yangın faciası: Anneanne ve torunu öldü
Mersin'de yangın faciası: Anneanne ve torunu öldü
İçeriği Görüntüle

Bilindiği üzere, Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Soğuk savaş döneminin sona ermesi sonrasında yeni işbirliği imkân ve perspektifleri ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkiler 1971 yılında tesis edilmiş, 2010 yılında “stratejik iş birliği” düzeyine yükseltilmiştir. Hâlen ekonomik ve ticari konular her iki ülke ilişkilerimizin itici gücünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte bölgesel güvenliği, barış ve huzuru esas alan çok yönlü iş birliği imkânları da kuşkusuz mümkündür.
Hatırlanacağı gibi daha evvel müteaddit defalar dış politika anlayışımızı ifade ederken “çift başlı Selçuklu kartalından ilham alan bir kavrayışla hem Doğu’ya hem Batı’ya elimizi uzatır, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviririz” diyerek çift yönlü bir jeopolitik vizyonla stratejimizi temellendirmiştik.

ÇOK KATMANLI ORTAKLIK MODELİ

Önerimizin, Türkiye’nin mevcut güvenlik mimarisini (NATO) bütünüyle ikame etmeye yönelen bir adım olarak değil, çok kutuplu sistemde ek bir etki vektörü üretmeye dönük stratejik bir çerçeve olarak okunması isabetli olacaktır. Bu bakımdan TRÇ, öncelikle bir “askerî blok”tan ziyade enerji, ulaştırma, sanayi/teknoloji, finans ve kriz diplomasisi alanlarında işlevsel yakınsama yaratmayı hedefleyen, katmanlı bir ortaklık modeli olarak tasavvur edilebilecektir.

Tarihsel bağlam hatırlandığında, Türkiye’nin NATO üyeliğinin caydırıcılık ve güvenlik açısından sağladığı çerçevenin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu nedenle TRÇ’nin askerî nitelikte kurgulanmaması, NATO yükümlülükleriyle çelişmeyen sivil-ekonomik sütunlar etrafında kurumsallaşması daha uygun olabilecektir. Böyle bir yaklaşım, ittifaklar arası bir sıfır toplamlı tercih doğurmadan Türkiye’nin manevra alanını genişletebilecek; söylemi somut ve ölçülebilir çıktılara bağlayabilecektir.

ÇİFT YÖNLÜ JEOPOLİTİK VİZYON

Bilindiği üzere, Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Soğuk savaş döneminin sona ermesi sonrasında yeni işbirliği imkân ve perspektifleri ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkiler 1971 yılında tesis edilmiş, 2010 yılında “stratejik iş birliği” düzeyine yükseltilmiştir. Hâlen ekonomik ve ticari konular her iki ülke ilişkilerimizin itici gücünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte bölgesel güvenliği, barış ve huzuru esas alan çok yönlü iş birliği imkânları da kuşkusuz mümkündür.
Hatırlanacağı gibi daha evvel müteaddit defalar dış politika anlayışımızı ifade ederken “çift başlı Selçuklu kartalından ilham alan bir kavrayışla hem Doğu’ya hem Batı’ya elimizi uzatır, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviririz” diyerek çift yönlü bir jeopolitik vizyonla stratejimizi temellendirmiştik.

ÇOK KATMANLI ORTAKLIK MODELİ

Önerimizin, Türkiye’nin mevcut güvenlik mimarisini (NATO) bütünüyle ikame etmeye yönelen bir adım olarak değil, çok kutuplu sistemde ek bir etki vektörü üretmeye dönük stratejik bir çerçeve olarak okunması isabetli olacaktır. Bu bakımdan TRÇ, öncelikle bir “askerî blok”tan ziyade enerji, ulaştırma, sanayi/teknoloji, finans ve kriz diplomasisi alanlarında işlevsel yakınsama yaratmayı hedefleyen, katmanlı bir ortaklık modeli olarak tasavvur edilebilecektir.

Tarihsel bağlam hatırlandığında, Türkiye’nin NATO üyeliğinin caydırıcılık ve güvenlik açısından sağladığı çerçevenin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu nedenle TRÇ’nin askerî nitelikte kurgulanmaması, NATO yükümlülükleriyle çelişmeyen sivil-ekonomik sütunlar etrafında kurumsallaşması daha uygun olabilecektir. Böyle bir yaklaşım, ittifaklar arası bir sıfır toplamlı tercih doğurmadan Türkiye’nin manevra alanını genişletebilecek; söylemi somut ve ölçülebilir çıktılara bağlayabilecektir.

ÇİN-RUSYA PAZARINA ERİŞİM

Diğer yandan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ülkelerinin ihracat-ithalatı daha hızlı ve düşük maliyetle Avrupa-Asya hatlarına bağlanabilecek; Orta Asya’da ortak organize sanayi bölgeleri ve tedarik ağları Türk üreticilerinin Çin/Rusya pazarlarına tercihli erişimine katkı sunabilecektir. Yapılacak iş birliği sonucu dönemsel çıkar örtüşmezliklerinin operasyonel iş birliğinin ritmini etkilemesinin önüne geçilebilecektir.

"Şüphesiz ki kurulacak ittifakta egemen eşitlik ve karşılıklı fayda ilkeleri, açık standartlar ve çok taraflı şeffaf finansman tercihlerinin ön planda tutulması gerekmektedir. Biz tüm meselelere Türkiye merkezli bakıyor aynı zamanda da bölgesel ve küresel barış ve istikrarı çok önemsiyoruz."

Şüphesiz ki kurulacak ittifakta egemen eşitlik ve karşılıklı fayda ilkeleri, açık standartlar ve çok taraflı şeffaf finansman tercihlerinin ön planda tutulması gerekmektedir. Biz tüm meselelere Türkiye merkezli bakıyor aynı zamanda da bölgesel ve küresel barış ve istikrarı çok önemsiyoruz.

BARIŞA VE HUZURA KATKI

TRÇ çağrısı, “çift başlı kartal” vizyonuyla birlikte okunduğunda, Türkiye’nin tek eksene hapsolmayan, katmanlı ve seçici bir dış politika enstrümanına işaret etmektedir. Bu enstrüman, NATO’dan kopmadan ve TDT-2040 hedefleriyle çelişmeden; enerji-lojistik-finans-teknoloji eksenlerinde işlevsel yakınsama ürettiği ölçüde Türkiye’nin menfaatlerine hizmet edebilecektir.

Uygulamanın başarısı, söylemin kurumsal tasarıma, tasarımın ise ölçülebilir çıktılara (örneğin maliyet düşüşü, transit süresi kısalması, yerelleşme oranı, yerel para ticaret payı, yeni pazar payı) dönüştürülmesine bağlı olacaktır. Bu yaklaşım, hem dengeleyici stratejik vizyonu destekleyecek hem de Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarıyla uyumlu bir yol haritası sunacaktır.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi öncelikli hedef, siyasi istişare ve iş birliği ile ekonomide çok boyutlu iş birliği olsa da uluslararası güvenlik alanındaki mevcut kaos hâli sürerse bu birlikteliğin güvenlik boyutu dâhil barış ve huzura katkı verebilecek unsurlarla desteklenmesi de söz konusu olabilecek, kaçınılmaz olarak gündeme gelebilecektir.

TÜRK MİLLETİ KADİM MİLLETTİR

"Bununla birlikte Türk milletinin tarih sahnesinde olduğu her dönemde milli hedefler istikametinde stratejik kararlar alan, bağımsızlık ve egemenlik haklarından taviz vermeden gelişmeleri değerlendiren kadim bir geleneğe sahip olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Öne çıkan 16 Türk devletinden sonra çöken bir imparatorluktan, işgal edilmiş vatan topraklarından Atatürk’ün liderliğinde ortaya konulan Milli Mücadele ile Türk devletlerinin kesintiye uğramaksızın yeni güçlü halkası olan Cumhuriyetimizi kurduğumuz unutulmamalıdır.

Türk milleti, yaşayan topluluklar içerisinde en eski köklere sahip kadim bir millettir. Tarih boyunca birçok coğrafyada hüküm sürmüşlerdir. Türk milleti doğuda Japon Denizi’nden, batıda Baltık Denizi’ne; Kazan-Güney Sibirya hattından güneyde Hindistan’a; Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan sahada, belirli zaman dilimleri içinde hükümran olmuştur.

Avrasya bozkırları çeşitli adlar altındaki Türk kavimlerinin vatan topraklarını oluşturmuştur. Türk tarihi, beş bin yılı aşkın bir devamlılık arz etmesi yanında, dünya medeniyetine sağladığı katkılar bakımından da insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Türk tarihinden ayrı bir tarih düşünülemez. Bugünkü Batı medeniyetini meydana getiren toplulukların her biri tarih boyunca Türklerle ilişkiler kurmuşlar, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda karşılıklı etkileşim içinde bulunmuşlardır."

TÜRKİYE SADECE BİR ÜLKE ADI DEĞİL

Siyasi, sosyal ve kültürel alanda bu coğrafi sahada Türk etkisi yüzyıllar boyunca devam etmiş, hâlen de yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Mete Han’dan Atilla’ya atalarımız Doğu’dan Batı’ya uzanan geniş coğrafyada hükümran olmuşlardır. Türk kültürünün bütün unsurlarını bu mekân üzerinde, geniş coğrafi hareketliliğe rağmen bir arada tutan ve bugünlere taşıyan temel sosyokültürel yapılar zaman içinde gelişme göstererek günümüze gelmiştir.
Türk milleti türedi bir topluluk olmadığı gibi, Türkiye’nin de sadece bir ülkenin adı değil, görkemli bir medeniyetin ve zengin Türk-İslam geleneğinin mirasını barındıran toprakların adı olduğu ve dünyada yeni buluşma ve uzlaşmalar için bir sembol değeri taşıdığı gerçektir.

21’inci yüzyılın adil ve insani bir mecraya sokulmasının yolu; ülkeler arasında sürdürülebilir bir rekabet ortamıyla birlikte teknolojik imkânların tüm insanlığın ortak geleceğine hizmet edecek şekilde kullanılması, alınacak ortak bir tavırla yetersiz beslenme ve barınma şartları nedeniyle ölen insanların kalmaması, temel insan hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması, kültürler ve medeniyetler arasında ekilmeye çalışılan kin ve nefret tohumları yerine karşılıklı saygı, hoşgörü ve anlayışa dayalı iş birliği çabalarının desteklenmesi ile küresel barış ve huzura samimi katkı vermekten ve bunlara ilişkin uluslararası kurumların yeniden inşasından geçmektedir.

YENİ İŞ BİRLİĞİ FIRSATLARI

İki kutupluluğa dayanan soğuk savaş dönemi sonrası yaşanan küresel çalkantılar, oluşturulmaya çalışılan yeni ittifaklar ve ticaret savaşları yeni çatışma alanlarının oluşmasına aynı zamanda da yeni iş birliği fırsatlarının doğmasına yol açmıştır.

Biz bu iş birliği fırsatlarının değerlendirilmesine önem veriyor, bunu çok kıymetli buluyoruz. Mevcut dünya düzeni ve buna bağlı ortaya çıkabilecek alternatif gelecek senaryolarına karşı Türkiye’nin geliştireceği politikalara ışık tutmak, partimizin milletimize karşı sorumluluğudur diye değerlendiriyoruz.