Tekstilde büyük çöküş: 105 bin kişi daha işsiz kalabilir!
Tekstilde büyük çöküş: 105 bin kişi daha işsiz kalabilir!
İçeriği Görüntüle

Her bölgesinde ayrı mahsul yetiştirilen Türkiye’de tarımsal üretim giderek azalıyor. Ekonomik krizin etkisiyle artan maliyetler, yükselen girdi fiyatları, yetersiz kamusal destek çiftçi ve üreticileri günden güne tarımdan koparıyor. Son yıllarda giderek azalan tarımsal üretimin, zirai don ve kuralık gibi afetler sonucu bu yıl daha da düşmesi öngörülüyor. Kazanç elde edemeyen üreticiler ise zarar etmemek için üretimden uzaklaşıyor. Üretimden kopuşun tüketiciye yansıması ise yükselen gıda fiyatları ve ürünlere ardı ardına gelen zamlar oluyor. Bu yıkıcı tablo içerisinde tarımsal üretimi artırmak ve çiftçiyi tarlaya geri döndürmek için yapılacakları tartışmak önem taşıyor.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran, tarımsal üretimdeki düşüşün sebepleri ve yeniden artırılması için neler yapılabileceğine ilişkin BirGün’e değerlendirmelerde bulundu. Tarımsal üretimdeki düşünü yalnızca çiftçiler için sorun teşkil etmeyip aynı zamanda ciddi bir gıda güvenliği tehlikesi oluşturduğuna değinen Kapıkıran, şunları söyledi:

“Tarımsal üretimdeki azalma tek başına bu sene yaşanan zirai don ile açıklanamaz. Bugün gelinen nokta, yıllardır iklim değişikliği karşısında karbon salınımına ilişkin önlem almayan, yeni iklimsel koşullara göre bir su varlığı düzenlemesinde bulunmayan, bu doğrultuda çiftçi eğitimleri düzenlemeyen politikaların kaçınılmaz bir sonucu. Elbette bu da politik bir tercih. İklim değişikliğinin doğurabileceği sıkıntıları öngörerek olası bir kriz anında kullanılmak üzere yaratılmış bir fon olsaydı üreticiyi de tüketiciyi de gıda gibi stratejik önemi olan bir alanda korumak mümkün olurdu. Hükümet, böyle bir kamu fonu oluşturmak yerine bu işi piyasa aktörlerine bıraktı. Bu aktörler de, örneğin, yaşanan zirai donun ardında daha hasat sezonu dahi gelmeden oldukça düşük rekolteler ilan etti. Bu çiftçiyi olumsuz olarak etkilediği gibi raf fiyatlarını da artırdı. Bunu engelleyecek ve denetleyecek mekanizmalar da olmadığı için bütün bu tabloya herhangi bir müdahalede bulunulamadı. Raf fiyatlarındaki bu denli artış da geliri tarımsal gıdaya erişmeye yetmeyen yurttaşı gücünün yettiğini almaya yönlendiriyor. Bu da çok ciddi bir gıda güvenliği sorunu yaratıyor.

AZALAN PAY KREDİYLE TAMAMLANDI

Özellikle 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Yasası ile birlikte çiftçilerin yüzde 1’in üzerinde olması gereken Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payı yüzde 0,5’e geriledi. Ve burada kaybettiği payı kredilerle kapatmaya başladı. Çiftçinin GSMH içinde alamadığı kısım, çektiği krediye eşit. Çiftçilerin çektiği toplam kredi 1 trilyon liraya yakın. Şimdi sigortasız çiftçiler için diyebiliriz ki bu yıl iflas etti. Seneye yeniden tarla ekebilmesi için geçen yılın kredi borcunu ödemesi gerek, geçen yılda elde avuçta yok… Yani çiftçinin ekmeye devam edebilmesi için ‘kredibilitesi’ de yok. Tüm bu tablonun içerisinde bir yandan da imar sıkıştırması var. Ulaştırma, madencilik, turizm politikaları tüm tarım alanlarını hedef alıyor. Şehir hastaneleri bile tarlalara inşa ediliyor. Böyle olunca da zaten kâr edemeyen çiftçi, geçinebilmek için tarlalarını satıyor.”

Kapıkıran, “Çözüm ne?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Çözüm gıdaya erişimi sağlayacak ekonomi politikalarını uygulamaya koymak, devletin korumacı planlar ile piyasayı denetlemesi, bu denetimle aracıların fahiş zamlar alması yerine üreticilerin makul zamlar elde etmesini sağlaması… Çözüm yerli üretim paketlerinin uygulamaya girmesi, sağlıklı tarımsal üretim planlarının yapılması.

ÇARE ÖRGÜTLENMEKTE, MUHTAÇ OLMAMAKTA

Ve elbette üreticilerin örgütlenmesinin hukuki alanda önünün açılması. Sendikaların, meslek odalarının, kooperatiflerin ortaya koyacağı kararlar ile üreticinin aracıya, tüccara mahkûm edilmemesi. Tüketicilerin de aynı şekilde gıda tüketim kooperatifleri etrafında bir araya gelerek zincir marketlerin dayattığı fahiş fiyatlara karşı çıkabilmesi. Bunlar gerçekleşemediği takdirde, korkarım ileride askeri güvenlik kadar tehlikeli, ‘açlıkla ihya etmek’ diye tabir edilebilecek bir gıda güvenliği sorunumuz olacak.

GÖZÜNÜ AÇAN KENTLERE GİDİYOR

Malatya’da kayısı üreten Yasin Toprak, üreticilerin hangi koşullarda tarıma devam ettiğine ilişkin BirGün’e konuştu. “Durum çok kötü ve daha da kötüsü, herkes bunun farkında” diyen Toprak, şunları söyledi: “Devlet istediği kadar mazot, gübre, ilaç desteği yapsın, kapitalist ekonomi koşullarında bu sorunu çözmek bence mümkün değil. Bir kere kültürel gelişmeler ve kentleşme sonucu köy yaşamı geride kaldı. Buralarda gözünü açan şehre gidiyor. Eskiden köyümüzde 200 hayvan vardı mesela, şimdi 1 tane bile yok, kalmadı. Bizim kuşak, yani 50-60 yaş arasındakiler de bıraksa bu tarlalar tamamen kimsesiz kalacak. Sadece şehirleşmeyle de ilgili değil ki, devlet üstüne sigorta yapsa millet yine çiftçilik yapmaz. Mesela diyelim 100 dönüm tarlanız var -100 dönüm dediysem de Türkiye koşullarında kimsenin 100 dönüm tarlası falan yok, gelin siz düşünün- ve buğday ektiniz. Hesaplayın bakalım elinize ne geçecek, neye yetecek. Geçse geçse elinize 20 bin lira geçer. Nasıl geçineceksin? Mümkün mü? Sen şimdi bu tablo içinde istediğin kadar mazot desteği ver, bir ailenin bir yıl geçinmeye gücü yetmez. Bu kafayla, bu politikalarla zor, çok zor…”

YENİ SİSTEM DESTEĞİ AZALTTI

Trakya’da buğday üreticiliği yapan Egemen Ilgın ise tarımsal destek sisteminin değişmesi ile çiftçiye yapılan maddi desteğin daha da azaldığını hatırlattı: “Sistem değişti, yeni sistem daha az desteği öngörüyor. Zaten verilen destek de zamanında yatırılmıyor. Girdiler yüksek, maliyet yüksek…. Miras hukuku yüzünden zaten sahip olunan tarlalar bir sonraki kuşağa aktarılırken küçülüyor, bu da daha az gelir demek. Devletin hızla genç çiftçilere sigorta primi başlatması lazım, yoksa kimse köylerde kalmıyor.”