38. Olağan Kurultayı'nın iptaline ilişkin yarın görülecek dava öncesinde CHP, Ankara'nın Tandoğan Meydanı'nda büyük bir miting gerçekleştiriyor.

Miting için CHP Gençlik Kolları üyeleri, Güvenpark'ta bir araya geldi. Güvenpark'tan Tandoğan Meydanı'na yapılan yürüyüşte, "Cumhurbaşkanı İmamoğlu", "Hak hukuk adalet", "İsyan devrim özgürlük", "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz", "Zıpla zıpla zıplamayan Tayyipçi, "Diplomasız Erdoğan" "Kayyumlar gidecek, biz kalacağız" sloganları atıldı.

Yürüyüş sırasında topluluğa polis müdahale etti. Kısa süreli arbedenin ardından polis barikatlarını aşan grup yürüyüşüne devam etti.

MİTİNG ALANI MAHŞER YERİ GİBİ

Mitingde siyasi partiler ve sendikalar ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi. SOL Parti, mitingin yapıldığı Tandoğan Meydanı'na kortej halinde ilerledi.

Tandoğan Meydanı'nda düzenlenen mitinge kitlesel bir katılım sağlandığı görüldü.

SAHNEYE İLK OLARAK MANSUR YAVAŞ ÇIKTI

Yakın zamanda partisinden istifa edeceği iddialarına karşı sert çıkan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş miting konuşmasını yapmak için sahneye çıkan ilk isim oldu.

Mansur Yavaş'ın konuşmasının ardından kürsüye çıkan CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu okudu.

Mektubun ardından ise sahneye büyük alkışlarla çıkan CHP Genel Başkanı Özgür Özel konuşmasına başladı:

Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Cumhuriyetin kurulduğu ve yüceldiği topraklardayız. Çankaya Köşkü'yle, Anıtkabir'iyle, meclisleriyle ve meydanlarıyla adeta cumhuriyetimizin yaşayan müzesine, atamızın şehrine hoş geldiniz.

Bugün bu tarihi meydanda yine tarih yazıyoruz. 1950'lerde Kıbrıs mitinglerinin, 1959'da büyük işçi mitinglerinin, 6. Filo'ya karşı bağımsızlık mitinglerinin yapıldığı meydandayız. 70 yıldır haksızlığa direnenlerin meydanındayız. Bugün de vesayete ve darbeye hayır demek için buradayız. Bugün de vesayet değil, siyaset demek için buradayız. Tandoğan Meydanı'nda dün akşam saatlerinde girişler planlandığında '500 bin kişi doldurabilir burayı' dedikleri arama noktalarını bugün altı kere ileriye aldınız. Milyonlar oldunuz, Tandoğan'a aktınız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"KAYYIMA, DARBEYE HAYIR DİYENLER, DİRENENLER BURADA"

Bugün burada bir mitingde değil, elbette yine bir eylemdeyiz. Serbest seçimler için eylemdeyiz, demokrasi için eylemdeyiz. Bugün burada sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok. İşçiler burada, emekliler burada, kadınlar burada, farklı partilerden demokratlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri burada. Türkiye İttifakı'nın tüm renkleriyle kol kola bu meydandayız. Bugün vesayet değil, siyaset diyenler burada. Kayyıma, darbeye hayır diyenler, 19 Mart darbesinden sonra 54. kez bu meydanda direnenler burada.

Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor. Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur, otokratlar oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var, 12 metrelik hücrelerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var.

"EY ERDOĞAN, TANDOĞAN MEYDANI'NI HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?"

Bu meydana sarayından bakana sesleniyorum: Ey Erdoğan, Tandoğan Meydanı'nı hiç böyle gördün mü? Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu, kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil, senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var. Bu meydan korkuyu evde bıraktı. Bu meydan direniyor, bu meydan mücadele ediyor."

Daha dün bu topraklarda Polatlı'da, Haymana'da yaşanan Sakarya Meydan Muharebesi'nin 104. yılıydı. Atatürk'ün 'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatan toprağıdır' dediği tarihten 104 yıl sonra yine aynı topraklardayız. Bugün de yine Ankara'da, milli mücadele ruhunun filizlendiği bu meydanda verdiğimiz mücadelenin tek bir hatta değil, tüm vatan sathına yayıldığını ilan etmek için toplandık. Bir hat olarak sadece Cumhuriyet Halk Partisi'ni savunmuyoruz. Bu hattı sadece Cumhuriyet Halk Partililer savunmuyor. Hepimiz, Türkiye'nin bütün demokratları, demokrasiyi, Atatürk'ten emanet cumhuriyeti, İsmet Paşa'nın iktidarı devriyle gerçekleşen çok partili rejimi savunmak üzere hep birlikte bu meydandayız. İyi ki birlikteyiz, iyi ki güçlüyüz, hep birlikte başaracağız."

Kayyıma karşı da sağdan sola hep beraber direniyoruz. Zeytini korurken de demokrasiyi korurken de Tandoğan'dan ilan ediyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin birinci partisidir, ana muhalefet partisidir. Ama ne muhalefetin patronudur, ne her şeyin sahibidir. Bu mücadelede tüm kardeş partilerimizle birliktedir, omuz omuzadır, hepsine müteşekkirdir.

Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu, kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı. Ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik. 47 yıl sürdü, ikinci parti olduk, birinci parti olamadık, seçimleri kazanamadık. Ancak demokrasiden şaşmadık. Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil, demokrasiye sahip çıktık. 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik.

47 yıl sonra 31 Mart seçimlerinde bir büyük başarıyı, biraz önce alkışladığınız büyükşehir belediye başkanlarımızla, il belediye başkanlarımızla, ilçe, belde belediye başkanlarımızla Türkiye nüfusunun yüzde 65'ine hizmet imkanını yakaladık. Ve o günden sonra, ilk konuşmamızdan itibaren, 'Bu savaş değil, bu bir yarıştı, bu gece bitti' dedik. 'Bu seçimin kazananı CHP'dir, kaybedeni yoktur' dedik. 'Kimseyi verdiği oya pişman etmeyeceğiz ama vermeyene 'Keşke ben de verseydim' dedirteceğiz' dedik. Hizmet dedik, yoksula sahip çıkmak dedik. 'Başkanların ceplerinde belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altın anahtarı yok, CHP iktidarının anahtarı var' dedik.

"KARŞIMIZDAKİLER BİZİM 47 YIL GÖSTERDİĞİMİZ SABRI 47 GÜN HAZMEDEMEDİLER"

İşte hâl böyle olunca, biraz önce sizi selamlayan, alkışlayan başkanlarımız İstanbul'da Ekrem Başkan, Ankara'da Mansur Başkan hep birlikte çalışarak, örnek hizmetlerle milletin gönlüne girince, yapılan anketlerde seçimin çok ilerisinde sonuçlar alınca karşımızdakiler bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı, metaneti, demokrasiye saygıyı 47 ay göstereceklerdi. O günden genel seçimlerin takviminin başlamasına 47 ay vardı. Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler. Daha ilk yenilgilerinde demokrasi direğinden indiler ve dünyadaki diğer otoriterleri örnek alan değil, aşan, onların cesaret etmediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Önce seçimli otoriterlik kuranlar, şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler. Atatürk'ten miras cumhuriyete, demokrasiye, sandığa saldırıyorlar. Çok partili rejime saldırıyorlar. Bu iktidar demokrasi istemiyor. Biliyorlar ki demokrasi olsa sandıktan çıkamayacaklar. Biliyorlar ki adalet olsa kendi suçlarını aklayamayacaklar. Biliyorlar ki barış olsa bu milleti kutuplaştıramayacaklar. Ama and olsun ki adaleti de, demokrasiyi de, barışı da biz getireceğiz. Bu meydanlar getirecek, bu eylemler getirecek, bu direniş getirecek.

"FETÖ İLE ORTAK OLDULAR, ANAYASAYI DEĞİŞTİRDİLER"

Önce iktidar oldular, cumhuriyetin tüm kazanımlarını, fabrikaları, şirketleri özelleştirdiler. 'Sıcak para' dediler, başka bir şey demediler. FETÖ ile ortak oldular, devletin tüm kadrolarını ele geçirdiler. 2010 referandumuyla FETÖ ile birlikte anayasayı değiştirdiler. Yargıyı, orduyu, polis teşkilatını ele geçirdiler. Balyoz'daki, Ergenekon'daki zulümleri bu ülkeye yaşattılar. Hatırlayın, bu ülkenin Genelkurmay Başkanına, namuslu subaylarına, amirallerine, generallerine, bu ülkenin bilim insanlarına, iş adamlarına uydurdukları bir kumpasla lekeler sürdüler, kumpaslar kurdular. O tarihlerde bizler 'Ergenekon kumpası, Balyoz kumpası' derken, 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, mahcup olacaksınız, darbeyi savunuyorsunuz' diyorlardı. Sonra şımarttıklarının darbesine maruz kaldılar ve çıkıp 'Milletim de Rabbim de affetsin' dediler.

Ellerini FETÖ sabunuyla yıkadılar, güya o günahtan, o kirden kurtuldular. 17-25 Aralık belgeli hırsızlıklarının üzerini örttüler. Tayyip Erdoğan çıktı dedi ki: 'Para milletin cebinden mi çıkıyor yolsuzluk olsun?' Yani diyor ki: 'İş adamlarından toplanan destek paraları var, bunlar yolsuzluk değil. Devletin kasasından çıkmıyor.' Ayakkabı kutularından çıkan paraları önce FETÖ'cüler koydu dediler, üç ay sonra faiziyle geri istediler.

"HER YERDE PATLAYAN BOMBALARDAN MEDET UMDULAR"

7 Haziran - 1 Kasım arasında bu ülkeyi büyük bir kaosun içine soktular. Her yerde patlayan bombalardan medet umdular. Yüzlerce can giderken anket yaptırdılar ve dönüp tekrar iktidarlarını sağlamlaştırdılar. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, OHAL koşullarında, öncesinde, sırasında, sonrasında dünya kadar şaibeyle, mühürsüz oylarla anayasal sistemi değiştirdiler.

40 yıllık terörün 23 yılının da oldukları halde kendilerini vatansever, barış isteyenleri hain, terörist ilan ettiler. İşlerine gelince müzakere ettiler, işlerine gelince sivil siyaseti hedef gösterdiler. Ama hep barışın umudunu da siyasete alet ettiler. Gün geldi akan kandan medet umdular, gün geldi kanı durduracağız diye siyaset yapmaktan umut buldular.

"KUMPASÇILARA KARŞI BİZ KAZANACAĞIZ. TÜRKİYE'NİN DEMOKRATLARI KAZANACAK"

Karşılarında tarihsel bir tutarlılık içinde, iki şeyin renginin olmadığını bilen, ananın gözyaşında renk aramayan, Kürd'ün anasıyla Türk'ün anasını ayırmayan, işçinin alın terinde renk aramayan, Alevi'siyle, Sünni'siyle, sağcısıyla, solcusuyla, bütün emekçilerine sahip çıkan, bu ülkenin yarınlarını eşitlikte, adalette gören bir birliktelik var. O yüzden bu kumpasçılara karşı biz kazanacağız. Bu meydan kazanacak, Türkiye'nin demokratları kazanacak.

Partimiz 47 yıl sonra Türkiye'nin birinci partisi olmuştur. AK Parti kurulduğu günden itibaren ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir. Millete umut vadedemeyen iktidar, milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiş, bunu denemektedir.

Bugün Türkiye'de demokrasiyle göreve gelen bir iktidarın demokrasi direğinden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil, baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun yanındakiler iktidarda kalsın diye milletimiz ağır bedeller ödemektedir.

"CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZ EKREM İMAMOĞLU'DUR"

İşte bu anlayış, Cumhurbaşkanı adayını belirleyeceğimiz 23 Mart tarihine giderken, bundan dört gün önce 19 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'nu gözaltına almış, tam dört gün gözaltında tutmuş, 23 Mart tarihi 15 buçuk milyon seçmenle kendisi Cumhurbaşkanı adayı gösterilirken onu demir parmaklıklar arkasına koymuştur. Buradan hep birlikte seslenmek isteriz ki bizim Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'dur.

"'İMZA AT, SİLİVRİ'YE GİTME, EVLADINA KAVUŞ' DENMEKTE"

Eşinden ayrı, tek çocuğu olan kadın bürokratlarımıza önlerine iddianameler dikilmekte, 'İmza at, Silivri'ye gitme, evladına kavuş' denmekte. Bu iftiraya direnince uzaktaki cezaevlerine gönderilmekte, 28 kişilik koğuşa 42. olarak yatırılmakta, nöbetleşe uyutulmakta, geri çağırılıp 'At artık imzayı' denmekte. Anneler, eşler, kardeşler, kayınbiraderler sırf iftira atmak istemeyenleri yıldırmak için, hasta evlatlar sırf babaları tehdit için, şantaj için içeride tutulmakta. İş adamlarının şirketlerine el konmakta, 'Dededen, babadan gelen şirketi geri istiyorsan, iftiraya imza at' denmektedir.

"BU DAVA SİYASİDİR, İDDİALAR İFTİRADIR, ARKADAŞLARIMIZ MASUMDUR..."

Aynı FETÖ borsası kurulduğu gibi İBB borsası kurulmuş, adalete araması gerekenler borsalarda pazarlıklara tutuşmuştur. Bunun için bir kez daha şunu ifade etmek isterim ki Tayyip Erdoğan bundan 180 gün önce şöyle dedi: 'Göreceksiniz, bir aya kalmaz, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, ailelerinin gözüne bakamayacaklar.' Şimdi buradan, milyonların içindeyim, on milyonların önündeyim, Ankara'nın ve Türkiye'nin gözünün içine bakarak söylüyorum: Bu dava siyasidir, iddialar iftiradır, arkadaşlarımız masumdur, yapılan darbedir, geleceğin Cumhurbaşkanına, iktidarına darbedir. Direneceğiz, direneceğiz, direneceğiz.

"MANSUR YAVAŞ BAŞKANIMIZA DA ÖZEL BİR TEŞEKKÜR ETMEK İSTERİM"

Arkadayken gördüm, ucu yok, bucağı yok. Muhteşem bir buluşmada milyonlar olarak Ankara'dayız. Elbette her birinize ayrı ayrı teşekkür ederken bu kentin Büyükşehir Belediye Başkanı, 19 Mart darbesinden beri hep birlikte verdiğimiz büyük mücadelede Ekrem Başkan'ın en önemli yol arkadaşı, ona en çok sahip çıkanlardan biri Mansur Yavaş Başkanımıza da özel bir teşekkür etmek isterim.

Milleti bu darbeye razı edemediler. Ülkenin yüzde 75'i, dört kişiden üçü bu yalanlara inanmıyor. Bu davaların siyasi olduğunu, bunların iftira olduğunu biliyor. Kendimize güvenimizden hâlen daha yazılamayan iddianamelerin ne kadar boş, söylenenlerin ne kadar yalan olduğunu biliyoruz ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz: Buyurunuz, bir iki gün daha açılacak Meclis'te yasal düzenlemeyi yapalım, TRT'de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim, isteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim, iftiralar da canlı yayında atılsın, cevapları da canlı yayında verilsin. Hodri meydan.

"378 İHALEDEN 75'İ CHP'DEN, 303'Ü AK PARTİ'DEN AMA KİMSEYE DOKUNMUYORLAR"

Partimizin belediye başkanlarını sürekli tehdit edenler, yıllar önce gelmiş, müfettişler incelemiş, temiz raporlarını vermiş, yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip ona suç bulmak için didik didik yapanlar artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır. Aynı iş adamı, aynı iş adamı 378 kez ihale almış. Bunların 75'i CHP'den, hepsinde soruşturma, başkanlar içeride, 303'ü AK Parti'den kimseye dokunmuyorlar.

MHP'nin Kütahya Belediye Başkanı aynı kişiye ihale vermiş. Alın onu da getirin, içeri atın, Silivri'de tutun demiyorum. Dosyasını ayırıp Kütahya'ya yolluyorlar ama bizim Adanalı belediye başkanımızı İstanbul'a getirip Silivri'de yatırıyorlar, dosyalarını yollamıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi'nden bu iş adamlarının kimi kendinden önce, örneğin Gaziosmanpaşa, kendinden önce ihale alınmış, AK Partililerin oylarıyla gelmiş. O ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar.

Ama diğer taraftan çalıştığı CHP'li belediyelere gidip 'Sen de çalışmışsın, ya AK Parti'ye atıl ya Silivri'ye yatır. Ya AK Parti'ye katılacaksın ya Silivri'ye atılacaksın' diyorlar. Biliyorsunuz bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklu bulup tabanları yağlayanlar oldu.

"CHP'NİN BABA EVİNE KİMSE EL UZATAMAZ. PİŞMAN OLURSUNUZ"

İmamoğlu, Resul Emrah Şahan'ın ikinci kez tutuklanmasına sert çıktı! "Amaç iktidar ortağını incitmeden..."
İmamoğlu, Resul Emrah Şahan'ın ikinci kez tutuklanmasına sert çıktı! "Amaç iktidar ortağını incitmeden..."
İçeriği Görüntüle

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan, 'Şikayetçi İBB, şikayet edilen İBB, benimle ilgim var' diyor ya. Söyleyelim. Şikayeti hazırlayan senin adliye koridorlarındaki A takımından, hazırlığı yapan yargı kolları başkanın. Bulduğunuz işbirlikçi, mahkeme eski üyen ve atadığınız kayyum heyetini valilik emriyle, polis eliyle baba evine sokmaya çalışıyorsunuz. Biz kimseyi sokağa çağırmadık. Biz herkesi baba evine sahip çıkmaya çağırdık. Siz baba evinin önünü kapattınız, Atatürk'ün evlatlarını sokakta bıraktınız.

Buradan açıkça Recep Tayyip Erdoğan'a söylüyorum, onun mürekkebinden dökülen İçişleri Bakanı müsfettesine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi'nin baba evine kimse el uzatamaz. Uzanan elleri biz değil, baba evinin gerçek sahipleri pişman eder. Pişman olursunuz.

"DEMOKRATİK YARIŞI KAZANAMADIKLARI İÇİN DARBECİLİĞE GİRİŞİYORLAR"

Kendileri demokrasiden nasibini almamış birileri, siyasi parti nedir bilmeyen birileri bir siyasi partinin İstanbul il başkanlığını 5 bin polisle çeviriyorlar. 'Taşıdık, öteye gidin' diyoruz, işlemi yapmıyorlar. Milleti partimize sokmuyorlar. Demokratik yarışı kazanamadıkları için darbeciliğe girişiyorlar. Ama buradan açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi kolay lokma değildir, herhangi bir parti değildir, sizin gibi konjonktürel değil, tarihin, milli mücadelenin partisidir, Türk milletinin partisidir. Bu yüzden sesimiz milletin sesidir.

"BU MİLLETE DİZ ÇÖKTÜRTMEYECEĞİZ, SİZE TESLİM OLMAYACAĞIZ"

Hangi adımı atarsanız atın, bizden geri adım görmeyeceksiniz. Ne bir adım geri atarız, ne bir kelime eksik konuşuruz, ne 1 santim eğiliriz. Biliriz ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir adım geri atması bu millete 100 yıl geri adım attırır. Biliriz ki biz bir kelime eksik konuşursak siz bu milleti susturacaksınız. Biliriz ki biz 1 santim eğilirsek siz bu millete diz çöktüreceksiniz. Bu millete diz çöktürtmeyeceğiz, size teslim olmayacağız.

Bunun için bu meydanı dolduran, Ankara'yı dolduran milyonlarla birlikte buradan açıkça söylüyorum: Bugün hedefte olan sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, Türkiye'deki demokrasidir. Biz Türkiye demokrasisini elbette aslan sosyal demokratlarla, elbette milliyetçi demokratlarla, muhafazakar demokratlarla, liberal demokratlarla, Kürt demokratlarla, sosyalist demokratlarla, Türkiye'nin bütün demokratlarıyla birlikte savunuyoruz. Biz Türkiye İttifakı'yız. "

İMAMOĞLU'NUN MEKTUBU OKUNDU

İmamoğlu, mektubunda şu ifadeleri kullandı:

"19 Mart Darbesi’nden bu yana demokrasi tarihimizin en büyük ve milleti daha da yoksullaştıran en ağır maliyetli siyasi operasyonuna karşı mücadele veriyoruz. İktidarın yargı ve kayyımlar eliyle kendi iradesini millete dayatma politikası; demokrasimizi, ekonomimizi aslında milletin ekmeğini baltalıyor. Devletimizin itibarına, milletimizin birliğine, kardeşliğine büyük zararlar veriyor. Milleti hiçe sayan bu anlayış yüzünden, benim vatandaşım her sabah daha yoksul, daha güvencesiz, daha belirsiz bir hayata uyanıyor. İnsanımız, onların yarattığı kriz ve kaos siyaseti yüzünden artık nefes alamıyor. Yalnız Cumhuriyet Halk Partililere değil, tüm muhalif kesimlere yönelik büyük bir kuşatma var.

İktidar, önümüzdeki seçimi, yargı eliyle, bugünden kazanmanın yollarını arıyor. Kurdukları masada, kendi belirledikleri rakiplerle yapılacak, göstermelik bir seçime milletimizi razı etmeye çalışıyor. Bu amaçla, önce milletin seçilmiş temsilcilerine diz çöktürmeye çalışıyorlar. Başaramayacaklar. İl Başkanımız Özgür Çelik İstanbul’da, Genel Başkanımız Özgür Özel tüm Türkiye’de partimizin mücadelesini onurlu, meşru ve güçlü bir şekilde yürütmeye devam edecektir.

Bu, milletimizin kendi iradesine, kendi geleceğine sahip çıkma mücadelesidir. Demokrasiyi koruyamazsak, seçimlerin anlamı kalmazsa, milletçe tarihsel kazanımlarımızı yitiririz, geriye büyük bir yıkım kalır. Siyasi yelpazenin neresinde olursak olalım; bu ülkenin geleceği adına hayallerimiz ne olursa olsun, çok önemli ve acil bir ortak görevimiz var: Milletimizin seçme ve seçilme hakkını eksiksiz kullanabilmesini sağlamakla yükümlüyüz. Siyasi rekabeti hukuk içinde ve sadece millet nezdinde yapılır hale getirmekle yükümlüyüz. Bu çerçevede, tüm siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını, işçi ve işveren örgütlerini ‘seçim güvenliği ve demokrasi’ görevinde birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Çok geç olmadan, hep birlikte, ortak akılla, ortak kuvvetle hareket edelim, demokrasiye, hukuka ve Türkiye’ye sahip çıkalım."

MANSUR YAVAŞ: İSTEDİĞİMİZ ADALET

Mansur Yavaş, konuşmasında şunları söyledi:

"Bugünkü en büyük mitingimiz olması nedeniyle belki daha önce bir iki defa toplandık ama fırsat bulamamıştım. 2019’dan 2024’e kadar Ankara halkıyla birlikte çalışarak, hep beraber yöneterek, şeffaf yöneterek, katılımcı bir yönetim anlayışıyla beş yıl boyunca hizmet ettik. Yaptığımız belediyecilik doğru bir belediyecilikti. Unutulan halkçı belediyeciliği yeniden tesis ettik ve her tarafa adalet getirdik ve beş yılın sonunda bütün engellemelere rağmen Ankara’da oylarımızı %60’a, 3 olan belediye sayımızı da 16’ya çıkarttık. Ve mecliste de çoğunluğumuzu sağladık. Dolayısıyla yapılan engellemelere Türk halkının, Türk milletinin nasıl cevap verdiğinin örneği Ankara oldu. Bunu neden söylüyorum? Şimdi hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, muhalefet belediyelerinin engellenmesinin sonu da en erken zamanda yapılacak seçimde mutlaka aynısı olacak. Hem mecliste muhalefet çoğunluğu sağlayacak hem de inşallah herkesin adaletinden güven duyduğu, sokaklarda özgürce gezdiği, gece kapısı üçte çalındığı zaman “Herhâlde sütçü geldi.” düşüncesinden başka hiçbir düşünceye sahip olmadığı güzel günlere hep beraber erişeceğiz inşallah.

İstediğimiz adalet. Başta Ekrem Başkan olmak üzere belediye başkanlarımız tutuklu. İddianameler hâlen hazırlanmadı. Bazı tutuklulukları anlamak mümkün değil. Çünkü tutukluluk istisna, tutuksuz yargılanma olması gereken şeydir. Hukukun genel kuralı budur. Bunlar tersine işliyor şu anda. Yine rahatsız olan belediye başkanlarımız var. Tahir, Muhittin Başkan dâhil bunun adı artık eziyetten başka bir şey değildir. Bu devlete biz evet bu devlete biz anayasayla bazı yetkiler verdik. Ancak tutuklanan bir kimse, belediye başkanı değil ne olursa olsun onun sağlığı, hayatı artık adalete emanettir. Dolayısıyla öncelikli olarak derhâl hepsinin tahliye edilmesi ve duruşmalarının da şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz.

Adalet herkese eşit uygulansın diyoruz. Bizler de Ankara’da eski döneme ait birçok yolsuzluk dosyası verdik. Bazı yargılanan bürokratlar da var. Bugüne kadar hiçbirisi tutuklanmadı. Hakkında iki tane kitap yazılacak dolusu yolsuzluk yazılan bir belediye başkanı hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Dolayısıyla, bakın basit bir örnek vereceğim. Ailece Ankara’ya çökmüşler. Eşinin vakfına onlarca otopark, gayrimenkul gelir getirsin diye verilmiş uzun süreliğine. Oğlunun birine televizyon, birisine futbol takımı verilmiş. Bunların da finanse edilmesi için yönetim kurulundaki insanların birçoğuna ihaleler verilmiş.

Geçenlerde Veli Ağbaba Meclis’te açıkladı. Hayatı boyunca 5 kuruş para kazanıp vergi vermemiş olan oğlu, ona Sayın Genel Başkanımız güzel bir lakap taktı. Bu çocuk hayatı boyunca çalışmamış, 600 milyonluk bir villa yapıyor. Villanın arsası, belediyenin parklarındaki birçok işletmeyi verdikleri şahıs. Yine inşaatı yapan şahıs da belediyeden bol miktarda iş almış, ihale almış şahıs. Bunlar adeta görmezlikten geliniyor ve yüzsüz bir şekilde diyor ki: “400 milyona istediğine veririm.” Yani artık utanma, arlanmayı da bir kenara bırakmışlar. Zaten meşhur bir söz var: Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan gelir size akıl vermeye, temizlik taslamaya çalışır. Bu nedenle hukukun, adaletin herkese eşit işlemesini istiyoruz. Yalancı tanıklar, tutuklama tehdidiyle yaptırılan iftiraların hukukta asla yeri yoktur. Eğer gerçekten samimiyseniz, daha dün onlarca çocuğun ölümüne sebep olan yenidoğan skandalında cumhuriyet savcısını tehdit eden şahıs bugün tahliye edildi. Yani onun işlediği suç, iddia edilen suçtan daha mı hafif Allah aşkına? Ömür boyu içerde kalması gereken insanları salıyorsunuz.

Dolayısıyla şunu istiyoruz: Bakınız hukuktan şaşmayın. Adalet terazisi herkese eşit işlesin. Eğer böyle olmadığı takdirde Türk milleti yapılacak en erken seçimde bunu çok kötü şekilde ödetecektir. Ama seçime kadar yapılan bu adaletsizlikler Türk halkına fakirlik olarak dönüyor, açlık olarak dönüyor ve dolayısıyla dar gelirli insanlar bunun çilesini çekiyor. Dünya standartlarına baktığımız zaman hukukta, adalette, adalete güvende en son sıralardayız maalesef.

Dolayısıyla bir an evvel hukukun herkese eşit işlemesini istiyoruz. Tutuklu belediye başkanlarımızın istisnasız hepsinin serbest bırakılmasını istiyoruz. Açık yargılayın, açık yargılayın. Bakın belediye başkanları hakkında sistem şöyle işler: Şikâyet olur, mülkiye müfettişi gelir. Sayıştay gelir inceler, bir aksaklık eksiklik bulursa savcılığa intikal ettirir. Artık bu yolların tamamı kapatıldı. Direkt savcılık bütün dosyaları isteyip içinden acaba ne bulabiliriz diye Antalya’da ve İstanbul’da hareket ediyor.

Bunun adı adalet falan değildir. Dolayısıyla ve bir de şeyi biraz önce Sayın Genel Başkanımızı dinledim. Bayrampaşa Belediye Başkanımız en son kadiye uğrayan, partiye davet edilmiş. Yani İsmail Saymaz'ın dediği gibi CHP'de kalanlara, AK Parti'ye geçmeyenlere kelepçe, AK Parti'ye geçenlere rozet takılıyor. Bu mudur adalet? Evet, bugün buraya bu şikayetlerimizi dinlendirmek için, bunu iktidara duyurmak için yan yana geldik. Ve inşallah bu tür tepkilerimiz, demokratik tepkilerimiz devam edecek. Sonuna kadar, belediye başkanlarımız aklanıncaya, tahliye edilinceye kadar da bu ısrarlarımız devam edecek, sürdüreceğiz. Onların haklarına, hukuklarına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Asla yalnız bırakmayacağız ve inşallah yapılacak en erken seçimde büyük bir çoğunlukla gerçek adaleti bu ülkeye, herkesin güven duyduğu, emin olduğu bir şekilde mutlaka, mutlaka kazandıracağız."