Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Dil Derneği’nin düzenlediği Dil Devrimi 93’üncü Yıl Kutlamaları Ödül Töreni’ne katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “Değerli Başkan, Yönetim Kurulu üyelerimiz, bugün ödüle layık görülen birbirinden çok değerli dostlarımız, buraya il başkanımız, Çankaya Belediye Başkanımız ve Genel Başkan yardımcılarımızla birlikte geldik. Dil Derneği’nin bende yeri her zaman ayrı. 2007 yılından beri Sevgi Özel ile soydaşlığımızı, kendi deyimiyle ‘emmioğlu’ seviyesine çıkarmak suretiyle sürekli ilişki halindeyiz. Dil Derneği tabii hepimizin üzerine titremesi gereken, bulunduğumuz tüm pozisyonlarda sahip çıkmamız gereken bir dernek ve bizim çok önem verdiğimiz bir yapı” dedi. Özel, şunları söyledi:

“ATATÜRK’ÜN VASİYETİNE UYGUN YAPILANDIRMAYLA SÜREÇ TAMAMLANACAK”

“Bugün iktidarın değişimi için gün saydığımız bir süreçteyiz. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulması, 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe’deki Türk Dili Kurultayı’ndan sonra bunun yıldönümlerinde hep Dil Bayramı kutlanıyor. Biz Türk Dil Kurumu’nun gerçek yapısının bugünkü Dil Derneği olduğunu düşünüyoruz. Atatürk’ün vasiyetinde anılan yapı burasıdır. 12 Eylül darbesinden sonra askeri vesayet altına girmiş olan, bugün de siyasi iktidarın vesayeti altında olan Türk Dil Kurumu yerine iktidar değişiminden sonra vasiyete uygun olarak yeniden Türk Dil Kurumu yapılandırıldığında herhalde Türk Dil Derneği kendi görev sürecini başarıyla tamamlamış olacak. Çok zor günlerden geçildi ve geçilmeye devam ediliyor. Sorunların en büyüğü zaten Türkiye’de sivil toplumculuk, dernekçilik ve vakıfçılık meseleleri, kişilerin kendilerinden, ailelerinden fedakârlık ederek yaptıkları, kendi ceplerinden desteklemek zorunda kaldıkları zorlu süreçlere işaret ediyor. Burada tanıdığımız, bundan önce Dil Derneği’ne emek vermiş olan Bahriye Üçok’tan Mustafa Ekmekçi’ye, Gülten Akın’dan Haldun Özen’e, Cevat Geray’dan Orhan Asena’ya kadar çok değerli isimler, bugünkü yöneticiler, derneğin buralara gelmesi için hep fedakarlıklarda bulundular.”

“KİMSE UMUTSUZLUĞA KAPILMASIN”

“Sadece fedakarlık etmek yetmiyor. Birtakım saldırılara direnmek, bir takım haksız teftişlerle, birtakım ithamlarla mücadele etmek, hukuk mücadeleleri vermek gerekiyor. Buraya çıkmadan önce de Sevgi Hanım kulağıma ‘Mutlaka unutmazsınız ama derneğin yayınlarına da sahip çıkılması lazım. Bakıyorlar, bakıyorlar, almadan gidiyorlar. Söyleyin birazcık kitap alsınlar’ dedi. Ben tabii salonun bu konuda üzerine düşeni yaptığından ve yapacağından eminim. Bizim de bu konuda üstümüze düşen ne varsa parti olarak ve Çankaya Belediyesi olarak en büyük dayanışmaları göstermeye çalışıyoruz. Tabii Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik şartlarda gerçekten insanların yazın da festivallerde, kitap fuarlarında benzer yakarışları duyduk. Çünkü bugün açlık sınırının altında emekli maaşlarıyla geçinmeye çalışan insanlar, açlık sınırının altında asgari ücret alanlar var ve en düşük memur maaşlarının, öğretmen maaşlarının bundan 20-25 yıl öncekinin satın alma gücü olarak üçte birine düştüğü süreçler yaşanıyor. Bunu hep birlikte üzülerek takip ediyoruz. ‘Artık bu zor günlerin geride kalmasını, hep birlikte hem ekonomik olarak ülkede yaşayan her bir bireyin rahatlamasını… Hem de böyle gönüllülük esaslı, bayrağı taşıma esaslı, bayrağı düşürmeme esaslı, Atatürk’ün vasiyetine uygun bir yapının ayakta tutulması gayretinin çok zorlu bir 25 yıl geçirdiğinin farkındayız. Bu zorlukların sonuna gelindiğinin ve iktidar değişimiyle birlikte hep birlikte hem toplumsal olarak, hem de kurumsal olarak rahat nefeslerin alınacağı günleri hep birlikte özlüyoruz’ demeyeyim artık, adım adım ona doğru yaklaşıyoruz. Kimse sakın umutsuzluğa kapılmasın.”

“HAKARET ÜRETİLİP DAVALARIN AÇILDIĞI BİR SÜREÇTEYİZ”

“Ben bugün Silivri Cezaevi kampüsündeki bir mahkeme salonundan geliyorum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu’nun sırf aday olamaması için kendisinin diplomasını iptal edildiği, kendisine Süleyman Soylu’nun ‘ahmak’ dediği, ‘Seçimi iptal ettirenler ahmaktır’ cevabının YSK’nın üzerine o dönem alınıp açılan bir davadan ceza aldığı, bugün sekiz bin bilirkişiden kurada hep aynı bilirkişinin tesadüf dört kez, beş kez, altı kez üst üste çıkmasının eleştirildiği yerde bir bilirkişi davasına muhatap olduğu, efendim işte gezilen bir fuarda bir provokatörün gelip seçilmiş Van belediye başkanını ağırladı diye ‘Terörle ilişkilisin. Teröristsin, teröriste sahip çıkıyorsun, misafir ediyorsun. Burada ne işin var?’ dediğinde ‘Bu bir çirkin siyaset kardeşim, böyle çirkinlikler yapma’ dedi diye buradan hakaret üretip davaların açıldığı bir süreçteyiz. Bunun yanındaki o büyük iftira ve hakaret davalarının da iddianamelerini yargılanmak değil, iftiracıları yargılamak üzere sabırsızlıkla beklediğimiz bir süreçteyiz. İstanbul İl Başkanlığımın binası davalık, yönetimi davalık. İl başkanımız 22 yılla yargılanıyor, davalık. Beş bin polisle bastılar. Bir tanecik kedimiz vardı kapıda; Şanslı. O bile veterinerlik oldu. Öyle bir noktadayız. Burada parti üzerinde kurulan kumpasları, açılan davaları görüyorsunuz. Bunun yanında İstanbul Barosu görevden el çektirildi, istinaf aşamasında. Orada mazbata iptalinin peşindeler. Her taraftan… Bütün süreçleri en şeffaf yürüten, ihaleleri canlı yayınlamaya başlayan ve Türkiye’ye örnek olan, en titiz iç denetim mekanizmalarının işletildiği Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yeni bir saldırı dalgası var. Çünkü deniyor ki ‘Biz bu ülkede kim bu iktidarı değiştirmeye niyet ettiyse onun karşısına var gücümüzle gideriz. Devletin polisine kanunsuz emir vererek gideriz. Devletin tüm kurumlarını, başta yargı olmak üzere, adalet dağıtması gereken Adalet Bakanlığı, adalet Teşkilatı olmak üzere, onu araçsallaştırarak gideriz. Bütün gücümüzle, varımızla - yoğumuzla saldırırız. Karşımızda aday istemeyiz, parti istemeyiz, yapı istemeyiz. Gücümüzü de öyle halktan, milletten almaktan vazgeçtik. Seçim kazanınca milli iradeyi baş tacı ederdik, şimdi alaşağı ettik.’”

“SALDIRDIKLARI NE İMAMOĞLU NE MANSUR YAVAŞ”

“Hattı zatında saldırdıkları ne Ekrem İmamoğlu, ne Mansur Yavaş’tır. İstanbul’un iradesine saldırıyorlar, Ankara’nın iradesine saldırıyorlar. Türkiye’yi gelecekte yönetecek partiye, geleceğin iktidar partisine darbe yapmaya çalışıyorlar. Kendileri karşısında hangi yapı, kim direniyorsa onlara saldırıyorlar. Büyük bir tahammülsüzlük geliştiriyorlar. Örneğin iş adamları, kendi toplantılarında öyle son derece de dikkatli bir üslupla ekonomideki gidişatı ve yargının bağımsız olmadığını söyledikleri için ve ‘Ekonomi kötüye gidiyor’ dedikleri için ‘Bu doğru değil, ekonomi iyiye gidiyor. Sen yalan bilgiyi alenen yayma suçu işliyorsun’ deyip TÜSİAD Başkanını alıyor ki, bütün işadamlarını sindirebilsinler. Efendim 2911 sayılı Kanun, toplantı gösteri yürüyüşü ile ilgili bir düzenleme. Anayasal güvence altında. Ona uygun olarak toplanmış öğrencileri metrolardan toplayıp içeri koyup bir gün yatarı olmayan bu suçtan, hele hele ilk kez işleyen açısından suçun açıklanması bile ileriye bırakılacakken, yani ceza bile verilmeyecekken 80 gün, 90 gün, 100 gün Silivri’de yatırıyorlar bu çocukları. Diğer öğrenciler ‘Aman eylemlere, mitinglere gitmeyeyim. Ben de hapse düşmeyeyim’. Diğer anneler, babalar, ‘Aman oğlum, sakın sizi bir yere çağırırlarsa, aman kızım seni bir yere çağırırlarsa gitme. Gittiğin takdirde bak arkadaşların gibi hapiste olursun.’ Hatta anneleri babaları bu konuda çocukları üzerinde daha net şeyler söylemeye, yasakçı bir noktaya çekmeye, bunları yasaklamaya davet eden bir yaklaşım içinde oluyorlar. Bunun yanında işte bir karikatür görüyorlar. Karikatür buz gibi, Gazze’de yaşananları kınayan bir karikatür. İki tane melek var. Demek ki iki tane bebek ölmüş, melek olduğuna göre. Gökyüzüne yükseliyor. Birinin adı bir peygamberimizin adı, diğeri bir başka peygamberin adı. Yani bombalar iki taraftan da bebekleri öldürüyor. Onlar da melek oluyor, yükseliyor, ‘Vay efendim. Peygamber efendimizin resmini yaptın’ diye karikatüristleri içeri atıyorlar. Daha bugün Leman dergisinin karikatüristleri nihayet serbest kalabildiler. Onlara da bir kez daha bütün dayanışma duygularımı buradan ifade etmiş olayım. Ve her kim bu ülkede kendi düşüncesini özgürce açıklamak hatta daraltılmış alan içinde bile açıklamak istese buradan bir şeyler bulup saldırıyorlar. Amaç ne? Amaç enerjiyi düşürmek, cesareti kırmak, mücadeleyi engellemek ve iktidarlarını kalıcılaştırmak.”

“CESARET BULMAYA, GÜÇ ALMAYA AMERİKA’YA GİDİYORLAR”

Mansur Yavaş'tan Melih Gökçek'in 54 dosyası için yeni hamle!
Mansur Yavaş'tan Melih Gökçek'in 54 dosyası için yeni hamle!
İçeriği Görüntüle

“Bunun karşısında aslında şimdiye kadar yaptığımız 56 miting meydanları her geçen gün daha kuvvetli bir şekilde dolduran herkes, bunlara meydan okuyor ve bize ve birbirine diyor ki, ‘biz biriz beraberiz. hep beraber kurtulacağız.’ ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyenler birbirlerine cesaret veriyor. Buradan rahatsız olanlar cesaret bulmaya, güç almaya, icazet almaya Amerika’ya gidiyorlar. Oralarda duydukları örgüyle, verdikleri tavizleri birbirine denkleştiriyorlar. Memleketin menfaatlerine, memleketin yeraltı zenginliklerini, madenlerini satıyorlar. Satın alınacak birtakım talepleri öne çekiyorlar. Oradan doğal gaz alıyorlar, uçak alıyorlar, madem veriyorlar, taviz veriyorlar. Karşılığında övgü duyuyorlar. ‘Aferin’ deniyor. Ve bu aferin budalalığı memleketin geleceğini daha çok karartmak için onlara güya moral veriyor. Buradan sözümüze değer veren herkese söylüyorum. Biz birincisi haklıyız. İkincisi güçlüyüz. Üçüncüsü kalabalık olan, çok olan biziz. Korkanlar, kaybedenler, geriye gün sayanlar ve iktidardan gidecek olanlar onlar. Gelecek olanlar bu ülkenin emekçilerinin, emeklilerinin, gençlerinin, çiftçilerinin, esnaflarının yani bu ülkenin gerçek sahiplerinin iktidarı kuruluş aşamasındadır. Yaşanan sıkıntıların hepsi doğum sancısıdır. Kimse şöyle düşünmesin: ‘Bunlar kolay kolay gideceklerdi. Şimdi vazgeçtiler, kalacaklar.’ Yok böyle gideceklerdi. Belki çok daha kötülerini yaşayacağız ama kimse moralini bozmasın ki, eninde sonunda başaracağız.”

“İKTİDARIN ÖMRÜNÜN OLMADIĞI APAÇIK ORTADA”

“Bu ülkeyi kurtaranlar, bu ülkeyi kuranlar daha kolay şartlarda mı mücadele ettiler? Her şey daha mı uygundu? Ölümü göze aldılar, bu ülkeyi kurtardılar. Gerekirse ölümü göze alacağız bu ülkeyi bir daha kurtaracağız. Emin olun. Karşımızda işine geldi mi bizi ‘Amerikancı, mandacı’ bilmem ne deyip, sonra Trump’tan aferin almaya koşanların ya da bir dönem ‘Komünistler Moskova’ya’ deyip şimdi ‘Milliyetçiler, Cumhur İttifakı hadi hep beraber Moskova’ya, Pekin’e’ diyenlerin, bir tanesi Washington’da icazet almaya giderken öbür taraftan TRÇ ittifakı diye bir tarif yapanların aslında birbirleriyle çelişkileri de birbirlerine güvenlerinin, inançların kalmadığı da o iktidarın bundan sonra ömrünün olmadığı da apaçık ortada. O yüzden hep söylediğim gibi bu salonda, meydanlarda, eylemlerde, fabrikalarda, tarlalarda, öğrenci servislerinde, öğrenci kampüslerinde her yerde ahlaki üstünlük bizdedir, psikolojik üstünlük bizdedir, Çoğunluk enerjisi bizdedir. Biz haklılığın verdiği güçle ve birlikte olmanın bize vereceği kuvvetle hep birlikte başaracağız. Buna inananları burada bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Ödül alanları ayrı ayrı kutluyorum. Dil Derneği, yürüdüğü bu yolu başarıyla tamamlamak için gün sayıyor. Biz de onların arkasında durmaya devam edeceğiz. Herkesi Dil Derneği’ne ve birbirine sahip çıkmaya davet ediyorum.”