CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Buca Cezaevi'nde tutuklu bulunan siyasetçilere yaptığı ziyaretin ardından basın açıklaması yaptı. Özel, şunları söyledi:
“Öncelikle arkadaşlarımızın… Mehmet Murat Çalık’ın sağlık durumunu tabii ayrı bir başlık olarak konuşmak lazım. Ancak cezaevi şartları, cezaevi personeli, kendilerine nazik davranılması noktasında hiçbir şikayetleri yok. Bunu ifade etmek lazım. Hatta kendileri cezaevi yönetimine ve çalışanlarına memnuniyetlerini ifade ettiler. Tabii İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Önceki Dönem Başkanı Tunç Soyer ve arkadaşlarının yargılandığı davalarla ilgili önce şu memnuniyetimizi ifade edelim. Ben İzmir İl Başkanlığı’nın önünde iki önemli vurgu yapmıştım. ‘İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi bir soruşturma yürütülürse…’ Ki onu bir düşman hukuku olarak görüyoruz. ‘Onun gibi mukabele ederiz. Ancak tutuksuz yargılamanın yapıldığı, delillerin hızla toplandığı, iddianamenin hızla yazıldığı adil bir yargılama süreci olursa ona göre cevabımızı veririz’ dedik. İzmir’de kasım ayına kalan iki dava var. Biliyorsunuz bu davalarda hiç tutuklu yok. Tutuklu olanların hepsini tensiple tutuksuz yargılamaya çevirdiler iddianamenin kabulüyle beraber. Ben buna ne söyleyeceğim? Şimdi ‘Bizi niye yargılıyorsunuz? Niye mahkeme açıldı?’ Bunlara bir laf söyleyecek halimiz yok. Hiçbir arkadaşımız da demiyor. Diyorlar ki ‘O davalarda tutuksuz yargılanıyoruz.’ ‘Kendimizi ve masumiyetimizi, suçsuzluğumuzu orada ifade edeceğiz’ diyor arkadaşlarımız. Biz de o davaları dikkatle takip edeceğiz. Ama kasım ayına kadar burada tutukluluk olsaydı, burada isyan ederdik. Eylül ayında görülecek dosyada tutuklularımız var. O dosyanın da 19 Eylül’de görülecek olması bizim açımızdan büyük bir memnuniyet. O gün elbette artık mahkeme ile birlikte arkadaşlarımızın o dosyadan da tutuksuz kalmasını bekliyoruz. O dosya ile ilgili de şunu ifade edeyim. Dikkat edin arkadaşlar, o dosya üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi ilk günler kooperatifler üzerinde tepiniyordu. Şimdi bir şey diyorlar mı? Demiyorlar. Niye demiyorlar? Çünkü yaşanacak gelişmelerin onları mahcup edeceğinin altında kalacaklarını biliyorlar. Kooperatifçilik bir suç değil. Kooperatifçilik, hele hele inşaat maliyetleri bu noktaya geldiğinde… Artık bir infaz koruma memuru ya da İzmir Büyükşehir’in bir çalışanı ya da ortalama geliri olan bir vatandaş -ki bugün 86 bin liranın altındaki her gelir yoksulluktur, yoksulluk sınırı bunun altındadır - bin yıl çalışsa ev sahibi olamaz. İşte bin yıl çalışsa ev sahibi olamayacakların umutsuzluğunu umuda dönüştüren formül; kooperatifçiliktir. Elbette inşaat maliyetlerindeki 10 katlık bir artış, İzmir’deki kooperatiflerin ilerlemesini yavaşlatmıştır. Yaşanan bazı aksilikler, bazı hatalar, bu işte ilerlemenin durmasını ve bir paniği yaratmıştır. Denizcilikte de bu işlerde de temel kural şudur: Gemiyi rüzgar batırmaz, gemiyi dalga batırmaz. Gemiyi panik batırır. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezinin yaklaşımı olarak, İzmir’deki kooperatifçilik meselesini bir hata, bir suç olarak değil; doğru bir iş, yaşanan süreci de bir talihsizlik olarak yorumluyoruz.”
“DOĞRU BİR MODEL ÜRETECEĞİMİZİ HERKES GÖRECEK”
“Kooperatiflerle ilgili hem genel merkezimizden görevlendirilen heyetimiz, hem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız, yöneticileri, eski yöneticilerimizin bu konudaki yaklaşımlarıyla uyumlu bir şekilde kooperatiflerle görüşüyoruz. Oraya bir çözüm üretiyoruz. Bu çözüm üretme irademiz var. Bu 19’unda mahkeme dosyasına resmen de girecek. Nasıl bu konudaki iyi niyetli ve karşılıklı görüşmelerin, çalışmaların yapıldığı ve bu işin iyiye gittiği. Ayrıca İzmir’de varıp da karşımızda beş-altı bin mağdur yaratacak halimiz yok. Bize her daim sahip çıkmış, bizim her daim sahip çıkacağımız bu kentte böyle bir mağduriyet yaratacağımız yok. Bunun üzerinden de en doğru formüllerle ilerleyeceğiz. Sanki kooperatif işi Cumhuriyet Halk Partili siyasetçilerin, belediye başkanlarının, belediye bürokratlarının insanları mağdur etmek üzere… Hatta ‘dolandırıcılık’ filan diyorlardı. Ortada Allah’tan iddianamede kimsenin maddi bir çıkar, kişisel olarak bir şey yapmayla ilgili durumlarının olmadığı, hakkını da teslim eden bir iddianamenin bir tarafı var. Bundan sonrası kimse dolandırılmadı, kimse dolandırmadı. Kooperatifler yürümek suretiyle de zaten iddia edilen suçun konusuz kalacağı da ortadadır. Temel yaklaşımımız böyle. Bu badireyi atlattıktan sonra herkes şunu bilsin ki Cumhuriyet Halk Partisi kooperatifçilik modelini bugünün sorunlarına çözüm üretecek doğru bir model olarak zaten görüyor. Bu konuda da söyleyecek sözümüz, buradan bu başarısızlık değil. Buradan önce bir başarı, sonra da doğru bir model üretecimizi de herkes görecek. Çünkü bu şartlar altında, bu inşaat maliyetleriyle ve bu kadar vahşi kent rantlarının birileri tarafından yenildiği bir süreçte kentin varsa rantının doğru yöntemle vatandaşla paylaşılması gerekiyor. Bu konuda örnek bir modeli geliştirdiğimizi, geliştireceğimizi de herkes görecek. Ben 19’unda da büyük bir aksilik olmazsa arkadaşlarımızın davalarını takip edeceğim. O günden sonra da arkadaşlarımızın bu dosyadan da tutuksuz yargılanacaklarına da inanıyoruz. Zaten kooperatifçilik suçundan kimin yargılanıp ceza aldığı falan filan… Kooperatif, bir iyi niyettir. İnsan dolandırıcılık yapacak olsa kooperatif kurmaz, başka işler yapar. Kooperatifçilik bir iyi niyetin ve bir soruna iyi niyetli çözüm üretmenin çabasıydı. Onun da dosyada bundan sonra açıkça görüleceğini düşünüyoruz.
"HALA İDDİANAME BEKLİYORUZ"
“Bunun dışında Sevgili Mehmet Ali Çalışkan, bugünün şartlarında burada bir dakika durmaması gereken bir arkadaşımız. Kendisi halen daha iddianame bekliyorlar. Bu kent uzlaşısı meselesi üzerinden üretilen şayia, ortaya çıkan yani ‘Efendim siz DEM'lilerden oy alsın diye, Kürtlerden oy alsın diye Kürtleri koydunuz, onları yönetime dahil ettiniz. Seçim sonucuna etki ettiniz…’ Yaptığımız tam da budur da bu suç değil. Bu, siyaset ve doğru bir şey. Biz Kürtlerin bu şehirlerde oyu varsa sözünün de olması gerektiğini, temsilinin de olması gerektiğini düşündük diye bunu yaptık. Birileri vaktiyle ‘Vay demlenme filan’ diye bunu kriminalize ediyordu. Şimdi Türkiye’nin geldiği noktada Sayın Bahçeli’nin 1 Ekim günü gidip DEM Parti’ye elini uzatmasıyla, İmralı uzlaşısıyla, bundan sonra yürüyen süreçle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığının bir suç değil olsa olsa çok demokratik bir temayülün başlangıcı ve çok önemli bir iş yapmış olduğunu göreceksiniz. Hayatımın hiçbir gününde siyasi hayatımın hiçbir gününde bir siyasi partiyi şeytanlaştırmadım, ona oy verenleri şeytanlaştırmadım, bunun karşısında hep mücadele ettim. DEM Parti kent uzlaşısı dediği mesele, kente karşı suç işlemeyecek oy verebileceklerimiz varsa oy verebiliriz diyorlardı, bunun adı kent uzlaşısı, benim adıma İzmir ittifakı İstanbul ittifakı, Türkiye ittifakı lafının, sözünün, eyleminin fikir sahibi ve uygulayıcısıyım ben. Belediye başkanlarımıza da bu konuda bir sürü yazı da yolladık. Bu sadece Kürtlerle yapılırsa kent uzlaşısı olur ama AK Partililerle, ülkücülerle, onlardan oy alabilecek, onları temsil edebilecek, onların da sözünü meclise taşıyabilecek, şimdi AK Parti’den ümidini kesmiş muhafazakarlarla, milliyetçilerle, ülkücülerle de birlikte olduk biz listelerimizde. Onun adı kent uzlaşısı değil. Onun adı İzmir ittifakı oldu, Şişli ittifakı oldu, Türkiye ittifakı oldu. O ittifakı da hayatımın hiçbir gününde ne riskli, ne hatılı, ne suç olarak gördüm. Bütün sorumluluğu aldığımı da söylediğimde birileri orayı kriminalize ediyordu. Şimdi buraları başka bir noktaya geldi. Bu sorumlulukla ve bu tutarlılıkla devam edeceğiz.
"HASTALIĞI NĞKSETSE NE OLACAĞININ CEVABINI KİM VEREBİLİR?"
Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığının bir suç değil olsa olsa çok demokratik bir temayülün başlangıcı ve çok önemli bir iş yapmış olduğunu göreceksiniz. Hayatımın hiçbir gününde, siyasi hayatımın hiçbir gününde bir siyasi partiyi şeytanlaştırmadan, ona oy verenleri şeytanlaştırmadım bunu karısını hep mücadele ettim. Ben parti kent uzlaşısı dediğim mesela, kente karşı suç işlemeyecak, oy verebileceklerimizi verebiliriz diyorlardı. Bunun adı kent uzlaşısıydı. Benim adıma İzmir İttifakı, İstanbul Fatih, Türkiye İttifakı lafından, sözünün, eyleminin fikir sahibi ve uygulayıcısıyım ben. Belediye başkanlarımızın da bu konuda bir sürü yazıda yolladık. Ve bu sadece Kürtlerle yapılırsa kent uzlaşısı olur ama ak partililerle Ülkücülerle, onlardan oy alabilecek, onları temsil edebilecek, onların da sözünü meclise taşıyabilecek, şimdi ak partiden umudunu kesmiş muhafazakarlarla, milliyetçiler, ülkücülerle de birlikte olduk biz listelerimizle. Onun adı kent uzlaşısı değil, onda da İzmir İttifakı, bir oldu, Şişli ittifak oldu, Türkiye ittifak oldu. O ittifaka da hayatımın hiçbir gününde ne riskli ne hatalı suç olarak gördüm. Bütün sorumluluğu aldığımı da söylediğimde birileri oraya kriminalize gidiyordu. Şimdi buraları başka bir noktaya geldi. Bu sorumlulukla ve bu tutarlıkla devam edeceğiz. Son olarak Mehmet Murat Çalık un anasını açarım, kendisini açarım arkadaşlar. Yoksa bu sürecin ak partiye nasıl karar verdiğini, vicdanlarını fırlatıldı hep birlikte gördük. Maalesef bu süreçte bir yetkin hastanenin karardı hiçe sayıp, bir başka hastaneye adeta talimat verilir gibi davranılması, bizim oradaki bütün iyi niyetimize rağmen o hastanede yapılan, yapılması taahhüt edilen işler yapılmak yerine raporu sadece belli değerleri, belli günler daha sonra yoğun beslenmeden sonra falan belli değerlerle alınıp yollanması ve Mehmet Murat Çalık'a siyasi bir kararla içeride tutulmasını kabul etmiyoruz. Şu kadarını söyleyeyim. Mehmet Murat Çalık bir hükümlü değildir. Hükümlüye uygulananlar uygulanıyor. Oysaki suçu ispata muhtaç, yargılanmaya muhtaç, iddianame çıktığında herkesin de göreceği geçmişte yargılanıp beraat ettiği kovuşturmaya gerek olmadığını söylendi, beraat etti işlerde asıl kulağına ilişmiş birisi, ekran yoğunluğu en yakında bir dur diye düşünüp onun üzerinden Beylikdüzü belediye başkan olması üzerinden bir algı yaratmak için olmadık bir dosyadan içeride tutulan biri. Beraat edeceği kesin. Ama bu sırada hastalığı nüksetse ne olacağının cevabını kim verebilir. İki tane cinayet işlemiş birisi, hastalığın nüksetmeden cezaevi onun için yaşanamaz bir hale gelmeden bırak almayabilir. Ama suç işlediği bile şüpheli olan birisi verileri kötüye gidiyorsa, biz doktor raporu nüksetme riski var diyorsa bir hareketlenme var ama kontrol altında tutalım diyorsa sen bu kişiyi ev hapsinde Tutsan ne olur? Sen bu kişi adli kontrol versen de doktoruna da gitse, beslenmesini de yapsa. Yarın öbür gün pardon ya suçsuzmuş deyince o gün pardon yani yükseltmiş hastalığı, kanser olmuş deyince neyin ne kıymeti kalacak? Ne diyeceğiz biz annesine? Ne diyeceğiz ailesine? Tutukluluğun çok istisnai bir tedbir olduğu yerde Bir sürü başkada tedbir varken. Bir kişinin bu kadar boşu boşuna, bu kadar riskli bir durumda cezaevinde tutulmasına asla kabul etmiyoruz. Ayrıca da birin cevap sana hastane raporu bu kadar netken ikincisini siyasi talimatla bir şehir hastanesine yollayıp bizim bütün iyi niyetimizi, bütün çabamıza rağmen oradan da başımıza bunları getirilmesini kabul etmiyoruz. Bu sürecin sonunda ben hayatımın hiçbir döneminde hiçbir ne sağlık çalışanları, ne Edip gösterdi ne bir şey yaptım. Ama herkes kendi vicdanına koysun. Bu aileye, bu hastaya ne açı tavuk edildi sonunda ne yapıldı sonradan nasıl bırakılıp kaçıldı bunu da görüyoruz, bunu da bir tarafta vicdanımızın bir yerine Bir kenarına not etmiş durumdayız bunu. Herkes böyle görsün, bundan sonraki süreci hep beraber takip edeceğiz. İçeride ziyaret ettiğim beş masumu en kısa zamanda hürriyet, bütün masonları için ve bütün yargılanır içinde adalet talebimizi bir kez daha dile getiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar.