İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, TBMM’de gündeme dair basın toplantısı düzenledi.
Türkiye’deki büyük kentlerde yaşanan güvenlik probleminin gün geçtikte büyüyen bir tereddüt yaşattığını belirten Kavuncu, “Yakın zamanda kaybettiklerimiz oldu. Ahmet Minguzzi mahkemesi geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Ondan önce Hakan Çakır evladımızı kaybettik. İstanbul’da bir süre önce avukat Serdar Öktem, işin içinde çetelerin olduğu varsayılan bir suikasta uğradı ve hayatını kaybetti. Rojin Kabaiş konusunu ve oradaki trajediyi de ayrıca konuşuyoruz. Bunlar gibi daha onlarcası Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor. Bütün bu acılar, bütün bu trajediler çok ciddi bir güvenlik probleminin, güvenlik endişesinin, vatandaşımızın güvenlikle ilgili yaşadığı tereddütlerin her geçen gün daha da büyümesine yol açıyor” dedi.
“YAKLAŞIK 5 MİLYON GENÇ HİÇ BİR İŞLE UĞRAŞMIYOR”
Türkiye’deki genç işsiz verilerine işaret eden Kavuncu, “Türkiye’de 15-29 yaş arası 18 milyon genç var ve bu gençlerin de yaklaşık 5 milyonu hiçbir işle uğraşmıyor, hiçbir eğitim kurumunda yer almıyor. Adeta kayıt dışı. Evde başıboş zaman geçiren çok büyük bir nüfusla karşı karşıyayız. Kök sebeplere indiğimiz zaman ana problem ve işin ana kaynağı da maalesef burası. Bu konu önümüzdeki yıllarda da daha büyük sıkıntılarla karşımıza çıkacak” ifadelerini kullandı.
“ADALET MEKANİZMASI KAMU VİCDANINI RAHATLATMIYOR”
Siyaset mekanizmasının gençlere dair meseleleri öncelikli olarak ele alması gerektiğini ifade eden Kavuncu, “Neden bu konuyu gündemimize almak, tartışmak zorundayız? Çünkü adalet mekanizması, kamu vicdanını artık rahatlatmıyor. Daha birkaç gün önce bunu Ahmet Minguzzi davasında verilen karar sonrasında yaşanan tartışmalarla gördük. Bu konu siyasetin öncelikli konusu olmalı. Siyasetçi bu konuyu muhakkak önceliklendirmeli. Biz, evrensel hukuk uygulamalarıyla kamu vicdanının rahatlatılacağı bir mekanizmanın acilen çözüm olarak konuşulması, tartışılması gerektiğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
“TARTIŞMALAR ÇOK SAĞLIKSIZ BİR ZEMİNE ÇEKİLİYOR”
“Bütün bu tartışmalar anlaşılması zor ve çok sağlıksız bir zemine de çekiliyor” diyen Kavuncu, “Kurbanın kimliği ya da failin kimliği… Yani cinayeti işleyenlerin kimliği üzerinden bu konuyla alakalı pozisyon alan bazı kesimler var. Ortada bir gerçek var, ortada bir hakikat var. Kurbanın ya da faillerin kimliğine bakmadan –tekrar söylüyorum– evrensel hukuk kurallarının uygulanması ve belki konu üzerinden revize edilerek kamu vicdanını rahatlatacak çözümü bulmak mecburiyetindeyiz. Ama bu konuyu bu şekilde tartışmak yerine, yani adli mekanizmanın ve güvenlik kuvvetlerinin bu büyük belayı başımızdan nasıl defedebilecekleri konusunu tartışmak yerine, çok tehlikeli bir mecraya çekip dediğim gibi kurbanların ya da faillerin kimliği üzerinden bu konuyu tartışacak hale getirmek kabul edilebilir bir durum değil. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, siyasetin bu konuyu öncelikli bir hale getirmesi lazım” ifadelerini kullandı.
EVLADINI GÜPEGÜNDÜN KAYBETMİŞ BİR ANNEYE İĞRENÇ TEHDİT MESAJLARI ATILIYOR
Minguzzi ailesine yönelik tehditlere değinerek tartışmaların farklı mecralara çekilmesinden rahatsız olduklarını ifade eden Kavuncu, “Geçtiğimiz günlerde açıklanan mahkeme kararı çok konuşuldu, çok tartışıldı. Bu gayet doğaldır; çok konuşulması, çok tartışılması gerekir. Ama bunun üzerinde bile bir soru işareti koymaya kalkanlar var. Evladını güpegündüz kaybetmiş bir anneye, iğrenç bir şekilde tehdit mesajları atılıyor. Burada da kalmıyor; evladının mezarı tahrip ediliyor. Beklentisi olmayan ve aldığı cezadan dolayı ceza sürelerini heba edilmiş yıllar olarak görmeyen, bunu ödül olarak gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu konuyla ilgili gerekli adımlar atılmazsa, gerekli tedbirler alınmazsa ve siyaset bunları gündemine taşımazsa çok daha büyük trajedilerle karşı karşıya kalma riskini taşıyoruz. Bakın, “El Salvador Modeli”nden bahsediliyor. Latin Amerika’da güvenlikle alakalı problemin nasıl büyüdüğünü ve onun karşısında da akla hayale gelmeyecek, artık mecburiyetten kaynaklanan ne tür tedbirlere başvurulduğunu görüyoruz. Bu çocuklar neden bu hale geldi? Buradaki kök sebeplere inmek, bunların nedenlerini araştırmak zorundayız” dedi.
AZİZ İHSAN AKTAŞ SERBESTÇE DOLAŞIRKEN MURAT ÇALIK TUTUKLULUĞU CEZAEVİNDE GEÇİRİYOR
Aziz İhsan Aktaş iddianamesi üzerinden yargıdaki aksaklıkları eleştiren Kavuncu, “Aziz İhsan Aktaş, bir suç örgütü lideri olarak iddianamede tanımlanıyor ve 187 ila 450 yıl arasında da bir ceza talebinde bulunuluyor. Bu kişi serbest olarak yıllarca dolaşırken, belediye başkanları –halk iradesiyle seçilmiş bir belediye başkanı olan Mehmet Murat Çalık mesela– ben de defalarca gündeme getirdim; yaşadığı bütün ağır sağlık problemlerine rağmen bu konularda adı geçtiği için, hakkında kesinleşmiş bir hüküm kararı olmamasına rağmen bu tutukluluk halini cezaevinde geçiriyor. Kamu vicdanı alınan bu kararlardan tatmin olmuş durumda değil dedim biraz önce. Yine kamunun, toplumun tatmin olmadığı bir başka resimle de burada karşı karşıyayız” şeklinde konuştu.
“BU DEVLET BÜYÜKLERİ KİM?”
Can Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Can’ın kullandığı ifadelere de değinen Kavuncu, “’Devlet büyükleri beni teşvik etti’ diyor. Bu devlet büyükleriyle ilgili bir soru soran, araştıran veya bunların kim olduğuna dair herhangi bir bilgi var mı? Yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde, Sayın Mansur Yavaş’tan önceki dönemde yapılan şaibeli birçok işlemle ilgili konular defalarca gündeme getiriliyor. Bir adım var mı? Yok. Yunus Emre Vakfı’yla ilgili iddialar ortada dolaşıyor. Ticaret Bakanlığı’nın eşi üzerinden dezenfektan satışı gündeme geliyor. Bir milletvekilinin abisi Sermaye Piyasası Kurulu’nda görev alıyor, bir üniversitenin rektörü oluyor. Orada birçok konu gündeme geliyor. Bunlarla ilgili atılmış bir adım var mı? Yok. Bunlar olunca da hukuka olan güven ve alınan kararlarla ilgili kamu vicdanının rahat olmadığını ve soru işaretleri taşıdıklarını hep birlikte görüyoruz” dedi.
“DİYARBAKIR'DAKİ POLİS KİM SARAÇHANE'DEKİ KİM”
İYİ Parti Gençlik Kolları üyelerinin TBMM önünde açtıkları pankart nedeniyle gözaltına alınmalarına değinen Kavuncu, “Geçtiğimiz günlerde genç teşkilatımız ifade özgürlüğü hakkını kullandı, protesto hakkını kullandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yakınlarında bir pankart açtı. Pankartta da Anayasa’nın üçüncü maddesini hatırlattı. Anında gözaltına alındılar ve polis tarafından sorguya tabi tutuldular. Burada bu yapılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında örgüt liderinin ismi sloganlarla anılıyor. Herhangi bir uygulama, herhangi bir soruşturma, herhangi bir soru soranı göreniniz, duyanınız var mı? Yok. Diyarbakır’da yürüyüş yapılıyor, Türk polisine “düşman” diye hitap ediliyor. Herhangi bir şey yapıldığını gördük mü? Hayır. Yani Diyarbakır’daki polis kim, Saraçhane’deki kim? Saraçhane’deki gencecik çocuklar aylarca gözaltında tutuldu. Burada da bir çifte standart olduğunu, bu uygulamaların adil ve eşit bir şekilde uygulanmadığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
“PARTİ DEVLETİ HALİNE GELİYOR”
Kavuncu, “Bütün bu süreçler Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin devleti nasıl partileştirdiğini, devletin bir parti devleti haline geldiğini gösteriyor. Hem yargıda hem güvenlikte, her alanda uygulanan bu çifte standartlar, gösterilen bu farklı muameleler, farklı kişilere, farklı kesimlere kendi politikaları doğrultusunda hareket edenlere, kendisine itiraz edenlere farklı yaklaşım gösteren bir parti devletiyle adeta karşı karşıyayız. Biz hep olan bitenden yakınıyoruz ama çözüm de çok net: Bu zihniyeti değiştirmek lazım. Bu zihniyeti değiştirmek için de Türkiye’de acilen sandık yoluyla bir iktidar değişikliğine ihtiyaç vardır. Çünkü gün geçtikçe hem kurumlar hem bu alanda faaliyet gösteren devletin birçok yapısı hem güven kaybına hem de vatandaş nezdinde de yaşanılan birçok endişenin ve tereddütün temel kaynağı haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Terörsüz Türkiye adı altına yürütülen sürece değinen Kavuncu, “Apo eşittir PKK, PKK eşittir Kürtler gibi saçma sapan ve Türkiye’yi büyük bir belanın içine sokacak bir süreçtir bu. ‘Su sayaçları PKK’lı teröristler tarafından okunacak’ deniliyordu. Şimdi Meclis’te atılan sloganları görüyorsunuz. ‘Bunlar İmralı’dan talimat alıyor. İktidar gelirlerse elebaşı serbest kalacak’ diyorlardı. Şimdi aynı kişiler umut hakkından bahsediyor. İşlerine geldiği zaman dün şeytanlaştırdıkları konuları bugün meşru hale getiren ikircikli ve samimiyetsiz bir iktidarla karşı karşıyayız. Süreçten önceki ve şimdiki durumu şöyle bir gözden geçirin. Soruyorum size; Türkiye bu konuda süreç başlamadan önce mi daha huzurluydu yoksa bugün mü daha huzurlu? Bugünkü endişe ‘Apo gelsin Meclis’te konuşsun’ denildiği günden daha mı az yoksa daha mı fazla? Yaşadığımız huzursuzluk, milletin geleceğe dair soru işaretleri; o gün mü daha fazlaydı yoksa bugün mü daha fazla? Sürecin getirdiği endişe ve kutuplaşma, o güne daha çok daha büyük” değerlendirmesini yaptı.
“BÜTÇENİN SAHİBİ BÜTÇENİN ANLATILMASI KONUSUNDA KENDİSİNİ HİÇ GÖSTERMEDİ”
TBMM’deki bütçe çalışmalarına değinen Kavuncu, “Bu bütçe Sayın Cumhurbaşkanı’nın bütçesi ama kendisini bu bütçenin anlatılması, savunulması ve izah edilmesi noktasında hiç görmedik. Çarşamba günü genel başkanımız grup toplantısında da bir çağrı yaptı. ‘Bütçenin sahibi gelsin, bütçeyi Meclis’te anlatsın, izah etsin, savunsun’ dedi. Gerçekten de bütçenin sahibi gelsin ve bu milletin 5 milyon evladının nasıl açlık çektiğini anlatsın. Bütçenin sahibi gelsin; 4 milyon 100 bin evladımızın üç öğünde bir kez dahi protein –yani et, tavuk ya da balık– yemediğini ve bunun gerekçelerini anlatsın. Bu bütçenin sahibi gelsin; 2 milyon evladımızın bisiklete binemediğini, 1,5 milyon çocuğun oyuncak sahibi olmadığını, milyonlarca evladımızın ikinci bir çift ayakkabısının olmadığını anlatsın. Bu bütçenin sahibi gelsin; İstanbul’da yaşayan halkımızın yüzde 30’unun temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını anlatsın. Gelsin bize 2016 yılında bütçeden tarıma yüzde 2 pay ayrılırken bugün bunun nasıl yüzde 0.9’a düştüğünü, çiftçimizin nasıl perişan olduğunu, bunun sebeplerini anlatsın” dedi.
Bütçenin kusurlarına işaret ederek öngörülen enflasyon ve kamu harcamalarına dair verilere değinen Kavuncu, “Anayasa gereği millî gelirin yüzde 1’inin tarıma ayrılması bir zorunluluk. Ama şu anda bu ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 0.22. Buradan çiftçimize sesleniyorum: İktidarın yakasına yapışın ve bu soruyu sorun: “Benim anayasal hakkım bu! Bana millî gelirden yüzde 1 bütçe ayırman lazım. Sen hangi hakla yüzde 0.22 ayırıyorsun?” 2016 yılında bu oran yüzde 0.44’müş. Gelsin, bu bütçenin sahibi bunu anlatsın. Enflasyonla mücadelenin üç ayağı olur. Bir: para politikası. İki: maliye politikası. Üç: yapısal reform. Para politikası dışında neden başka hiçbir şey yapılmadığını anlatsın. Bir tane yapısal reform söyleyin bana, var mı? Yok. Maliye politikasıyla ilgili kamu giderleriyle ilgili açıklanan bütçe artışı ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 29. Devlet, ‘Önümüzdeki sene, 2025’te, yaptığım kamu harcamasının yüzde 29 fazlasını yapacağım.’ diyor. Peki enflasyon ne olacak? Herhalde enflasyon yüzde 30 falan olacak diyorsunuz. Onun için kamu harcamalarını yüzde 30 artırıyor. Ama enflasyon yüzde 16! Sormazlar mı? Enflasyon yüzde 16 iken sen asgari ücretin zammını, emeklinin ihtiyaç duyduğu parayı yüzde 16’ya göre hesap ederken kamu harcamalarını niye yüzde 30 yapıyorsun? Hani tasarruf? Hani kamu maliyesiyle ilgili plan? Gelsin, bu bütçenin sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bunu izah etsin. Bu bütçenin sahibi, ama öncelikle bize şunu izah etsin: ‘Ben zamanında ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ dedim ve Türkiye’yi şu anda dünyadaki en yüksek enflasyona ve en yüksek faizi ödeyen ülke haline getirdim.’ Bunu milletin gözünün içine baka baka izah etsin. Bu bütçenin sahibi ‘Bütün bunları düzeltmek için kur korumalı mevduat gibi abuk bir yapı oluşturduk, bunun da 60-70 milyar lira bu ülkeye yükü oldu. Bugün bu sıkıntıları siz bu yüzden çekiyorsunuz.’ diyerek bunları anlatsın” dedi.
“BU BÜTÇE BİR TÜKENİŞ BÜTÇESİ”
Kavuncu, “Bu ülkenin yüzde 30’u atıl iş gücüne sahip. 18-19 yaşına gelmemiş çocukların ellerinde silahlarla dolaştığı bir ülkede yaşıyoruz. İşte bunların sebepleri burada: İş yok, güç yok. Yüzde 30 atıl iş gücü var. 15-29 yaş grubu çocuklarımızın önemli bir bölümü ne bir okulda, ne bir işte, ne de bir faaliyetle meşgul. Çeteler için, kötü niyetliler için, ciddi bir kaynak haline geliyor bu kitle. Bütün bunların temel sebebi burada aranmalı. Bakın, yüzde 82… 2026’da ödeyeceğimiz faiz 1 trilyon 662 milyar. Yaklaşık 40 milyar dolar bu ülkenin 2026 yılı için öngördüğü faiz ödemesi. Velhasıl kelam, 2026 bütçesi, iktidar tarafından bir “tükeniş bütçesi” olarak ilan edilmiştir. Neredeyse 2,7 trilyon neredeyse faiz ödemesi kadar da bir bütçe açığından bahsediyoruz. Bu millete inşallah en kısa zamanda bu tükeniş bütçelerine mahkûm olmaktan kurtulmak nasip olur.” diye ekledi.




