Siyaset

AKP'li eski vekil parti içerisindeki işleyişi anlattı: 'Seni nasıl ayağından çiviledik'

Eski AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, partisinin işleyişine dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Kocabıyık, "AK Parti herkese bir şey dağıtıyor. Bana da verdiler. Eşimi vali yapmışlardı. O zaman iki bakan arkadaş beni arayıp 'Seni nasıl ayağından çiviledik' diye espri yapmıştı. Bir takım şeylere itiraz ettiğim için de geri aldılar. Sistem bu. O nedenle susuyorlar" dedi.

Eski AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

‘ARTIK ONU TANIYAMIYORUM’

Erdoğan ile ilk tanışmanız cezaevinde mi oldu?

Belediye başkanı olduğu günlerden tanırım. O zaman Çiller hükümeti iktidardaydı. Tansu Hanım pek hoşlanmazdı Tayyip Bey’den. Ben severdim Tayyip Bey’i. Belediye başkanı Tayyip Bey’le Cumhurbaşkanı Tayyip Bey arasında dünya kadar fark var tabii. O günlerdeki Tayyip Bey çelebi bir adamdı. Merhametli, fakir fukara babası, dost tabiatlı biriydi. Şimdi bambaşka biri var karşımızda ve ben artık onu tanıyamıyorum. Cezaevine girince de hemen ziyaretine gittim. Ziyaret ile de kalmadık. Büyük bir hukukçu olan rahmetli Ahmet İyimaya ile birlikte Adalet Bakanı’na gittik, “Erdoğan bir demokrasi mağduru, hiç olmazsa cezaevinde rahat ettirin” dedik. Tayyip Bey içeride dünyada hiçbir mahkumun olamayacağı kadar rahattı. Bir günde yüzlerce kişi ziyaret ediyordu. Bir cezaevinden ziyade bir evdi Pınarhisar Cezaevi. Bir de şimdi İmamoğlu’nun hapishane şartlarını düşünün.

Danışmanlık dönemimden sonra basın sektörüne geçtim. Sabah grubunda yazmaya başladım. Rahmetli Erol Olçok yakın arkadaşımdı, onun çok ısrarı oldu milletvekili olmam konusunda. Erol’un gidişat ve Tayyip Bey’in politikaları konusunda derin endişeleri vardı. Erol hayatta olaydı bana söylediği bu endişelerin neler olduğunu size söylerdim. Ama hayatta olmadığı için bunu yapamam. Ancak şunu söyleyeyim, o gün bazılarına katılmadığım Erol Olçok’un endişelerinin hepsi zaman içinde doğru çıktı. Sorunuza dönersek, benim danışmanlık formasyonumun yeni dönemde işe yarayacağını düşünen arkadaşlar sanırım Tayyip Bey’i de ikna ettiler ki aday olmak zorunda kaldım. Aktif siyasete girmek konusunda çok istekli olmadığımı ve biraz da direndiğimi söylemeliyim. Daha önce de sağ olsun Tansu Hanım defalarca beni milletvekili yapmak istedi, hep uzak durmuştum. Ama 7 Haziran 2015 seçimlerinde siyaset Tayyip Bey’le nasip oldu.

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından “Sen aslında kendine darbe yaptın haberin yok” ifadelerini kullandınız. Neden “darbe” dediniz?

28 Şubat’ta Tayyip Erdoğan’a yapılan nasıl bir tür darbeyse Ekrem İmamoğlu’na yapılan da darbedir. Bakın size anlatayım: Demokrasilerde kurallar, partiler, rekabet, tartışma, müzakere, sandık vardır ve tüm bu unsurların üzerinde kaynağını milletten alan rıza ve meşruiyet şartı vardır. Siz demokratik rekabette eşitlik, dürüstlük, meşru, teamüllere uygun siyasi mücadele yöntemlerini bir tarafa bırakır da rakibinizi elinizdeki devlet gücünü, kontrol ettiğiniz yargı gücünü devreye sokarak etkisiz hale getirmeye çalışırsanız bunun adı darbedir. Darbeler sadece militarist güçlerle yapılmaz. Modern dünyada böyle de yapılıyor. 1998’de Tayyip Bey’e yapılan da darbeydi ve bunun adını bizzat o darbeyi yapanlar “Postmodern darbe” diye koymadılar mı...

Rakipler yargı yoluyla tasfiye mi ediliyor?

Ben bir önceki sorunuzda da söyledim bunu. Bakın, Ekrem İmamoğlu ile geçmişte bir tanışıklığım yok. Siyasi bir birlikteliğim yok. Ben sağ gelenekten geliyorum. O CHP’li. Cumhurbaşkanı adayı olduğu ve seçilme ihtimali yüksek olduğu için dünün mağduru Tayyip Erdoğan tarafından siyasi tasfiyeye tabi tutuluyor. Benim gördüğüm bu. Erdoğan bunu yargı eliyle yapıyor. Siyasi tasfiyeyi ve kendi tabiriyle “telef etme” işlemini örtmek için de yolsuzluk iddiaları üzerine kuruyor senaryoyu. Benim için Tayyip Bey’in 99’da başına gelenden farkı yok. Ekrem İmamoğlu’ndan bana ne... Ama mesele sadece İmamoğlu meselesi değil işte. Siz Türk milletinin bütün tarihi boyunca başarmış olduğu en değerli şeyi; kansız, kavgasız, entrikasız seçim yapma, iktidarı değiştirme yeteneğini köreltiyorsunuz. Bunun, bu ülkenin gelecek nesillerine vereceği zararın farkında mısınız... Ben 1998’de, yani 27 yıl önce, genç bir demokrat olarak, Erdoğan’a yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı gösterdiğim refleksi bugün İmamoğlu için de gösteriyorum. Çünkü ben riyakarlıktan nefret ediyorum.

Sonrasında da ihraç edildiniz, kırılma noktası İmamoğlu mu oldu?

Ondan önce Osman Kavala için de tepki göstermiştim. Osman Kavala’yı da tanımam, hayatımda aynı caddeden geçmemişizdir. Eşi çok değerli bir akademisyen, kitap ve araştırmalarından çok yararlandım. Ayşe Hanım’ın babası Tarık Buğra bizim gibi sağ gelenekten gelenlere şuur ve ilham vermiş büyük bir romancıdır. Kavala’nın da siyasi çizgisini hiçbir zaman benimsemedim ama ona yapılana da itiraz ettim. Adamın dosyasını okudum, bomboş, ayıptır. Siz Osman Kavala’yı cezalandırmıyorsunuz ki, Türk yargısını ipe çekiyorsunuz. Bakın burada siyasi tarih okumuş biri olarak söyleyeyim; bu hukuksuz kararları verenler bir gün bağımsız ve tarafsız yargı tarafından mutlaka yargılanacaklar. Bu bu kadar açık. Tayyip Bey 2001’de AK Parti’nin kuruluş gününde 14 Ağustos’ta Bilkent Otel’de yaptığı konuşmada “Bizim dönemimizde yargı cezalandırma aracı olarak kullanılmayacak” dedi. Bu konuşmayı yaparken o salondaydım ve bu sözleri kulaklarımla duydum. Ben “Bugün AK Parti’nin müktesebatına, programına, tüzüğüne, beyannamelerine aykırı bir iş yapılıyor. Yargı siyaset için kullanılıyor. Bunu yapmayın. Sayın Cumhurbaşkanım buna siz engel olun” dedim. Bu çağrımdan sonra bana “Arkadaş sen niye böyle bir şey dedin” diye soran olmadı ama hemen beni eşim üzerinden vurmaya kalktılar. Güya cezalandırdılar.

‘TEK BAŞIMA KALSAM DA MÜCADELE EDECEĞİM’

AKP’den hangi gerekçeyle ihraç edildiniz?

Türk siyasetinin en komik gerekçesiyle, “demokrasiye ve hukuka aykırı davranmaktan” ihraç edildim. Bir parti için; kuruluş beyannamesi, esasları, varlık nedeni, tüzüğü, programı esastır. Kriter bunlar ise AK Parti’de Erdoğan dahil herkes ihraç edilmeli, bir tek ben AK Parti’li olarak kalmalıyım. AK Parti kendi varlık prensiplerine ihanet etmiştir. Kimse bana “Kardeşim bu siyaset, siyasette bunlar olur, siyaset iyilik derneği değil” demesin. Siyasetçiler böyle düşündükleri, ahlak ve tutarlılığı siyasetin içinden kazıyıp çıkardıkları için dünya da Türkiye de bu hale geldi. Ben nefes alıp verdikçe, tek başıma kalsam bile bu siyaset anlayışıyla mücadelemi yürüteceğim.

Tutuklanmaktan çekinmiyor musunuz?

Ben 12 Eylül’de cezaevine girdim siyasi sebepten. 17 yaşındaydım. 28 Şubat’ta cezaevine girmekten herhalde Tansu Çiller sayesinde kurtuldum. 15 Temmuz başarılı olsaydı herhalde canına okunacakların başında gelirdim. “Su testisi su yolunda kırılır” demişti merhum Demirel. Bu fikirlere sahipseniz, mücadelenize inanıyorsanız hapishaneyi göze alacaksınız, ölümü göze alacaksınız. Cezaevine girmek benim için hiçbir problem teşkil etmez. Cezaevi kötü bir yer değil, işkence etmiyorlar, devlet size bakıyor. Akıllı insan için cezaevi bir yenilenme ve güçlenme mekanı. Okumak yazmak için de... Cezaevini özendirmek için söylemiyorum bunları. Bunlar benimle ilgili. Ama siyasi sebeplerle insanların haksız hukuksuz cezaevine atılmaları korkunç.