Kültür Sanat

Yeni dönemi 'çılgın liderler' mi yazacak? Mehmet Öğütçü'den lider adaylarına yol rehberi...

Diplomat, stratejist, iş insanı, enerji gurusu ve düşünür Mehmet Öğütçü, “Liderlik sadece iktidarda mı olur, yoksa hepimiz kendi hayatımızın lideri miyiz?” sorunun yanıtını aradığı "ÇILGIN LİDERLER ÇAĞI: Siyasette, İş Dünyasında, Teknolojide ve Sporda Geleceği Onlar mı Yazacak?" kitabı hakkında merak edilen sorulara yanıt verdi. Öğütçü, Türkiye için dikkat çeken tespitlerde bulundu.

Dünya tarihine yön veren liderlerin büyük kısmı yalnızca “akıllı” değil aynı zamanda “çılgın”dı. Kimi yıktı, kimi kurdu, kimi dünyayı yeniden yazdı. Mehmet Öğütçü, yeni kitabı “Çılgın Liderler Çağı” nda, liderliği klasik başarı ölçütleriyle değil; karakterin uç noktaları, risk iştahı ve güç psikolojisi üzerinden inceledi.

Kitapta Erdoğan, Trump, Putin, Xi Jinping, Modi, Orban, Churchill, Roosevelt, Stalin, Hitler, Mao, Gandhi, Atatürk, Enver Paşa gibi 25’ten fazla siyasal liderin portresi yer alırken; aynı zamanda bilim, teknoloji, iş dünyası, spor ve sanat alanlarının “çılgın figürleri” de genç Elon Musk’tan Zelenski ve Netanyahu’ya kadar uzanan geniş bir yelpazede ele alındı.

Öğütçü, delilik ile vizyon arasındaki çizgiyi, gücün elde tutulmasının bedelini, halk beklentisi–lider inancı gerilimini ve dijital çağın “tanrısal liderlik” sendromunu sistemli bir çerçevede analiz ediyor. Eser yalnız geçmişi açıklamakla kalmıyor; 2030’a doğru Türkiye’yi nasıl bir liderlik modelinin beklediği sorusuna da stratejik yanıtlar sundun.

OECD, IEA, British Gas, Global Resources Partnership ve The London Energy Club gibi platformlarda liderlik yapmış olan Mehmet Öğütçü, kırk yıllık saha birikimini bu kitapta tarih, psikoloji, strateji ve diplomasiyle harmanladı.

“Gerçek çılgınlık, Hitler’in yıkımında değil; Atatürk, Gandhi ve Mandela’nın yaptığı gibi korkusuzca yeniyi inşa etme cesaretindedir.” diyen Öğütçü merak edilen sorulara yanıt verdi.

“KİTAP ASLINDA KAFAMDA ÇOKTAN BELİRMİŞTİ”

– ‘Çılgın Liderler Çağı’ fikri nasıl doğdu?

Aslında kafamda kitap çoktan belirmişti. Uzun zamandır notlarımı almış, analizlerimi yapmış, sohbetlerimi gerçekleştirmiştim.
Ama Ocak itibariyle Donald Trump yeniden ikinci başkanlık dönemine başlayınca, önceki döneminde neler yaptığını, hangi çılgın politika ve eylemlerde bulunduğunu düşününce tablo netleşti.

Putin, Xi Jinping, Modi, Netanyahu, Orbán… Hepsi bir dönemin güçlü figürleri. Kimi ülkesine yön verdi, kimi korku saldı.
Ama şimdi hepsinin ötesinde, yeni bir “çılgın liderler çağı” başlıyor — ve bu çağın başrolünde Trump var.

Kitabı biraz da bu nedenle farklı bir biçimde kurguladım, değiştirdim, geliştirdim. Esas amacım geçmişi anlatmak değil, geleceğin yönünü okumaktı. Bu çağ devam edecek mi, yoksa yerini daha dengeli bir “akıl çağına” mı bırakacak?

2030’a giderken dünyada da Türkiye’de de en çok eksikliği hissedilen şey liderlik.
Nasıl bir lider profiline ihtiyaç duyuyoruz?
Çılgınlıkla akıl arasındaki o ince çizgide yürüyebilecek bir lider mümkün mü?
Kitapta bu sorulara cevap aradım.
Umarım doğru tespitlerle doğru mesajları verebilmişimdir.

Bu kitap, Mehmet Öğütçü’nün Destek Yayınları’ndan çıkan onuncu eseri. Yazar bugüne kadar “Aykırı Beyinler”, “Acayip İlişkiler”, “Enerji Savaşları”, “Bir Başkadır Diplomatların Dünyası”, “Yaşam Bir Seyahattir”, “Yeni Büyük Oyun”, “Geleceğimiz Asya’da mı?”, “Kraliçe Öldü, Kral Çıplak mı?” ve “2030’un Şifreleri” gibi kitaplarıyla okurlarını diplomasi, enerji, psikoloji ve stratejinin derinliklerinde gezdirmişti.

Bu kez konu, tarihin, psikolojinin ve liderliğin iç içe geçtiği o kadim ikilem: “Liderliği ayakta tutan ince çılgınlık kıvılcımı.”

"MAKUL LİDERLER DÜZENİ KORUR, AMA TARİHİ DEĞİŞTİRENLER ÇILGINDIR"

– Liderlikte çılgınlık neden bu kadar önemli?

Bu kitap kırk yıllık bir gözlem ve deneyimin ürünü. Diplomasiden enerjiye, iş dünyasından küresel politikalara kadar birçok liderle çalıştım, sohbet ettim. Gördüm ki dünyayı ileriye taşıyanlar genellikle akıllı ama konfor alanının dışına çıkabilen,
“akıllıca çılgın” insanlardı.

Cengiz Han, Büyük İskender, Selahaddin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk, Churchill, Gandi, Mao…

Hepsi bir yönüyle çılgındı ama aralarında fark vardı:

Kimisi yıktı, kimisi kurdu.

Bugün de Trump, Putin, Xi Jinping, Modi, Erdoğan gibi liderler aynı çizginin modern temsilcileri: yarı akıllı, yarı çılgın — ama statükonun asla esiri değiller. Benim amacım o farkı anlamak: pozitif çılgınlık ile yıkıcı çılgınlık arasındaki çizgiyi görmek.

"GERÇEK ÇILGINLIK YIKMAK DEĞİL, KORKUSUZCA YENİYİ İNŞA ETMEKTİR"

– O çizgiyi nasıl ayırırsınız? Nerede çılgınlık durur, yıkım başlar?

Bu sınır liderin iç dünyasında çiziliyor. Eğer tutkusu yalnızca egosunu besliyorsa, çılgınlık kolayca yıkıma dönüşür.
Ama enerji bir ideale, bir vizyona yönelirse; işte o zaman dönüşüm başlar.

Hitler de, Atatürk de sınırları zorladı. Ama biri nefretle, diğeri umutla hareket etti.

Gerçek çılgınlık, kuralları yıkmak değil; yeniyi cesaretle inşa etmektir.
Çünkü yıkmak için öfke, kurmak için akıl gerekir.

"SANATTA, TEKONOLOJİDE, SPORDA DA ÇILGINLIK İLERLEMENİN YAKITIDIR"

– Kitapta neden sanatçılar, sporcular, mucitler de var?

Çünkü çılgınlık sadece siyasetin değil, insan yaratıcılığının da motor gücüdür. Elon Musk, Mars’a gitme, roketi geri döndürme, otomobili yeniden tanımlama cesaretiyle modern çağın mühendisi oldu.
Picasso ve Salvador Dali, aklın sınırlarını zorlayarak sanatı devrimleştirdiler.
Mozart, 20 yaşında müziği bir fırtına gibi yeniden yazdı.
Muhammed Ali, zirvedeyken ringi terk edecek kadar cesurdu.
Maradona, topun etrafında bir halkın tutkusunu sahneye çevirdi.

Dostoyevski, Oğuz Atay, Virginia Woolf — kelimeleri çılgınlıkla deha arasındaki kıvılcımla yoğurdular.

Aşırı akılcılık insanı felç eder; bir nebze çılgınlık ise onu gökyüzüne taşır.
Ama o sınırı aşarsanız, yaratıcılık kaosa dönüşür.
Marifet, akıllıca çılgın olabilmektir.

PUTİN'İN SOĞUKKANLI ÇILGINLIĞI, MBS'NİN MODERN DEVRİMİ...

– Günümüz dünyasında kimler size göre ‘çılgın lider’?

Her biri farklı biçimde…

Putin, sabırlı, stratejik, soğukkanlı bir çılgın — satranç ustası gibi dünya tahtasında hamle yapıyor.
Berlusconi, sınır tanımayan bir popülistti.
Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan gibi kapalı bir toplumu beklenmedik hızla modernleştiriyor — bu da çağdaş çılgınlık örneği.
Chávez, halkını dönüştürmek isterken kendi efsanesine kapıldı.
Gorbaçov, Sovyetler’i yıkarak aslında yeni bir dünyanın kapısını araladı.

Her dönemde çılgın liderler vardı; fark şu:

Bugün çılgınlık dijital çağın yankı odasında katlanarak büyüyor.

TÜRKİYE ARTIK ESKİ LİDERLİKMODELLERİNİ KALDIRAMAZ

– Türkiye’de liderlik nasıl bir evreden geçiyor sizce?

Türkiye, son yirmi yılda güçlü bir lider merkezli sistemin hem avantajlarını hem risklerini yaşadı.
Artık ne sadece “tek adam” modeli, ne de “bürokratik kolektivizm” işe yarıyor.

2030’a doğru Türkiye’nin ihtiyacı, kurumsal aklı koruyan ama vizyoner bir liderlik modelidir.

Ben buna “Akıllı Güç” diyorum:

Gücü merkezileştirmeden etkin kullanmak, cesareti plansızlığa dönüştürmeden yönlendirmek, vizyonu kişisel hırsa teslim etmeden toplumsallaştırmak.

YENİ LİDER ARTIK SADECE YÖNETİCİ DEĞİL, ANLAM İNŞACISI OLMALI

– 2030 Türkiye’si için ideal lider nasıl biri olmalı?

Yeni lider, klasik siyasetçinin ötesine geçmeli. Artık sadece yönetmek yetmez; anlam kurmak gerekiyor.

Kadın ya da erkek fark etmez ama üç niteliğe sahip olmalı:

-Vizyoner Akıl: Dünyayı, teknolojiyi ve sürdürülebilirliği okuyabilen bir zihin.
-Cesaretli Yürek: Risk almayı bilen, gerektiğinde statükoyu sarsabilen enerji.
-Etik Pusula: Gücü paylaşmayı, sorumluluğu taşıyabilen vicdan.

Türkiye’nin gelecekteki lideri, Atatürk’ün cesaretini, Demirel’in pragmatizmini, Erdoğan’ın sezgisini, Gandi’nin alçakgönüllülüğünü ve Elon Musk’un yaratıcı çılgınlığını birleştiren bir hibrit figür olmalı.

LİDERLİK ARTIK KAHRAMANLIK DEĞİL, KOLEKTİF ZEKA SANATIDIR

Artık bireysel kahramanlık çağı geride kaldı. Yeni liderlik, kolektif zekâyı yönetme sanatıdır.

Lider artık bir merkez değil, bir bağ kurucudur. Gücü tepeye değil, çevreye yayan, farklı seslerden sinerji üreten bir vizyoner olmalı.

“2030 Türkiye’si için reçete: Akıllı güç, cesur vizyon, insani denge.”

Türkiye’nin geleceği üç temel ilkeye dayanmalı:

Akıllı Güç: Gücü kaba kuvvetle değil, bilgi ve diplomasiyle kullanmak.
Cesur Vizyon: Reformlardan korkmamak, tabuları kırmak.
İnsani Denge: Büyümeyi adaletle, ilerlemeyi vicdanla birleştirmek.

Artık ne “akılcı ama korkak”, ne “çılgın ama ölçüsüz” liderlere yer var.

Gerçek çılgınlık, yıkmak değil; korkusuzca yeniyi inşa etmektir. Türkiye’nin 2030’a giderken vereceği en büyük sınav da budur.