Unutulan bir savaşın gölgesinde: Ukrayna

Ukrayna’da savaş üçüncü yılını geride bırakırken dünya kamuoyu sessizliğe gömülmüş durumda. Başta Avrupa olmak üzere uluslararası toplum, bu çatışmayı artık gündemin bir köşesine sıkıştırılmış bir haber gibi görüyor. Oysa Ukrayna’da her gün bir ülkenin geleceği, milyonlarca insanın yaşamı ve modern uluslararası düzenin kırılgan temelleri yeniden sınanıyor.

Ukrayna’da başkanlık süresi beş yıldır; fakat savaşın gölgesinde seçimler ertelendi, devlet ayakta kalmak için “olağanüstü süreklilik” ilkesine sığındı. Bu tablo, savaşın sadece cephelerde değil, demokrasinin kurumlarında da derin yaralar açtığını gösteriyor.

II. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin yürürlüğe koyduğu Marshall Planı, yıkılmış Avrupa’yı ekonomik yardımlarla yeniden inşa etmişti. Bugün ise benzer bir dayanışma iradesi Ukrayna için yok. Çünkü dünya artık “yorgun.” Medya ilgisini kaybetti, kamuoyu duygusal tükenmişliğe sürüklendi, devletler kendi ekonomik krizlerine kapandı. Bir zamanlar “özgür dünyanın sınavı” olarak görülen bu savaş, artık çoğu kişi için uzak bir coğrafyanın bitmeyen haberi.

Peki neden böyle? Çünkü savaşın uzaması dijital çağının vicdansızlığı ve kısa hafızası ile çatışıyor. Dijital çağda trajediler bile hızla tüketiliyor. Ukrayna halkı hâlâ aynı acıyı yaşarken, dünyanın geri kalanı başka krizlerin peşinden koşuyor. Bu unutuluş bir kader mi? Hayır. Ama sistematik bir eğilim. İnsani duyarlılık, medya döngüsüne ve siyasi önceliklere bağımlı hale geldi.

Oysa bir savaşın unutulmaması için illa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir ihlal tespiti gerekmez. Adalet, yalnızca mahkeme kararlarında değil; hatırlama iradesinde de şekillenir. Her sessizlik, ihlalin dolaylı onayıdır.

Bugün Gazze’de olduğu gibi, Ukrayna’da da “garantör devlet” söylemi gündemde. Ancak bu kavram çoğu zaman diplomatik bir temenniden öteye gitmiyor. 1994 Budapeşte Memorandumu Ukrayna’ya güvenlik güvenceleri vermişti; ama işgal başladığında bu metnin yalnızca bir kâğıt parçası olduğu anlaşıldı. Gerçek garantör, uluslararası dayanışma ve kamu vicdanıdır.

Putin’i anlamak için tarihsel geçmişe bakmamızda fayda var...

TARİHSEL BAŞLANGIÇ: KİEV VE “MOTHERRUSSİA”

Ukrayna toprakları, yüzyıllardır Avrupa ile Avrasya’nın kesişiminde duran bir kültür ve güç kavşağıdır. IX. yüzyılda Kiev’de kurulan Kiev Knezliği (Kievan Rus), Slav dünyasının ilk siyasal örgütlenmelerinden biri sayılır. Bugün Rusya’nın tarihsel hafızasında Kiev, Moskova’dan bile önce “Mother Russia’nın kalbi” olarak anılır. Çünkü Rus tarih anlatısı, dinini, dilini ve kimliğini bu coğrafyadan aldığına inanır.

Putin bu tarihsel efsaneyi bir politik gerçeklik gibi kullanır. 2021’de kaleme aldığı “Ruslar ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine” adlı makalesinde, Ukrayna’nın ayrı bir ulus değil, “tarihsel olarak Rus halkının ayrılmaz parçası” olduğunu savunmuştur. Bu düşünce, “Russkiy Mir” yani “Rus Dünyası” ideolojisinin temelini oluşturur: Rusya sadece kendi sınırlarından değil, tüm Rusça konuşan topluluklardan sorumludur. Dolayısıyla Kiev, Putin için bir başkent değil; tarihin başladığı yer ve Rus kimliğinin doğum noktasıdır.

DONETSK: İMPARATORLUĞU HATIRASI

Kiev geçmişin simgesiyse, Donetsk bugünün meydanıdır. Donetsk ve Luhansk’ı kapsayan Donbas bölgesi, Çarlık Rusyası’ndan itibaren ağır sanayinin merkeziydi. Sovyet döneminde “proleter kahramanlığın yurdu” olarak anılan bu bölge, Putin’in gözünde kaybedilmiş Sovyet mirasının kalbidir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması, Putin’e göre yalnızca bir siyasi yıkım değil, ulusal bir travmaydı. 2005’te bunu “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak tanımladı. Donbas, bu travmanın simgesine dönüştü. Çünkü orada milyonlarca Rusça konuşan insan, Moskova’dan koparılmış, “yabancı bir devlete” bırakılmıştı. Putin bu bölgeyi yeniden kazanmayı yalnız bir dış politika hedefi değil, tarihi bir görev olarak gördü.

2014: DONETSK'IN AYRILIĞI VE PUTİN'İN ŞAHSİ HESABI

2014’te Kiev’de Batı yanlısı yönetimin işbaşına gelmesiyle (Meydan Devrimi) Rusya’nın Ukrayna üzerindeki nüfuzu sarsıldı. Bunun sonucunda Kırım’ın statüsü tek taraflı olarak değiştirildi; Donetsk ve Luhansk’ta Rusya destekli ayrılıkçılar “halk cumhuriyetlerini” ilan etti.

O noktadan itibaren Donetsk, Putin için bir şahsi meseleye dönüştü. Batı’nın yaptırımlarına rağmen geri adım atmaması, bu bölgeyi yalnızca jeopolitik değil, psikolojik bir dosya haline getirdi. Putin için Donetsk, kaybedilen imparatorluğun onurunun geri alınacağı yerdir. Bu yüzden her diplomatik çözüm çağrısı, onun zihninde “teslimiyet” anlamı taşır.

BUGÜN: UNUTULAN BİR SAVAŞ

Ukrayna’da başkanlık süresi beş yıldır; ancak savaşın gölgesinde seçimler ertelendi. Devlet, ayakta kalabilmek için “olağanüstü süreklilik” ilkesine dayanıyor. Ukrayna artık sadece bir cephe değil; demokrasinin sınandığı bir laboratuvar.

II. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa, yıkıntılar içindeydi. Milyonlarca insan evsizdi, şehirler harabeye dönmüştü, ekonomiler çökmüştü. Bu felaketin ortasında Amerika Birleşik Devletleri, 1948’de Marshall Planı adıyla bilinen Avrupa İyileştirme Programı’nı başlattı. Resmî amacı ekonomik kalkınmaydı; fakat gerçekte, savaşın yorgunu Avrupa’yı yeniden canlandırmak ve komünizmin yayılmasını önlemekti. On altı Avrupa ülkesi bu programa katıldı; sadece para değil, teknik bilgi, sanayi desteği ve güvenlik garantileri aldı. Marshall Planı, Batı dünyasının dayanışma iradesinin sembolü haline geldi. Yıkılmış kentlerin yerini yeniden doğan bir kıta, umutsuzluğun yerini ortak bir gelecek aldı.

Bugün ise Ukrayna, aynı yıkımın ortasında yeni bir Marshall Planı’ndan yoksun. Batı, bu kez ekonomik yardımı stratejik tereddütlere, bürokratik dengelere ve iç siyasete teslim etmiş durumda. Avrupa’nın yeniden inşası için bir zamanlar seferber olan dünya, şimdi Ukrayna için sessiz. Bu sessizlik yalnızca politik bir tercih değil; tarihsel bir hafıza kaybı. Çünkü Marshall Planı bir kez daha hatırlanabilseydi, belki Ukrayna’nın yıkımı bir kıtanın yeniden doğuşuna dönüşebilirdi.

Bu unutuluşun nedeni yalnız ilgisizlik değil; sistemin soğukluğu. Dijital çağda trajediler bile gündem tüketimiyle ölçülüyor. Ukrayna’da her gün sirenler çalarken, dünyanın geri kalanı başka krizlerin peşinden koşuyor. Bir savaşın unutulması, bombalardan değil, sessizlikten başlar.

RUSYA'DAN NEDEN KORKUYORLAR

Rusya’dan korkuyorlar… Çünkü Rusya, yalnızca askeri gücüyle değil, hafızasıyla güçlü. Yüzyıllardır Avrupa için sınırların ötesinde duran bir tehdidin değil, kendi kararsızlığının aynası. Enerjiye, orduya ve stratejik sabra dayanan bu devlet geleneği, Batı’nın kaybettiği “kararlılık” duygusunu hatırlatıyor.

Bugün korkulan, Rusya’nın tankları değil; zihinleri etkileme kabiliyeti. Medyadan siyasete, ekonomiden diplomasinin diline kadar uzanan bir etki alanı yaratabiliyor. Korku bazen gücün büyüklüğünden değil, karşısındaki dünyanın dağınıklığından doğar. Belki de Rusya’dan korkanlar, en çok kendi sessizliklerinden korkuyorlar.

SON SÖZ

Ukrayna savaşı bize şunu hatırlatıyor: Bir savaş, bombalar sustuğunda değil; insanlar unutmaya başladığında kaybedilir. Sessiz kalmak, tarafsızlık değil; tarih önünde ortak bir sorumluluktur. Çünkü unutulan her savaş, bir sonrakine zemin hazırlar. Ve belki de bu yüzden, Donetsk’te yankılanan her top sesinde, Kiev’in göğünde her siren çığlığında yalnız Ukrayna değil, insanlığın hafızası sınanıyor.