Kent Uzlaşısı davası kapsamında 30 Ekim 2024’te gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, bir yılı aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde tutuluyor. Özer, BirGün’e gönderdiği mektupta, gözaltına alınma sürecinden bugüne kadar yaşadıklarını, kayyum uygulamasına yönelik eleştirilerini ve demokrasi vurgusunu dile getirdi.
Kayyumun belediyedeki tüm kadroları görevden alıp AKP’li isimleri yerleştirdiğini, yüzlerce çalışanı siyasi gerekçelerle işten çıkardığını söyleyen Özer, belediye projelerinin de “emek hırsızlığıyla” kendilerine mal edildiğini ifade etti. Halkın hizmetlerin aksamasından ve belediyenin “10 yıl geriye gitmesinden” şikâyetçi olduğunu dile getiren Özer, kayyumun Esenyurt’un milyarlık taşınmazlarını bakanlıklara devrettiğini vurguladı.
Kayyum uygulamasına karşı açtıkları davada İdare Mahkemesi’nin dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığını belirten Özer, “Verilecek karar tüm kayyumlar için emsal olacak” dedi.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in gönderdiği mektup şöyle:
Değerli halkımız;
İçeride haksız ve hukuksuz biçimde tutulmamın üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti.
30 Ekim 2024 tarihinde, bir şafak baskınıyla bütün haklarım ihlal edilerek evim basıldı, gözaltına alındım, önceden kurgulanan bir siyasi kumpasla jet hızıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldum. Aynı gece yerime bir kayyum atadılar.
Kayyum, bütün belediye başkan yardımcıları başta olmak üzere müdürleri sanki başka bir düşman kampının elemanlarıymış gibi görevden aldı, partizanca davranarak tüm pozisyonlara AKP’lileri getirdi. Meclis’i etkisiz hale getirdi, iç sürgünlere başladı, baskı uyguladı, yüzlerce çalışanı sırf siyasi görüşlerinden ötürü işten çıkardı. Benim 7 ay boyunca arkadaşlarımla birlikte gece gündüz çalışarak açılışa hazır hale getirdiğim ve açtığım projeleri, Allah’tan korkmayarak kendisi yapmış gibi halka lanse etmeye çalıştı.
Eylül geldiğinde öğrencilerimiz için benim yönetimimde hazır edilen kırtasiye gereçlerini, kitapları, çantaları kendisi almış gibi okullara dağıttı, ancak bunu yaparken dağıttığı çantanın içinden benim öğrencilere ve velilere yazdığım mektuplar çıkınca bu emek hırsızlığı açığa çıktı. Kimisi ilahi adalet dedi, ben de bir kez daha “Hak yerini elbet bulacak” dedim.
Değerli Esenyurtlular,
Bizden sonra yollar asfaltsız, parklar bakımsız kaldı. Sokaklar kirli ve düzensiz kaldı, Esenyurt 10 yıl geriye gitti. Bu arada kendi aralarındaki çıkar çatışması ise ayyuka çıktı.
Bunlar yetmezmiş gibi Esenyurt halkının parasıyla yapılan, halkın öz malı olan Lise Kampüsü’nü bir günde kendince Millî Eğitim Bakanlığı’na devretti. Oysa bu proje Esenyurt halkına milyarlarca liraya mal olmuştu.
Aynı şekilde Esenyurt Belediyesi’nin milyarlık 10 dönümlük arsasını Sağlık Bakanlığı’na devretti. Onlarca cami altı işletme yerini diyanete verdi. Oysa hiç kimse halktan almadığı bir yetkiyi halk adına kullanamaz.
Ne ki halk her şeyin farkında, her şeyi görüyor.
Kıymetli Esenyurtlular; atanmış bir devlet memuru olarak kayyumun bunları yapmaya ne hakkı var ne de yetkisi. Yasalar açık, hiç kimse halktan alınmayan bir yetkiyi halk adına kullanamaz.
Anayasa’mıza aykırı olan bu kayyum garabetine karşı İdare Mahkemesi’nde açtığımız davada kayyumun Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptali gerektiğine dair talebimiz kabul edildi, İdare Mahkemesi davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği olumlu bir karar “Ahmet Özer Kayyum davası” olarak bütün ülkedeki kayyumlar için emsal olacak. Böylece halk iradesini hiçe sayan, gasp eden bu antidemokratik kayyum uygulaması son bulacaktır.
Tüm bu anlattıklarıma halkımız da şahittir. Nitekim yapılan araştırmalara göre bize yapılan bu haksızlığı halkımızın yzüde 81’i reddetmekte, yanlış görmektedir.
Kısa sürede Esenyurt’a yaptığımız hizmetler halkın gönlünde o kadar yer tuttu ki anketler; bugün seçim yapılsa yüzde 50 ile aldığımız belediyeyi en az yüzde 65 ile alacağımızı ortaya koyuyor.
Bu da halkın seçilmiş başkanını istediğinin ve Esenyurt’u en az on yıl geri götüren kayyım garabetinden kurtulmak istediğinin en açık delilidir.
Değerli dostlar,
Bir yıldır içerideyim. Bu süre içinde Silivri zindanında dört duvar arasında 12 metre² bir hücrede hep dik durdum, eğilmedim, çünkü haklı olduğumu ve siyasi hesaplarla burada tutulduğumu çok iyi biliyorum.
Burada sadece kendim için değil Esenyurt halkı için direndim, sizlerin bana verdiği değerli emaneti asla yere düşürmedim. Mahkemelerde savunmalarımı Esenyurt halkı adına da yaptım. Beni bu göreve layık gören sizleri asla mahcup etmedim. Her zaman gururla, başım ak, alnım açık yürüdüm ve yürümeye devam ediyorum. Hücremde okudum, yazdım, düşündüm... Bir günüm değil bir saatim bile boş geçmedi.
Bu sürede üç kitap yazdım.
“Kayyıma Karşı Demokrasi Direnişi”, “Seçim, Hizmet ve Kayyım Üçgeninde Esenyurt” ve “Silivri’den Yükselen Ses” kitaplarını yazdım.
Ailemin, dostlarımın ve avukatlarımın yanı sıra çokça ziyaretçim oldu. Genel Başkanımız Özgür Özel bu süreçte kararlı ve cesur duruşuyla hepimize umut oldu. Ayrıca DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncay Bakırhan ve Tülay Hatipoğulları, İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ın ziyaretleri bize güç verdi. Ziyaretleri ile bize güç veren milletvekillerine, sanatçılara, yazarlara, dostlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Kıymetli yol arkadaşlarım,
Genel Başkanımız Özgür Özel’in öncülüğünde sizler tarihe geçecek destansı bir mücadele veriyorsunuz. Bizler içeride bu mücadeleden güç alıyoruz.
Başta Cumhurbaşkanı Adayımız, İBB Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu olmak üzere Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar ve diğer belediye başkanlarımızın hepsi büyük bir direnç ve yüksek bir dayanışma ruhu ile haklı olmanın rahatlığı ile Silivri’de direniyoruz. Bir an evvel adaletin tecellisi ile çıkıp kaldığımız yerden halkımıza ve ülkemize hizmete devam edeceğimiz günleri dört gözle bekliyoruz.
Bu süre içinde en büyük üzüntüm Esenyurt için gece gündüz demeden son sürat çalışırken, ki bunu Esenyurt halkı en yakından şahittir, bir anda önümüzü kesip bizi hizmet yapmaktan alıkoymalarıdır.
Nietzsche, “Beni öldürmeyen acı, güçlendirir” diyor. Ben de buradan daha güçlenerek ve daha donanarak çıkacağıma inanıyorum. Burada yattığım her gün Esenyurt’u düşündüm, Esenyurt’u takip ettim, Esenyurt için yeni projeler geliştirdim. Yeni hedefler, yeni projeler, yenilenmiş kadrolarla yola daha da motive bir biçimde devam edeceğimiz günler yakındır. İnanıyorum ki Esenyurt halkı da bizi bekliyor. Sözlerimi şöyle sonlandırmak istiyorum.
Kıymetli kardeşlerim,
Demokrasi ve özgürlük mücadelesi bir insanın en onurlu mücadelesidir. Böyle dönemlerde ağır bedelleri oluyor. Bu bedelleri ödemekten geri durmayanların sayesinde eşitliğe, adalete ve özgürlüğe dair umutlarımız hep diri kalıyor. Bu umutları boşa çıkarmamak için mücadelemiz devam edecek. Tarih bize diyor ki haklı olanlar mutlaka kazanırlar. Bizler de haklıyız ve mutlaka kazanacağız. Karanlık koyulaştığında şafak yakın demektir. Ülkemizin özgürlük şafağında özgür günlerde buluşmak dileğiyle…