Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanmasının ardından İsrail Meclisi’nde konuşma yapan ABD Başkanı Donald Trump iki milletvekili tarafından protesto edilmişti.
"Filistin'i tanıyın" dövizleriyle Trump’a tepki gösteren Hadaş blokundan milletvekili Aymen Odeh ve İsrail Komünist Partisi'nden Ofer Cassif meclisten çıkarılmıştı.
Trump’ın konuşmasının da önüne geçen bu protestonun sahibi Ofer Cassif Sol Haber'e konuştu.
“Muhalefetin çoğunluğu da dahil olmak üzere, mecliste bir bütün olarak bu sirk gösterisine katıldı." diyen Cassif, "İğrençti, çünkü bu bir megalomanlık gösterisi ve kişilik kültüne tapınmaydı.” ifadelerini kullandı. Cassif, iki liderin de hem Gazze'deki soykırımdan hem de İsrailli rehinelerin ve askerlerin ölümlerinden sorumlu olduğunu vurguladı.
İsrail’in Mart ayında halihazırda var olan ateşkes anlaşmasını bozduğunu ve Trump’ın da buna ön ayak olduğunu anımsatan Cassif, şunları kaydetti:
“Trump'ın ayrıca sadece İsrail'i desteklemekle kalmadığını, aynı zamanda Gazze'yi temizlediklerini açıkça dile getirdiğini de unutmamalıyız. Onun dediğine göre, Gazze'de kimse kalmayacak ve kimsenin geri dönmesine izin verilmeyecek. Yani barış iddiaları boş sözler.”
BU BARIŞ PLANI DEĞİL, KLASİK BİR SÖMÜRGECİ GİRİŞİM
Cassif, "Filistin'i Tanıyın" döviziyle iki şeye dikkat çekmek istediklerini belirtti:
“Birincisi, Trump'ın Beyaz Saray'da Netanyahu ile ve Mısır'da Şarm El Şeyh'de sunduğu teklif, Filistin halkının kendi kaderini tayin ve devlet olma hakkını tamamen göz ardı ediyor. 20. Madde'de Filistin devleti konusu çok belirsiz. Çok bulanık ve hiçbir taahhüt yok. Oraya nasıl ulaşılacağına dair bir açıklama yok. Belirtilen koşullar, sömürgeci emperyalist efendilerin karar vereceği koşullar. Yani bu işe yaramaz. Bu bir plan değil. Kesinlikle bir barış planı değil. Çok klasik bir emperyalist ve sömürgeci öneri.
Diğeri ise Filistinliler özgür olmadığı sürece barış olmayacağını anlamak. Barış adalet gerektirir. Adalet, Filistin halkının kurtuluşunu gerektirir. İsrail devleti yanında kendi devletlerinin kurulmasını. Başka bir şey değil.”
HALKLAR ARASINDA DÜŞMANLIK, SÖMÜRENLERİN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRIR
“İktidardakiler ve parlamentodaki temsilciler, çatışma ve düşmanlık durumunu, en çok sömürülen sınıfları kendi taraflarına çekmek için kullanıyorlar. Lenin bu konuda temel olarak şunu söylüyordu: Halklar veya uluslar arasında bir düşmanlık yaratıldığı sürece, sömüren siyasetçilerin sömürülenlerden destek alması çok daha kolay olur.”
Cassif, İsrail özelinde ise bu konuda Mizrahi Yahudilerini örnek verdi:
“Bu, bugün için de çok geçerli, çünkü İsrail'deki en çok sömürülen kesimlerin çoğunluğu, yalnızca ekonomik olarak değil, aynı zamanda kimliksel ayrım açısından da olabilecek en kötü durumdalar. Özellikle ve esas olarak Mizrahi Yahudilerinden bahsediyorum. Birçoğu sağcı partilere oy veriyor ve birçoğu Netanyahu'ya hayran. Sağcı liderler, kişisel olarak bu kesimlere zarar vermek için ellerinden geleni yaptılar. Ancak bu kesimler yine de onları destekliyorlar.
Bunu Marksist sosyolog Perry Anderson, ‘psikolojik telafi’ terimiyle açıklıyor. Buna göre, en çok sömürülenler, savaşta kendi ait oldukları sınıf yerine sömürücüleriyle işbirliği yapmayı tercih ediyor.
Bu durum burada da aynı, onlarca yıldır böyle. Bir zamanlar İran gibi Körfez ülkelerinden ve özellikle Irak'tan, Kuzey Afrika’dan, Yemen'den gelen büyük Mizrahi Yahudiler dalgası vardı. Bu yüzden buraya geldiler. Sömürüldüler, ötekileştirildiler, alay edildiler, ezildiler ve dışlandılar. Ama onlara sürekli, özellikle de son birkaç on yılda, egemen ulusun bir parçası oldukları ve Araplara karşı olmaları gerektiği söylendi. Ve bu böyle devam ediyor.”
BİZ İNSANLARA ULAŞAMADIKÇA BU SESLER ÇOĞALMAZ
Cassif, komünistler dışında kimsenin ses çıkarmamasını da bu duruma bağlıyor ve örgütlenmenin önemine dikkat çekiyor:
“Bence bu, bu topluluklara ulaşamamızın nedenlerinden biri. Elbette bizi destekleyen birçok kişi var, ancak ihtiyacımız olandan daha az, istediğimizden daha az ve olması gerekenden daha az. Ama devam etmeye çalışıyoruz, daha fazla destek kazanma çabalarımıza devam ediyoruz, ancak bu kolay olmaktan çok uzak.”
BUGÜN YALNIZCA KOMÜNİSTLER DEĞİL, BİRÇOK İSRAİLLİ TEHLİKEDE
“Yaklaşık 50-40 yıl önce komünist olmak zordu. Ama İsrail'de bugün fiziksel tehdit altında olmak için ya Arap olmak ya da tanınmış bir solcu olmak yeterli, illa komünist olmak zorunda değil. Örneğin, son yıllarda insanlar Netanyahu hükümetine karşı mücadeleyle ilişkilendirildi. Rehinelerin terk edilmesini ve kurban edilmesini protesto etmek için sokaklara çıkan insanlar vardı. Bildiğiniz gibi, polis ve faşist hareket tarafından vahşice saldırıya uğradılar ve dövüldüler. Bu yüzden, Aymen (Odeh) ve ben, birkaç ay önce soykırıma karşı konuşmam için davet edildiğim, çoğunluğu Yahudi olan bir gösteride neredeyse linç ediliyorduk. Polisin önünde neredeyse faşist bir kalabalık tarafından sıkıştırılıyorduk, polis hiçbir şey yapmadı. Yani komünist olmak başlı başına tehlikeli değil, Arap, solcu veya ilerici, hatta liberal olarak anılmak bile oldukça tehlikeli hale geliyor.”
FİLİSTİNLİLERİN KURTULUŞU OLMADAN BARIŞ OLMAZ
Son olarak Cassif, bölgede gerçek anlamda barışın nasıl gelebileceğini anlattı:
“Daha dün Mısır'da bile Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını reddettiler ve Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olacağı bir çözümü desteklediğini söylemeyi reddettiler. Öyleyse bu nasıl bir barış? Filistinlilerin kurtuluşu olmadan barış olmayacak. Filistinlilerin vahşi ve ölümcül işgalden tamamen kurtulmaları ve İsrail'in Haziran 1967'de işgal ettiği tüm topraklarda kendi bağımsız devletlerine sahip olmaları olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu, mülteci sorununa Birleşmiş Milletler'in önerdiği adil çözümün tek yoludur. Bu, hem Filistinliler hem de İsrailliler için barış ve adalete ulaşmanın tek yoludur. Başka yolu yok. Ve biz de oraya ulaşmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam ediyoruz.”