CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV'de canlı yayın programının konuğu oldu. Gündeme ve partisine ilişkin soruları yanıtlayan Özel, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
"HTS KAYDI DELİL SAYILAMAZ"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Aziz İhsan Aktaş iddianamesine ilişkin konuşurken, HTS kayıtlarının Anayasa Mahkemesi kararına göre delil sayılamayacağını vurguladı.
Özel, “Bu karar Umut Yılmaz’da var. Aynı HTS gerekçesiyle beraat etti, AK Parti’ye geçti. Ama bizim arkadaşlarımız baz kaydıyla içeride yatıyor” dedi.
Özel, Gaziosmanpaşa’nın seçilmiş belediye başkanı Hakan Bahçetepe’nin dosyasında yalnızca baz kaydı olduğunu söyledi:
“800 metre ötedeki benzin istasyonundan, 1 kilometre ilerideki pazar yerinden, 400 metre ötedeki kafeden baz kaydı var diye içeride tutuluyor.”
"AZİZ İHSAN AKTAŞ BU KAPIDAN GİREBİLİR"
Özel, suç örgütü lideri olduğu söylenen Aziz İhsan Aktaş'ın serbest olup belediye başkanlarının tutuklu olmasının trajikomedisini şöyle anlattı:
“Güvenlik engel olmazsa şu an bu kapıdan girebilir"
Kent Uzlaşısı kapsamında tutuklanan isimlerin dosyalarının "Boş" olduğunu savunan Özel, sürecin Ekrem İmamoğlu’na yakın isimleri cezalandırma amacı taşıdığını söyledi:
“Resul Emrah Şahan ve Ahmet Özer bu yüzden içeride. İddianamesi bile olmayan dosyalardan yedekleniyorlar.”
YARGITAY BAŞKANI'NIN AYM ÇIKIŞINA DESTEK
Ömer Kerkez’in “Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmalıdır” çıkışına destek veren Özel, açıklamanın kıymetli olduğunu belirterek şunları ifade etti:
“Anayasada yazılı olanı hatırlatma gereği duyması, Türkiye’de hukukun ne hâlde olduğunun göstergesi.”
Özel, iktidarın seçimi kaybettikten sonra demokratik zemini terk ettiğini söyledi:
“Akspor’un kaptanı Tayyip Erdoğan topu alıp kaçtı. Artık maç yok diyor. Biz topu kurtarmaya çalışıyoruz. Çünkü top mahallelinin.”
"ZAMANI GELMİŞ BİR DEĞİŞİMİN ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ"
Kıbrıs seçim sonucunu örnek gösteren Özel, muhalefetin önümüzdeki seçimlerde birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi:
"Kıbrıs seçimi için yürekten Tufan Bey Başkan'ı CTP'yi ve bütün Kıbrıs'ı kutluyorum. Kıbrıs seçiminde Tufan Erhürman'a sadece CTP'liler oy vermedi.
Kıbrıs'ta iradesine kimsenin karıştırılmasını istemeyen herkes oy verdi. Kıbrıs seçimini Kıbrıs'a yavru vatan muamelesi yapanlar, arka bahçe muamelesi yapanlar 82 plaka numarası biçenler kaybetti. Kıbrıs halkının iradesine saygı duyan bizler karışmadık ve Kıbrıs halkı baskı yapanlara karşı özgür iradesiyle bir Cumhurbaşkanı seçti.
Zamanı gelmiş bir değişimin önünde kimse duramaz. Bu Kıbrıs'ta da böyle. Yarın öbür gün Türkiye'de de böyle olacak. Türkiye'de muhalefet ben önümüzdeki seçim sürecinde bir ve birlikte olacağını düşünüyorum."
"TEZKERE'NİN DİLİ DEĞİŞ DEM DE EVET DER"
Tezkere metinlerinin içerik olarak güncellenmesi gerektiğini söyleyen Özel, şunları ifade etti:
"2 yıl önceki ve ondan önce de 3 yıl yani son 2 tezkere 5 yıldır gelen tezkerenin aynısını meclisin önüne getirmişler. Aynısını. Sadece 2 ya da 3 kelime değişiyor, 1 buçuk cümle değişiyor. Aynısını. Aynı. Diyor ki buna onay ver. Ya kardeşim öyle bir tezkere yazarım ki o tezkereye DEM bile o verir. Bakın iddia ediyorum size. Öyle bir tezkere yazabiliniz ki yazabilirsiniz ki ona DEM de oy verir CHP de oy verir."
LGBTİ+'LERİ HEDEF ALAĞAN TASLAĞA TEPKİ
Cinsel yönelime hapis cezasına ilişkin yasa taslağı hakkında Özel, “Kimin neyine hapis cezası getiriyorsun? Sana ne? Bu kadar basit” dedi. Özel, bu tür düzenlemeleri “tükenmiş iktidarın hassasiyet kaşıma çabası” olarak niteledi.
"OLUMSUZ BİR KARAR BEKLEMİYORUM"
Kurultay davasına ilişkin Özel, sürecin sonuç odaklı değil, CHP’yi tartıştırmak için yürütüldüğünü söyledi:
“Ben olumsuz bir karar beklemiyorum. En kötüsü olursa da olağan kurultay yapılacak. Ben yeniden adayım. Kim daha iyi yapacağını düşünüyorsa çıkar, yarışır.”
"ANA GÖVDE AYAKTA, CHP BÖLÜNMEZ"
CHP bölünür mü sorusuna yanıt veren Özel, “Cumhuriyet Halk Partisi bölünmez. Ana gövde ayaktadır. Farklı kanatlar olabilir ama gövde dimdik durur” dedi.
"ERDOĞAN'IN DEDİĞİNİ YAPSAK PARTİYE TEK BİR DAVA AÇILMAZDI"
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın ‘Ankara’da otur, sus’ beklentisi olduğunu söyleyen Özel şunları ifade etti:
"O yüzden o yüzden mücadelenin kendi. Ha şimdi Ankara merkezli siyaset dediğiniz onun dediği şu. Gel bir şeye karışma, koltuğunda otur dediği yıllarca muhalefet partisi genel başkanı ol diyor. O bedava. Türkiye'de en kolay iş onu yaparsınız.
Ama benim işime karışma. İktidar alternatifi olma diyor. E biz öyle yapsaydık partiye bir tane dava da açılmazdı. Ben deseydim ki Ekrem İmamoğlu'nu kesinlikle mesela şey deseydim aday benim deseydim. Ben adayım deseydim. Salıdan salıya veya arada bir çıkıp Tayyip Erdoğan'la kayıkçı kavgası yapsaydım ve merak etmeyin ben adayım. Kimse olmaz. Mansur kimmiş Ekrem kimmiş otursunlar yerine deseydim hiçbirimize de ilişmezlerdi. Bana da ilişmezlerdi. Günü gelince de seçimlere girerdik. Seçimleri kaybederdik koltuğumuzu korurduk. Ama milletin hakkını koruyamazdık.
Şimdi Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da ben de bu ülkede iktidarı değiştirme inancının o fikrin insanlarıyız. Bu fikrim varsa huzurun yok. Sana da huzur vermezler. Ailene de huzur vermezler. Bundan saldırıyorlar. Mansur Başkanı da ondan saldırıyorlar. Ekrem Başkana Kürtüyle, Türküyle, Karadenizli olduğu için ayrı bir rahatsızlık yaratıyordu. Büyük bir destek alıyordu o yüzden saldırdılar. Mansur Başkan İç Anadolu'dan da büyükşehirlerden de batıdan da muhteşem bir destek alıyor. Onun için hedefte.
Ben de bu iktidarı değiştirmek için ne yapmak gerekiyorsa onu yapmaya hazırım ondan. 2 gün sonra dava var. Bu lafları söylemeyeyim efendim işte biz de falan filan desen o davadan hiç korkma. Ama o zaman bu koltuklarda oturma.
Çünkü bu koltuk bana yani yanlış anlamayın. Hani bir avukat bürosunda kurulmuş bir partinin genel başkanı kal savaş meydanında kurulmuş milli mücadeleyi yapan ülkeyi işgalden kurtaran Cumhuriyeti kuran kişiden emanet bu koltuk yani. Bu koltuğun hakkını vermek için başka bir siyaset yapıyor olmak lazım."
Özgür Özel'in açıklamaları şöyle:
(Son 48 saatte neredeydiniz?) Cumartesi akşamı İstanbul Havalimanı'na indik Amsterdam'dan. Geceliğin Manisa'ya gittik. Tamam. Sabahleyin 10'da Manisa İl Kongresi'ni açtık. Geldik İstanbul İl Kongresi'nin kapanışında konuştuk. Sonra hızla Ankara'ya gidip ertesi gün sabah MYK toplantısını yaptık.
Akşamına Çankaya'da Atatürk Sanat Merkezi'nin açılışını yaptık. Salı günü 13.30, 14.30 grup toplantısını yaptık. Oradan 2,5 saat gittik Kastamonu'da, Kastamonu İl Kongremizi yaptık. Benim memleketime gittiniz. Evet. Sonra 5,5 saat yol gelip dün akşam Kastamonu Kongresi akşam 16.00'daydı. 18.00'deydi. 20.00'de ben oradan ayrıldım. Gece yarım 1 gibi Silivri'de bir otele yerleştik. Sabah 9.00'da deprem başkanı ve arkadaşları ziyarete başladık. 2.00'de bitti. Orada basın toplantısı yaptık. 4.00'te size geldik. 5.5'ta ilde iki tane randevumuz var. Sonra da Arnavutköy'de mitinge gideceğiz
Siyasetçilerde vardır hele hele seçim zamanı falan. Benim böyle seçim zamanı nerede olduğumu bilemediğim, hatta Eğirdir'de merdivenden inene kadar yani ilçe başkanını görene kadar nerede olduğumuzu hatırlayamamıştım.
Yani ilk kez orada odadan çıkarken de bilmiyordum. Genelde kalkınca oluyor ama dışarı bakınca falan ya neredeydik? Neredeydik? dedim. Neyse kahvaltıya inmek için üzerimi giydim. Kapıyı açtım. Eğirdir İlçe Başkanını gördüm. Tamam, dedim çok şükür.
"ÇİRKİN BİR GELİŞME"
(Sıcak bir gelişme var Lütfü Savaş...) Çirkin gelişme o. Ne olacak? Ya hiç konuyu Konu etmeye değmez. Açıklamada bulunmuş sizinle ilgili. Ya şöyle bir şey var. Sürekli yani bu partiden aday yapılmış, önemli makamlara gelmiş. Sonra bir daha aday olmuş. Kimse istememiş. İstenmeyen insan ilan edilmiş.
Sırf hakkını teslim etmek için anketlerde önde diye bütün riskleri almışız. Dünyayla laf yemişim. yine de aday göstermişiz. Sonrasından çıkmış partiyi PKK ile iş tutmakla falan suçlayıp kendini partiden attırmış. Öyle dedi diye atıldı partiden yani.
O zamanlarda şey yoktu. Bu süreç falan da yoktu. İşte demlenmek memlenmek, bir sürü tuhaf tuhaf iş. Sonra da partiye kötülük yapanların maşası haline gelmiş. İktidarın maşası olarak sürekli partinin kurultaylarını, bilmem nelerini iptali...
Yani mikropluk yapıyor. Dedim ki ya onun aslında yaptığına şaşmamak lazım. Mikroba neden hastalık yapıyorsun diye sorulur mu? Onun işi o, dedim yani. Herhalde onun için şey yapmıştır. Yani şu harcadığım nefese değmeyecek bir insan kendisi.
(Hakkınızda kaç suç duyurusu olduğunu biliyor musunuz şu an?)
Onu bilmiyorum ama yani geçen gün vardı. Herhalde 50'nin üzerinde fezlekem var ama yani suç duyurusu sayısı bilmek kolay değil. Yapılıyor. Kim nde kovuşturmaya gerek yok deniyor, kimisi şuna dönüyor falan. Hani yüzlercedir. Şimdiye dek kadar yüzlerce olmuştur. Ama kaçına işlem yapılıyor? Hangi evrede? Onları takip etmek zor.
"BÖYLE BİR DÜZEN OLUR MU!?"
(Aziz İhsan Aktaş iddianamesi) Bugün o dediğiniz konu HTS'nin kararı bir mahkeme kararında yer almış. Anayasa Mahkemesi'nin kararı. Nerede yer almış biliyor musunuz? Tabii o Kararı var. Hüda Kaya kararı var Anayasa Mahkemesi'nde ama bir belediye başkanının kararına konulmuş. Belediye Başkanı hakkında yolsuzluk iddiası var. Soruşturuluyor.
Belediyede bir yolsuzluk yapıldığı belli ama karar iki maddeden oluşuyor. Bir belediye başkanı ihalelerde imza yetkilisi olmadığı için sorumlu tutulamaz diyor.
2. HTS kayıtları Anayasa Mahkemesi kararına göre kişinin biriyle görüştüğünün ispatı olamaz diyor. Çünkü 1 kilometrelik bir yerde baz verme meselesi. Bu karar kimde biliyor musunuz? Bu karar Umut Yılmaz'da. Yani Gaziantep'te bizim partimizden AK Parti'ye geçen, bizim partimizdeyken yolsuzluk iddiaları olan
Umut Yılmaz'ın yargılamasında bu kararı vererek beraat ettiriyorlar. Neden AK Parti'ye geçti? Yani bu kararla beraat ettiriyorlar ve anlaşması bu zaten.
Beni seni bu şeyden biz kurtarırız diyorlar. Kabul ediyor. Beraat ettiriyorlar. AK Parti'ye alıyorlar. Aynen böyle. Şimdi o karar tam dediğimiz şeyi yazıyor. Eğer bir belediye başkanı yapılan ihalede imza yetkisi olmadığı için sorumlu tutulamaz ve HTS kayıtları AYM kararı gereğince kişinin bir görüşmesine delil olamaz maddelerini uygularsanız bugün Silivri'deki arkadaşlarımızdan tamamı değilse ikisi hariç gerisi çıkar. Tamamen bu maddeden. Baz kaydı vermişsin, baz kaydı vermişsin.
Örneğin dosyası ayrılan, ayrılmasa dışarı çıkacak. Dışarı çıksa Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı'na geri dönecek. Yerine AK Partili vekil seçtiler biliyorsunuz. Siyasi yan kesiciler. Hakan Bahçetepe'nin dosyasında üç şey var. Aziz İhsan Aktaş'ın bir adamıyla baz kaydı vermek. Aziz İhsan Aktaş'ın benzin istasyonu burada. Ruhsatını AKP verdi.
Bu benzin istasyonuna 24 Kasım günü 800 metre mesafede baz kaydı vermiş bu benzin istasyonundaki kişiyle. 800 metre ötede bir okul var. 24 Kasım'da Öğretmenler Günü kutlamışlar. Bir başkasında kapalı pazar yeri açmış. 1 kilometre ötesinde. Oradan baz kaydı vermiş. Bir başkasında da Erasmus öğrencileriyle bir kafede kahve içmiş.
O da 400 metre mesafede. Aziz İhsan Aktaş'ın adamı benzin istasyonunda oturuyor. Bu da civarında ve gün gün ispatlıyor. 24 Kasım'da Öğretmenler Günü'nde Erasmus öğrencileriyle oradan Twitter paylaşımı var. Burada da kapalı pazar yeri. Açılışın da canlı yayın yapmış Twitter hesabından. Bu üçünden bundan duruyor diye sen bu üç günde bu kişiyle bir araya geldin, rüşvet aldın diyorlar. Ne ihale ne bir şey. İhaleyi kendinden önceki AK Partili belediye başkanı vermiş. Belediye meclis çoğunluğu AK Parti'de. Bakın belediye başkan vekilini kendilerinden seçtiler.
Belediye meclisinin kararını AK Parti vermiş.
AK Partililerin oylarıyla verilmiş. Hakan Bahçetepe içeride yatacak, Umut Yılmaz AYM kararına göre HTS kaydı kanıt olamaz dendiği için beraat ettirilecek. Daha doğrusu kovuşturmaya gerek yoktur denecek, dosyadan ayrılacak ve AK Parti'ye katılacak, mutlu mesut orada yaşayacak. Böyle düzen olur mu? Böyle adalet olur mu?
AZİZ İHSAN AKTAŞ TRAJİKOMEDİSİ
(Aziz İhsan Aktaş'ın serbest olması) İşte şuradan kapıdan girebilir herhalde. Girebilir. Sizin güvenlikçiler engel olmasa gelir. Hiçbir şeyi yok. 7
4 yılla yargılanıyor adam. Red Kit gibi. Ondan sonra istediği gibi geziyor. Bizim arkadaşlar onun iftiralarıyla içeride yatıyor. Zeydan Karalar mesela. O iddianamede ismi geçen başkanlardan biri. Yargılansa, suçlu bulunsa alacağı ceza 4 yıl ama o tutuklu.
Bir kere Aziz İhsan Aktaş dosyasından güya içeride tutuluyor algısı yapıyorlar. Aziz İhsan Aktaş'la ilgisi yok. O ihaleyi alan şirketin sahibinin Aziz İhsan Aktaş'la gizli ortak olduğu iddiası var başka yerlerde. Burada başka biri var. İhaleyi veren Seyhan belediye başkanı iken kendisi kendinden önceki AK Partili.
Her ayın işte 4'ü mü 5'i mi düzenli ödemeleri yapılmış. Düzenli. Kişi diyor ki, benden rüşvet istediler. Öncesinde benim ödemelerimi yapmıyorlardı verince düzeldi. Döküyor. Elinde böyle A'dan Z var. Her ay aynı gün ödenmiş. Dediği tarihten önce ve sonra.
HTS kaydı var diyorlar. Kendiyle değil, bir belediye çalışanıyla ki kendiyle de olur. Belediye başkanı kapısı açık herkes geçer. HTS kaydı vermek için belediyenin önünden geçmek de yeter yani ya da 500 metre ileriden arabayla aynı baz istasyonuna girmek yetiyor. Ve o suçun yatarı 6 ay 20 gün. Zeydan Başkan ne zamandır içeride? Aynı miktarda suçlamayla Ahmet Özer 9 aydır yatıyor. 9 aydır yatıyor ve tut ki yani Ahmet Özer dedi ki Ahmet Özer'in bu işle uzaktan yakından ilgisi yok. Ahmet Özer'i zaten kent uzlaşısından dolayı Esenyurt'tan almışlardı. Ahmet Özer'e terörist diyorlardı.
Devlet Bahçeli DEM sıralarına gidip yeni bir süreç başlatınca Ahmet Özer'in suçlaması düşünce Ahmet Özer tutuksuz yargılanmak mecburiyetinde kalınca o dosyadan çıkmadan bu dosyadan yedekleme tutukladılar. Şu anda içeride duruyor. Fiilen 30 Ekim günü bir yılı dolduracak. Bir yılı dolacak.
Ancak bu dosyadan bile 9 ay 20 gündür tutuklu. Normalde tut ki şöyle bir şey oldu. Ahmet Özer dedi ki Hakim Bey itiraf ediyorum o suçu ben işledim, dedi. Yok da Cezayı kabul ediyorum, dedi. İndirim de yapma, dedi. Ahmet Özer'e dört yıl ceza verseler tahliye edecekler. Üç ayda alacaklar Ahmet Özer'i. Hala içeride tutuyorlar.
Resul Emrah Şahan'ı da yedeklediler. Onu da yedeklediler. Çünkü Resul Emrah Şahan'ı da kent uzlaşısından tutukluydu. Şimdi kent uzlaşısı dosyalarının düşeceği öngörülerek Resul Emrah Şahan'ı İBB dosyasına veya bir başka dosyaya karıştırıp işte şunu yaptın, bunu yaptın diyerek yedekliyorlar.
Amaç, bakın yolsuzlukla mücadele falan filan olmadığı nereden belli? Öyle olsa ilk gün o dosyadan yapar. O dosyalar ortalarda duruyor. Hiçbir şey olmadığını biliyor. Sayıştay denetimini geçirmiş, mali mürakıpların işte mülkiye müfettişlerinin denetiminden geçmiş, iç denetimden geçmiş falan. Bütün dosyalar herkesin aynı zaten. Bunların yaptığı ne? Birini almak gerekiyorsa o kişiyi alıyorlar. Bütün dosyaları istiyorlar. Sayıştay'ın suç bulamadığı yerde oradan bir isim buluyorlar. O isme diyorlar ki, bak malına mülküne çekeriz. Gel şuraya bir itirafta bulun. O ismi bulurken de öncelikle büyük ihtimalle belediye ile işi olanlara, mişi olanlara falana filana bakıyorlar.
Hiçbir şey bulamazsalar bir iş adamını bulup getiriyorlar. Malına çökeriz diye korkutup iftiraname alıyorlar. Ama Resul Emrah Şahan'ı sorunu içeride tutulması gerekiyor. Yoksa Resul Emrah Şahan'ı bu yolsuzluktan suçlu görselerdi, bundan bir şey yaparlardı. Bu hiç yoktu ortada. Kent uzlaşısından aldılar. Kent uzlaşısı davası düşecek. Bunun içeride durması lazım. Neden? Ekrem İmamoğlu'na yakın bir isim olarak biliniyor.
Eskiden işte İPA'da müdürlük yapmış, genel müdürlük yapmış diye İstanbul Planlama Ajansı ha, İPA'da. Ne yapıyor? Siyaset üretiyor orada yani. Ekrem İmamoğlu'nun beyin takımından, akıl takımından, ekibinden birisi içeride durmalı dedikleri için baktı buradan tutamayacak. Bu dosyadan içeriye alıyorlar. Bu dosyadan hiçbir suçunun olmadığı 8 aydır buradan kendisine bir soru sorulmadığından belli zaten. Şimdi bunları yedeklemeleri zaten sizin de işaret ettiğiniz gibi süreç devam ederken Kent Uzlaşısından insanların tutuklu olamayacağının absürtlüğünün kabule anlamına geliyor ama Kent Uzlaşısından 10 kişi, ikisi belediye meclis üyeleri tutuklu onlar çok daha uzun zamandır.
Halkların Demokratik Kongresi soruşturması Ercüment Akdeniz gazeteci yarın hakim karşısına çıkacak.
HDK'dan da bunun yanında kent uzlaşısından da bizim belediye meclis üyelerimiz, eski DEM de siyaset yapmış kişiler, gazeteciler falan boşu boşuna tutuluyor.
Aslında bir ara HDK davasından tahliyeler olmaya başlamıştı. İşte Suriye'deki gelişmeler falan filan süreç öyle. Yani esasen tek kişi kaldı. Esasen öyle bir noktadalar ki, şöyle bir noktadalar. Samimi olarak işte Kürt sorununa çözüm bulalım. Terörist üst Türkiye'ye ulaşalım, bilmem ne yapalım değil. Kendilerince bir akıllarında bir hesapları var. O hesaba uygun bir takvim yürüyorsa bir takım adımlar atıyorlar. Yürümüyorsa o adımları kesiyorlar. Bu da aslında bunun yani geçmişteki tutuklamaların da ne kadar haksız olduğunu, bu serbest bırakma sürecinin de ne kadar siyasi olduğunu gösteriyor. Ama bu dosyalardan bir kişinin bir dakika ifadeye gitmesi bile zuldür yani. Olacak iş değildir.
YARGITAY BAŞKANI'NIN AYM AÇIKLAMASINA İLK YORUM
(Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez'in AYM kararlarına uyun çağrısı) Ömer Başkan'ın hakkını şurada teslim etmek lazım.
Geçtiğimiz süreçte şöyle bir şey yaşanmıştı. Birinci kademe mahkemesi bir karar aldı. Anayasa Mahkemesi bu kararı bozdu ve yeniden yargılama dedi. Hatta yargılamayı durdurmalı, salıvermelisin ve milletvekilliği görevine gitmeli dedi. Bu mahkeme direndi. Ve Yargıtay 3. Dairesi de yanılmıyorsam bu direnmenin arkasında durdu ve AİHM Yargıtay arasında bir tartışma çıktı ve işler buralara doğru geldi. Şimdi geldiğimiz noktada Yargıtay Başkanının Anayasa Mahkemesi kararı hepimiz tarafından bağlayıcıdır açıklaması kıymetli bir açıklama.
Çünkü aslında şöyle Türkiye'de kıymetli. Dünyada zaten Yargıtay başkanlarının böyle bir açıklamayı yapmasına gerek yok. Anayasada yazıyorsa herkesi bağlar. Toplum sözleşmesi bu. Bu Anayasa maddesi AİHM kararları gerekçesiyle birlikte yayınlanır. Yayınlandıktan sonra yürütme, yargı, yasama organlarını bağlar diyor.
Yargıtay Başkanı bunu hatırlatma gereği duydu. Bu çok kıymetli bir adımdır. Çünkü bunun hatırlatılmasına gerek vardı.
Ancak Türkiye'nin genelinde Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma, Anayasaya uyma, kanunların genelliği ilkesi, herkesi bağlaması, hukuk devletine saygı çok kıymetlidir. Bunun hatırlatılmasını çok önemli buluyorum.
Yargıtay Başkanımızın babası sonuçta oğluna Ömer adını koyarken de herhalde Hazreti Ömer adaleti dağıtsın diye koymuştur. Bu süreçte geçmişte işte Yargıtay tartışmaları onlar bunlar olmuştur ama bu açıklama gerçekten kıymetli bir açıklama.
Siz onu nasıl kaçırdınız Gözde Hanım? Babalar mı isim koyuyor deyip beni kınamanız lazım.
Bizim partide çok güçlü bir Kadın Hakları bilinci olduğu için Kadın Kolları Başkanımız, önceki başkanımız, MYK'nın yarısı kadın falan böyle eril bir dil kullanmak falan aman Allah'ım.
Selin Hanım geçtiğimiz hafta sonu şeyde PES Kongresi'nde kadın mevkidaşlarıyla konuşurken şey demiş. bizim Genel Başkan feminist demiş. O pek hoşlarına gitmiş. Çıkan bana soruyor. Bu mu? Feminist olan Genel Başkan sen misin diye dedim ben. Çok güzel.
(Ümit Dikbayır'ın katılımı CHP'nin İmralı Süreci'ndeki politikası ile çelişen bir durum mu?) Ümit Bey'in katılması veya Adnan Bey geçen de katılmıştı.
Çelişen bir adım değil. Cumhuriyet Halk Partisi şöyle. Bir kere Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelen arkadaşlarımız partinin tüzüğüyle programıyla bağlı. Partimizin tüzüğü de genel başkanın pozisyonunu, parti politikalarını ifade etmesini, belirlemesini, uygulaması noktasındaki yetkilendiriyor. Onlar da bunu biliyorlar. Ama onlar şunu da biliyorlar. Ümit Dikbayır olsun daha önce ittifak ortağı partilerimizden bize katılan bütün arkadaşlarımız olsun, Cemal Enginyurt, Adnan Beker. Ondan sonra şunu biliyorlar.
Bizim genel başkan komisyona girer. Komisyonda çalışır. Komisyonda Kürt sorununun çözümü için önemli adımların atılmasına katkı sağlayabilir.
Ama bizim genel başkan Türkiye'nin aleyhine hiçbir şeye evet demez. Bizim genel başkanın evet diyeceği yerden barış çıkar. Kürt'ün de Türk'ün de lehine işte terörle mücadeleye para harcanmaz. Silahlara para harcanmaz. Bu para Kürt'ün de Türk'ün de yoksuluna harcanır. Emeklisine verilir.
Ülkenin güvenliğiyle ilgili bir zaaf olacaksa biz orada olmayız. Şehitleri gazileri üzecek hiçbir işin içine girmeyiz. Yani özetle böyle çok bizim Manisa'da çok söylenir. Abdestimizden şüphemiz olmadığı için namazımızdan da kimse şüphe duymaz. Benim vatanseverliğimden, benim ne solculuğumdan ne Kürt meselesine çözüm odaklı bakışımdan ne de vatanseverliğimden kimsenin şüphesi yok.
Benimim olduğu gibi yönetim kadrolarımızın, meclis grubumuzun bununla ilgili kimse özgüvenli siyaset böyle bir şey. İşte öyle olunca Cumhuriyet Halk Partisi şöyle bir parti olabiliyor. Bütün demokratlara çağrı yapabiliyor. Muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar, sosyalist demokratların bir arada olabildiği ya da birlikte oy verebildiği ya da birlikte miting yapabildiği birlikte Türkiye'yi değiştirme iradesi olan demokrat kendi partisindedir, bir başka partidedir ama Türkiye'yi birlikte değiştireceğine inanmıştır. Günü gelince beraber oluruz. Partisinde sorunu vardır, partisizdir, kararsızdır. Bakmıştır CHP'ye. CHP'nin durduğu yer artık onun gönlüne uygun bir yerdir. Gelir oy verir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kürtlerle ilişki kurmak için bakın bir Dem Partisi'ne, HDP'ye ihtiyacı yok ama bu Dem ve HDP'nin kurumsal kimliğine saygısızlık yapacak demek de değil.
CHP Kürtlerle doğrudan ilişki kurabilir. Diyarbakır'ın sokaklarında, Şanlıurfa'nın sokaklarında, Mardin'in, Batman'ın, Van'ın sokaklarında ama mecliste de kimse elini sıkmazken DEM'in elini de sıkardı veya demlilere yapılan haksızlıklara, kayyım atamalarına, o zamanlar işte Van'da mazbata verilmiyordu.
5 milletvekili oradaydık. Mardin'de kayyum atandı. Otobüsün üstüne çıkıyordum. Ahmet Türk sağ olsun Dem eş genel başkanla biz inelim size bırakalım. Dedim ki Ahmet başkanım birlikte çıkalım. Ben senin için geldim buraya. Cesaretle kayyımlara birlikte de karşı çıkabiliriz. Yarın bu iktidar yanlış bir iş yapıyorsa ona hayır da diyebiliriz ama herkesin bildiği bir şey var. Biz Türkiye'nin mutlu, barış içinde, zengin ve özgür yarınlarına talibiz. Bunu yapabilmek için de muhalefetin birbirinden uğraşması, çelişmesi yerine dayanışması lazım.
Ben Kürtlerle en samimi duygularımla iyi ilişkiler içindeyim. Dem Parti ile de kurumsal olarak birbirine saygılı ve birlikte muhalefet etme sorumluluğuna sahip şekilde devamım. Buradan döndüğümde bu tarafta Saadet Partisi varsa, Gelecek Partisi varsa, Deva Partisi varsa onlarla da aynı kurumsal, aynı saygılı, aynı birlikte ilişkiyi sürdürmem lazım. Çünkü herhangi bir dönemde değiliz.
Herhangi bir dönemde biz birbirimizle rekabette edebiliriz, kavga da edebiliriz. Gün o gün değil. Çünkü şöyle söyleyeyim onu da. Bir saha var. Futbol oynanıyor. Bir süredir Akspor kazanıyordu maçları. Bazen farkla bazen son dakika golüyle ama kazanıyordu.
Biz bu sefer maçı kazandık. Akspor'un kaptanı Tayyip Erdoğan topu aldı koltuğunun altına. Artık maç yok diyor. Topu aldı gidiyor. Topu kesecek.
Hazımsız. Yenilmeyi kabullenemiyor. Kazandıkça oynar, kaybetti mi kaçar. Topu kesmeye götürüyor. Biz mahallenin geri kalanı bunun peşinden koştuk tuttuk şimdi bunu. Topumuzu geri almaya çalışıyoruz. Kurtarabilirsek ileride kendi aramızda da maç yaparız. Topta onun değil bu arada mahallenin topu. Topu kurtarırsak kendi aramızda maç yapacağız, yeneceğiz, yenileceğiz.
Hatta inşallah Ak gençlik diyecek ki Tayyip Erdoğan'a, işte reis mi diyorlar, baba mı, dede mi, gel diyecek ya sen kaç tane maç yaptın kazandın şimdi biraz otur. Ver biz oynayalım. Biz yeneceğiz belki diyecek.
Ak gençliğe de hakaret ediyor. Kadın kollarına da hakaret ediyor. Ana kademeye de hakaret ediyor. Kendinden başka hiçbir kimsenin bu maçı kazanamayacağını ve kendi oynamıyorsa bir daha bu maçın oynanamayacağını söylüyor. Bu demokrasi değil. Biz o yüzden mahallenin geri kalanı kazanınca oynayan, kaybedince topu kesmek için kapıp kaçanın peşindeyiz. Topu kurtarmayla uğraşıyoruz. Ondan sonra gerisine bakarız. Kim yenecek kim yenecek.
(2023 Kasım kurultayında siz genel başkanlığı devraldınız kurultay. Konuşmanızda şu dikkatimi çekmişti. Can Atalay'a selam dediniz. Selçuk Kozağaçlı'ya selam olsun dediniz. Bugün eşini gördüm kendisini göremedim Silivri'de. Selahattin Demirtaş'a selam dediniz. Figen Yüksekdağ'a selam dediniz. O güne kadar duyduğumuz yan yana gördüğümüz isimler değildi bir CHP genel başkanından....)
Ümit Özdağ içeriye girdikten sonra defalarca ziyaret ettim ve her seferinde adını da andım. Çok da doğru yaptım. Yani meselenin kendisi şu ülkeyi yönetenler kendisinden olmayan kim olursa onu sindirmek için dün Kürt siyasetine, bugün Türk milliyetçisine, yarın bir başkasına sırayla bunlara karşı ortak bir cepheden, ortak bir reaksiyon, ortak bir itiraz vermek lazım.
Demokrat olmanın gereği budur. Yoksa bırakırsak bunlar bir gün birini ezip posasını çıkarıyorlar. Öbür gün öbürünü ezip, öbür gün öbürünü ezip. O yüzden çok kıymetli. Bu ben muhalefeti de hatta bu iktidarın zulmettiği kim varsa ayırmadan sahiplenmeyi hepimizin aydın sorumluluğu olarak görüyorum.
(Yıllarca sosyal demokrat kitle bilhassa Cumhuriyet Halk Partisi'nden hep daha cesur siyaset yapmasını istedi. O kitle çok memnun sizin devamlı meydanda, sokakta olmanızdan o Ankara siyasetine Erdoğan'ın istediği şekilde sıkışmamanızdan. Bu açılımı CHP yapamaz mıydı? Niye MHP yaptı? Hani MHP'nin hani Türk siyasetindeki rolünü ayrı tutarak. Bunu hepimiz biliyoruz. Konuşmaya gerek yok. Ama Cumhuriyet Halk Partisi daha cesur daha yol açan bir tavır sergileyemez miydi diye hep sorulur)
Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olsaydı bunu yapardı ama MHP gibi birbiriyle çelişen bir şekilde yapmazdı. Yıllardır ne diyorduk? Kürt sorunu çözülmelidir. Bu sorun meclis eliyle çözülmelidir. Bir komisyon marifetiyle ilerlenmelidir. Komisyona da o yüzden komisyonun fikir sahibi parti olduğumuz için de girecek misiniz tartışmalarını anlamsız bulduk. Yani zaten bizim fikrimiz ne. Neden girmeyelim diye söyledik. CHP iktidarda olsaydı hem de böyle MHP gibi bunu böyle şey yaparak da değil. Yani kitleleri şaşırtacak, değişik şeyler yaparak falan da değil. Meclis eliyle bu işi yapardı. Zaten yapacaktık da. Bu cesaret, bu kararlılık vardı. Hatta haksızlık etmeyelim. Yani 1. çözüm süreci diyeceğimiz süreçte Erdoğan aday o zaman BDP'ydi herhalde partinin adı. BDP ile birlikte adayla bir süreç götürürken Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu sürece ben kredi veriyorum demişti.
Gün içinde al kredisini başına çal diye cevap vermişti Erdoğan. Yani CHP o gün de tarihsel bir totalik içinde bugün de yarın iktidar olduğunda da bu sorun çözülecek diye gayret gösterecek. Birileri yıllarca bu yaklaşımımızı teröre taviz verecekler, teröristlerle anlaşacaklar, ülkeyi böldürecekler, bayrağı indirecekler, vatanı böyle. Böyle bir şey olmadı. Şimdi kendileri yapmaya çalışıyorlar.
Benim siyasi hayatımda da önemli bir mevzudur. İlk genel başkan oldum. Birkaç ay geçti. Maalesef hatta o gün de bir yerde mitingimiz vardı herhalde.
Kuzey Irak'tan üst bölgesinden şehit haberleri geldi. Çok üzüldük. Mitingimizi, programlarımızı iptal ettik. Can Atalay mitingi? Galiba Can Atalay mitingi Demokrasi ve Anayasa mitingi mi öyle bir mitingimizi iptal etmek durumunda kaldık.
Sonrasında bizim önümüze mecliste bir kağıt koydular. Kağıdın altında imza atacağız. AK Parti, MHP, CHP, o parti, bu parti. Dem Parti yok. Ondan sonra işte terörü kınayacağız. Şunu yapacağız, bunu yapacağız falan. Dedim ki ben bunu imzalamam. Siz önce gelin meclise bu üst bölgesi kışın bu zamanında sis varken dron koruyamıyorken bu çocukları niye koruyamadınız? Niye orada tuttunuz? Bunu bir anlatın nasıl oldu bu iş. Ondan sonra dedim şey yapın. Ben dedim sizi bir A4'ün altında buluşarak bu sorumluluğunuzu aklamam. Ardından da şehitlerden biri Manisa'daydı. Kalktım Manisa'da cenazeye gittim. Şehidimizi havaalanında karşıladık. O dönem Vali Bey sağ olsun iyi bir devlet adamıdır.
O günkü valimiz. Bugünkü de öyle yani şey açısından değil. Hani o günkü iyidir bugünkü kötüdür demiyorum. Bana dedi ki ya karşıladınız siz havaalanına geçseniz siz Ankara'ya gideceksiniz. Şehidimiz de bir 5 saat geç geldi. Dedim ne oldu? Dedi ki abi tatsız bir hazırlık var. Dedim ki Sayın Valim ben ceza camiye gitmezsem eğer şimdi gitmezsem şehit cenazesine ben kendimi inkar ederim. Öleceğimi bilsem giderim dedim. Gittim. Girdik. Namaz sırasında işte birtakım protestolar, yuhlamalar bilmem neler. Üstümüze yürümeler, linç girişimleri. Çıktık. Hatta oradan ilk çıkışta Vali Bey'in aracıyla uzaklaşmak zorunda kaldık. Onun aracı yakındaydı. Araca tekme atmalar falan.
Sonra bir hafta sonra bir daha aynı üst bölgesinde şehit oldu. Kağıdı getirdiler. Çok eminler imzalar. Dedim imzalamam. Ama bu sefer ilk kağıdı onlarla birlikte imzalayan muhalefet partileri de imzalamadı. Çünkü o aradaki süreçte toplum bizim o tutumumuzun doğru olduğuna hükmetti.
Hatta bazı arkadaşlar bir daha şehit cenazesine gidemeyiz diyorlardı. O günden sonra onlarca şehit cenazesine ben gittim arkadaşlarımız gitti falan filan ama daha enteresanı Ben o üzerime insanların geldiği caminin olduğu ilçeyi yüzde 60 oyla Büyükşehir'i kazandık. O camide cuma namazına gidiyoruz. O camide üzerimize saldıranların MHP ve AKP belediyesi tarafından organize edilen belediye elemanları olduğu da çıktı.
Soruşturmalar açıldı. Fiili saldırıda bulunanlara suç duyurusunda bulunuldu. Disiplin soruşturmaları yapıldı falan. Ama birbirlerini de ihbar ettiler. WhatsApp görüntüleri var. Özgür Özel gelecek, şu slogan atılacak. Kadın kollarını caminin içine doldurmuşlar. Ses çıksın diye şeyleri açmışlar falan. Böyle pis işler. Ama siz kararlı siyasetinizde durursanız ahalinin geneli bunu görüyor, hissediyor ve destekliyor.
10 gün içinde o her şeye rağmen toplum CHP doğru yaptı dediği için diğer muhalefet partileri de bir daha. O günden beri de bizim önümüze kağıtlar gelmiyor. O günden beri mesela meclis bir şey yapacaksa biz diyoruz ki meclis başkanına. Bir tartışma açın, konuşun, oya sunun, bilmem ne yapın. Ama bizim önümüze A4 getirmeyin. Biz burayı AK Parti'nin tasdik makamı değiliz.
Ben bununla niye bir A4'ün altında buluşacağım?
(Ekonomi politikasını eleştirebilirsiniz iktidarın, eğitim politikasını eleştirebilirsiniz ama yıllarca Milli Güvenlik politikasını eleştiremiyorduk. Hemen bir vatan haini etiketi. Terörle mücadeleye harcanan, silahlara harcanan parayı biz niye sorgulayamıyoruz mesela? Bu ezberleri bozmanın sokakta herhangi bir maliyetini yaşadınız mı?)
Aksine şöyle bir şey var. İnsanlar samimi, kararlı, cesur siyaset istiyorlar. Bunun desteğini görüyor. Zaten şimdi şöyle bir şey söyleyeyim. Maliyet dedi, ben bu işleri yaptıktan sonra . yani mesela o camide bana saldırıya uğradıktan 2,5 ay sonra sandığa girdim. 47 yıl sonra 1. parti olduk. Manisa'da yüzde 60 oy aldık. Karşılığı oldu. Ben siyasete girdiğimde belediye başkan adaylığı görevini üstlenmem istenmişti. Benden önceki belediye başkan adayımız yüzde 6 oy almıştı. Ben yüzde 14 oy alarak başladım. En son yüzde 60 oy aldık. Allah rahmet eylesin. Ferdi Zeyrek yüzde 60 oy aldı. Orayı kazandık. O yüzden bu meselelerin maliyeti bilmem nesi sandıkta görülür. Bir de bazen de her şey sandık hesabıyla da yapılamaz. Bazen tarihin doğru tarafında durman lazım. Yani birilerinin oyun planı öyle diye orada o oyun planına dahil olmak zorunda değilsin. Bazen bedel ödemek, maliyeti olmasına rağmen de tarihin doğru tarafında durulur. Yani her seferinde de öbürü de sağ popülizm çok tehlikelidir. Ama sol popülizm de çok tehlikelidir. Yani sırf popülizm olsun diye de bir iş yapılmaz. Bazen de doğru olduğu tarafta. Yani her zaman kalabalıkla birlikte bir yöne koşmazsın. Bazen sen kalabalığa karşı koşarsın. Sonra bakarsın üçer beşer onar kalabalık sana katılmaya başlar. Tarihin akışı da değişebilir
Eskiden tezkereye hayır dedi mi vatan hainisin değil mi? Suriye'de rejim değişmiş Rejim değişmiş. Yani Esad gitmiş el Şara gelmiş.
Suriye devlet olmaktan çıkmış statüsü belirsiz bir halde şu anda. Görüşmeler oluyor öyle böyle işte nasıl yönetileceği tartışma. Daha bir anayasası yok. Geçiş hükümeti yönetiyor. Suriye'de her şey değişmiş. Kuzey Irak'ta, Irak'ta her şey değişmiş. Şu anda terör üst Türkiye barış süreci silahlar yakılıyor. Süleymaniye başka bir noktada, Erbil var. Merkezi hükümet bambaşka bir şey var orada artık.
2 yıl önceki ve ondan önce de 3 yıl yani son 2 tezkere 5 yıldır gelen tezkerenin aynısını meclisin önüne getirmişler. Aynısını. Sadece 2 ya da 3 kelime değişiyor, 1 buçuk cümle değişiyor. Aynısını. Aynı. Diyor ki buna onay ver. Ya kardeşim öyle bir tezkere yazarım ki o tezkereye DEM bile o verir. Bakın iddia ediyorum size. Öyle bir tezkere yazabiliniz ki yazabilirsiniz ki ona DEM de oy verir CHP de oy verir. Ama tezkerenin dili şu olsa işte Kuzey Irak Terörist üst Türkiye süreci var. Komisyon faaliyette Kuzey Irak'ta silah bırakma, silah yakma şeyleri var. Bu süreçte Türkiye Türk Silahlı Kuvvetlerinin orada hem güvenliği tesis, hem birtakım işte sebeplerle bulunma ihtiyacı var. Yeniden çatışmalı bir döneme dönülmemesi, provokasyonlara izin verilmemesi için Suriye'de rejim değişti, istikrarsızlık var. Orada şuna ihtiyaç var, buna ihtiyaç var. Şu sebepten üst bölgelerimiz var. En kısa sürede Suriye'nin demokrasiye kavuşup Kürt'ün Türk Türkmen'in, Dürzi'nin, Alevi'nin, Sünni'nin işte hepsinin birden huzura kavuşacağı bir anayasa yapılıp da Suriye üniter bir devlet olduktan Suriye'de işte Kürtlerle diğer unsurların hep bir arada olduğu bir barış devleti kurulana kadar Mehmetçiğin orada görev yapması gerektiğinden bu tezkerenin 2 yıllığın uzatılması dese buna ben nasıl hayır oyu vereceğim.
DEM niye hayır oyu verecek? Saadet veya bilmem başka bir parti niye karşı çıkacak? Ama bak aynı görev, ama o kadar liyakatsiz, o kadar küstah, o kadar iletişimsizler ki 2 sene önceki tezkereyi önümüze sürüyorlar, oy verin. 2 sene değişmiş ve tezkere değişmemiş. Bana dedi ki oyunu değiştir. Böyle bir şey yani.
(Cinsel yönelime hapis cezası düzenlemesi konuşuluyor bu. Bu konuda tavrınız ne olacak?) Bir kere hem cinsiyet değiştirme ameliyatlarının şeyini yani bu siyasetçilerin vereceği bir karar değil ki. Bu karar tıp insanlarının vereceği bir karar.
Kişinin kendisinin vereceği bir karar. Böyle bir şeye eğer kişinin talebi işte bir sürü tıbbi gerekçe bilmem ne gerekiyorsa bu ameliyatın 20 yaşlarında yapılması gerekirken 25 yaşına kadar tıp başka söylüyorken AK Parti başka bir şey diyor diye bu nasıl olacak yani bu dünyanın en saçma işi bir kere. Onun dışında hapis cezası yazsan kimin neyine hapis cezası getiriyorsun? Ne ne hapis cezası getiriyorsun? Neye göre yani. Bu ne kadar saçma bir şey biliyor musunuz? Neyi biliyorsun da neyi kime göre de bu geçmişte şey yapıyorlardı mesela. Başörtülü öğrencileri üniversiteye sokmuyorlardı ya Her şeyin başında kadına karşı bir ayrımcılık. Erkek öğrenci aynı fikirde ama onun düşüncesini gösterecek bir şeyi yok.
Kadın öğrenci inancından dolayı başını bağlıyor sen giremezsin, sen girersin. Cinsel yönelimde bunu söylersen hapse girersin söylemezsen
Sana ne? Sana ne yani? Bu kadar basit. Bu bu sorunun cevabı yani size söylemiyorum da. İşte hapis cezası verim diyene sana ne? O bir kere toplumun düzenini bozmak bilmem ne falan filan. Onlar ayrı yerlerde düzenlenir. Toplumun düzenini ben de bozsam Gözde Şeker de bozsa, cinsel yönelimi başka birisi de bozsa cezalandırılsın. Hiçbirimizin özgürlüğüne geçilsin. Ama kişiyi kendi tercihinden dolayı cezalandırmaya kalkıyorsun ve bunu toplum düzenine tehdit görüyorsan sen hastalıklı bir yerden bakıyorsun meseleye.
O konuda ben bu konularda çok netim yani hiç şey meselesi değil. Ondan sonra onu yazalım bunu yazalım. Bu bunu yani şu kadarını söyleyeyim.
Örneğin geçmişte tezkereye hayır oyu vermekle nasıl terörist olunmuyor, nasıl bölücü olunmuyor, nasıl bayrak indirilmiyor, vatan bölünmüyor ama algı yönetimi yapılıyorsa burada da tükenmiş bir iktidar toplumun hassas, Türk toplumunun genelde tedirginlikle baktığı bir konuyu kaşıyıp kaşıyıp kaşıyıp oradan kendine siyaset devşirmeye çalışıyor. Başka kapıya gidecekler. Ş
(Kurultay davasından ne bekliyorsunuz?) Ne bekliyorsunuz? Bir şey beklemiyorum. İlk gün de söyledim. Bu sonuç süreç odaklı bir mesele CHP tartışılsın diye. Bu şeyi de yani mahkeme de bunu böyle yapıyor diye de söylemiyorum.
İşte bugün de gördünüz dilekçe veriyor. Şahit dinletmek istiyor onu yapıyor, bunu yapıyor. Mahkemeyi meşgul etmeye çalışıyorlar. Amaçları sonuç almak değil. Partiyi tartıştırmak, partiyi yıpratmak. biz bunlara karşı serin kanlı yaklaşıyoruz. Yine serin kanlı yaklaşmaya devam edeceğiz. Ben olumsuz bir karar falan beklemiyorum açıkçası. Ne cumadan ne daha sonrasından zaten En kötüsünü konuşalım. En kötüsü olursa ondan da işte belli bir süre sonra, bir ay sonra, 3 hafta sonra, 5 hafta sonra olağan kurultayımız geliyor. Bugün Hatay il kongremiz yapılıyor ve il kongrelerimizin tamamı bitiyor. Sonuncu Hatay. Sonuncu ve bütün delegelerimiz belli olmuş oluyor. Biliyorsunuz Yüksek Seçim Kurulu'nun ve İlçe Seçim Kurullarının, İl Seçim Kurulları ve YSK'nın istikrarlı kararları var. Bu seçilen delege artık değiştirilemez. Başlayan bir seçim süreci durdurulamaz. İstanbul'da kaç kere denediler uğraşmaya.
Şimdi de kurultay süreci başladı durdurulamaz. Kurultay yapılacak. Parti yeni genel başkanı seçecek. O ben olurum başkası olur. Yani şu anda ben partinin mevcut genel başkanıyım. Ve işte gelecek kurultayda da yeniden aday olmayı düşünüyorum. Ondan sonra çünkü yapacak işimiz var. Kazanacak seçimimiz, verilecek mücadelemiz var diye düşünüyorum. Ama bunu farklı düşünen arkadaşlarımız varsa da ben daha iyi yaparım. Bu çok kıymetli bir iddiadır. Gelirler kurultayda aday olurlar. Ben nasıl geçen kurultayda çıktım bütün Türkiye'yi gezdim. Delegelerle konuştum. Yeterli imzayı topladım. Geldim başvurdum ki ben şimdi biz şimdi o imzayı daha da düşürdük. Yarıya da düşürdük. İmza hatta şöyle de dedik. Mevcut Genel Başkan imza toplamaz. Çünkü mevcut Genel Başkan 1.300 delegeden 1.200 imza topluyor. Geriye toplanacak imza kalmıyordu. Mevcut Genel Başkan talebi halinde doğrudan adaydır.
Çünkü zaten düşünsenize 60 imza toplayamayan bir Genel Başkan Genel Başkanlığa devam etsin mi? Yani gitsin boyunun ölçüsüyle alsın. Mevcut Genel Başkan talep ediyorsa adaydır. Diğer adaylar %5 imza toplayacak ve bu adayların işte topladıkları Hatta birden çok adaya da imza verilebilir. Böyle de bir düzenlememiz var.
Yani aday olmak da çok kolay artık. Ben de gidip şu anda eskiden şöyle oluyordu. Siyasette var kimseyi suçlamak için söylemiyorum. 1300 delege seçiliyor. Seçilen il başkanı delegelerden mevcut Genel Başkan'a imza desteğini yolluyordu hemen.
Böylelikle orada siyaset alanı daralıyordu. Şimdi ben o alanı hiç daraltmıyorum. Orası bomboş isteyen istediği delegeden imza isteyebilir ve adaylaşabilir karşımızda. Kurultayımızı yaparız ve yarışırız. Partide Genel Başkan böyle belirlenir. Biz İstanbul'da geçen rakamı da verdim. 430.000 üyemizin önüne sandık koyduk. Mahalle, ilçe il delegelerimizi ve kurultay delegelerimizi seçtik.
3 kademede. Manisa'da da bu böyle yapıldı. Türkiye'nin 4 bir yanında da Zorlandığımız coğrafyalar var. Oyumuz çok düşük teşkilatımız çok. Üyemiz yok. Oralarda olamıyor. Ama onun dışında sandık talep edilip de kurulamayan hiçbir yerimiz yok.
Elimizden geldiğince yaptık. Ta mahalleden gelerek bu delegeler oluştu. Şimdi onlar genel başkan seçecek. Kim arzu ediyorsa çıkar aday olur, demokratik olarak yarışır ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı çoklu bir yarışla seçilebilir. Bunun önünde hiçbir engel kalmamıştır.
(Cumhuriyet Halk Partisi bölünür mü?) Yok. Bölünmez. Cumhuriyet Halk Partisi yani şöyle Cumhuriyet Halk Partisi ana gövde ve gövde bölünmez. Yani onun dışında partinin bambaşka kanatları olabilir, dalları olabilir falan olabilir ama biz ana gövdeyiz ve ana gövdede hiçbir şey olmaz.
(Peki aynı şeyi muhalefet için sorsam? Yani şuradan hareketle hatta Kıbrıs'tan alacağım konuyu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki seçim sonucu bize aslında şunu gösterdi. Halkın beklentilerini esas alan bir politika uyguladığınızda rakibiniz ne kadar güçlü bir desteğe sahip olursa olsun zafer gelebiliyor. Fotoğrafı çektiğimizde muhalefet beraber mi?)
Kıbrıs seçimi için yürekten Tufan Bey Başkan'ı CTP'yi ve bütün Kıbrıs'ı kutluyorum. Kıbrıs seçiminde Tufan Erhürman'a sadece CTP'liler oy vermedi.
Kıbrıs'ta iradesine kimsenin karıştırılmasını istemeyen herkes oy verdi. Kıbrıs seçimini Kıbrıs'a yavru vatan muamelesi yapanlar, arka bahçe muamelesi yapanlar 82 plaka numarası biçenler kaybetti. Kıbrıs halkının iradesine saygı duyan bizler karışmadık ve Kıbrıs halkı baskı yapanlara karşı özgür iradesiyle bir Cumhurbaşkanı seçti.
Zamanı gelmiş bir değişimin önünde kimse duramaz. Bu Kıbrıs'ta da böyle. Yarın öbür gün Türkiye'de de böyle olacak. Türkiye'de muhalefet ben önümüzdeki seçim sürecinde bir ve birlikte olacağını düşünüyorum.
Muhalefetten sapıp savrulanı seçmeni dışlayacak zaten. Yani şöyle bir şey var. Seçmenin beklentisi bu düzenin değişmesi. Bu baskı düzeninin değişmesi, bu haksız düzenin değişmesi. 100 lira vergi toplanıyor. Bunun daha bütçeye koymuşlar utanmadan getirdiler. 63 lirası dolaylı vergi. Yani sizinle Cafer Mahiroğlu'nun aynı vergiyi vermesini istiyorlar. Koca Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu ile Gözde Şeker aynı vergiyi verecek. Elektriğe, suya, telefona ya da herhangi bir harcamasına. Yani bütün harcamalara. Özgür Özel'le bir asgari ücretlerin aynı vergiyi vermesini istiyorlar. Ekmeğe, süte, çocuk kıyafetlerine, ayakkabıya bir fabrikanın patronuyla kapısındaki bekçinin aynı vergi vermesini istiyor. %63. Üstüne %25 gelir vergisi maaşlardan kesilen. Etti mi sana 88. Maaşınızı bankamatiğe sokuyorsunuz almadan vergi kesiliyor ya gelir vergisi.
Bütün maaşlıların işçi, memur, çalışan bütün maaşların, emekli, asgari ücretin üzerindeki bütün maaşlarda vergi var malum. %25 işte bu %88. %1 gayrimenkullerden alınan vergiler onu geçelim. %11 kurumlar vergisi. Yani Türkiye'deki bütün üretim, hizmet sektörü ve üretim sektörü ve ticaret ten elde edilen karlardan alınan vergi %11. %89'unu vatandaş %11'ini zenginler ödüyor.
E şimdi vatandaş bu düzen değişsin istiyor. Bu düzen. Şimdi sen taraf değiştirip Tayyip Erdoğan'ın tarafına geçip ben de %89'un değil %11'in tarafına geçtim dersen tek başına geçersin. O yüzden muhalefetteki hiçbir figürün, hiçbir aktörün bu kadar yakıcı bir ekonomik sorunlar varken, bu kadar yakıcı bir adalet sorunu varken örneğin Rize'de, Manisa'da Osmaniye'de belediye başkanı seçebilirsin. Van'da seçemezsin Van'da Tuncer Bey'in memleketi olduğu için söylüyorum veya Kars'ta seçemezsin "Yerine kayyum atarız" Şimdi bu Kürtler açısından da böyle bir mesele. Şimdi CHP'liler Esenyurt'la Şişli'yle tanıştılar Ovacık'tan tanıştılar. Yarın bir başkasına ya da işte belediye başkanı senden seçilir ama gider gırtlağına basarım. Aydın'ı transfer ederim. Yeniden Refah 60 belediye seçti herhalde 40'a yakınını gidip kimini FETÖ'cülükle tehdit ederek, kimini para vereceğiz, işte hizmet yapacaksın deyip ilçesini beldesini üzerine salarak partisine geçiriyor.
Bu mantıkla siyasi aktörler yer değiştirdiğinde bu kadar açık hukuksuzlukların olduğu, bu kadar açık ekonomik zorlukların olduğu yerde giden tek başına gider.
(Siz Ankara merkezli siyaset yapsaydınız bugün nasıl bir Türkiye olacaktı?)
Söyleyenler yanlış düşünüyorlar. Grup toplantısında demişim ki 19 Mart darbesinden önce Türkiye'de bir darbe mekaniği işliyor. Evet. Ve bugünkü darbeler iktidara yapılır. Bugünkü iktidar kendisinden sonraki iktidara ve kendinden sonraki Cumhurbaşkanına darbe yapmaya niyetlendi demiş. Şimdi diyorlar ya Ekrem İmamoğlu şimdi biz geçen sene 1 Ekim gününe kadar normal bir siyaset takip ettik ve tematik mitingler yapıyorduk. Ne yapıyorduk? Rize'de çay mitingi.
Gaziantep'te fıstık mitingi işte Kocaeli'nde emek mitingi, Ankara'da emekli mitingi falan. Vatandaşın sorunlarını dile getirip can sipahane bir mücadele veriyorduk. Bu arada da 31 Mart'ta Türkiye'nin %65 nüfusuna sahip belediyeleri kazanıp 1. parti olduk. Ve çok pozitif bir siyaset yapıyorduk. Kimseyle kavga etmiyorduk.
Tayyip Erdoğan'a bir şey söylemiyor kimseyle didişmiyorduk. Hatta bize kötü söz söyleyenlere canın sağ olsun deyip devam ediyorduk. Ama geçen sene 1 Ekim'den sonra 2 Ekim günü Sayın Erdoğan fevkalade siyasi bir kişilik olan bakan yardımcısını çünkü öyle diyordu. Teşkilatımla bakanlık arasında köprü olacaklar bakan yardımcıları. Bakanlar diyordu ki eskiden bakanlar siyasiydi. Müsteşarları teknik şimdi bakanlar teknik yardımcıları siyasi. Akın Gürlek o görevdeydi. Oradan alıp eski görevi şey olmasına rağmen İstanbul'da hakim bakan yardımcısı yapmıştı.
Onu oradan alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yaptı. 2 Ekim günü. 9 Ekim günü göreve başladı. 30 Ekim günü Ahmet Özer'i al aldı 4 gün gözaltında tuttu. Kayyım atattı ve Silivri'ye attı. O günden beri dediler bana ne oluyor. Dediler dedim ki savaş ilan ettiler.
Biz ne güzel çalışıyorduk. Bize Erdoğan balta çekti. E balta çekince ne yapacağım? O balta çekince ben yine canın sağ olsun diyecek halim yok. Dedim ki savaş ilan edilen bir kişi, bir kurum, bir parti ne yaparsa onu yapacağım. Mücadele edeceğim. Ondan beri mücadele ediyorum. Ben dün memleketiniz Kastamonu'da 102 muhtar vardı salonda.
Muhtarlara dedim ki ey oturup doğru konuşacağım. Muhtarlarım ben geçmişte böyle siyaset yapıyordum ve ahali benden memnundu. 1. parti çıkmıştım oy oranım yüksekti bilmem ne falan. Hatta normalleşme süreci denen süreç CHP dışındaki seçmende de acayip memnuniyet ediyordu. CHP seçmeninde de bugün mesela bizden Mehmet %94 o zaman 70'lerdeydi. 68'lerdeydi. CHP biraz ya böyle niye iyi geçinmeye çalışıyoruz. Ama biz başka bir şey yapıyorduk. Sorun odaklı hizmet odaklı pozitif siyaset. E bize bir dolar balta çekince biz mücadeleye başladık. O gün bugündür böyle geliyor. Tabii. Geçenlerde bana bir Alman TikTok kanalı şeyde PES Kongresi'nde soru sordu. 4 5 tane cevapladım cevapladım. En son dedi ki şey yapar mısınız? biyografinizi bir anlatsanıza. Son soru biyografi. Allah'tan şey var. Dedim ki anlatayım dedim. Bir örnek birini örnek alarak anlatacağım dedim. Ondan sonra dedim ki "6 yaşında annem öldü. 11 yaşında Dostoevski okudum. O gün bugündür huzurum yoktur" Cemal Süreya'nın biyografisi bu kadar. Biz de Akın Gürlek İstanbul'a başsavcı atandı. 30'unda Esenyurt'a kayyım atadı. Sonra operasyonlara başladı. O gün bugündür huzurumuz yoktur
Anlatmaya çalıştığım bu. Yoksa biz kavganın bir parçası değiliz. Biz böyle siyaseti veya bu kadar normal şartlarda biz iktidar olsak kavga mı yapacağız? İcraat mı yapacağız? İcraat yapacağız. diyorsunuz.
Ensesine vur lokmasını al oldu mu? Yarın benim lokmamı da koruyamaz. Benim hakkımı da koruyamaz der. Bu kendi genel bu kendisi genel başkan olarak belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, belediye bürokrasisine sahip çıkmıyorsa o gece gözaltına alınan çocukları Silivri'de ziyaret etmiyorsa, bursu kesilene burs yurdu olmayana yurt bulmuyorsa bu bilmem ne yapmıyorsa yarın benim hakkımı nasıl savunacak der.
O yüzden o yüzden mücadelenin kendi. Ha şimdi Ankara merkezli siyaset dediğiniz onun dediği şu. Gel bir şeye karışma, koltuğunda otur dediği yıllarca muhalefet partisi genel başkanı ol diyor. O bedava. Türkiye'de en kolay iş onu yaparsınız.
Ama benim işime karışma. İktidar alternatifi olma diyor. E biz öyle yapsaydık partiye bir tane dava da açılmazdı. Ben deseydim ki Ekrem İmamoğlu'nu kesinlikle mesela şey deseydim aday benim deseydim. Ben adayım deseydim. Salıdan salıya veya arada bir çıkıp Tayyip Erdoğan'la kayıkçı kavgası yapsaydım ve merak etmeyin ben adayım. Kimse olmaz. Mansur kimmiş Ekrem kimmiş otursunlar yerine deseydim hiçbirimize de ilişmezlerdi. Bana da ilişmezlerdi. Günü gelince de seçimlere girerdik. Seçimleri kaybederdik koltuğumuzu korurduk. Ama milletin hakkını koruyamazdık.
Şimdi Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da ben de bu ülkede iktidarı değiştirme inancının o fikrin insanlarıyız. Bu fikrim varsa huzurun yok. Sana da huzur vermezler. Ailene de huzur vermezler. Bundan saldırıyorlar. Mansur Başkanı da ondan saldırıyorlar. Ekrem Başkana Kürtüyle, Türküyle, Karadenizli olduğu için ayrı bir rahatsızlık yaratıyordu. Büyük bir destek alıyordu o yüzden saldırdılar. Mansur Başkan İç Anadolu'dan da büyükşehirlerden de batıdan da muhteşem bir destek alıyor. Onun için hedefte.
Ben de bu iktidarı değiştirmek için ne yapmak gerekiyorsa onu yapmaya hazırım ondan. 2 gün sonra dava var. Bu lafları söylemeyeyim efendim işte biz de falan filan desen o davadan hiç korkma. Ama o zaman bu koltuklarda oturma.
Çünkü bu koltuk bana yani yanlış anlamayın. Hani bir avukat bürosunda kurulmuş bir partinin genel başkanı kal savaş meydanında kurulmuş milli mücadeleyi yapan ülkeyi işgalden kurtaran Cumhuriyeti kuran kişiden emanet bu koltuk yani. Bu koltuğun hakkını vermek için başka bir siyaset yapıyor olmak lazım.
Öyle Ankara merkezli olmaz. Merkezi Ankara'da olan ama 81 ile 973 ilçeye dokunan Neresi sızlıyorsa sorun neredeyse oraya koşan gerekirse tekmeye kafasını uzatan milli takımda hani böyle maçı kazanmak kupayı getirmek için her şeyi göze alan futbolcular var ya bizim Cumhuriyet Halk Partisi'nde ekibimiz öyle bir ekip. Tekmeye kafayı uzatmak üzere sahaya çıkmışız biz. Öyle Gelecek sezon transfer olur muyum hesabım yok. Aman sakatlanmayım değerim düşmesin bilmem ne yok.
(Özgür Özel'in olaylara karşı insani tepki) Bizim bizim WhatsApp grubu var. Onu anons etseydim 92 Almanca grubundan Onlar şimdi yine yazışıyordur. Onlar geçende görmüşler arkadaşım olsa falan. Sağ olsunlar kıymetimi biliyorlar gerçi de yine de görsünler. Utku izliyordur. İlk Utku tepki veriyor. Eskiden başkası vardı. Adını vermeyeyim şimdi. o başkası dediğimin adını vermiyorum. Önemli bir şirkette yönetici yakalanması.
Utku diyordur bizden bahsediyor şimdi falan diye. Benim normalde neşem bundan çok fazladır da hatta bizim o arkadaş grubu benim grup başkan vekili olduğum gün kurulmuş. O günden beri hep şey yazarlar bana. Ya sen bizimle konuştuğun gibi bunlarla konuşsan millet seni çok sever falan diye ama şimdi de öyle çok neşeli olunacak zaman değil. Bir de yaptığımız iş çok ağır. Gündemler çok ağır berbat. Arada öyle ister istemez kaçıyor. Ondan sonra ama şey olabilir. İnşallah Türkiye düze çıktıktan sonra ülke kurtulduktan sonra huzur geldikten sonra biraz daha o yönlerimizi daha çok gösterme imkanı olur.
Biz mesela milletvekili kampımızı geçen sefer eşsiz yaptık. Neden eşsiz yaptık? Efendim Göl kenarında eşinden el ele görüntüler çıkacak mesela milletvekillerimizin. Bunun bir aslında pozitif yönü var değil mi? Haberciler böyle haberin peşinde koşar. Ama bir ister istemez magazin bir yönü var. E bir yandan düşünüyorsun cezaevindeki arkadaşlarınızın eşleri evinde açmış. Sen tutmuşsun el ele göl kenarında Abant keyfi yaparken onun kocası Silivri'de yatıyor veya onun eşi bilmem nerede yatıyor. Ne bileyim. Oya Tekin'in oğluna ne diyeceğiz o zaman Adana'dan bizi izleyen 14 yaş 13 yaşında çocuğa. hava kurşun gibi ağırdıyorlar ya. Öyle bir dönemdeyiz. Ama şunu söyleyeyim böyle bir yuvarlak masanın etrafında siyasetçilerin siyaset meydanına açık oturumlara katılabileceği, birbirlerine nazire yapacağı, takılacağı, şakalaşacağı, siyasetçilerin taklitlerinin, kuklalarının yapılabileceği en acımasız karikatürlerinin çizilebileceği bir Türkiye'yi vaat ediyoruz biz. Yani bu yönleriyle bir demokrasi vaat ediyoruz. Bugün Tayyip Erdoğan'ın bir taklidini yapmak veya ona bir eleştirel tweet atmak bir bilmem ne yapmak nelere mal oluyor malum biliyorsunuz. Ancak onu çok sempatik gösterirseniz taklidini yapabilirsiniz
İster istemez öyle ama alaycı, kınayan Eskiden düşünün Özal'ın, Demirel'in, İnönü'nün ne acımasız Yıldırım Akbulut hakkında fıkra kitapları nasıl Neler sabrediyorlardı. Biz Türkiye'ye, gençlere özellikle vizesiz Avrupa vaat ediyoruz. Bu en önemli vadimiz bu. Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa. O bunun dışında herkese bir rahat nefes sonra da rahat rahat geçinebilecekleri bir bütçe, maaşlar, emekli maaşları, asgari ücretler. Asgari ücretin ilk bir yıl alınıp hızla uzaklaşılan bir taban ücreti olmasını, ortalama ücretin asgari ücreti çok ilerisinde bir yerde yer almasını söylüyoruz. Ve hiçbir geliri olmayanın da bir temel vatandaşlık geliri alacağı yoksulluğun yönetilmek yerine yok edileceği bir Türkiye vaat ediyoruz.
Ama ben fakirliği ortadan kaldırmak istiyorum. Erdoğan fakirleri sevmiyor. Ben fakirliği sevmiyorum. Ben fakirliği ortadan kaldırmak istiyorum. (Halk TV)