Eski CHP Genel Sekreteri Önder Sav "Delegelerin çağrısıyla yapılan kurultaydan sonra, mahkemenin hâlâ “Delegenin iradesi saptırılmıştır” tartışmasına girmesi hukuken zor görünüyor. Bu nedenle mahkemenin davanın reddine karar vereceğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.

Sav, Cumhuriyet’ten İklim Öngel'in sorularını yanıtladı.

- Mutlak butlan hayatımıza neden girdi, neden mutlak butlan konuşuyoruz?

CHP 31 Mart 2024 Yerel Yönetim Seçimleri’nde kimsenin beklemediği, tahmin etmediği bir başarı sağladı. 14 büyükşehir, 314 ilçe, 60 beldede belediye başkanlığını kazandı ve birinci parti oldu. Cumhur İttifakı, CHP’nin gerisinde kaldı. Bu başarı, dikkatleri CHP’nin üzerine çekti. Bu başarıyı hem siyasal iktidar yanlıları hem de parti içindeki yönetim karşıtları hazmedemedi ve “Partinin yükselişini nasıl engelleyebiliriz” düşünceleri filizlenmeye başladı. İlk şikayet, 38. Kurultay’da oylamada hile yapıldığı gerekçesi ile Bursa’da oldu. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisizlik kararı verdi. Şikayet başvurusu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Ankara Başsavcısı ocak ayı içinde soruşturmayı başlattı. Soruşturma başladıktan sonra, iddianame bile yazılmamışken Asliye Hukuk mahkemelerinde seri halde davalar açılmaya başlandı. Lütfü Savaş ve diğerlerinin davaları şubat ayında, İstanbul Kongresi’yle ilgili dava adli tatil içinde, 14 Ağustos'ta açıldı.

- Davaların gerekçelerini açar mısınız?

Davalar; bir kısım delegelerin yönlendirildiği, bir kısmının parayla kandırıldığı, bir kısmına iş vaadinde bulunduğu gerekçesiyle kurultayın, delegenin iradesini tam yansıtmadığı savıyla açıldı. Şu anda bitmiş bir tek dava var. O da Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış olan dava. 6 dava Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde toplanıp birleştirildi, bu davanın duruşması 24 Ekim’de yapılacak. Aşağı yukarı 13-14 davayla CHP kendi içine dönük tartışmalar yapan bir parti durumuna sokulmak istendi.

- Uzun süredir kayyum atandı mı atanacak mı tartışmaları yapılıyor...

Dilekçelerde yazıldığı gibi mutlak butlan iddiasıyla bu dava kabul edilir de eski yönetim geri mi gelir, başka bir yönetim anlayışı mı olur, bir çağrı kurulu, bir geçici kurul mu oluşur gibi tartışmalar toplumun gündemine getirildi. Herkes görev alacak heyetin kayyum olacağını düşünüyor. Kayyum, hukuken ayrı bir konudur. Belirli işleri görmek veya mal varlığını yönetmek için atanır. Ergin bir kişi; hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle ivedi bir işini görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse kayyum atanır. Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinmezse kayyum atanır. Kimi zaman bir kişi malvarlığını kendisi yönetemiyorsa kayyum atanır.

- Siyasi partiye kayyum atanamaz mı?

Böyle bir davada fevkalade zordur. Yasada, “Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yollardan sağlanamamışsa” kayyum atanabileceği yazılıdır. Siyasi partiler, kendi organlarını başka yollar ile seçebileceği için bu kural siyasi partiler için uygulanamaz. İkinci önemli konu; mutlak butlan tartışmasıdır. Mutlak butlan kararı verilebilmesi için bir işlemin, sözleşmenin kanuna, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olması gerekir. Olayları ayırt etme gücü olmayanların evliliği, reşit olmayan kişinin izin verilmeden yaptığı satış işlemleri ve benzeri durumlarda mutlak butlan söz konusudur. Medeni Kanunun 83. maddesinde “Genel Kurul kararlarının yok veya mutlak butlan nedeni ile hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır” denir. Mutlak butlan var mıdır, yok mudur tartışmasına girmeden önce geride bırakılan kongre süreçlerine bakılmalıdır.

İTİRAZ SÜRESİ AŞILDI

Bizim siyasi parti hukukumuzda seçim yasalarında ve anayasamızda seçimlerin denetim ve gözetimi seçim kurullarına aittir. 38. Kurultay’da alınan kararlar ve yapılan seçimler herhangi bir itiraz olmadan kesinleşmiştir; dava açanlar kurultayda delegenin iradesinin saptırıldığını düşünmüşler ise girişimlerini zamanında yapmalıydılar.

‘HAZMEDEMİYORLAR’

- Hukuken zaman sınırlaması nedir?

Medeni Kanun’un 83. maddesinde bu konuda hüküm vardır. Buna göre genel kurulun yani kurultayın yapıldığı tarihte orada bulunan kişi iptal için bir ay içinde dava açmak zorundadır. Hazır değil idiyse öğrendikten itibaren bir ay içinde dava açması gerekirdi. Yani her halde üç ayda iptal davası açması gerekirdi. Üç aydan sonra dava açılamaz. Bu yapılmamış ve davalar, 83. maddenin sonundaki bir fıkraya dayandırılmak istenmiştir. O fıkra “Genel Kurul kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlar saklıdır” diyor.

Başka bir çıkış yolu bulamadıkları için bu maddeye dayanarak kurultayı iptal ettirmek istiyorlar. CHP’nin duruşunu, yapısını, gelişmesini ve iktidara yürüyüşünü hazmedemiyorlar.

- İddianameden söz eder misiniz, içerisindeki hukuki sıkıntılar neler?

İddianamede Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 12 sanık görülüyor. 16 da tanık var. Bu tanıklardan bir kısmı kurultaya bile gelmemiş ama kurultay hakkında ahkam kesiyor. Savcılık da onların ifadesini tanık sıfatıyla alabiliyor. Hukuki çarpıklık burada, ciddi hukukçuları isyan ettiren olay bu. İsyan ettiren bir başka olay da “Ben Ahmet’i kapıda gördüm, Mehmet’le konuşuyordu, para pazarlığı yapıyorlardı” veya “Ali’yi gördüm, elinde bir para çantasıyla asansöre biniyordu”... Böyle ipe sapa gelmez beyanlar var iddianamede. İddianame Mayıs ayının sonunda hazırlandı ve Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. O zamana kadar “Şaibe vardır, irade saptırılmıştır” gibi iddialar süregeldi. Asliye Ceza Mahkemesi, “Burada rüşvet de var” diyerek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ağır Ceza Mahkemesi kabul etmedi. Neticede dava, Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinde kaldı. Davanın açılış nedeni Siyasi Partiler Kanunu’nun 112. maddesine göre, oylamaya hile karıştırmak.

‘İRADE FESADINA DAİR DELİL YOK’

- Hile karıştırmak iddiası nasıl kanıtlanır?

“Oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na değil de Özgür Özel’e ver diye ben Mehmet’e 200 bin lira verdim, Ahmet’e bin dolar verdim” ya da “Başkaları pazarlık yaparken gördüm” şeklindeki beyanlar, “Oylamaya hile karıştırıldı” iddiasının dayanağı yapılmak isteniyor. Delege, kapalı hücreye giriyor, oyunu gizli veriyor. Ne malum oyunu o doğrultuda kullandığı, var mı bunun kanıtı, yok. “Fotoğraf çekildi” deniyor. Fotoğrafı herkes çektirebilir, bu bir kanıt değil. Yani delegenin iradesinin saptırıldığına, irade fesadına dair hiçbir delil yok.

‘HESAPLAR TUTMUYOR’

Kurultay salonunda birinci tur bittikten sonra ikinci tura geçilmesi geciktirilerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan çekileceğine yönelik gerçeğe aykırı açıklamalar yapıldığı iddiaları da davalarda konu edilmiştir. Birinci turda 1366 delegenin 682’si Özgür Özel’e, 664’ü Kılıçdaroğlu’na oy vermişti. 18 oy da geçersiz sayılmıştı. Topladığımızda yüzde 100’e yakın katılım var. Özgür Özel, 2-3 oy daha alsa birinci turda zaten seçilecek. İkinci turda ise oylar arasında fark doğuyor. Tüm bunlar ilçe seçim kurulunun gözetim ve denetiminde yapılmıştır. Ekrem İmamoğlu’nun görevi, seçim kuruluna listeleri devrettiği zaman bitiyor. Seçim başladıktan sonra tüm yetkiler ilçe seçim kurulunundur. “Sandık başında hile yapıldı” diyorlar. Kemal Bey’e yazılan oylar çizilmiş... Sandık başında resmi memur var. İlk turdaki geçersiz 18 oy da Kemal Kılıçdaroğlu’na verilecek olsa bile hesap yine tutmuyor, Kılıçdaroğlu birinci turda seçilemiyor.

- Mutlak butlan ortaya atılınca CHP nisan ve eylülde iki kurultay yaptı, bunların 24 Ekim’deki davaya etkisi nedir?

Hem Siyasi Partiler Kanunu’nda hem bizim tüzüğümüzde genel kurul yani kurultayın nasıl olağanüstü toplanacağı yazılır. Olağanüstü kurultayı genel başkan, Parti Meclisi ve toplam delegenin yarıdan fazlası çağırabilir. Kurultayın nisan ayında genel başkanın çağrısıyla toplanmasında “4-5 Kasım 2023 Kurultayı’nda genel başkan hile ile seçildi, kurultayı toplayamaz” tezi ileri sürüldü. Seçilmiş saymadıkları genel başkan, yerel yönetim seçimlerini yapmış, adayları belirlemiş. Bir sürü işlemi genel başkan olarak yapıyor da kurultayı çağıramıyor. Kurultay tartışmalarına son verecek sağlıklı yöntem olarak, ben kurultayın delegelerin noter tasdikli imzalı beyanları ile toplanması yolunu önerdim. Haklarında ihtiyati tedbirli kararı verilmiş olan İstanbul delegeleri ile iddianamede tanık ve sanık diye adı geçenler dahil hiçbirisinden imza alınmadı ve bunlar kurultayın üzerine gölge düşmemesi için kurultayda oy kullanmadı.

‘EN ÜST ORGAN KURULTAY’

Partinin sahibi kurultay delegeleridir. Kurultay; genel başkanın da, Parti Meclisi’nin de, yüksek disiplin kurulunun da üzerinde bir organdır. İşte o kurultay delegeleri, “Madem tartışma var, ben imzamla kurultay çağırıyorum” dedi ve çağırdı. O da 21 Eylül’de yapıldı. Yine genel başkan olarak Özgür Özel seçildi. Bu aşamadan sonra mahkemenin hâlâ “Mutlak butlan var. Delegenin iradesi saptırılmıştır” tartışmasına girmesi hukuken zor görünüyor. Bu nedenle ben, 24 Ekim’deki davada mutlak butlan koşulları olmaması, yeter miktarda delegenin imza ve iradesi ile yasaya ve tüzüğe uygun olarak kurultayın toplanmış ve ilçe seçim kurulu gözetim ve denetiminde organ seçimleri yapılmış olduğu gerekçesi ile mahkemenin konusu kalmayan davanın reddine karar vereceğine inanıyorum.

- Aksi ihtimal yok mu?

Siyaset hukukun üstüne çıkmaz ise hiçbir sıkıntı olmaz.

‘ÇÖZÜM YOLU BULUNUR’

- Bütün hukuksal açıklamalarınıza rağmen mahkeme böyle bir karar verir de eski yönetim gelir mi?

Bilemem ama mahkemenin böyle bir karar vermeyeceğini düşünüyorum. Ama beklenmeyen bir karar verilirse parti onun da çözüm yolunu bulur.

- Nasıl bir çözüm yolu bulunur?

İstenmeyen bir yapı çıktı diyelim; İstanbul’dakine benzer bir geçici kurul atanabilir. Geçici kurulun görevi; tüzüğün 48. maddesine göre en az 15 gün önce ilgililere duyurmak koşulu ile en az 45 gün içinde partiyi kurultaya götürmektir. Parti boşluk kabul etmez. Olağanüstü kurultayda yine kasım, nisan ve eylül tarihinde oy kullanan delegeler oy kullanacaktır.

- Kongrelerin baştan yapılması yönünde bir karar alınabilir mi?

Geçici Kurul “Yeni delege seçtireceğim” derse olmaz. Bunu yapmak için yasal süresi yetmez. Ayrıca bu hafta kurultay delegelerinin yüzde 90’ı belli olacak, kurultay delegeleri seçim kurullarından geçmiş yani kesinleşmiş olacak. Bu nedenle önceden seçilmiş olan delegeler, hukuken yok sayılamaz. “Ben kongreleri tekrar başlatıyorum” diyemez. Çünkü öyle bir yetkisi yok, adı üzerinde geçici kuruldur; görevi mevcut delegeler ile kurultayı toplamaktır.

‘GEÇİCİ KURUL ESAS SAHİBİNE TESLİM ETMELİ’

Siyasi Partiler Kanunu’nda da tüzüğümüzde de kurultay yok sayıldığında nasıl bir yol izleneceği yazılmıyor. Ama kongrelerle ilgili bir hüküm var. “Görevini iyi yapmayan bir kurulu; üst kurul, merkez yönetim kurulu görevden alır” diyor. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği kararda da “görevden uzaklaştırılmasına” ifadesi var. Bu durumda da o geçici kurulun partiyi esas sahibine teslim etmesi gerek.

Bahçeli’nin ‘KKTC seçimi iptal edilsin’ çıkışından sonra Erdoğan'dan ilk açıklama
Bahçeli’nin ‘KKTC seçimi iptal edilsin’ çıkışından sonra Erdoğan'dan ilk açıklama
İçeriği Görüntüle

- “Esas sahip” kim oluyor burada?

“Esas sahibi” dediğim yine olacak bir kurultayda seçilecek olan genel başkan, Parti Meclisi ve Yüksek Disiplin kuruludur. Bu konuda yargıda bir kafa karışıklığı var. Bunu İstanbul Mahkemesi’nin kararından anlıyorum. İstanbul Mahkemesi, beş kişilik bir geçici kurul atadı. İl yönetimini, il disiplinini yok saydı. Yerine o geçici kurulu görevlendirdi. Burada da bir ciddi hukuki hata var.

- Nedir “ciddi hata”?

Yargı erki ile yürütme erki bir kişide toplanamaz.

Diyelim ki Gürsel Tekin’in de içinde olduğu geçici kurul, üye Ahmet’i ihraç etmek istiyor. Hem kendisi sevk edecek, hem kendisi karar verecek. Temel yanlışlık orada. Olağanüstü İl Kongresi devreye girmeseydi bu geçici kurul, kongre yapmak durumundaydı. Ama delegeler, o olanağı tanımadı. O delegeler geçmişte 34 farkla Özgür Çelik’i seçmişti. Bu defa tamamına yakın oyla Özgür Çelik ve yönetimini seçti.

‘GENEL MERKEZ ANKARA’DA İSTANBUL’UN YETKİSİ YOK’

Kurultayın iptaliyle ilgili davayla İstanbul 45.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tedbir kararını karşılaştırıyorum. Çünkü açılan davalarda ihtiyati tedbir talepleri iki gerekçeyle reddedildi. Siyasi Partiler Kanunu’na ve CHP Tüzüğü’ne göre partinin aleyhinde açılacak davalar, partinin Genel Merkezi’nin olduğu yerde açılır. Partinin ikametgâhı Ankara’dadır. Yani İstanbul’da yetkisiz bir mahkemede dava açıldı, yetkisiz mahkemede tedbir kararı verildi. Bunun istinaftan bozularak döneceğine eminim.

‘MAHKEME TUTANAKLARI İSTEDİ’

Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi son ara kararında, ilçe seçim kurulundan 21 Eylül’deki kurultayın tutanaklarını ve İstanbul İl Kongresi’nin yapılmasıyla ilgili olarak ilçe seçim kurulundan seçime katılan katılmayan, oy kullanan kullanmayan delegelerin listesi ile birleştirme tutanaklarının celbini istedi. Daha önceki kararında da ceza soruşturmasının içeriğini istemişti. Bu defa Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nin dosyasının celbine karar verdi

- Mahkemenin bunları istemesinin anlamı nedir?

21 Eylül’de yapılan kurultayda bir usulsüzlük oldu mu, şaibe var mı, oylar nasıl kullanılmış, İstanbul delegeleri katılmış mı, üzerinde tartışma yapılan delege var mı diye bakacak herhalde. Mahkeme kararını onları görerek oluşturacak diye düşünülebilir. 1950 yılında üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Statüsü’nün üçüncü maddesine göre; her üyenin hukukun üstünlüğü kuralına uyma zorunluluğu var. Hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, mahkemenin hukuk kuralları çerçevesinde yapılan kurultayı dikkate alması gerekir. Bir yargıcın bütün bu belgelere rağmen hukukun üstünlüğüne aykırı karar vereceğini beklemiyorum, ben yargıçları etkilemek istemem. Türkiye’de her türlü baskıya karşın dürüst pek çok yargıç ve savcının olduğuna inanıyorum.

‘PARTİ DEĞİL HİLE YAPAN CEZA ALIR’

Diyelim ki oylamaya hile karıştırıldığı için bir kişiye ceza verildi; Bu durumda oylamaya hile karıştıran kimse o cezalandırılır. “Ahmet Mehmet’e para verdi”... Bu ahlaki bir sorundur. Ceza hukukunun yaptırımı ona yönelik olur. Hile nedeniyle bir partinin kurultayı iptal edilemez.

- Kemal Bey’in bu dönemde sessiz kalması çok eleştirildi. Sessizliğini neye bağlıyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Şubat 2025 tarihinde Manisa il Kongresi’nde “Bay Kemal’i şaibeli bir kurultay ile tehcir ettiler” dedi. Sonra 7 Şubat’ta KRT’de Kemal Kılıçdaroğlu bir programa katıldı. Kurultay ile ilgili parti yönetiminin açık ve net bir açıklama yapması gerektiğini söyledi, “Yapmıyorsanız sükut ikrardan gelir. O zaman başka bir şey var demektir burada. Bir şey varsa partinin kirlilikten arınması gerekir” demiş ve şaibe şüphesi üzerine de “Benim elimde bir şey yok” sözlerini kullanmış, “Şaibe yoktur” diyememişti. Daha sonraları “Ben kabul etmezsem bile kayyum atanacak. Kayyuma mı bırakayım partiyi? Karardan sonra Özgür Özel ile oturur konuşuruz” demişti. Partililer ve kamuoyu, Kılıçdaroğlu’nun mahkeme kararından umutlu olduğu, şu ya da bu şekilde bir karar verileceği, kendisinin partinin başına tekrar geleceği gibi bir umut içinde yorumunu yapmışlardı. “Ne yapıyorsunuz, beni bu şekilde nitelendiremezsiniz. Ben kurultayda şaibe vardır demem” diye konuşsaydı bu tartışmalar biterdi.

‘TARTIŞMAYI BİTİRMEK HER CHP’LİNİN GÖNÜL BORCU’

- Tüm bu hukuki süreç biter miydi?

Biterdi. İddianamede Kemal Bey için “mağdur” yazıyor. İddianamede Kemal Bey’in ifadesi yok. Ama bu süreçte açılan davalardan, bu ifadeleri veren bir siyasetçinin beklentisinin olduğunu görüyorum. İç dünyasında öyle düşünmemiş olsa bile toplum artık bunu böyle algıladı. Aradan 8 ay geçmiş ama bu tartışma devam ediyor. Bu tartışmayı bitirmek her CHP’linin gönül borcudur. 69 yıllık bir siyasi olarak ben, kendimi hâlâ partiye olan borcumu ödemiş saymıyorum. Kemal Bey dahil bütün CHP’liler kendini CHP’ye borçlu hissetmek zorundadır.

- En çok konuşulan konulardan biri de davacıların CHP’li olması...

Davayı açan arkadaşlar partiye benden daha çok borçlu. Onların neden bu davaları açtığını tam kestiremiyorum. Ama parti içi tartışmanın sürmesini istedikleri anlaşılıyor. Kendi açılarından haklı oldukları yerler vardır ama parti çıkarı açısından haklı değiller. “Biz susalım da parti böyle hileli hurdalı yollarla mı gitsin” lafı kuru bir laftır. Partiyi düzeltmek, partiye hizmetle olur. Particilik onu gerektirir. Tabanımızdaki insanların neyi özlediklerini, neyi beklediklerini bu arkadaşlarımız tam kestiremiyorlar. Sade partililer ve CHP’ye oy veren seçmen, partinin davalarla karıştırılmasını, ibretle seyrediyorlar.

‘TABANIN BEKLENTİSİ CHP'NİN İKTİDARA GELMESİ’

CHP’nin, dönem dönem küllerinden nasıl doğduğunu kavrayamayan insanlar var hâlâ. CHP iki kez kapatıldı, genel başkanları büyük sıkıntılar çekti. CHP İçişleri Bakanlığı’na dilekçe verilerek kurulmuş bir partiyi değil, 19 Mayıs 1919 Aydınlanma Yürüyüşü ile başlayıp, Kurtuluş Savaşı’yla yoğrulan 102 yaşını doldurmuş bir partiyi konuşuyoruz. Biz o partinin, Mustafa Kemal’in evlatlarıyız. O’na borçluyuz. Türkiye’yi O’nun bıraktığı yerden alıp daha ileriye, çağdaşlığa taşımakla yükümlüyüz. CHP tabanı her şeyi görüyor, biliyor. Birilerine gönül koyuyorsa nedensiz değil. Birilerini övüyorsa da nedensiz değil. Tabandaki sade insanın beklentisi CHP’nin iktidara gelmesidir.

‘EZİLENLER, 31 MART’TA SARI KART GÖSTERDİ’

- Erken seçim öngörüyor musunuz?

Anayasamızın 2. maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sayılırken devletin tarifinde “Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” diyor. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne uyan hukuk kuralları ile yönetilen devlettir. Sosyal devlet, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyan devlettir. Bugünkü siyasal iktidar, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyamıyor. Anayasada yazılı sosyal ve ekonomik hakları yerine getiremiyor, yoksulları dar gelirlileri kollamıyor, korumuyor. Emekli maaşı da asgari ücret de yürüyen hayatın gerisinde kaldı. O nedenle 31 Mart 2024’te güçsüzler, enflasyon ve pahalılık altında ezilenler, bu siyasal iktidara sarı kart gösterdi. Şimdi CHP meydanlarda erken seçim talep ediyor. Siyasal iktidar, erken seçimin çıkarına olmadığını görüyor. Seçim için kendine elverişli iklimi bulamıyor. Ama seçim zamanında dahi yapılsa bu kötü gidişi, bu anlayışla, bu siyasal iktidarın durdurabilmesi mümkün değil. 16 bin TL ile geçinmeye çalışan emeklileri, 22 bin TL alan asgari ücretlileri 28 bin TL’ye varan açlık sınırına bile getiremeyen siyasal iktidarın işi hiç de kolay görünmüyor.

- Muhalefet tek adayla mı yoksa çoklu adayla mı seçime girmeli, nasıl bir strateji izlenmeli?

Bu zamana bağlı bir konu. Geçmişte denenmiş altılı masa modellerinin ne kadar temelsiz olduğu şimdi daha iyi görülüyor. Çeşitli partilerde bulunan, çeşitli partilere oy veren seçmenlerin cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adaylı bir seçim olduğu için tercihlerini yapmaları gerekecek. Ekrem Bey’in şahsında bir milyonu aşkın fark oldu. İlk cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzeri, fazlasıyla yaşanacaktır.

- Girebilecek mi seçime Ekrem Bey?

Şimdilik girmesini engelleyen hukuki bir durum yok. Ahmak davasında ceza verildi, o ceza istinafta onandı ama Yargıtay aşaması var. Yargıtay’ın bu şekliyle onaması, hukukun üstünlüğü ilkesi açısından olanaksız görünüyor. Tabii diploma davası var ama o da aşılacaktır. Siyaset bütün engelleri aşarak hedefe ulaşma sanatıdır.

- Atatürk dışında tüm genel başkanları gördünüz, Özgür Özel’in performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genç, yetenekli ve çalışkan. Yorgunluk nedir bilmiyor. Bir yandan hapishanedeki belediye başkanlarının, belediye bürokrasisinden içeriye alınmış olanların hukukunu koruyor. Diğer yandan cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye’de önemli bir mihenk taşı olacağını düşündüğü için cumhurbaşkanlığı seçimlerine hedef çiziyor. Siyasette umutsuzluğa yer yoktur. Özgür Özel’in yaptığı umutsuzluğa karşı mücadeledir. Umutsuz insanlara verdiği cesarettir. Ben Özgür Bey’in yerinde olsam belki Brüksel’de miting yapmaya cesaret edemezdim. Cesaret etti ve yaptı ve başardı.

‘BARIŞ GÜVERCİNİNİ ÖCALAN’IN İPİNE SARILARAK ARIYOR’

- MHP lideri Devlet Bahçeli terörsüz Türkiye’den sonra kamuoyunda “Alevi açılımı” adı konan süreci başlattı. Bu açılımları nasıl okuyorsunuz?

Sayın Bahçeli 2007’de bir mitingde Abdullah Öcalan’ın idam edilmemesini eleştirerek asılması için ip attı. O zaman ip atan Bahçeli, bugün “kurucu önder” diyor. Öcalan asılmış olsaydı kurucu önder kalacak mıydı? Bahçeli bugün barış güvercinini Öcalan’ın ipine sarılarak arıyor. Şimdi de “Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmeli” dedi. CHP’nin bu konuyla ilgili yıllar boyu verdiği onlarca kanun teklifi var. Hiçbirine katılmadılar. Alevi camiası bunun ne anlama geldiğini iyi görüyor. Alevi seçmenin büyük çoğunluğu CHP’nin politikasını benimsiyor. Onların bu tür elma şekerine kanacaklarını sanmam. Ama Bahçeli de kendi partisini ayakta tutmak için Cumhur İttifakı’nın devamını sağlamaya çalışıyor.

D1-6

Önder Sav Kimdir?

1937’de Manyas’ta doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Barosu Başkanlığı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı yaptı. 1973 seçimleri sonrası milletvekili oldu. Bülent Ecevit’in başbakan olduğu hükümette Çalışma Bakanlığı görevini üstlendi. 2000-2010 yılları arasında CHP'nin genel sekreterlik görevini yürüttü. Deniz Baykal dönemi süresince CHP’nin ikinci adamı olarak bilinen Sav, CHP tarihinde en uzun süre genel sekreterlik görevini yapan kişi oldu.