Kılıçdaroğlu'nun sorunu...

Bugün gelinen noktada yurttaşlar sosyal medyada Kılıçdaroğlu'na hitaben "seni istemiyoruz" kampanyası başlattılar. Kılıçdaroğlu'nun sorunu, artık istenmediğini anlayamamasında... İstenmediği yere mahkeme kararıyla girmek gibi bir ayıbı işlemekten kendisini alıkoyabilecek bir otokontrol mekanizmasını dahi yitirmiş olmasında.

“İdeolojilerin sonu” tezi 1950’li yıllarda ortaya atıldı ve ileri sürüldüğü ilk günden günümüze kadar "tartışmalı bir tez" olarak varlığını sürdürdü.

"İdeolojinin Sonu" kitabının yazarı Daniel Bell, 19. yüzyıl ideolojilerinin evrensel ve hümanist karakterde olduğunu ve entelektüeller tarafından tasarlandığını, yeni kitle ideolojilerinin ise dar görüşlü ve araçsal olup siyasi liderler tara­fından yaratıldığını ileri sürüyordu.

Bell, tezi üzerine 1988 yılında yayımladığı değerlendirmesinde, "bir rüyadan ya uyanılır ya da o rü­ya kabusa dönüşür" diyordu. İnsanlık, "kendini kandırma şekli olarak ideoloji" rüyasından uyanmış ama ruhsuz dünyaya yeni bir ruh uyandırmayı ise başaramamıştı...

​* * *

​Günümüz siyaseti, kuramsal tartışmalar ya da ideolojik referanslardan ziyade kült karakterler, karizmatik liderlikler etrafında yürütülen imaj çalışmaları ile şekilleniyor.

İletişim stratejileri, bir fikrin veya ortak ülkünün büyütülmesine değil, bir şahsiyetin efsaneleştirilmesine hizmet ediyor.

"Sürekli kriz" halini normalleştiren kapitalizm, siyasal arenayı da bir tür "survivor show" haline getiriyor. Uluslar olarak hayatta kalmamız "atarlı giderli" alfa liderlere yazgılanmış durumda...

Rusya Devlet Başkanı Putin'in ayıya biniyor (elbette photoshop marifetiyle ama kimin umrunda), Kuzey Kore Lideri nükleer füze koleksiyonunu amcalara gösteriyor, Trump deseniz 80 yaşında yürüyen alfa... Sanki modern toplumlar değil de taş devri klanlarıyız.

Entelektüel zevat, "kendini kandırma şekli olarak ideoloji" rüyasından uyanıp, "kurtarıcılardan kurtulmak" gibi seçkin "sol liberal" heveslerle eğlenirken uyandığımız gerçek kabusa bakın...

NEDİR BU ALFA?

"Alfa" teorisi, Daniel Bell'in "ideolojinin sonu" tezini ortaya attığı 1950’lerde, kurt sürüleri üzerinde yapılan gözlemlerden türetildi. Fakat bu gözlemler, "esaret altındaki kurtlar" üzerinde yapılmıştı.

Kurt biyoloğu David Mech, esaret altındaki kurt sürüleri üzerinde yapılan gözlemlere dayanan bu "alfa" teorisini reddetti. Gerçekte kurt sürüsündeki “lider”, en baskın olan birey değil, ebeveyn konumundaki bir çiftten ibaretti...

Galat-ı meşhur da olsa "güçlü olan kazanır, en baskın olan sürüyü yönetir" gibi erk odaklı bu biyolojik okuma, siyasal liderlik modellerine de sirayet etti.

Oysa liderlik, fiziksel güçten çok deneyim, rehberlik ve güvene dayanıyordu. Hayatta kalmanın sırrı en sert olmakta değil en çok ittifakı kurabilmekte ve toplumsal rızayı üretebilmekteydi.

Esaret altında olduğunu düşünen topluluklarda "güçlü lider arayışı" elbette "alfa" teorisine yol açan gözleme yakın bir sonuç verecekti. Fakat modern insan toplulukları karizmayı salt bir fiziksel güçle değil; bilgi birikim, etik değerler ve duygusal zekâ gibi pek çok farklı niteliklerle de ölçüyordu...

Hayvan toplulukları söz konusu olduğunda liderlik, türlere göre de değişkenlik gösteriyordu.

Fillerde lider, bilgeliği ve hafızası nedeniyle yaşlı bir dişi birey olurken atlarda ise en önde koşan lider en saldırgan olan değil, sürüyü suya ve güvenliğe ulaştırabilen sakin bireylerdi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU'NUN SORUNU...

İlkel insan toplulukları, kendilerini dış tehditlerden koruyacak ya da zorluklardan çıkaracak figürlere yöneliyordu. Bu lider figürü genellikle askeri gücüyle, cesaretiyle ve “ilkel baba” arketipiyle parlatılırdı.

Gustave Le Bon, itaat etmeye susamış basit kalabalıkların mutlak narsist liderlerin eline düşme mekaniğini "Kitlelerin Psikolojisi" kitabında anlatıyor...

Modern siyasette bu ilkel arayış, güç gösterileri, hamaset ve tehditkâr pozlarla tavlanmaya çalışılıyor.

Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı süresince rakibi Recep Tayyip Erdoğan karşısında hep bir "karizma" handikapıyla anıldı.

Bazen bu farkı kapatmak için kendisini, doğasında olmayan agresif çıkışlara zorladı.

Kılıçdaroğlu'nun “Buradayım be, buradayım!” çıkışı, kurgusal bir zorlantı olarak hafızalara kazındı. Bu zorlantı, Erdoğan’ın yıllar boyunca ustalıkla kullandığı "siyasi maskülenlik" yanında fazlaca zorlama ve karikatür duruyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun imaj çalışmaları genel başkanlığı dönemince kapanın elinde kaldı...

Öyle ki 140journos isimli sol liberal topluluğun "cehape zihniyeti" başlığıyla hazırladığı videoda bir dinozor önüne oturtulup konuşturulmasının sembolik anlamlarını dahi anlamaktan uzaktı.

Kimi dönem "sakin güç", "içimizden biri" veya "bilge" arketipiyle kimi zaman Joe Biden'ın seçim kampanyalarından "meal" yoluyla Türkçeye kazandırılan bir taklitçilikle kimi zaman da “Buradayım be, buradayım!” çıkışında olduğu gibi masaya vururken elinin ağrıdığını ta evinizden hissettiğiniz bir zorlantıyla...

"SENİ İSTEMİYORUZ"

Bugün gelinen noktada yurttaşlar sosyal medyada Kılıçdaroğlu'na hitaben "seni istemiyoruz" kampanyası başlattılar.

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu'nun asıl sorunu "alfa" olamaması değil... Zira bugün tam da bu sağlıksız alfalıkların tamamı toplumsal bir sorun...

"Sağlıksız alfalık" yalnızca kontrolsüz bir maskülenlikten ibaret değil, "mutlak butlan" yoluyla 100 yıllık partinin başına geçip yeniden "lider" olabileceğini aklının ucundan geçirmek dahi bir tür sağlıksız alfalık ve keyfilik...

Kılıçdaroğlu'nun sorunu, imajının çok fazla eklektik, çelişik olmasında... Kendisine duyulan son güven kırıntılarını dahi ortadan kaldırmakta bir beis görmeyişinde...

Kılıçdaroğlu'nun sorunu, artık istenmediğini anlayamamasında... İstenmediği yere mahkeme kararıyla girmek gibi bir ayıbı işlemekten kendisini alıkoyabilecek bir otokontrol mekanizmasını dahi yitirmiş olmasında.

Sinan Acıoğlu
babaocagi.com