CHP Genel Başkanı Özgür Özel t24'ten Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtladı. Parti içi tartışmalara ilişkin Özel, "Cumhuriyet Halk Partisi’nde de bir ayrışma yok. Varsa yüzde 99’a yüzde 1’lik bir ayrışma var. Partinin yüzde 99’u bir arada durmayı başardı bu süreçte." dedi.

İşte Özel'e sorulan sorular ve verdiği yanıtlar...

-Sayın Genel Başkan, partinizin İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu için yolsuzluk, suç örgütü liderliği, terör ithamlarından sonra son olarak casuslukla ilgili iddialarla yeni bir tutuklama kararı geldi. CHP’ye kurumsal kimliğine ve İmamoğlu’na karşı yükselen bir çıta görüyor musunuz? Yeni bir faza mı geçildi sizce? Casusluk suçlamasını nasıl gördünüz?

Casusluk suçlamasını aslında şöyle gördüm. Terörle ilişkilendirmeye çalıştık, üstüne kayyum dedik, Kent Uzlaşısı üzerinden bir şey yapmayı denedik, olmadı. Siz kazandınız. Yolsuzluk, hırsızlık dedik, rüşvet dedik, millet inanmadı, siz kazandınız. Gelin bakalım, şimdi casuslukta kapışalım. Yani yeni bir perde açıyorlar. Tabii iddialar git gide daha kabul edilemez bir noktaya geliyor. Bakın biz Ekrem Bey'le yıllardır birlikte siyaset yapıyoruz. Ekrem İmamoğlu'nun milliyetçi hassasiyetleri hepimizden yüksek. Ekrem İmamoğlu'nun Türkiye'nin hakkını, menfaatini koruma noktasındaki hassasiyetleri hepimizden yüksek. Yani hiçbirimize yapışmaz ama Ekrem İmamoğlu’na bu casusluk suçlaması hiçbir şekilde yapışmaz. Olacak bir şey değil yani. Tabii bir yandan şunu da görmek lazım. Öyle bir noktaya geliyor ki AK Parti, aslında kendi suçunu bizim kucağımıza atıp kaçmaya çalışıyor. Şu anda dünyada, dark web’de, internet üzerinden satılan bilgiler, veriler benim dahil sizin dahil Erdoğan'ın dahil, parasını verdiğinde TC numarandan tut, kan grubuna, kullandığın ilaçlarından tut, sosyal güvenlik primine kadar her şey satılabilir halde. Bu verilerin tamamı, başta Hakan Fidan zamanında MİT ve sekiz bakanlıkta olanlar davalık. 23’üncü, 28’inci ve 33’üncü Ağır Ceza Mahkemeleri’ndeki dosyalar. Hele hele 28, en büyüğü MİT, sekiz bakanlık ya da bakanlığa bağlı kuruluş… Gitmeyen şey kalmamış. Ankara 28’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde davası süren; bir hacker çetesi tarafından, MİT, MSB, Sağlık Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerinin çalınması ve para karşılığında satılması olayı. Ankara 23'üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde davası süren, e-imza çetesi tarafından; BTK, MEB, YÖK ve üniversite verilerinin çalınarak para karşılığında satılması. Bu verilerle sahte diploma, ehliyet gibi belgeler üretilmesi. Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde davası süren, “illegalplatform.com/org” isimli sitede vatandaşların, üst düzey bürokratların verilerinin satılması. Ankara 27. İdare Mahkemesi’nde dava süren; ÖSYM sistemine sızılması, YKS tercih sonuçlarının değiştirilmesi. ÖSYM sistemine girilerek KPSS ve YSK adaylarının bilgileri edinilerek tercihleri değiştirildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame hazırladı. SGK ve bir sigorta şirketi verilerinin çalınması. “Avatar-Adalet" uygulaması üzerinden satılması.

Bu olaylar ortada duruyor. Şimdi efendim siz veri sızdırdınız, casussunuz. Bir kere bizim dönemimizde sızan bir veri yok. Hani bir veri sızdırmaya kalksak, Murat Bey samimiyetle söylüyorum, kime sızdıracaksak, der ki kardeşim bu zaten bizde var der. Bir veriyi kaç kere alacak adamlar Türkiye'den?

-Bu yolla İBB’ye kayyım atanma olasılığının gündeme gelebileceği konuşuldu.

Sevk maddesinde de tutuklama maddesinde de terör suçu olmadığı için burada bir kayyum olasılığı falan yok. Zaten kayyum olasılığını hem 19 Mart darbesinden sonra Saraçhane’deki halkın büyük direnişi ortadan kaldırdı hem de genel olarak kamuoyundaki bu konudaki tepkiler ortadan kaldırdı. O yüzden şu anda verilen mücadele, hukuki bir mücadele var mı? Evet. Siyasi bir mücadele var mı? Evet. Ama esas olarak bir psikolojik mücadele veriliyor Türkiye'de. Yani Türkiye'de insanlar bakıyorlar ve diyorlar ki bu kadar haksızlığa bu kadar hukuksuzluğa rağmen bunlar ayakta durabiliyorlar mı? Bu şartlarda ayakta duruyorlarsa Türkiye'yi de ayakta tutabilirler diyorlar. O yüzden dün mesela Eskişehir'deki büyük kalabalık ya da Çağlayan Adliyesi’nin önü. Metroyu kapamış, otobüsleri yasaklamış. Dört bariyer, ben zor girdim. Küçüğü de var genci de var gelmişler. 60 yaşında insanların birbirini bariyerlerden atlattığını gördük. İktidar son hamlesiyle siyasi mücadeleden siyasi savaşa çevirdi işi. Artık psikolojik harbe çevirdiler bu işi. O açıdan da bizim bir dakika durmaya, bir nefes almaya bile hakkımız yok yani.

-İddialara konu olan ismin etkin pişmanlıktan yararlandığı İngilizler adına casusluk yaptığı, fihristindeki isimler konuşuldu.

Şimdi sizinle röportajı yapıyoruz. Aynı anda İngiltere Başbakanı Starmer’la Erdoğan görüşecek. Şimdi normalde dün ne iddia edildi ve bu iddiayı savcılık kıymetlendirip aldı kullandı. Diyor ki şu kişi bana yaptığı itirafla, İngiliz ajanı olduğunu, İngiliz istihbaratıyla çalıştığını kabul etti. Yahu iki ülke arasında olabilecek en büyük diplomatik kriz, en büyük güven bunalımı ajanlık faaliyetleri üzerine olur, casusluk faaliyetleri. Dün İstanbul'un Cumhuriyet Başsavcısı kayda geçirdi, bir İngiliz ajanı, Türkiye'den bir Türk casusluk faaliyeti içinde diye. Bugün İngiliz başbakanı geliyor. Normalde bu tip durumlar yıllarca sarılmayacak yaralar açar iki ülke ilişkilerinde. Ya bugünkü yalan, dün doğru. Ya dünkü yalan, bugünkü doğru.

-İngiliz Başbakanı, Türkiye’nin 20 Eurofighter alımı için geldi. Sizin daha önceki sözlerinizden hatırladığım Türkiye’nin Eurofighter almasını destekliyorsunuz.

Ben Türkiye'nin alımını destekliyorum. Katar'dan Eurofighter almasını, daha doğrusu bir şekilde Eurofighter edinmesini destekliyorum. Almanlar bunu veto etmişlerdi. Katar'a da satarken şart koşuyor, benim onay vermediğim bir ülkeye satamazsın bunu diye. Bu vetoyu kaldıran biziz, Almanlara söyleyen. Alman Savunma Bakanı’yla görüşen, Şansölye yardımcısıyla görüşen biziz. Biz bunu söylediğimizde ilk önce mırın kırın ettiler. Sonra Alman hükümet sözcüsü dedi, Özgür Özel bunu destekledi diye. Şimdi İngiltere'den Türkiye Eurofighter alsın, eyvallah iyi çok hoş. Hatta sembolik uçuş gerçekleşecek Mürted Üs’sünden, öyle gözüküyor, Eurofighter'larla. Ama bir yandan da bir İngiliz ajanı üzerinden bizi casuslukla suçluyorlar. Böyle şey olmaz. Böyle bir şey varsa ya İngiltere'yle diplomatik ilişkilerini gözden geçireceksin, bugünkü hava doğru değil ya da böyle bir şey yoksa bize böyle bir tane itirafçı üzerinden, olur olmaz şey üzerinden, iç politikada kullanmak üzere bu kadar ağır ithamlarda bulunmayacaksın. Bunu sadece şiddetle reddetmiyoruz; şiddetle reddetmek yetmez. Bunu kendilerine iade ediyoruz. Eğer bir ajanlık faaliyeti varsa veri sızdırmasıyla, bu bakanların ki başında Hakan Fidan gelir, ülkenin başındaki de Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak bu işten mesuldür.

-19 Mart’tan bu yana CHP 65 yerde, her hafta en az iki kere, bazen üç kere mitingler düzenledi. Biraz evvel söylediğiniz ‘iktidarın siyasi mücadeleden siyasi savaşa psikolojik harbe çevirdiği’ bu sistemle sizin farklı bir mücadele stratejiniz olacak mı?

Biz bir yandan direnmeye devam ederken, bir yandan Türkiye'yi yönetmeye hazır olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Öyle bir süreç başlattık. Şimdi programımız hazır. Dört sütun üzerine oturan müthiş bir program hazırladık. Ve dikkat etmişsinizdir, normalde CHP kurultayları, seçimli kurultayları iki gün olması lazımken biz 28 ile 30 Kasım arasını belirledik. 28’inde parti programını değiştireceğiz. Biz bir değişim sürecini, bir programı ve Türkiye'yi nasıl yöneteceğimizi anlatmak; hatta kapı kapı, köy köy gezip artık sorunları değil, çözümleri konuşmak istiyoruz. Ve iktidara doğru yürümek istiyoruz. Ben bunu çok önemsiyorum. Ama bir yandan da bunu yaparken mücadeleyi de gevşetemeyiz. Onlar da seviye yükseltiyorlar. Hani level atlattılar bunlar, bir üst seviyeye taşıdılar, saldırganlığı, iftirayı, zulmü. Biz de mücadeleyi bir üst seviyeye taşımak durumundayız. Bir yandan da muhalefeti toplumsallaştırmayı başardığımız gibi, diğer siyasi partilerle dayanışmayı da sürdürmek için birtakım işte görüşmeler, tasarımlar geliştiriyoruz.

-Siz hemen her mitingde ‘muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, sosyal demokratlar’ diye bir mücadele zemini sayıyorsunuz. Özellikle 1 Ekim Meclis açılışı sırasında yaşananlarla CHP ile muhalefetteki diğer partiler arasında bir gerginlik oldu. Sonra siz diğer parti genel başkanlarını teker teker aradınız. Son dönemde 2023 öncesi aynı masada olduğunuz iki parti liderinin söyleşileri tartışılıyor. Bir tanesi DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Akit TV'ye verdiği söyleşi. Orada diyor ki, “Tayyip Bey'e ne kırgınlığım var ne kızgınlığım var. Memleket sevgisinden, Allah inancından şüphem yok. Anlaşamadığımız nokta, ülkenin yönetim şekli. CHP'yle bile oturduk, çalıştık biz.” Bu söyleşiyi ve ‘CHP'yle bile’ kısmını siz nasıl okudunuz?

Türkiye'de; Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem muhafazakâr seçmende hem de merkez sağ seçmende, geçmişten gelen süreçler ve son dönemki kutuplaşma ikliminde, CHP'ye oy vermenin güçlükleri bir yana, onlar büyük oranda aşıldı ama, CHP'yle birlikte olmanın güçlüklerini sağ siyasetçiler bolca tarif ediyorlar. Bu da öyle bir tarif. Geçmişte de bazı liderler kendi ailelerinin dahi CHP'ye oy vermekte zorlandığını söylüyorlardı. Yalnız o konu hem anketlere baktığımızda hem 31 Mart seçim sonuçlarına baktığımızda, insanların artık Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verme noktasında o eski travmaları, kendilerince tarif edilen travmaları atlattıklarını gösteriyor. Biz de o yüzden bu çağrılarda bulunuyoruz. Sayın Babacan da hani o dönemde, yani CHP'yle bir araya gelme, bir masaya oturma, bir listede buluşma, aynı adayı desteklemek üzere CHP'yle bile buluştuk, aynı partide siyaset yaptıklarımızla da buluşabiliriz diye söylüyor. Akit TV'deki söyleşide bu kısmı ön plana çıktı.

-Eleştirel söylemi de oldu iktidara bu geride kaldı mı diyorsunuz?

Kimin bu cephanelik: İşte Hüseyin Gün'e sorulan silahlar
Kimin bu cephanelik: İşte Hüseyin Gün'e sorulan silahlar
İçeriği Görüntüle

Haber değeri de var gerçekten yani bu cümlelerin ama Akit TV'de Sayın Babacan'ın çok ciddi bir muhalefet söylemi de oldu. Eleştirel ve itiraz söylemi var. Onu da görmezden gelmeyelim. ‘Bugünkü AK Parti ile kategorik olarak ben AK Partiyle birlikte olmam diyemem, CHP'yle de birlikte oldum, AK Parti benim eski partim’ diyor. Ama çatır çatır da muhalefet yaptı yani. Onu da not etmem lazım.

-Benzer bir şeyi Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, NOW TV’de "Cumhurbaşkanı yardımcılığı teklifi gelirse ne dersiniz?" sorusuna verdiği yanıtta belirtti: “Bana denirse ki, 'Devlet darda, ülke ekonomisi iflas noktasında, gelin şu devleti restore edelim', hiç tereddüt etmem." Nasıl okuyorsunuz bunu?

Onu da benzer şekilde okuyorum. Burada sayın liderlerin bu tespitleri yaparken kendi geçmişlerini inkâr edecek halleri yok. Sonuçta geçmişte de böyle şeyler konuşuldu. Zaman zaman yalanlandı, zaman zaman doğrulandı ama sonuçta bu liderler kendi geçmişlerini inkâr etmiyorlar. Ama AK Parti'nin bugün geldiği noktaya da bir hat çekiyorlar ve orada da itirazlarını dile getiriyorlar. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak zaten şunu çok açık olarak söyledik. Ben geçen seçimlerde ortaya konan Altılı Masa birlikteliğini işte şeytanlaştırma, hedefe koyma falan niyetinde değilim. Ama geçen seçim kaybedildi ve o seçimden öğrenmemiz gerekenler var. Doğruları tekrar etmek, yanlışları terk etmek lazım. Seçimin ertesi günü bir ittifak arayışına girmek ve altı partiyi birbirinden, belinden zincirle birbirine bağlayıp hadi şimdi yarışın demek yanlıştı. Nasıl ki eski parlamenter sistemde seçimlerden sonra 40 gün koalisyonlar konuşuluyorduysa, bu sistemde de seçimlere 40 gün değilse de belki birkaç ay kala herkesin kendini o güne kadar halka arz ettiği, gücünün belli olduğu noktada ittifakların konuşulması lazımdı. Ama benim sahada gördüğüm bir şey var. Erdoğan'dan, partisinden, partisinin uygulamalarından, Cumhur İttifakı’ndan ciddi şekilde mustarip bir seçmen kitlesi, Erdoğan'a yaklaşandan uzaklaşıyor. Bu yüzden de partiler sonuçta en reel, en doğru değerlendirmeyi kendi seçmenlerinin yönlendirmesiyle yapacaklar. Ve ben önümüzdeki seçimin otokrasi tarafında olanlarla demokrasi tarafında olanlar arasında yapılacağını düşünüyorum. CHP'yi de “Ben muhalefetin abisiyim, patronuyum değil, ben muhalefetin demokrasi tarafında olan güçlü bileşenlerinden bir tanesiyim” diye konumladığımı söylüyorum. Kimseye abilik, patronluk falan taslamadan bütün demokratlarla birlikte olmak istiyoruz. Kimseye mecbur değiliz, kimse de bize mecbur değil. Ama hepimiz bu milletin sesini duymaya mecburuz. Yani bugün bu kadar ekonomik kriz ortadaysa, bugün bu kadar adalet duygusu zedelenmişse, bugün toplumun çok önemli bir kesimi kendisini iktidarın zulmü, baskısı ve sömürüsü altında görüyorsa bunu duymalıyız, duyurmalıyız. Bakın bütçe getiriyorlar, yüzde 66’sı dolaylı vergi, yüzde 22’si maaşlardan kesilen gelir vergisi, yüzde 88. Konutlardan kesilen vergi, gayrimenkulden ve yüzde 11 kurumlar vergisi. Yani vatandaş görüyor ki bu iktidar kendinin değil, patronların dostu. Ve burada onun sesini duyanlar da belli. O açıdan biz kimseye muhtaç değiliz, kimse bize muhtaç ve mecbur değil. Ama hepimiz bu ülkenin bu ızdırabını sona erdirmeye, bu seçmenin, vatandaşın sesini duymaya mecburuz. Bu mecburiyetler bizi bir yere getirecek ve bir araya getirecek, onu görüyorum.

-Pazar günü bir yandan Ekrem İmamoğlu ile ilgili casusluk sorgusu Çağlayan’da sürerken bir yandan da PKK unsurlarını Türkiye dışına çıkardığını duyurdu. Bu iki konunun aynı ana gelmesini nasıl karşılıyorsunuz?

Birincisi ben terörün bitmesi, barışın gelmesi ve bu ülkenin kaynaklarının Kürt ve Türk çocuklarının geleceği için harcanması fikrine sahip birisi olarak, örgüt ‘ben Türkiye'den çekiliyorum’ diyorsa bundan memnuniyet duyarım. Bunda hiçbir şüphe yok. Ama bundan iktidar niye memnuniyet duyuyor? Onu anlamıyorum. Çünkü onlara göre Türkiye'de zaten terörist yoktu. Terör örgütü sıfırlanmıştı. Son terörist de burnunu bile çıkaramıyordu ve aslında teröristler sadece İBB'de kalmıştı. Soylu diyordu ki, “Türkiye'de 500’ün üzerinde terörist var, hepsi İBB'de” diyordu. “Geri kalan gitti” diyordu. O yüzden olmayan teröristin çıkmasına niye seviniyor AK Parti? Ben Türkiye'nin gerçek meselesini gören, Kürt sorununu da gören, terör meselesini de gören bir yerden, dün yapılan açıklamaları olumlu olarak karşılıyorum. Ama aslında AK Parti'den beklerdim ki bu açıklamayı lüzumsuz olarak karşılasın. Çünkü zaten olmayan bir terör örgütü çekiliyor diye niye seviniyorlar?

-Bir yandan Meclis’te süreç ile ilgili kurulan Komisyon dinlemelerin sonuna geldi. Siz ilk baştan beri hem süreci desteklediniz hem Komisyon’a üye verdiniz. Şu aralar en çok tartışılan konulardan biri İmralı’ya Öcalan ile görüşme yapmak üzere Komisyon’dan bir heyet gitsin mi? Sizin bu konudaki düşünceniz ne olur? CHP’den giden olur mu?

Şimdi ben ilkeli ve tutarlı bir siyaset izlemeye çalışıyorum, partimin yönetiminin de ortak görüşüyle. Ve burada ben üzerime düşenleri yapıyorum. Ama şuna oldum olası itirazım var. İktidar, iktidar gibi davranacak. Muhalefet, muhalefet gibi davranacak. Şimdi süreci başlatan ben değilim, yürüten ben değilim. Ben sadece tarihsel bir tutarlılık içinde bu sürece belli şartlarla destek veriyorum. Şimdi benim tarihsel tutarlılığımda sorun yok ama ortaya benim koyduğum perspektifle bugüne kadar gelinen nokta arasında bir açı var. Şimdi bana iktidarın yanıtlamadığı soruları soruyorlar. Bunu sakın siz üstünüze almayın.

AK Parti, İmralı'ya gitme konusunda ne diyor? Gidiyor mu, gitmiyor mu? İsimleri belirlemiş mi? Heyete Meclis Başkanı Numan Bey başkanlık edecek mi? Veya ne olacak? Bunlar yanıtlanmadan dönüp Cumhuriyet Halk Partisine sor. Siz önce bir pozisyonlarınızı netleştirin. Ben günü geldiğinde pozisyonumu zaten netleştirdim, komisyon konusunda da diğer konularda da. Herkesin pozisyonu bir netleşsin. AK Parti’ye sorulmayan sorunun CHP'ye sorulmasını ben doğru bulmuyorum. Bugünkü süreçte, komisyonda arkadaşları görevlendirdik. Haftalık bilgilendirme yapıyorlar bize. Bize komisyondaki arkadaşlarımızdan ‘İmralı'ya gidilmesi isteniyor, bu konuda da AK Parti’nin tutumu bu, MHP’nin tutumu bu diye bir komisyon geri bildirimi gelmedi. Geldiği gün biz bunu kendimiz değerlendiririz ama esas AK Parti cevaplasın. İmralı ziyareti konusunda ne düşünüyormuş AK Parti?

-Eski günler olsa biz gazeteciler AK Partiye de soru sorabilecek hale gelsek. Medya özgürlüğü demişken Tele 1’e kayyım atandı. Gazeteci Merdan Yanardağ da casusluk iddiasıyla tutuklandı. Bunu da atlamamak gerekiyor.

Bu sabah üçe kadar Çağlayan’daydım. Sevk maddesi 328/1 acayip bir madde. Bu maddeyi ben geçmişte de gördüm. Kavala’yı da serbest kaldığı gün içeride tutmak için bu maddeyi kullandılar. Sonra bu maddeden beraat etti. Enis Berberoğlu için kullandılar. Ondan sonra askeri casusluk kısmıyla İzmir ve İstanbul askeri casusluk kısmında. F-16 filo komutanlarımız vardı, F-16 kullanma simülasyon yarışmasında dünya birincisi. Dünyanın en iyi F-16 pilotlarını, hem Eskişehir'deki hem Konya'daki filoların komutanlarını bunlarla yargıladılar. Daha ağırlarından yargıladılar. En sonunda herkes beraat etti. Bu madde, AK Parti iktidarında son çare. İmdat freni gibi kullanılıyor. Hiçbir türlü baş edemediklerine casus lekesi sürüyorlar. Sonra bunu ispatlayamıyorlar, zaten ispatlanacak bir tarafı da yok. Ama böyle oluyor. Bu açıdan çok üzgünüm. Merdan Yanardağ da AK Parti iktidarı döneminde resmen koleksiyon yapıyor, nelerle suçlandı diye. Bir herhalde casusluk eksikti. Şimdi casusluk da tamamlandı. Ama TELE 1’e kayyım atanması kadar haksız, hukuksuz, alçakça bir şey yok. Çünkü yani tut ki bir an için, değil ama kabul edelim, Merdan Yanardağ bir faaliyetin içinde. Kayyum atanabilmesi için o faaliyetle ilgili noktalar gerekir. Ya kameranın, canlı yayın aracının, canlı yayında konuşmanın neresi casusluk faaliyeti için kullanılan araç gereç olabilir? Bu ayrıca bir suçun şahsiliği ilkesi var. TELE 1 kendisinin değil. TELE1’de program yapıyor. TELE 1’in sahipliği işte kendisine ait değil. Kaldı ki bu konuda bir mahkeme kararı yok ortada. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı almış eline kılıcı. Burada yapılan şey, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de mitinglerini yayınlayan üç kanaldan biri, yani muhalefetin sesini duyan, duyuran üç kanaldan birine fırsat bu fırsat çökme girişimi. Başka hiçbir şey değil.

-Demokratikleşmeye doğru evrilme potansiyeli görüyor musunuz Özgür Bey? Yani bu barış arayışlarının, Komisyon’a siz de vekil verdiniz, bu sürecin Türkiye'ye barışı ve demokratikleşmeye doğru gidecek bir noktaya doğru götürme potansiyelini görüyor musunuz?

Bu konuda Türkiye büyük bir fırsat kaçırıyor. Şu kadarını söyleyeyim. Aslında bu kadar geniş bir mutabakatla kurulmuş bir Komisyon var. Bu Komisyon’dan beklentiler bu kadar yüksek. Diğer yandan da toplumun desteği. Şu anda bu konuda kaygılıyım. Komisyonu sorunları gören ve çözen bir komisyon yerine bir kısıtlı aygıta çevirmeye çalışıyorlar. Bankalarda kiosk diye bir şey koyarlar. Aslında içeride bir bilgisayar vardır. Her işlemi yapabilecek güçtedir. Ama sadece bir işlem yapar, numara verir. Sadece bir tek işlem kısıtlı aygıt bu. Şu anda koskoca Meclis Komisyonu’nu kısıtlı aygıta çevirmek isteyen bir anlayış var. Bu iradenin iktidar tarafında böyle olduğunu görüyorum. DEM aslında meseleye daha geniş, muhalefet partileri çok daha geniş bir yerden bakıyor. Biz terörsüz ve demokratik bir Türkiye diye bakıyoruz. Bunlar terör örgütünün silah bırakması için belli kanunları söylüyorlar. Aslında bir yandan da kendilerini de yalanlayarak ilerliyorlar. Şöyle ki eskiden demişlerdi ki hiçbir pazarlık yapmadık. Şimdi, önceden pazarlığını yaptıkları birçok kanunun çıkma işini ortaya koyuyorlar. Ama kendilerinin gündeminde olmayan ve onların gündemine getirilmeyen birçok demokratik düzenleme ki Kürt sorununun kalıcı ve barışçıl çözümü buna aittir, bunları da görmezden geliyorlar. Milletten yüzde 95 oranında bir temsiliyet almış Meclis’in, bir siyasi parti dışında hepsinin katılım sağladığı bir komisyonun, Meclis Başkanı başkanlığında görev yapan bu kadar büyük komisyonun birçok sorunu çözebilecek ve demokratikleşme adımlarını atabilecek, aslında Türkiye'nin ekonomisine de sosyal hayatına da iç barışına da katkı sağlayabilecek böyle bir komisyonun, böyle bir kısıtlı aygıt gibi görülmesini sorunlu görüyorum. Bunun aşılması için Cumhuriyet Halk Partisi, Komisyon’da inisiyatif almaya ve bu konuda zorlayıcı olmaya devam edecek. Hatta burada dozu biraz daha önümüzdeki süreçte arttıracağız. Hem önümüzdeki birkaç haftaki çalışmalar hem de komisyonun rapor ve eylem aşamasına geçtiği süreçte.

-Yani masadan kalkma gibi bir şey söz konusu değil CHP’ye karşı işleyen yargı süreçlerine rağmen.

Bizim masadan kalkmamızı en çok Tayyip Erdoğan istiyor. Bizim masadan kalkmamız ne soruna katkı sağlayacak ne ülkeye katkı sağlayacak. Bir tek onların birtakım basit çıkar hesaplarına katkı sağlayacak. Ben bu imkânı onlara sağlamak istemiyorum.

-İngiltere Başbakanı’nın Türkiye’de oluşuna geri dönmek istiyorum. Kendisi bir sosyal demokrat. CHP’nin yaşadıkları konusundaki tavrını nasıl görüyorsunuz?

Ben geçtiğimiz PES toplantısında liderler yemeğinde de en ağır şekilde İngiltere İşçi Partisinin tutumunu eleştirdim ve en çok alkış alan konuşmalardan bir tanesi buydu. Bugün Starmer, Amerika'yla ve İsrail'le birlikte Suriye'de birtakım hesaplar yapan bir planın içinde. 19 Mart darbesinde nasıl Trump Erdoğan'a meşruiyet verdiyse, Starmer da sessiz kalarak bir meşruiyet vermeyi tercih etti. Ben de bunu hem İngiltere'nin en yüksek tirajlı gazetelerine verdiğim röportajlarla hem İngiltere'deki İşçi Partisindeki dostlarıma verdiğim mesajlarla hem Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyalist Partisi zemininde yaptığım eleştirilerle ifade ettim. Durum şu. Starmer bugün Türkiye'de ve ben Eurofighter meselesinin çözülmesini Türkiye'nin güvenlik konusu, millî savunma stratejisi açısından doğru buluyorum ve destekliyorum, Eurofighter'lar gelsin. Ama Starmer'in Türkiye'deki demokrasi sorununu görmezden gelmesinin affedilir tarafı yok. Ama Starmer da şöyle bir durumda. Şu anda ben dünyada en çok destek alan sosyal demokrat liderim hem anketlerde hem son seçimde. Starmer, anketlerde Avrupa'nın en az destek alan lideri durumunda ve adeta İngiltere'de bir nefret objesi demeyeyim ama neredeyse istenmeyen kişi ilan edilecek.

Bu geçtiğimiz hafta da çok yazıldı, çizildi zaten. Starmer kendi ülkesinde güven onayı en düşmüş lider. Benim güven onayım ülkemdeki güvenim Starmer'in ülkesindeki güven onayının neredeyse dört katı. Starmer'ı PES’te savunamıyorlar, yani başbakan yardımcısı geldi PES’te ve otokratlar günde üç kere kavga ediyor, biz haftada bir ediyoruz, daha dirençli olmalıyız dedi. Oysa biz Türkiye'de kavga veriyoruz ve yanlış tarafı tutuyorlar. Bunu da açık açık PES liderler yemeğinde de söyledim, her fırsatta da söylüyorum. Starmer tarih önünde bunun hesabını veremeyecek. Şu an onlar Blair çizgisi izliyorlar. Zaten Blair, üçüncü yol diyerek İşçi Partisi’ni bambaşka bir yere savurmuştu ve çok ağır bedelleri oldu sonra. Şimdi onlar Blair yolu izliyorlar. İsrail'deki, Filistin'deki, Gazze'deki yönetim Blair liderliğinde olacak. Bu Blair ki Amerika'nın Irak’ı işgaline destek vermiş ve orada kitle imha silahlarının bulunacağına ikna olmuş ve kamuoyunu ikna etmiş birisidir. 1,5 milyon Müslüman öldü orada. O yüzden ben Blair’in çizgisiyle ideolojik olarak da mesafeliyim. Blair’in geçmişte yaptıklarıyla tarihsel olarak da mesafeliyim. Bugün Blair çizgisi izleyen İngiliz İşçi Partisi’yle de bugünkü siyasal çizgi ile de çok mesafeliyim. En net eleştirilerimi yaptım. Kardeş partilerimiz arasında da Starmer'ın tutumuna yönlendirdiğim eleştiriler en yüksek desteği alıyor. Bunu ifade etmem lazım.

-Elbette yanıtı uzun olacaktır ama. Siz kısaca özetleseniz Çarşamba 29 Ekim. Cumhuriyet’in 102. Yılı. Nasıl bir ‘Cumhuriyet’te yaşıyoruz şu an?

Yeniden işgalden kurtarılmaya ihtiyaç duyan bir ülke, her yönüyle işgal altında. Bir kez daha demokrasinin kurulmasına muhtaç bir Cumhuriyet. Artısıyla eksisiyle demokratik bir cumhuriyetimiz var bizim. Bizde meşruiyet halktan alınır, sandıktan alınır. Meşruiyeti Amerikalarda arayan, halkın iradesi kendinden yöne tecelli etmediğinde bunu hiçe sayan ve yargı taciziyle ve saldırısıyla halkın iradesine, kendi iradesiyle seçtiklerine yönetme imkânı vermeyen, kendisine yapılmayan zulmü, gözaltı, tutuklu yargılama gibi meseleleri, bugün siyasi rakiplerine yapan bir irade var. 100 yıl önceki gibi bugün bir kez daha bizim demokrasiyi kurmak için cesaret göstermemiz lazım.

-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile sert bir polemiğe girdiniz kısa bir süre önce. Şu anda durum nedir?

Son görüştüğümüzden sonra Devlet Bey bize sert bir çıkış yaptı. Biraz AK Parti trollerinin ağzıyla, işte şikâyet eden CHP'li, şikâyet edilen CHP'li falan diye. Ben de ona karşı bir cevap verip, aman ha duymak istemediğimi, hak etmediğimi duyarsam hak ettiğinizi duyarsınız diye, Devlet Bey değil ama özellikle MHP'nin birtakım isimlerine özellikle gönderme yapmıştık. Şu ara Devlet Bey'in ve MHP'nin dilinde de o günkü sertlik yok. Ben MHP'den sertlik görmedikçe MHP'ye sertlik yapan birisi değilim ama partimin hakkını hukukunu da korumam lazım. En son mahkeme kararı da; şikâyet edenlerin CHP'li olmadığını, iftira atanların CHP'li olmadığını, CHP'nin kurumsal kimliğinin ayakta olduğunu tescil etti. Zaten Cumhuriyet Halk Partisinde de bir ayrışma yok. Varsa yüzde 99’a yüzde 1’lik bir ayrışma var. Partinin yüzde 99’u bir arada durmayı başardı bu süreçte. Ümit ediyorum, bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı özenli bir dil kullanılır, biz de aynı özenli dille cevap veririz.