Dünya

Hizbullah'tan müzakereye ret: Silah bırakmak pazarlık konusu olamaz

Lübnan merkezli Hizbullah, resmi sitesinden yayımladığı açık mektupta İsrail’in son saldırıları sonrası gündeme gelen müzakere girişimlerini reddetti ve yönetim ile halka seslenerek silahların bırakılmasının pazarlık konusu yapılamayacağını bildirdi.

Lübnan merkezli Hizbullah, resmi sitesinden yayımladığı açık mektupta ülke yönetimi ve halkına seslenerek, İsrail’in son saldırılarının ardından gündeme gelen yeni müzakere girişimlerine karşı çıktı. Örgüt, “Siyonist düşmanın çıkarlarına hizmet edecek hiçbir görüşme ya da pazarlığı kabul etmeyeceğiz” ifadeleriyle silah bırakmanın pazarlık konusu olmayacağını söyledi.

"İSRAİL, LÜBNAN EGEMENLİĞİNİ ÇİĞNİYOR"

Hizbullah açıklamasında, 27 Kasım 2024’te ilan edilen ateşkesin Birleşmiş Milletler’in 1701 sayılı kararı kapsamında İsrail’i Mavi Hat’ın ötesine çekilmeye zorladığını hatırlattı. Ancak “İsrail’in karadan, denizden ve havadan süren ihlallerinin egemenliği açıkça çiğnediği” vurgulandı.

Açıklamada, Lübnan hükümetinin “silahın tek elde toplanması” yönündeki kararının aceleci olduğu belirtilerek, bu tutumun İsrail’e direnişin silahsızlandırılması konusunu yeniden gündeme getirme fırsatı verdiği ifade edildi. Hizbullah, bu kararı “ulusal bir hata” olarak niteleyerek, “Lübnan’ı koruyan silah ne pazarlık ne de müzakere konusudur” dedi. Silah konusunun ancak “ulusal bir savunma stratejisi” çerçevesinde tartışılabileceği belirtildi.

"ÖNCELİK İSRAİL'İN ATEŞKES İHLALLERİNE SON VERMESİDİR"

Hareket, İsrail’in hedefinin yalnızca direniş olmadığını, “Lübnan’ın bütün bileşenlerini zayıflatmak ve ülkeyi teslim almak” olduğunu belirterek, “Amerikan desteğiyle hareket eden bir düşmanla yapılacak her müzakere daha fazla taviz anlamına gelir” ifadesine yer verdi.

Hizbullah, mevcut koşullarda asıl önceliğin “ateşkesin tam olarak uygulanması” ve “İsrail’in ihlallerine son vermesinin sağlanması” olduğunu vurguladı. Yeni müzakere çağrılarının ise “ülkenin direniş hakkını zayıflatacağı ve normalleşmeye zemin hazırlayacağı” değerlendirmesinde bulundu.


Mektubun tamamında şu ifadeler yer aldı:

Bismillahirrahmanirrahim

Hizbullah’tan Açık Mektup:

Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı General Cemil Avn’a,
Lübnan Parlamentosu Başkanı Sayın Nebih Berri’ye,
Lübnan Başbakanı Sayın Nevaf Selam’a,
Ve aziz halkımıza,

Selam ve saygılarımızla,

Hizbullah olarak, ulusal uzlaşmayı koruma, egemenliği savunma, Lübnan’da güvenlik ve istikrarı muhafaza etme hassasiyetiyle; ve ayrıca siyonist düşmanın saldırılarına, ihlallerine ve ABD’li arabulucu Hochstein’ın yürüttüğü dolaylı müzakereler sonucunda varılan ateşkes anlaşmasını sürekli olarak ihlal etmesine karşı birleşik ve güçlü bir ulusal duruşu desteklemek amacıyla, bu mektubu sizlere ve aziz halkımıza hitaben sunuyoruz. Aynı zamanda, Lübnan devletini yeni müzakere turlarına çekme girişimlerini, yalnızca siyonist düşmanın ve baskıcı güçlerin çıkarlarına hizmet eden girişimler olarak gördüğümüz için bu tür çabalara karşı uyarıda bulunuyoruz. Bu mektupta, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını korumak için gerekli gördüğümüz ulusal tutum ve vizyonumuzu sizlerle paylaşıyoruz.

27 Kasım 2024 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşması, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını durdurmak için yapılmış olup, 2006 yılında BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 1701 sayılı kararın uygulanmasına yönelik bir mekanizma olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu karara göre, operasyon alanı yalnızca Litani Nehri’nin güneyindeki bölgeyle sınırlı olup, bu bölgenin silahtan ve silahlı unsurlardan arındırılması, ayrıca İsrail’in bilinen Mavi Hat’ın ötesine çekilmesi öngörülmüştür.

Ateşkes bildirisinin girişinde, bu maddelerin 1701 sayılı kararın uygulanmasına yönelik adımlar olduğu belirtilmiş ve birinci maddede şu ifadeler yer almıştır:

“İsrail ve Lübnan, 27 Kasım 2024 Çarşamba günü saat 04.00 itibarıyla, aşağıda belirtilen taahhütler çerçevesinde düşmanlıkları sona erdirecektir.”

İkinci madde ise şu şekildedir:

“27 Kasım 2024 Çarşamba günü saat 04.00’ten itibaren, Lübnan Hükûmeti Hizbullah’ı ve Lübnan topraklarındaki diğer silahlı grupları İsrail’e karşı herhangi bir operasyon düzenlemekten men edecektir. İsrail ise, kara, hava veya deniz yoluyla, sivil, askerî ya da devlete ait herhangi bir hedefe karşı saldırı gerçekleştirmeyecektir.”

Maddeler bu şekilde 13. maddeye kadar devam etmektedir.

'LÜBNAN ANLAŞMAYA SADIK KALDI İSRAİL SALDIRILARINI SÜRDÜRDÜ'

Gerçekler göstermektedir ki, Lübnan ve Hizbullah, ateşkes ilan edildiği andan bugüne kadar, bu anlaşmanın hükümlerine sıkı bir biçimde bağlı kalmıştır. Buna karşın, siyonist düşman kara, deniz ve hava sahasından ihlallerini sürdürmüş, tüm çağrılara rağmen saldırgan eylemlerine son vermemiştir. Aksine, bu çağrılar karşısında Lübnan’a şantaj yapmış, düşmanca faaliyetlerini durdurmamak için çeşitli şartlar ve talepler ileri sürmüş, Lübnan devletini, ordusunu ve halkını boyun eğmeye zorlama amacını güden projelerini sürdürmüştür. Ayrıca, Lübnan’ı ve bölgeyi kendi çıkarlarına uygun siyasi bir anlaşmaya zorlamak, hatta güç yoluyla işgal ettiği Filistin topraklarının meşruiyetini kabul ettirmek istemektedir.

'SİLAHLARIN TEK ELDE TOPLANMASI BU ŞARTLARDA KABUL EDİLEMEZ'

Hükûmetin silahların yalnızca devletin tekelinde olması yönündeki aceleci kararı, bazı çevrelerce İsrail ve destekçilerine iyi niyet göstergesi olarak sunulmuştur. Ancak, düşman bu hükûmet hatasını fırsata çevirmiş, tüm Lübnan’da direnişin silahsızlandırılmasını, düşmanlıkların durdurulması için ön koşul olarak öne sürmüştür. Oysa bu, ne ateşkes anlaşmasında yer almaktadır ne de kabul edilebilir bir taleptir.

Silahların yalnızca devletin elinde olması meselesi, yabancı bir talebe yanıt olarak ya da İsrail’in şantajına boyun eğerek tartışılamaz.
Bu konu, ulusal egemenliği korumaya yönelik kapsamlı bir güvenlik ve savunma stratejisi çerçevesinde, Lübnanlıların kendi aralarında ulusal uzlaşıyla ele alınabilecek bir meseledir.

Tüm Lübnan halkının bilmesi gerekir ki, İsrail’in hedefi yalnızca Hizbullah değildir. Düşman, Lübnan’ın bütün kesimlerini hedef almakta, ülkenin siyonist talepleri reddetme iradesini kırmaya, Lübnan’ı kendi politikalarına ve çıkarlarına boyun eğmeye zorlamaya çalışmaktadır.
Bu nedenle, ülkemizin onurunu ve egemenliğini koruyacak güçlü ve birleşik bir ulusal duruş sergilenmesi gerekmektedir. Ayrıca, düşmanın dayattığı yeni müzakere tuzaklarına kapılmak, yalnızca İsrail’e yeni kazanımlar sağlar. Bu düşman, daima alır ama hiçbir taahhüdüne sadık kalmaz, hiçbir şey vermez. ABD’nin desteğini arkasına almış bu vahşi düşmanla pazarlık veya manevra yapılamaz.

Bugün Lübnan’ın görevi, ateşkes hükümlerinin uygulanmasını sağlamak ve siyonist düşmanı buna uymaya zorlamak olmalıdır. Lübnan, siyonist düşmanla yeni siyasi müzakerelere girmeye kesinlikle mecbur değildir; zira bu, ülkenin çıkarlarına aykırıdır ve Lübnan’ın varlığını ve egemenliğini tehdit eden bir tehlike taşımaktadır. Bu, Lübnan’ın savunulmasının bir “savaş veya barış kararı” meselesi değil, düşmanın dayattığı savaşa ve saldırılara karşı meşru bir hak ve ulusal bir görev olduğu anlamına gelir.