Erdoğan’ın katıldığı anahtar teslim töreninde “tamamlanan projeler” anlatıldı. Erdoğan'ın ziyareti öncesinde ise hummalı çalışmalar gerçekleştirildi. Aylardır yapılmayan yollar bir gecede asfaltla kaplandı, tamamlanamayan yapılan ise brandalarla örtüldü.
GERÇEK FARKLI
Antakya Atatürk Caddesi’nde düzenlenen anahtar teslim töreninde, “tamamlanan projeler” hak sahiplerine teslim edildi. EVRENSEL'den Dilek Omaklılar ise gerçekte yaşananlara ilişkin bir yazı kaleme aldı. Omaklılar'ın yazısı şu şekilde: Kürsüden verilen “yeniden inşa” ve “konutlar teslim ediliyor” mesajları ise sahadaki tabloyla örtüşmüyor. Sadece biten konutlarla bir 'kent hayatı' tesis edilemiyor.
Resmi verilere göre Hatay’da yapılması planlanan kalıcı konutların ancak yüzde 40’ı teslim edilebildi. On binlerce konutun teslimi 2026–2027 yıllarına kalırken, 218 bini aşkın Hataylı hâlâ konteyner kentlerde yaşamını sürdürüyor. Bugün dağıtılan anahtarların, kentin genel barınma ihtiyacını karşıladığı ise net değil.
Antakya’da sürekli yeni inşaatlar yükseliyor; ancak kentteki hayat bu yükselişe eşlik edemiyor. Ulaşım hâlâ sorunlu, elektrik ve su kesintileri gündelik hayatın parçası olmuş durumda. Isınma problemleri, düzensiz altyapıdan kaynaklanan sıkıntılar depremin üzerinden geçen zamana rağmen “normalleşmenin” neden sağlanamadığını açıkça gösteriyor.

"İKİ AYRI GERÇEKLİK"
Tören alanına yaklaştıkça polis sayısı artıyor. Çamurlu alanlardan geçerek Köprübaşı’na gelindiğinde ise bambaşka bir Antakya karşılıyor insanı. Devasa Erdoğan posterleri köprüye, eski Meclis binasına ve çevredeki yapılara asılmış. Süslenmiş yollar, pırıl pırıl görünen TOKİ blokları ve hemen birkaç adım geride, inşaatta çalışan işçilerin ateş başında ısınma çabası… Yan yana duran iki ayrı gerçeklik.
Sabah saatlerinde alanda polislerden başka kimse yok. Köprünün diğer tarafındaki çarşıda yürürken bir esnafla sohbet etme ihtimali dahi yok, herkes oldukça çekingen. Yolda karşılaşılan birkaç kadınla konuşmaya çalışıp ‘hazırlıkları’ sorunca sadece gülümsüyor: “Evet, güzel görünüyor.”
Bu “görünüş”ün ardındaki gerçekler törenlerde pek yer bulmuyor. Ne zaman üst düzey bir ziyaret olsa, kent sanki her şey bitmiş gibi ekranlara taşınıyor. Çekinerek konuşan bir başka kadın bu durumu şöyle özetliyor: “Bir an önce şehrin kalkındığı gösterilmek isteniyor. Şimdi de her şey tamamlanmış gibi sunuluyor.”
"ASFALT DÖKÜLEN YOLLAR KENTİN BAŞKA HİÇBİR YERİNDE YOK"
Tören öncesi yapılan hazırlıklar da sahadaki eşitsizliği görünür kılıyor. Asfalt dökülen yollar, kentin başka hiçbir yerinde yok. Geceden değiştirilen güzergâhlar nedeniyle dolmuşlardan inip başka araçlara binmeye çalışanlar, konteynerlerine yetişmeye çalışırken çamurlu yollarda kayboluyor. Bir inşaat işçisi durumu tek cümleyle anlatıyor: “Geceden başlamışlar… Yine bize olan oldu.”
Yol kapanmalarına dair alternatif güzergâh duyuruları zaten yok. Bir şoför, “Yol yok ki kızım, kim ne duyuracak” diyerek durumu özetliyor. Yaşamı kolaylaştıran adımlar atılmadan, yalnızca “vitrin” için süslenen yollarda ‘bir kent nasıl ayağa kalkar?’ sorusu hep akıllarda...
Son kura çekilişleri de sahadaki kafa karışıklığını gidermiyor. Temeli atılmış ya da henüz atılmamış, yeri net olmayan konutlar için yapılan açıklamalar belirsizliği büyütüyor. Bir yandan konteyner kentlerin boşaltılması isteniyor, diğer yandan altyapısı tamamlanmamış alanlar gösteriliyor. Turunçlu Şehit Öğretmen Aybüke Yalçın Konteyner Kenti’nde yaşayan bir kadın, konteyner kentin 1 Şubat’a kadar boşaltılmasının istendiğini hatırlatıyor. “Elektrik ve su kesintileriyle bizi yıldırıyorlar” diyor.
GIDA FİYATLARI YÜKSEK
Ekonomik tablo da Hataylıların yükünü ağırlaştırıyor. Tarımın önemli merkezlerinden biri olan kentte gıda fiyatları yüksek. Alana gidene kadar birkaç esnafın tezgahına baktığınızda görüyorsunuz bunu; mandalinanın kilosu 50, limonun kilosu 80 liraya ulaşmış…
Bugün Antakya’da anahtarlar dağıtıldı, caddeler düzenlendi, kürsüden güçlü mesajlar verildi. Ancak tören alanının dışındaki gerçekler sağlık, eğitim, barınma ve altyapı sorunlarının sürdüğünü gösteriyor. Bir genç, tören alanının uzağında durup Asi nehrindeki hummalı çalışmayı izlerken şunları söylüyor: “İki yol süsleyerek, bir tören düzenleyerek geçecek bir süreç değil bu. Eğer geçseydi, üç yıl sonra Hatay hâlâ aynı sorularla uyanıyor olmazdı.”




