Güncel

Feti Yıldız komisyona getirilecek İmralı önerisini duyurdu

MHP’li Feti Yıldız, “Terör örgütünün kurucusunun beyanlarını tespit etmek üzere grubu bulunan partilerden birer vekilin oluşturacağı heyet adaya gidecektir. Heyete milletvekili vermek istemeyen bir siyasi parti var ise açık ve net şekilde kamuoyuyla paylaşmalıdır.” dedi.

Terör örgütü PKK'nın feshini başlatan İmralı Süreci'nde DEM Parti, Öcalan ile TBMM'de kurulan komisyonun görüşmesini istedi. DEM Parti, terör örgütü PKK'nın lideri Öcalan'ın 'Başmüzakereci' olduğunu belirterek görüşlerinin alınmasını istedi.

Kulislerde AKP'nin bu talebe sıcak bakmadığı ifade edildi. Haftalardan beri devam eden Öcalan ile görüşme tartışmasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iktidara büyük bir rest çekti.

Bahçeli, gerekirse bizzat İmralı Adası'na gidip Öcalan ile görüşeceğini söyledi.

Bu çıkışın ardından gözler Milli Birlik Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu'na çevrildi. Komisyonda dün MİT Başkanı İbrahim Kalın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile toplantısının ardından bu cuma (21 Kasım) günü tekrar toplanma kararı verdi.

KOMİSYON TOPLANMADAN KARARI DUYURDU

Cuma günkü toplantıda İmralı Adası'na komisyon üyelerinin gidip gitmeyeceğinin oylanacağı ifade edildi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da cuma günkü karar çıkmadan kararı duyurdu. Yıldız, "21 Kasım Cuma günü Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu İmralı adasına gidilmesi yönünde karar alacaktır." açıklamasında bulundu.

GELMEK İSTEMEYEN AÇIKLAMA YAPSIN RESTİ

Yıldız ayrıca restte çekti. Yıldız, heyete katılmak 'istemeyenlerin' açıkça görüşünü kamuoyuna bildirmesini istedi.

Yıldız şunları ifade etti:

"Bir kaç gün içinde de terör örgütünün kurucusunun beyanlarını tespit etmek üzere grubu bulunan partilerden birer Milletvekilinin oluşturacağı heyet adaya gidecektir.

Heyete milletvekili vermek istemeyen bir siyasi parti var ise açık ve net şekilde kamuoyuyla paylaşmalıdır"

Feti Yıldız'ın X paylaşımı şöyle:

"Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde Gazi Meclis’te grup toplantısında yaptığı tarihi konuşma ile başlayan ve bu aşamaya gelen süreç tartışmasız yüzyılın en cesur “kurucu siyaset” hamlesidir.

Terör olgusu, çağdaş devletlerin egemenlik, güvenlik ve toplumsal istikrar kavramlarını derinden sarsan çok boyutlu bir tehdittir.
Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sistemin parçalı yapısı, devlet dışı silahlı aktörlerin güç kazanmasına zemin hazırlamış; bu aktörlerin çoğu etnik, dini veya ideolojik motivasyonlarla hareket etmektedir.

Günümüzde terörizmin yapısı klasik hiyerarşik örgütlenme modelinden, esnek ve dijital ağlar üzerinden yürütülen “hibrit tehdit” modeline dönüşmüştür.
Bu model, terörün yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda bilişim sistemleri, finansal ağlar ve sosyal medya üzerinden yürütülen psikolojik operasyonları da kapsadığını göstermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, yarım asra yakın bir süredir ülkenin beşeri, sosyal ve ekonomik kaynaklarına ağır maliyetler yükleyen terör sorununun nihai çözümü yolunda tarihi bir fırsat yakalamıştır.

Yol haritası büyük bir başarıyla etap etap tamamlanmaktadır.
Türkiye’nin jeopolitik konumu, üç kıtanın kesişiminde yer alması nedeniyle, güvenlik risklerinin bölgesel ve küresel boyutlar taşımasına neden olmaktadır.

Diğer yandan,
Demokrasi gibi hukuk devleti de bir kere inşa edilip biten statik bir olgu değildir.
Değişen toplumsal yapı,ortaya çıkan riskler ve fırsatlar hukuk devletinin her daim tahkim edilmesini, sistemin sürekli gözden geçirilmesini gerektirir.
Bu gerçek siyaset kurumunun ve onun en büyük-yetkili mercii olan TBMM’nin sürekli gündeminde olması gereken bir husustur.

Literatürde “çatışma çözüm süreci” olarak adlandırılan bizim “Terörsüz Türkiye” olarak tarif ettiğimiz Türkiye’ye özgü süreç bir yılını doldurmuştur.
Benzerlerinin 6-7 yılda ancak alabildiği mesafeyi büyük sükunet ve kararlılık içerisinde bir yılda kat etmiştir.

Devlet aklı, konjonktürel tepkiler ile uzun vadeli stratejik öncelikleri birbirinden titizlikle ayırmaktadır.
Terörsüz Türkiye sürecinin, PKK terör örgütünün kendini feshi ve silahları teslim etmesi amasız, fakatsız şartsız, bağlaçlar olmadan yürütülen bir süreç olduğu unutulmamalıdır.

Temel hak ve özgürlüklerin pazarlık ve müzakere konusu edilmezliği, kendiliğinden devlete pozitif ve negatif yükümlülükler getirmesi, devletin bu hakları tanıyıp geliştirmesi ve koruması devletin varlık nedenidir.

21 Kasım Cuma günü Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu İmralı adasına gidilmesi yönünde karar alacaktır.
Bir kaç gün içinde de terör örgütünün kurucusunun beyanlarını tespit etmek üzere grubu bulunan partilerden birer Milletvekilinin oluşturacağı heyet adaya gidecektir.
Heyete milletvekili vermek istemeyen bir siyasi parti var ise açık ve net şekilde kamuoyuyla paylaşmalıdır."

BAHÇELİ NE DEMİŞTİ?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün (18 Kasım) MHP Grup Toplantısı'nda İmralı'ya gidiş için şunları ifade etmişti:

Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge, mazlumların gelecek ve gerçekleşecek olan güvenli ve güçlü hayatlarının bereketli membaıdır.

Yüze yüze kuyruğa gelinmiştir.

Çıktığımız sahilde gemiler yakıldığından geriye dönüş imkanı da kalmamıştır.

Bugün 17’inci toplantısını yapacak olan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu artık son düzlüğe girmiştir.

Hazırlanması gündemde olan, sınırları millet-devlet hassasiyet ve hükümranlık haklarıyla ihata edilmesi gereken yasal, hukuki ve demokratik çerçevenin önümüzdeki sürecin yol haritası olması hepimizin ortak kanaat ve kararıdır.

Bundan sonra İmralı’ya gidecek heyetin teşekkül ve tespitinin yapılması da muhtemeldir.

Günlerdir süregelen İmralı’ya gidilsin mi gidilmesin tartışmalarına bir nokta koyulmalıdır.

Dürüst ve samimi ölçülerde Terörsüz Türkiye hedefinin hayat ve zemin bulması isteniyorsa, İmralı’ya gidilmesine ayak sürümenin hiçbir manası da olmayacaktır.

Sürecin asıl muhataplarından birisiyle doğrudan temas kurulmayacaksa sonuç nasıl alınacak, ilerleme nasıl kaydedilecek?

Şayet Meclis’te kurulan komisyon bu çerçevede karar alamazsa, hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa, herkes üç maymunu oynamanın merakında ısrar ederse, açık açık söylüyorum; alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkanlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam, çekinmem, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten de imtina etmem.

Karanlıkta göz kırpmam, ipe un sermem, söyleyeceğim ne varsa mertçe, özgüven içinde muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim.

PKK’nın lağvedilmesinin hitamında bütün kanlı silahların ya teslimi ya da yakılması mukadder bir akıbet olarak önümüzde durmaktadır.

Suriye’de SDG/YPG’nin merkezi hükümetle entegrasyon müzakereleri, alınan mesafeler, bazı provokasyonların varlığına rağmen diyalogların günbegün makul bir çizgide seyretmesi kayda değerdir.

Suriye Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı’yla gerçekleşen yapıcı ve olumlu görüşmesi barışçıl arayışları kamçılamasının yanında, 10 Mart Mutabakatının uygulanması için net mekanizmalar üzerinde uzlaşılması memnuniyet vericidir.

“Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedeflerinin neresi kötüdür?

Mazisi 41 yılı bulan, esasen ideolojik feyzi 1,5 asra yaklaşan ağır ve silahlı bir musibeti ülke gündeminden tamamıyla çekip çıkarmanın yanlış olan yanı nedir?

İşkembeden sallayanları, takılmış plak gibi aynı ezberleri seslendirip duranları terörün bitişi niye rahatsız etmekte, niçin deliye çevirmektedir?

Ruhları vücutlarından başıboş gezen sipariş ve tasarlanmış milliyetsiz milliyetçiler, sorarım sizlere, terörün sona ermesiyle vasat bulacak şahlanmış Türkiye, tomurcuk tomurcuk açmış barış ve huzur neden uykularınızı bu kadar kaçırıyor?

Müzakere yokken, mütareke yokken, taviz yokken, teslimiyet yokken, gizli pazarlık yokken, hepsine birden var demek, sürekli çürük tahtaya çivi çakmaya kalkışmak manen, ahlaken ve vicdanen utanç duyulacak bir yüzsüzlük değil midir?

Huzurlarınızda “Terörsüz Türkiye” hamlesine karşı atılan elim ve şeni iftiraları hem red ediyor, hem de mefluç ve müflis muhataplarına misliyle iade ediyorum.

“Terörsüz Türkiye”nin mahsurlu olduğunu ileri sürenlere, sizin alternatifiniz, sizin politik vizyonunuz, sizin çağı ve yüzyılı okuyacak milli tasavvur ve teklifiniz nedir diye sormak en tabii hakkımızdır.

Boşa sallayıp dolu tutmanın kurnazlığında olan marjinalleşmiş siyasilerle ilgimiz ve işimiz olmaz, olamaz, olmayacak.

Elleri öpülesi ecdadımız Oğuz Kağan’ın asırlar öncesinden söylediği şu sözü de hiç aklımızdan çıkarmıyoruz, hiç kimsenin de çıkarmasını arzulamıyoruz.

“Siz birbirinizden ayrılırsanız, hepinizi ok gibi birer birer kırıp parçalarlar. Oysa birlik olursanız, hiçbir güç sizi yıkamaz, kıramaz.”

Birliğimizi koruyacağız.

Dirliğimizi koruyacağız.


Beraberliğimizi koruyacağız.

And olsun, şart olsun, Türkiye’nin ve Türk milletinin ali ve asli çıkarlarından milim de olsa ödün vermeyeceğiz.

Hep birlikte Türkiye olduğumuzu sonuna kadar haykıracağız.

Melez ve kopya edilmiş, açıkçası ana akım ve kaynaktan tamamıyla kopmuş sözde milliyetçi, sözde demokrat, sözde insan sever, sözde aydınların hiçbir telkinine aldırmayacağız, kaale ve ciddiye bile almayacağız.

Doğru bildiğimiz istikamette, sağlam irademizle, aydınlık yarınların izinde kararlılıkla ilerleyeceğiz.

Durmayacağız, sinmeyeceğiz, ürkmeyeceğiz, mevzu vatan ve millet olduğu sürece gözümüzü daldan budaktan asla uzak tutmayacağız.

Şimdi; şu ülkemizin önemli fertleri olan milletvekili arkadaşlarıma, dava arkadaşlarıma, buraya şereflendiren dava insanlarımıza sesleniyorum: İmralı'ya gitmeme izin veriyor musunuz? İşte milletin özü buradadır, milletin öz kararı da budur diye sesleniyorum.