‘Din ile devlet’ mi, ‘din ile dünya’ mı? Laiklik neyi ayırır?

Sorun, laikliğin neyi ayırdığı değil de bizim hangi kelimelerle ayırmaya çalıştığımız olabilir mi?

"İki denizin 'birleştiği' yer aynı zamanda iki denizin 'ayrıştığı' yerdir..."

* * *

"İki deniz" metaforu, yukarıdaki örnekte olduğu gibi birbirine zıt gibi görünen ama birbirini sürdüren, deyim yerindeyse "birbirinin varlığına neden olan" süreçleri de özetler.

Birleşmek, "ayrı şeyler" için söz konusudur...

İki çok benzer önermeyi ele alalım:

1. Laiklik, "din" ile "devlet işlerinin" birbirinden ayrılmasıdır.

2. Laiklik, "din" ile "dünya işlerinin" birbirinden ayrılmasıdır.

Bu neredeyse aynı gibi görünen iki tanımdan hangisi doğru?

Bu tanımlara göre laiklik, "kimi kimden" ya da "neyi neyden" ayırıyor?

Birbirinin yerine kolayca kullanılabilen kavramları ayrıştırmanın zorluğu ortada...

NEDİR BU DEVLET?

Neyin neyden ayrıştığını daha net tanımlamak için önce "devlet nedir?" diye soralım:

Günümüz Türkçesinde "mülk" çoğunlukla "sahiplik" anlamında kullanılsa da dilimize geçtiği Arap dilinde, "servet", "egemenlik", "sahiplik" gibi anlamlar taşıyor. Bilindiği üzere Arapçada mülk, "devlet" anlamına da geliyor.

Ara soru:

Devlete "mülk" demek, devlet anlayışımızı belirliyor olabilir mi?

* * *

"Devlet" yine Arapça kökenli bir kelime olarak, "döngü, deveran", "kısmet, talih", "zenginlik" ve "iktidar” gibi anlamlara geliyor.

"Devlet kuşu" dediğimizde bir F16 ya da İHA'dan değil de iyi şanstan, talih kuşundan söz ediyoruz. "Devletlû" dediğimizde devleti olan birinden değil de zengin olan birini belirtiyoruz.

Eski Türkler devlete "il"/"el" diyordu, "Türkili" ya da "Türkeli" örneğindeki gibi...

Orhun yazıtlarında “ilig/illig” olarak geçiyor, devlet "il" olunca "devletin başı" olan "han" da "il-han" oluyor.

Türklerin devlete "elde tutulan yer" anlamında "el" dediği görüşünün yanında, “el mi yaman bey mi yaman” atasözündeki "el" kelimesinin "halk"; "bey" kelimesinin ise "yönetici", “hükümdar” anlamına gelmesi bizi kelimenin kökenine dair başka zengin sorgulamalara da götürüyor ama bunlar şimdilik konumuz dışı...

Rusçada “devlet” kelimesinin karşılığı “госуда́рство" gosudarstvo... Kelimenin eski Slavca “bey” anlamına gelen “господь" (gospod) kelimesinden türediği düşünülüyor. Yani Ruslar devlete "beylik" diyor, Türkler ise "illig"...

Bir ara soru daha: Devleti bir "yönetim biçimi" değil de "kişisel egemenlik" olarak mı düşünüyoruz?

Devletlerin en eski biçimlerinin günümüzden 5500 yıl önce ortaya çıktığı düşünülürse, bu uzun dönem zarfında hem dillerin hem de devletlerin epeyce bir "evrim" geçirdiği kabul edilecektir.

Tam da bu noktada yukarıdaki laiklik önermelerinden ilkini, "laiklik, 'din' ile 'beylik işlerin' birbirinden ayrılmasıdır" şeklinde kursak acaba bazı şeyleri anlatmak kolaylaşır mı?

BİR BAŞKA AYRIŞMA...

Başka bir örnekle daha da açalım:

"Din ile devlet" ayrışmasına benzer biçimde "din ile bilim" ayrışması da malum...

Bugün bildiğimiz anlamıyla modern bilimin doğuşu 16. ve 17. yüzyıl olarak kabul ediliyor. Düşünce tarihi açısından çok yeni bir durum sayılabilir. "Din ile devlet" söz konusu olduğunda ise 5.000 yıldan da daha eski bir ayrışmayı kast ediyoruz.

Peki ya dünya?

Dünya, "devlet" kadar kurumsal ya da "bilim" kadar genç bir disiplin değil, 4 milyar yıllık bir gezegenden söz ediyoruz.

Hadis kitaplarında geçen bir rivayet şöyle:

“Hz. Peygamber, (hurmalara) aşılama yapan bir topluluğa uğradı. Onlara 'Siz bunu yapmamış olsanız da (hurma) olur!' buyurdu. (O yıl) hurmalardan verim alınamadı. Hz. Peygamber, (daha sonra) onlara (tekrar) uğradı ve 'Hurmalarınız ne durumdadır?' diye sordu. Onlar da 'Şöyle şöyle buyurmuştunuz, (biz de öyle yaptık ve sonuç böyle oldu)' dediler. (Bunun üzerine Hz. Muhammed): 'Siz dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz.' dedi.” (Müslim, Fedail, 141)

* * *

Sorun, laikliğin neyi ayırdığı değil de bizim hangi kelimelerle ayırmaya çalıştığımız olabilir mi?

Belki de asıl mesele, bu dünya ile öbür dünya işlerini ayırmak değil de zaten ayrı olan şeyleri aynı kelimelerin içine zorla doldurmaya çalışmamız olabilir mi?

Mevlâna, Fihi ma Fih isimli eserinde şöyle diyor:

"Mamafih, maddi alemin imarına katkıda bulunsunlar diye insanlardan bir kısmının gözlerini gafletle kapatması iyidir. Eğer bazıları öte dünyadan gafil olmasalardı bu dünya hiçbir şekilde mamur hale gelmezdi. Gaflet (öte alemi unutma) sebebiyle binalar ve işler yapılır. Nitekim çocuk da gafletle büyüyüp boy atar, aklı olgunlaşınca artık büyümez olur. Maddi refah gafletten ileri gelir, yıkımsa uyanıklıktan."

Devam edeceğiz...

Sinan Acıoğlu

babaocagi.com