Cumhuriyet’in, saygı üzerine kurulu değerlerine sahip çıkmalıyız!

Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları; bilimde, sanayide, eğitimde, üretimde çağının yüzyıl gerisinde kalan bir toplumdan kısa sürede eğitimli, üreten, çalışkan bir yurttaş toplumu yarattı.

Kurtuluş Savaşı devam ederken eğitim kongreleri düzenlendi. Öğretmenler; toplumun rol modeli olarak görüldü ve Anadolu’nun her karış toprağına bilgi yaymak için yola koyuldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün nitelikli yurttaşların, genç nesillerin yetişmesi için öğretmenlere verdiği değeri hepimiz biliyoruz. Bunu, miras bıraktığı onlarca sözden de anlıyoruz:

"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır."

“Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet'in fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.”

"Unutmayınız ki; cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir."

Aslında çoğumuzun bilmediği ya da ilk akla gelmeyen bu söz bugünden bakıldığında sadece öğretmenlerin uğradığı itibar kaybını anlatmıyor, cumhuriyetin nasıl bir saygı üzerine kurulduğunu da gösteriyor.

Günümüzde makamlar, apoletler, koltuklar o kadar değer görüyor ki, bu yalancı değerlere kapılıp gidenler, cumhuriyetin kurduğu saygı kültürünü yok ediyor. Makam mevki sahibi olanlar, olmayanları ezmeye, aşağılamayı adet ediniyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın en önemli bileşenlerinden biri öğretmenler. Onların itibarını en çok koruması gerekenler de başta Milli Eğitim Bakanları olmalı. Bakalım 23 yıllık AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanları öğretmenler için neler demiş:

“Öğretmenlerin maaşı Milli Eğitim’e yük.” diyen Milli Eğitimi Bakanı Ziya Selçuk vardı. Ziya Selçuk gibi öğretmenlere laf eden bir diğer bakan ise Necdet Tekin’di. Kendisi “Öğretmenler isterlerse kendilerini yaksınlar, yine de yapacak bir şeyimiz yok” dedikten sonra sözlerini, “İsterlerse bordrolarını yaksınlar” şeklinde değiştirmişti.

Benzer bir diğer tutum ise intihar eden öğretmenlerin ardından yine dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından gösterilmişti: “Teknik tabiri nedir bilmiyorum ama bunu bile söyleyip söylememekte tereddüt ediyorum. ‘Gösterişçi intihar eylemi’ diye bir sendromdan bahsediliyor. Aslında niyeti olmadığı halde etrafında ilgi uyandırmak veya ilgi çekmek veya isteklerinin yerine gelmesini sağlamak amaçlı.”

Büyük yeri tabi ki şu anki Bakanımız Yusuf Tekin’e bırakmak gerekir. Mülakat ısrarı ile yüzlerce öğretmeni mağdur eden Tekin, derdini anlatmak isteyen bir öğretmene, “Sen o kadar megaloman bir çocuksun ki seninle konuşmamayı diğerleriyle konuşmak gibi algılıyorsun. Bu tavrın terbiyesizce ve ahlaksızca bir tavır.” demişti. Geçtiğimiz hafta da “Merdiven altında kurslar yapıyorlar. O kursları açanların büyük çoğunluğu, öğretmenleriniz gibi öğretmen olmak üzere buralara başvuruyorlar. Sınavı kazanamadıkları için öğretmen olamıyorlar. Gidiyor; merdiven altında kurs açıyorlar.” dedi atanmayan ve özel sektörde çalışan öğretmenlerimiz için.

Anadolu Eğitim Sendikası 2025-2026 Eğitim-Öğretim Yılı Sene Başı Görüş Anketi’ne göre öğretmenlerin %98,1’i öğretmenlik mesleğinin itibar kaybına uğradığını düşünüyor.

Bu örnekler birçok meslek dalı için çoğalır ama hepimiz için burada dikkat etmemiz gereken bir gerçek var. Bir avuç koltuk sevdalısına karşı milyonlarız ve ne insanlık onurumuzdan ne de mesleki itibarlarımızdan üç beş kişinin aşağılamaları yüzünden vazgeçmemeliyiz! Cumhuriyet’in; saygı üzerine kurulu değerlerine de, kendini vatandaştan üstün görmeyen bakışına da sahip çıkmalıyız.