Cumhuriyet’in ışığını kısmak için yürütülen yavaş siyaset

Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeler öyle bir noktaya ulaştı ki, artık hiçbir şey “tesadüf” ya da “teknik düzenleme” diye geçiştirilemeyecek kadar açık.
Eğitimde yapılan değişikliklerden siyasal alandaki baskılara, sembollerin küçültülmesinden muhalefetin sindirilmesine kadar her adım, aynı hedefe yöneliyor:

Atatürk’ün sesini kısmak, Cumhuriyet’in hafızasını zayıflatmak ve iktidarın karşısına çıkabilecek her yolu tıkamak.

Bu artık bir politik tartışma değil; bu, bir milletin kurucu değerleriyle arasına duvar örme girişimidir.
Ve bu girişim, sessizce ilerleyen bir fırtına gibi… Gürültü koparmıyor, ama önüne kattığını kökünden sökme niyeti taşıyor.

Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, yüksek sesli çatışmalar değil; gözümüzün önünde adım adım uygulanan, “normalleştirilmiş” bir hafıza silme operasyonu.

Atatürk’ü müfredattan budamak da bunun bir parçası, CHP’yi hukuki kıskaca almak da, Cumhuriyet’in sembollerini görünmezleştirmek de…

Bu yüzden mesele yalnızca bir parti ya da bir ders konusu değil. Mesele, bu ülkenin çocuklarına nasıl bir Türkiye bırakacağımız.

MÜFREDATTAKİ ATATÜRK EKSİLTMESİ BİR PEGOJİ MESELESİ DEĞİL; BİR HAFIZA OPERASYONUDUR

2023 müfredatı açıklandığında herkes aynı şeyi hissetti: Bu, bir ders içeriği değişikliği değil; bir “yer değiştirme” çabasıdır. Atatürk’ün devrimleri daraltılıyor, Cumhuriyet’in kuruluş süreci kısaltılıyor, yerine duygusal ve siyasal olarak başka anlatılar konuluyor.

Bu, tartışmaya kapalı bir pedagojik düzenleme değil. Bu, bir milletin kurucusuyla arasına mesafe koyma girişimidir.

Toplumun bütün kesimleri anladı neyin değiştirilmek istendiğini; veliler anladı, öğretmenler anladı, gençler anladı.
Ama en kırıcı olan şu: Bunca şeyin ortasında en çok çocuklar sessizce anlamaya başladı.

Bir annenin şu cümlesi her şeyi özetliyor: “Kızım artık kitaplarında Atatürk’ü arıyor. Eskisi kadar bulamıyor.”

Bu soruyu soran bir çocuğa ne cevap verilebilir?
Bu ülkede yaşayan hiçbir anne-baba böyle bir soruyu duymayı hak etmiyor.

ATATÜRK POSTERİNİ KÜÇÜLTMEK; HAFIZADAKİ YERİNİ KÜÇÜLTMEZ

Devlet binalarında Atatürk afişlerinin güncel siyasi figürlerle aynı boyuta getirilmesi de toplumun dikkatinden kaçmadı. Kimse bunu bir tesadüf olarak okumuyor. Çünkü semboller basit şeyler değildir; bir toplumun neye değer verdiğini gösteren aynalardır. Bu aynayı bulanıklaştırmak, hafızayı da bulanıklaştırma girişimidir.

Ve halk çok net bir şey söylüyor: “Atatürk’ü görmezden gelerek Cumhuriyet’i yeniden yazamazsınız.”

CHP'Yİ YIPRATMA GİRİŞİMLERİ: BİR PARTİDEN FAZLASI HEDEF ALINIYOR

Son dönemde CHP’ye yönelik hukuki süreçlerin ve denetimlerin artması da toplumun dikkatle izlediği bir başka başlık.

Sayıştay raporları, soruşturma iddiaları, sürekli bir denetim gölgesi…
Bunların her biri teknik olarak ayrı süreçler olabilir; ancak bir araya geldiğinde ortaya çıkan tablo çok daha politiktir.

Bu tabloda halkın gördüğü şey şudur: Kurucu partiye karşı sistematik bir yıpratma çabası vardır.

Bu yıpratma, yalnızca CHP’ye değil; Cumhuriyet’in çok partili demokrasiye geçiş hafızasına, kurumsal sürekliliğine ve siyasal rekabetin adilliğine yönelmiş bir baskı hissi yaratmaktadır.

Halk bunu da şöyle özetliyor: “Bugün CHP’yi tartışılır hâle getirenler, yarın Cumhuriyet’i tartışılır hâle getirir.”

Bu duygu rastlantı değildir. Türkiye, 12 Eylül’ün gölgesinde yaşayan bir ülkedir. Bir partinin, özellikle kurucu bir partinin, sürekli hukuki polemiklerin içine çekilmesi toplumda güven değil, alarm duygusu yaratır.

İKİ AYRI SALDIRININ TEK HEDEFİ: ATATÜRK'ÜN MİRASI

Bugün yaşadıklarımıza ayrı ayrı bakmak hata olur. Müfredattaki Atatürk eksiltmesi de, CHP’ye yönelik soruşturma girişimleri de aynı kapıya çıkıyor: Cumhuriyet’in kurucu hatlarının silikleştirilmesi.

Bu bir yorum değil; toplumun geniş kesimlerinin çıplak gözle gördüğü bir gerçektir.

Atatürk’ün eğitimdeki yerini küçültmek,
Atatürk’ün sembollerini geri plana itmek,
Atatürk’ün partisinin etkisini zayıflatmak…

Bunların tamamı aynı siyasi amaca hizmet eden parçalar olarak görülüyor: Gücü tek elde toplamak, hafızayı tek kaynaktan beslemek ve iktidar alternatifsizliğini kalıcı hâle getirmek.

Halk bunu fark ettiği için tepkiler daha sert. İnsanlar Atatürk’ün silinmesini, CHP’nin zayıflatılmasını, eleştirel düşüncenin törpülenmesini görüyor ve şahit oluyor. Bunların hepsi, Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olacak kuşakların yönünü değiştirme çabasıdır.

SONUÇ: CUMHURİYET SUSMAZ

Şunu herkes bilsin:
Bir müfredattan Atatürk’ü çıkarabilirsiniz, bir posteri küçültebilirsiniz ve bir partiyi tartışmaların içine çekebilirsiniz. Ama bir milletin yüreğinde kurduğu cumhuriyet idealini silemezsiniz.

Atatürk’ün mirası bir kitap sayfası değildir. Bir ders süresi, bir poster boyutu, bir siyasi polemik değildir. O miras, bu ülkenin damarlarına işlemiş bir özgürlük ve başı dik yaşama iradesidir.

O irade, kaç defa susturulmaya çalışılırsa çalışılsın, yeniden parlar, yeniden yükselir, yeniden ses olur. Cumhuriyet kimsenin tekelinde değil. Cumhuriyet bu ülkenin çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının, emekçilerinin ortak hakkıdır.

Bu yüzden Atatürk’ü silmeye çalışan her girişim, en sonunda tam tersi etkiyi yaratacaktır: Halk, Cumhuriyet’e daha güçlü sarılacaktır.