Sinan Ateş cinayetiyle bağlantılı olduğu iddia edilen MHP'li avukat Serdar Öktem İstanbul’da öldürüldü. Cinayetle ilgili gözaltına alınan altı kişiden ikisinin çocuk olması, suça sürüklenen çocuklarla ilgili tartışmaları bir kez daha gündeme getirdi.

Konuya ilişkin yazılı bir açıklama yapan Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK), suç örgütlerinin çocukları uyuşturucu ticareti, yağma (gasp, haraç), kaçakçılık, cinayet ve yaralama gibi suçlara azmettirdiğine dikkat çekerek Öktem cinayetinde de gerçek azmettiricilerin bulunması ve hak ettikleri cezayı almasının pek olası görünmediğini vurguladı.

Suça sürüklenen çocukların karıştığı olay sayısı her geçen gün artarken, devletin çocukların suça karışmasını engellemeye ve suça karışan çocukları rehabilite etmeye ayırdığı kaynak ve kurumsal kapasitenin son derece sınırlı ve yetersiz olduğu kaydedilen açıklamada, "Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Aile Bakanlığı bu tablo karşısında ne yapıyor?" diye soruldu.

İstanbul Altın Rafinerisi AŞ soruşturmasında yeni gelişme!
İstanbul Altın Rafinerisi AŞ soruşturmasında yeni gelişme!
İçeriği Görüntüle

Açıklamada, sorunun kalıcı çözümü için çocukları suça sürükleyen koşullarla ve suç örgütleriyle mücadelenin paralel olarak yürütülmesi gerektiği kaydedildi.

EŞİK tarafından yapılan açıklama şöyle:

"Sinan Ateş cinayetiyle ilgili önemli bilgilere sahip olduğu düşünülen Avukat Serdar Öktem İstanbul’da öldürüldü. Saldırının Daltonlar suç örgütü ile bağlantılı olduğu ve gözaltına alınan altı kişiden ikisinin 18 yaşın altında olduğu açıklandı.

Öktem cinayeti, suç örgütlerinin çocukları uyuşturucu ticareti, yağma (gasp, haraç), kaçakçılık, cinayet ve yaralama gibi suçlara azmettirdiği son olay oldu. Çetelerin ve çocukların taşeron olarak kullanıldığı Hrant Dink, Sinan Ateş ve daha pek çok cinayet gibi, bu cinayette de gerçek azmettiricilerin bulunması ve hak ettikleri cezayı alması pek olası görünmüyor.

"BAKANLIKLAR BU TABLO KARŞISINDA NE YAPIYOR?"

Suça sürüklenen çocukların karıştığı olay sayısı her geçen gün artarken, devletin çocukların suça karışmasını engellemeye ve suça karışan çocukları rehabilite etmeye ayırdığı kaynak ve kurumsal kapasite son derece sınırlı ve yetersiz. On iki yıl zorunlu eğitime devam etmeyen ve devamsızlık yapan çocuklar takip edilmediği gibi, açıköğretim ortaokul ve liseleri ile MESEM’lere kayıtlı milyonlarca çocuğun günlerini nasıl geçirdiği bilinmiyor. İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının bu çocuklara sunduğu tek seçenek, çocuk yaşta güvencesiz ve iş güvenliksiz işgücüne katılıp (eğer iş bulabilirlerse) çok düşük ücretlerle hayatta kalmaya çalışmak. Örgün eğitimi terk eden kız çocukları erken evlilik adı altında cinsel istismara uğrama tehlikesiyle karşı karşıya.

Peki Millî Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Aile Bakanlığı bu tablo karşısında ne yapıyor?

Millî Eğitim Bakanlığı çocuklara karşı (halihazırda kâğıt üzerinde kalmış) zorunlu eğitim ve gözetim sorumluluğunu tamamen üzerinden atmak için zorunlu eğitim süresini kısaltmayı planlıyor. Adalet Bakanlığı çocukların işlediği bazı suçlara verilen cezaların artırılmasına yönelik kanun teklifi hazırlıyor. İçişleri Bakanlığı çocukları suça azmettiren suç örgütleriyle etkin ve kapsamlı bir mücadele yürütmüyor. Aile Bakanlığı aile kurumunu överken, kadın ve çocukların bireysel iyiliğiyle ilgilenmiyor. “Kutsal aile,” devletin bakım, gözetim ve güvenlik sağlama sorumluluğunu hiçbir maliyete katlanmadan devredebileceği sihirli bir formül olarak sunuluyor, ancak bu yaklaşım ne kadınların ne de çocukların güvenliğini sağlayabiliyor.

"ZORUNLU EĞİTİMİN KISALTILMASI PLANINDAN VAZGEÇİLMELİ"

Sayısı ve etkisi her geçen gün artan organize suç örgütleriyle kapsamlı bir mücadele yürütmek yerine çocuklara verilen bireysel cezaları artırmak kamuoyunun adalet ve güvenlik talebine kolay, maliyetsiz ama etkisiz bir yanıt olarak kalacak, suçu engellemeyecektir. İktidar eğer suç oranlarını gerçekten düşürmek istiyorsa, dezavantajlı mahallelerdeki çocuklara yönelik kamu hizmetlerini artırmalı, çocukların zorunlu eğitimi bırakmalarını engellemeli, 12 yıllık zorunlu eğitimin kısaltılması planından vazgeçmelidir. Sorunun kalıcı çözümü için çocukları suça sürükleyen koşullarla ve suç örgütleriyle mücadele paralel olarak yürütülmelidir.

Devlet kurumlarına, iktidara ve tüm ilgililere asli görevlerinin başta çocuk ve kadınlar olmak üzere toplumdaki her yurttaşın güven içinde yaşayabilmesini sağlamak olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz."