Cumhuriyet Halk Partisi’nin (Cumhuriyet Halk Partisi), tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu için özgürlük ve erken seçim talebiyle düzenlediği “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerinin 76’ncısı bugün Edirne’de yapıldı. Kalabalığın ucu bucağı görünmedi. CHP lideri Özel mitingde yaptığı konuşmada kritik mesajlar verdi.
CHP Edirne mitingi...
Özel, "Bir adım geri atarsam namerdim. Bu haksızlığı bütün dünyaya anlatacağım. Tayyip Bey sana helal olan hiçbir şey haram değil bana. Mücadele sonuna kadar" dedi. Erdoğan'ı canlı yayına ve erken seçime davet eden Özel, "kendisi çıkamayacak durumdaysa isterse evlat isterse damat" diyerek sözlerini sürdürdü.
Özel'in asgari ücret, en düşük emekli maaşı, çiftçilere KDV'siz ve ÖTV'siz mazot vaadi dikkat çekti.
Özel 19 Mart darbesi diyerek de şu mesajları verdi:
Edirneliler Meriç'i sıkı tutun. 15 Temmuz darbesinden sonra 1 yılda 2 bin tane FETÖ'cü yakalandı ya burada.. Bu darbeciler de günü gelince Edirne'den kaçmak isterlerse Meriç'ten Dedeağaç'a size emanet serhat şehri. Sınırı iyi tutun. Zekeriya Öz'ün kaçtığı gibi kaçmaya kalkarsa birisi emanetimdir Edirne'nin sınırı, Edirne'nin evlatılarına...
14.00 CHP LİDERİ ÖZGÜR ÖZEL KÜRSÜYE ÇIKTI VE KONUŞMASINA BAŞLADI
Özgür Özel'in açıklamaları şu şekilde...
Edirne’yi çok seviyoruz, Edirnelileri, akrabalarımızı çok seviyoruz. Bugün burada, tam 76. kez haksızlığa, adaletsizliğe itiraz etmeye, seçtiklerimizin arkasında durmaya; Cumhuriyet'ten, Gazi Mustafa Kemal’in emaneti Cumhuriyet ile kazandığımız sandığa, seçme ve seçilme hakkına sahip çıkmaya geldik. 76. mitingimize, 76. eylemimize hoş geldin Edirne, hoş geldin!
Bugün bir Serhat şehrindeyiz; Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye’nin gölgesindeyiz. Osmanlı’ya başkentlik yapan, Fatih’in doğduğu kentteyiz. Babasının vefatını duyunca, üç Kulhüvallahu bir Elham okuyan, beyaz atına atlayan, Edirne’ye doğru payitahta giderken Manisa’mdan, 'Beni seven arkamdan gelsin' diyen Fatih’in şehrindeyiz."
Seçtiklerimize sahip çıkacak mıyız? Cumhurbaşkanı adayımıza sahip çıkacak mıyız? O zaman beni seven arkamdan gelsin, Ekrem Başkanı seven arkamızdan gelsin. Sizleri çok seviyoruz, size güveniyoruz. Kemal’in emaneti...
Bugün burada, bu güzel meydanda... Filiz Başkan artık Edirne'de. Bu meydan birilerine yeter ama bize yetmiyor bu meydan. Daha büyüğü lazım, daha büyüğü! Sığmıyoruz buraya.
Bugün burada sizin karşınızda; seçimlerde size emanet ettiğimiz, sizin de Edirne’yi ona emanet ettiğiniz, her iki Edirneliden birinin oyuyla gelen, şimdi bütün anketlerde memnuniyeti çok daha yukarılara getiren Filiz Gencan Belediye Başkanımızın misafiriyiz. Onu size bu meydanda emanet etmiştim. O günkü il başkanımıza, bugünkü il başkanımıza, milletvekilimize, tüm ilçe başkanlarımıza, örgütümüze; Atatürk'ün iki büyük eserinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin canım örgütüne teşekkür ediyorum.
Filiz Başkan 20 aydır görevde. Tabii her belediye başkanını izliyorum, her belediye başkanını takip ediyorum ama birkaç tanesi var ki; seçimden hemen önce gelip kefalet koyup emanet edip seçimleri kazanan başkanlarımıza bilhassa bakıyorum. Edirne'ye gelirken baktım; 20 ayda bu Edirne’nin evladı, belediye meclis grubumuzla birlikte Edirne'ye neler yaptı diye.
Önümdeki liste hayli uzun ama Edirne; altyapı bekleyen Edirne, zorlukları ve güçlükleri olan Edirne... İktidarın yüzünü değil sırtını döndüğü Edirne'de Filiz Başkan kısa zamanda 115 kilometre yol açmış. 71 bin metrekare parke taşı, 22 bin ton asfalt sermiş Edirne'ye. Kentin genelindeki içme suyu hatlarının tamamını yenilemeye başlamış; büyük kısmı bitmiş, hızla sona geliniyor. Yılların sorunu bir 50 yıllığına çözülüyor.
Yeni su kuyularıyla; bizim sorumluluğumuzda olmayan, devletin yapması gereken ama yapmayınca, şehirler susuz kalınca dönüp de belediyelere suç atan bu anlayışa karşı yeni su kuyularıyla çalışıyor ve şehrin su sorununu belediye imkanlarıyla çözmeye uğraşıyor. Kent Lokantası var; "Soncay'la kardeşim arkamdan gelsin" diyen Fatih'in şehrindeyiz. Halk Ekmek var, büyük ilgi görüyor. Konak Edirne’de kadınlar için yepyeni bir yaşam alanı oluşturmuş. Doğal yaşam alanıyla, mama fabrikasıyla can dostları unutmamış. Belediye arazilerinde üretilen buğdayla, arpayla besicilere katkı sağlıyor, sahip çıkıyor. Sıfır Atık Market'le geri dönüşüm atıklarını sosyal desteğe dönüştürüyor.
Ve bir yandan da birileri bu işleri yapmasın diye bakanlara diyor ya canlı yayında; "Silkeleyin bunları" diye. Ne demek? "Belediyenin vergi borçlarını bir seferde alın, faiziyle alın, hepsini alın." O vergi borçlarının, bu kadar iş yapılırken tamamı ödendi. O SGK borçlarının tamamı için karar alındı, imzalar atıldı, oylar verildi. Yani 20 ayda bu kadar altyapı, bu kadar sosyal belediyecilik ve bunun yanında bütün borçlardan kurtulan Filiz Başkan'a bir yürekten alkış bakalım. Helal olsun ona, helal olsun ekibine!
"BU İŞ ÖYLE YANDAŞ BASINA YALAN MANŞET YAPTIRMAKLA, ONA BUNA YAZMAKLA OLMUYOR"
Bunları yaparken haksız saldırılara karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onun arkasında Baran Yazgan kardeşim duruyor. Aslan gibi milletvekilimize bir yürekten alkış alayım. Milletvekilinin, belediye başkanının yetiştiği yerde yaptığını anlatan; yetişemediği yerde gidip onun yerine orada olan, mücadele eden il başkanımız, örgütümüz var. Hepsine bir yürekten alkış alayım.
Tabii biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak imkanlar dahilinde samimiyetle, var gücümüzle mücadele ediyoruz. Bir yandan biz bu şehrin evlatları olarak bu şehre elden gelen katkıyı yapıyoruz. Ama bir yandan da seçim yaklaşınca bu şehirden oy isteyenler, seçimlerde buraya yüzünü dönenler; seçimden sonra yetkiyi alıp Ankara'ya gidince arkasını dönüyorlar.
Bu iş öyle yandaş basına yalan manşet yaptırmakla, ona buna yazmakla olmuyor. Öyle söylediğin sözün arkası dolu olsa, eleştirinin yeri olsa, burada başarı değil de bir eksiklik olsa bu meydan dolar mı böyle tıka basa? Dolar mı böyle tıka basa?
Ama öbür taraftan; Edirne sanayisinden aldığı pay yüzde değil, binde üç. Türkiye ihracatından aldığı pay yüzde değil, binde iki. Şehirlere gidiyorsun; yüzde üçler, yüzde yediler, yüzde on birler konuşuluyor; burada binde iki. 100 milyon doların üzerinde ihracat yapan bir tane firma yok. İlk bin ihracatçı firma içinde bir tane Edirne firması yok.
Böyle olunca bu şehrin gençleri bu şehirde kalıyor mu? Hayır. Maalesef gençler zihinlerinde valizleri toplamış, yüreklerinde valizleri toplamış, geçinmek için bu şehirden ayrılıyorlar. Şehir küçülüyor, şehir yaşlanıyor. Ve maalesef buradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yılda 26 milyar lira vergi alıyor, 10 milyar lira hizmet yapıyor. O 16 milyar lirayı alanlar, benim kentin çay kaşığıyla vermeye imtina ediyorlar Edirne'ye.
Bakın, Halkalı-Kapıkule Hızlı Treni... Her seferinde ileri aldılar; en son 2024’te, geçen sene bitecekti, şimdi 2028 diyorlar. Edirne-Lalapaşa uluslararası yol... Bunlar 'Türkiye'de bütün ilçelerin arası duble yol oldu' diyorlar; uluslararası yolumuz var, duble yol değil. Keşan-Enez yolu; iki buçuk yılda bir buçuk kilometre ilerledi, iki günde çöktü, perişan oldu gitti.
Edirne, Osmanlı'ya başkentlik yapmış eşsiz bir kent. Yılda 5 milyon turist geliyor bu kente. Ama Selimiye Camii, Edirne'mizin göz bebeği, Koca Sinan'ın emaneti Selimiye Camii'ni perişan ediyorlardı. Başvurular yapıldı, durduruldu, yenisi yapıldı. Bir dizi beceriksizlik, bir dizi kötü niyet! Güya bunlar muhafazakar olacak... Sen Koca Sinan'ın eserini muhafaza edemiyorsun, bir de 'muhafazakar siyasetçiyim' diye milletin duygularıyla oynuyorsun. Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
Bunlar ne Osmanlı'nın ne Cumhuriyet'in biriktirdiği hiçbir güzelliği gerçek anlamda benimsemiş, içselleştirmiş insanlar değil. Cumhuriyet Halk Partisi; geçmişiyle, tarihiyle, Selçuklu'yla, Osmanlı'yla ve Cumhuriyet'le oralarla gönül bağı kurmuş. Bugün korunacak bir şey varsa, muhafaza edilecek bir değer varsa; binada olsa, camide olsa, köprü de olsa ya da insani değerler de olsa, onları muhafaza etmek koca yürekli demokratların işidir, demokratların işidir!"
"KOCA SİNAN'IN ESERİNE BUNLARI YAPANIN İKİ ELİMİZ YAKASINDA OLACAK"
"Biz Türkiye İttifakı olarak; Türkiye'nin elbette aslan sosyal demokratları, muhafazakar demokratları, milliyetçi demokratları, sosyalist demokratları, liberal demokratları, Kürt demokratları, Alevi’si, Sünni’si... Kimin kökeni, inancı, etnisitesi ne olursa olsun; değil mi ki Türkiye Cumhuriyeti'nin evladıdır, değil mi ki bu sınırların içinde vatandaşıdır, Ay Yıldızlı Al Bayrağın altındadır, Gazi Mustafa Kemal'in evladıdır; o demokratlar bizimdir! Biz Türkiye İttifakı'yız, biz sahip çıkacağız bu ülkeye.
Bunlar 'biz yaptık oldu'cular... Bunlar 'yandaş müteahhide veririm, canına okusa tarihi eserin umurumda değil' diyenlerdir. Bunlar algı operasyonlarının peşinden giden; milleti olguyla değil, algıyla kandırmaya çalışanlardır. Yapmadığını yapıldı gösteren, olmayanı olmuş gösterenlerdir. Bunlara en iyi cevap Koca Sinan'dan, Mimar Sinan'dan... Hem de nerede? Edirne'de. Nerede? Selimiye'de.
Selimiye bitmiş, Koca Sinan karşısına geçmiş yanındakilerle bakarken bir küçük evlat geliyor. 'A' diyor, 'Caminin minaresi eğri.' Soruyor çocuğa: 'Hangisi eğri?'
Bakın, Koca Sinan bitirmiş Selimiye'yi. Geçmiş karşısına... Bir küçük çocuk, bir velet gelmiş; 'A' demiş, 'Minare eğri.' 'Hangisi eğri?' demiş. 'Bu taraftaki eğri.' 'Ne tarafa eğri?' 'Bu tarafa eğri.' Demiş ki: 'Koca bir halat getirin, yüz tane de ırgat getirin. Çekin bakalım minareyi!'
Onlar çekiyor, çocuk bakıyor. 'Düzeldi mi?' 'Biraz.' 'Düzeldi mi?' 'Biraz.' Çektire çektire güya minareyi düzeltiyor. Çocuğa diyor: 'Oldu mu?' Çocuk diyor ki: 'Oldu amca.' Çocuk gidiyor. Diyorlar ki Sinan’a: 'Deli misin, divane misin? Bir çocuğun lafıyla minare urganla çektirilir mi bu tarafa?'
Diyor ki: 'O çocuğun aklında şüphe kalırsa, o çocuk bu minareyi eğri diye görürse, o çocuk görünce birine söylerse, o biri öbürüne söylerse bu kadar emek boşa gider' diyor. O bir çocuğun sözüne değer veren; o gerçeği yalanla takas etmeyen, yalana ya da yanlışa teslim olmayan Koca Sinan'ın eserine bunları yapanın iki elimiz yakasında olacak. Ant olsun, ant olsun!"
"İÇME SUYU İÇİN ÖNLEM ALMAYAN İKTİDAR ŞİMDİ BELEDİYELERİ SUÇLUYOR"
"Trakya bereketin yuvası ama sulama altyapısı tamamlanmadı. Şimdi Meriç'in suyunu organize sanayiye taşımak istiyorlar. Çiftçi zaten perişan, şimdi kuraklık tehdidiyle karşı karşıya. Ayçiçeğinde Edirne ve Trakya'daki verim kaybı %50'yi aşmış. Ben okudum, Ziraat Odalarının çalışmasından okudum; %50'yi aşmış. İpsala'da çeltik üretimi kuraklık yüzünden perişan oldu. Toprak Mahsulleri Ofisi almıyor; bir ay önce 27 lira olan çeltik 20 liraya düştü. Çünkü ofisi üreticinin arkasından çektiler.
Buradan uyarıyoruz: Toprak Mahsulleri Ofisi böyle gün için vardır. Eskiden yazardı; 'Ofis çiftçinin kara gün dostudur' diye. Şimdi çiftçinin, çeltik üreticisinin kara günü bugündür. İpsala'nın kara günü bugündür. Ofis ortaya çıkacak, çiftçinin arkasında duracak. Yolu yok!
Diğer yandan kuraklık sigortası... 'Yaptırın, yaptıralım, TARSİM'e gidelim, parayı verelim' diyorlar. Parayı alırken böyle zevkle sayıyorlar, çekmeceye atıyorlar. TARSİM yaparken parayı zevkle sayıyorlar değil mi? Çekmeceye atıyorlar. Sonra kuraklık oluyor, buğday düşmüş dekarında 60-70 kiloya. 'Zarar ettim' diyor, gidiyor TARSİM'den para almaya. 'Sen 60 kilo biçmedin, 150 kilo biçtin' diyor. 'Kardeşim benden iyi mi bileceksin, gel bak 60 kilo biçtim' diyor. 'Ortalamaya bakarım, sen 150 kilo biçtin' diyor. Parayı alırken zevkle alanlar, verirken titreyerek veriyor değil mi?
Gelince bu TARSİM sistemini; hem devletin katkısını iki katına çıkarıp hem de böyle uyanık tüccar gibi çiftçiyi yan bastıranın, kandıranın vallahi bundan sonra karşısında ben duracağım. TARSİM gelip hiçbirinizi yazarken, çizerken, öderken kandırmayacak. TARSİM çiftçiye dost olacak; olmazsa düşmanı bu kardeşiniz olacak. Söz veriyorum size!
İçme suyu alarm veriyor. Kayalı Barajı'nda doluluk %6'ya düşmüş. Önlem almayan iktidar şimdi belediyeleri suçluyor. Gala Gölü'nde ve Ergene'deki kirlilik hala devam ediyor. Bizim vekil diyor ki; eski Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu 'Ergene'de yüzeceğim' diyordu. Onu söylerseniz iyi olur diyor. Dedim ki; bu espri çok yapıldı ama biz söylemeye utanıyoruz, bunlar sözünü tutmamaya utanmıyorlar. Ben daha ne diyeyim bu Ergene için?
Eğitimde sıkıntı büyük. Deprem kaygısı ve güçlendirme amacıyla yıkılan okulların yerine yenilerini yapmamışlar. Ben bu meydana, bu hınca hınç sığmadığımız meydana Filiz Başkan'ın yaptıklarını anlattım; ta arkalardan bile koca alkış geldi."
"ERDOĞAN FAKİR SEVMEZ, ERDOĞAN ZENGİN SEVER"
Ben aylar önce ilk kez bir meydanda 'Erdoğan sizi seviyor mu?' diye sorduğumda, hep birlikte bağırdılar sizin gibi: 'Hayır!' 'Niye?' dedim; oradan biri dedi ki, 'Fakiriz biz, o fakir sevmez.' O gün bugün soruyorum; şimdi artık bu, bütün Türkiye'nin yaşayarak gördüğü bir ifade. Bütün Türkiye bunu tekrar ediyor: Erdoğan fakir sevmez, Erdoğan zengin sever.
Resmi yoksulluk rakamı 97 bin lira. Türk-İş resmi olarak hesaplıyor; bir haneye 97 bin lira girmiyorsa bunun altı yoksul, yani fakir. Şimdi meydanda 97 bin liradan çok geliri olanlar el kaldırsın. Bak dürüstçe üç beş kişi gösteriyor, bazıları yanındakini gösteriyor. Mesela bu Osmaniye Milletvekilinin durumu iyi. Bu sizinkinin de durumu iyi. Bizim il başkanı 'emekliyim' diyor ama emekli öğretmen, bunun durumu kötü. 97 bin liranın altında geliri olanlar el kaldırsın. Şu meydana bak!
Bu meydan Türkiye'nin en büyük korosudur ve en acıklı şarkısını söyler. Erdoğan'ın mikrofonu eline alınca söylediği 'Nereden nereye' şarkısı var ya; ona eşlik etmesin o Edirne'nin çok bilmiş milletvekilleri, Edirne'nin AK Partili yöneticileri... Edirne'deki bu acıklı şarkıyı görün, bu milletin sesini duyun be kardeşim! Sesini duyun!
AK Parti 23 yıldır iktidarda. Gelirken ne demişti? 'Verin bana yetkiyi, ülkeyi şirket yönetir gibi yöneteceğim' dedi. Allah’ı var, doğrusunu yaptı. Allah’ı var, tam dediğini yaptı. Nasıl biliyor musunuz? Bir kabine açıklıyor; açıkladığı kabinede Milli Eğitim Bakanı'nın özel okullar zinciri var, Sağlık Bakanı'nın özel hastaneler zinciri var, Turizm Bakanı'nın oteller zinciri var, turizm şirketleri var... Tam Türkiye'yi şirket gibi yönetiyor değil mi?
Şirketin adını biliyor musunuz? Bilenler var: KADAŞ. Kara Düzen Anonim Şirketi. Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti'nin Kara Düzeni'nin Anonim Şirketi. Bu KADAŞ gerçekten rekortmen; madalya üstüne madalya kazanıyor. Bakın, KADAŞ vergiyi sizden alıyor, kıyağı başkalarına yapıyor. Ama bu KADAŞ'ın döneminde Türkiye; yüksek enflasyonda Avrupa birincisi, yoksullukta Avrupa birincisi, işsizlikte Avrupa birincisi, gelir ve vergi adaletsizliğinde Avrupa birincisi, yüksek faizde Avrupa birincisi.
Bunlar AK Parti'nin kara düzeninin kara madalyalarıdır. Bunlarda birinci oldun diye kimse sana 'aferin' demez. Bu milleti perişan eden, kara madalyada beşi bir yerdeyi milletin boynuna takan, milletin sırtına yük eden bu iktidardan gelecek ilk seçimde hep birlikte kurtulacağız!"
"BUGÜN BİR ASGARİ ÜCRETLİ BİR PORSİYON CİĞER YEMEYE KORKAR"
Eskiden durumu biraz olmayan çeyrek takardı, durumu olan tam altın takardı, durumu iyi olanlar ya da düğün sahipleri beşi bir yerde takardı. Hatırlıyor musunuz? Bizim göçmen düğünlerinde çok olur beşi bir yerde. Bu AK Parti 23 yılın sonunda beşi bir yerdeyi vatandaşın boynuna taktı: En yüksek enflasyon, en büyük yoksulluk, en büyük işsizlik, en kötü vergi sistemi ve en yüksek faiz!
Ben buradan bütün çiftçilere şunu hatırlatıyorum: Buğday üreticileri, geçmişte 1 kilo buğday satınca 1 litre mazot alınıyordu. Doğru mu? 1 litreye 1 litre. Şimdi 1 litre mazot almak için kaç kilo buğday satıyorsun? 6 kilo. 6 kilo buğday satıyorsun, 1 litre mazot alıyorsun. Eskiden, AK Parti gelmeden önce, 1 kilo buğday 1 litre mazot alıyordu. AK Parti gelince 6 kilo buğday 1 litre mazot alıyor. Daha bunun üzerine yapılacak bir hesap yok.
İlla hesap yap dersen en kızdığı yerden yapacağım. Annemler cevap versin, kadınlar... Erkekler sussun. Altın hesabı şaşar mı? Asla şaşmaz. AK Parti geldiğinde, bu AK Parti’nin kara düzeninden önce, beğenmedikleri o üçlü koalisyonda en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün çeyrek altın 11 bin lira. En düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira; 1,5 çeyrek altın. Yarın gidin burada Peşincioğlu Kuyumcusu'na sorun. 2002'deki altın fiyatını sorun, en düşük emekli maaşını koyun; 8 çeyrek altın. Bugün 1,5 çeyrek altın alıyorsun. Emekliler şunu düşünsün: AK Parti'den önce 8 çeyrek altın alan maaş düştü 1,5 çeyrek altına. Asgari ücretli 7 çeyrek altın alıyordu, düştü 2 çeyreğe.
Edirne ciğeri... Geçen sene porsiyonu 240 liraymış. Şimdi olmuş 400 lira. Geçen sene asgari ücrete vurdun mu bir asgari ücret 92 porsiyon ciğer alıyormuş, bu sene bir asgari ücret 55 porsiyon ciğer alıyor. Bunların tutulacak yeri yok. Ciğer hesabında 92'den 55'e; bir yılda 37 porsiyon kayıp var. Bugün bir asgari ücretli bir porsiyon ciğer yemeye korkar.
İşte bu yüzden bu AK Parti gelip de bu meydanı doldurabilir mi bugün? Sizin yanınıza geliyorlar mı? Hatırınızı soruyorlar mı? İnsan içine karışıyorlar mı? Yazın serin, kışın sıcak salonlarda siyaset yapıyorlar. Milletle değil, kendi atadıklarıyla toplantılar yapıyorlar. Sokaktan, meydandan kaçıyorlar. Onun için buradan; Edirne'den, Osmanlı'nın serhat şehrinden, Cumhuriyet'in göz bebeğinden, Gazi Mustafa Kemal'in hemşehrilerinin bağrından sesleniyorum: Artık AK Parti salonların partisidir; Cumhuriyet Halk Partisi meydanların, sokağın, milletin, halkın partisidir!"
"BÜTÜN HAKLILAR BİR ARADA DURMAK ZORUNDAYIZ"
Hiç salon partisi, sokağın partisini yenebilir mi? Salonların partisi, Edirne'de milletin partisini yenebilir mi? Halkın partisini yenebilir mi? İnanın biz haklıyız. Ahlaki üstünlük bizdedir, psikolojik üstünlük bizdedir. Meydanların enerjisi, çoğunluk enerjisi bizdedir. Biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız!
Ülkede ev kirası olmuş 25-30 bin lira, açlık sınırı 30 bin lira. Emekli maaşı 16 bin, asgari ücret 22 bin lira. Ankara'da emekliler perişan otellerde; gecesi 200, 300, 400 liraya aldığı maaşın yarısı otele, kalanıyla simit, kuru ekmek, bazen çorba... Ekmeğin arasına, bayat ekmeğin arasına küflü peynir koyup hayata tutunmaya çalışıyor.
Buradan, Edirne'den size yeminle söylüyorum: Bu kara düzeni bitireceğiz, bu ayıptan kurtulacağız. Yıllarca emek vermiş, alnının terini akıtmış, gözünün nurunu akıtmış, elleri nasır olmuş, dirsekleri çürümüş emekliye bu ihaneti yapanlara; bu sefaleti reva görenlere, bu haksızlığı yapanlara sandıkta hesap sormazsak namerdiz!
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alana kadar, bu millet uzun adamdan hakkını alana kadar, bu millet emaneti bu kara düzenden alıp halkın partisine verene kadar; emeklinin yüzü gülene kadar, işçinin, çiftçinin yüzü gülene kadar, esnaf bu zilletten kurtulana kadar mücadeleye devam, mücadeleye devam!
Edirne'de yoğun duygular birbirine karıştı. Biri diyor 'hükümet istifa', biri diyor 'ya hep beraber ya hiçbirimiz', öbürü 'Erdoğan istifa'... Ben şunu söyleyeyim, bir tek duygumu söyleyeyim o şudur: Bu meydanın hepsi haklı. Bu meydanda Ekrem Başkan'ın resmi var; en mağdurumuz o, Ekrem Başkan haklı. 16 belediye başkanımız sırf seçim kazanıyoruz diye içerideler, hepsi haklı. Süründürdüğü emekli haklı, emekçi haklı. Buğday, çeltik üreticisi, ayçiçek üreticisi haklı. Esnaf haklı.
Ama bütün haklılar bir arada durmak zorundayız. Evde oturan, televizyonundan bizi izleyen, pijamasını çıkarmayanlara ne diyoruz? Eğer evde oturup beklersen senin de kapına gelecekler, senin de malına çökecekler, senin de çocuğunun geleceğini elinden alacaklar. Bu memlekette işçi kurtulmadan çiftçi kurtulmaz, emekli kurtulmadan esnaf kurtulmaz, köylü kurtulmadan kimse kurtulmaz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
"BABA EVİNİN TAPUSU BİR KİŞİYE KAYITLIDIR, O DA GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!"
Geçen hafta pazar günü, daha 6 gün önce, Ferdi'den sonra Gülşah'ımızı da kaybettik Manisa'da. Ferdi Başkan zamanında da bu süreçte de Edirne'den hep dua duyduk, hep iyi dilekler duyduk. Hep birlikte uğraştık ama iki evladımız da maalesef aramızdan ayrıldı. Ben gösterdiğiniz bütün dayanışma için, bugün burada Gülşah Başkanımızın, Ferdi Başkanımızın resimleri için ve bugün hem onlara sahip çıktığınız hem de onların ortak hayali olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı için birbirinizin davasına sahip çıktığınız için; tek başına kurtulmak için değil hep birlikte olmak için bu meydanı doldurduğunuz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Hepiniz iyi ki varsınız.
Biz ne yapacağız? Biz durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Asla ve asla teslim olmayacağız. Bir kelime eksik konuşmayacağız, bir adım geri atmayacağız, bir santim eğilmeyeceğiz. Hepimiz bilmeliyiz ki biz bir kelime eksik konuşursak bunlar bu milleti susturacak. Biz bir adım geri atarsak bunlar bu milleti yüzyıl geriye götürecek. Biz bir santim eğilirsek bunlar bu millete diz çöktürecek. Bunlara; geldikleri sandıkla gelip de sonra sandığı kaçırmaya, sandıktan kaçmaya çalışanlara; sandıkla çıkanı Silivri'ye atanlara, iftira atanlara, haysiyet cellatlığı yapanlara ne arkadaşlarımızı ne bu ülkenin geleceğini teslim etmeyeceğiz.
Bu sene vatandaş diyor ki; 'Gelecek sene benim durumum aynı kalacak' diyenler %30. %60 'Daha kötüye gideceğim, fakirleşeceğim' diyor. Sadece %0.8 'Ben zenginleşirim' diyor. %9 da 'Durumum iyiye gidebilir' diyen var. Bu 'Zenginleşirim' diyen %0.8, o bildiğiniz %0.8... Hepimizi onlara kul köle etmeye, bizden toplayıp onlara vermeye, bizden alıp onları doyurmaya, bizden kazanıp onlara harcatmaya çalışıyorlar.
Biz kutuplaşmadan taraf değiliz. Buradan AK Partili, MHP'li Edirnelilere söylüyorum: Bugüne kadar oy verdiniz, hatta belki üye oldunuz, belki haberiniz olmadan AK Parti'ye kaydedildiniz, belki de iyi olacak diye düşünüp onlarla oldunuz. Bugünü düşünememiş, bu yoksulluğu, bu sefaleti, bu haksızlığı, bu eşitsizliği düşünememiş olabilirsiniz. Biz yarın geldiğimizde sadece CHP'lilerin değil, bütün Edirne'nin; Edirne'nin AK Partilisinin de MHP'lisinin de asgari ücretini yükseltmeye geliyoruz. İkisinin de emeklisi, bütün emekliler gibi en iyi maaşı alsın istiyoruz. Herkes çocuğunun geleceğinden endişe etmesin istiyoruz.
Biz gelince geçmişte bize haksızlık yapan, çalan çırpan, sonra da kendi yaptığını başkası yapmış gibi iftira atanlarla işimiz var. Ama AK Parti'ye geçmişte üye olmuş, oy vermiş kimse korkmasın. Bu parti hiçbirimizin değil, bu gelecek hiçbirimizin değil, hepimizindir birden. Cumhuriyet Halk Partisi baba ocağıdır. Baba ocağı herkesin içine doğduğu evdir. Kimi sonra ırağa gider, kimi yakında oturur. Kimi daha büyüğünü umar, kimi küçüğüne razı olur. Ama herkes bilir ki başım sıkışırsa, dara düşersem orada bir baba evi var. Kapısı açıktır, bacası tütmektedir, çayı çorbası kaynamaktadır. Kim sıkışırsa gelene kucak açmaktadır.
O baba evinin tapusu Özgür Özel'de olsa güvenme. Kemal Bey'de de değildi, rahmetli Ecevit'te de, İsmet Paşa'da da. Senin garantin Cumhuriyet'tir, senin garantin bu Cumhuriyet'in kurucusudur. Baba evinin tapusu bir kişiye kayıtlıdır, o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk!
O yüzden 'AK Partiliyim beni almazlar', 'MHP'liyim bana orada yer yok' diye düşünmeyin. Atatürk'le derdi olmayanın, Cumhuriyet'le derdi olmayanın, bu bayrakla, bu Mehmetçik'le derdi olmayanın bizimle derdi olmaz. Hep beraber olacağız, hep beraber başaracağız."
"TEPEDEKİLER REFAH İÇİNDE, AŞAĞIDAKİLER VERGİYLE BOĞUŞUYOR"
"Biz gelince ne olacak? Bir kere bu Peşincioğlu Kuyumculuk, Hudut Kuyumculuk, başka varsa söyleyin adını söyleyeyim... Hepsinin önünde söz veriyoruz: En düşük emekli maaşı tez elden bir asgari ücret olacak. Cumhuriyet Halk Partisi geldiğinde, bugünkü parayla asgari ücret 39.000 lira olacak. En düşük emekli maaşı da 39.000 lira, asgari ücret de 39.000 lira olacak. CHP geldiğinde ÖTV ve KDV kalkacak; çiftçinin aldığı mazot 55 lira değil, 33 lira olacak.
Çeltik üreticisine de, ayçiçeği üreticisine de, buğday üreticisine de buradan söz veriyoruz: Mazotu ÖTV’siz, KDV’siz alacaksınız. Bankalara borç çok mu? O borçların bir sefere mahsus bütün faizlerini sileceğiz, ana parayı 3 yıla, 5 yıla böleceğiz. Söz veriyoruz!
Bu AK Parti geldi; vergiyi tabana yaydı, refahı tavana çıkardı. Tepedekiler refah içinde, aşağıdakiler vergiyle boğuşuyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu özellikle dikkatinize sunuyoruz: Bu ülkede toplanan 100 liralık verginin 63 lirasını dolaylı vergilerden alıyorlar. Dolaylı vergi dünyanın en adaletsiz, en eşitsiz, en haksız vergisidir. Şu dükkana, şu kırtasiyeciye giden, çocuğuna bir kalem alan fabrikatör de olsa fabrikanın işçisi de olsa aynı vergiyi ödüyor. Elektrik, su, telefon; asgari ücretli de aynı vergiyi ödüyor, multimilyarder de aynı vergiyi ödüyor. Aldığın her şeye, her hizmete vergi ödüyorsun; en zenginle en fakir aynı vergiyi ödüyor. Bu %63... Bunun üstüne bir %25 var, o gelir vergisi. Yani hepinizin, hepimizin, bu otobüsün üstündeki basın mensuplarının daha maaşını çekmeden maaştan kesilen vergi %25'e denk geliyor. Etti mi sana %88? %1 ıvır zıvır gayrimenkullerden alınan, %11 kurumlar vergisi. Yani üreten, kazanan, ihracat yapan, kâr edenin ödediği vergi %11; bu meydanın ödediği vergi %88!
İşte bizim iktidar motivasyonumuz budur: Vergiyi bu meydana, tabana değil; vergiyi tavana, refahı buraya yayacağız. Bu vergileri ters yüz etmeye; çok kazanandan çok, az kazanandan az, kazanmayandan da vergi almamaya geliyoruz. Bütün ezberleri unutsunlar. O konforlu siyaset bitti; oyu garibandan alacaksın, hizmeti zengine yapacaksın... Oyu emekliden alacaksın, emekçiden alacaksın, esnaftan, çiftçiden alacaksın; sonra millete, bütün zenginlere en iyi imkanları sunacaksın. 2.7 trilyon lira faiz ödüyor ama %1'ini emekliye vermeye gelince ayak sürüyor.
Geçen bütçe görüşmesi var. Bütçede gayrisafi milli hasılanın %1'inin çiftçiye destekleme diye verilmesi lazım, kanun böyle. %0.2'sini getirmişler. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz şöyle konuşuyor: 'Bu sene tarım sektöründe % -12.7 büyüyebildik.' Af buyur dedim? % -12.7 büyümüş! Dedim ki; Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, % -12.7 büyünmez, %12.7 küçültmüşsünüz siz bu çiftçiyi dedim. Cevap yok. Burada bu yıl ilk kez bu kadar büyük bir küçülme yaşandı.
Buradan bütün çiftçilere söylüyoruz: Bu kara düzene mecbur değilsiniz. Bu iktidara mecbur değilsiniz. Eninde sonunda bu düzeni değiştirecek halkın partisinde birleşeceğiz ve bir devri kapatıp bir devre açacağız. Edirne'den kalkan Fatih, 2 yıl sonra gidip de bir çağı kapatıp bir çağı açmadı mı? Bakın Edirne'den söylüyorum: Biz de bir çağı kapatıp bir çağı açacağız. Bakan evlatlarının devri bitecek, vatan evlatlarının devri başlayacak!"
"BİZİ YUNAN'A, BULGAR'A MAHCUP EDENLER GİDECEK"
"Şimdi işin en tatsız, aslında en haksız yerine geldik. Bütün Türkiye konuşuyor; 'Yunanistan'a gidip alışveriş yapılıyor, Bulgaristan'dan gelip alışveriş yapılıyor' diye. Geldim sordum, hepsini yerinde gördüm. Bugün Edirneliler, İstanbullulara ucuza gıda alışveriş turları düzenleniyor, Dedeağaç'a geçiliyor. Doğru mu? Çünkü Yunanistan o kadar ucuz ki bugün Türkiye'deki gıdaya göre, yol parasını da kurtarıyor, fazlasını da kazandırıyor.
Yunanistan'da bir Niko var, Niko'ya kıyma 350 lira. Türkiye'de bir asgari ücretli Nihat abim var, ona da arkadaşları Niko diyor; bizimkine gelince 900 lira. Yunanistan'da Niko'nun 350 liraya aldığı dana kıymayı, burada 900 liraya satan bir düzen var. Öyle olunca bu sefer buradan insanlar oraya, dünyanın ve Avrupa'nın en yüksek gıda enflasyonunun olduğu Türkiye'den Yunanistan'a geçip gıda alıyorlar.
Peki, bir de Bulgaristan'dan gelen var. Bulgaristan'dan İvan geliyor, levayı veriyor, çantaları dolduruyor, üstüne bir tane de mont alıp Bulgaristan'a gidiyor. Bizim Türkiye'deki Okan kardeşim o bir tane montu alabilmek için bir ay çalışıyor. Peki, bu işin sebebi ne? Bütün meydan şahit, bütün Edirne şahit.
Bu AK Parti geldiğinde bir leva 0.60 liraydı. Yani 1 lira verdin mi sana neredeyse 2 leva veriyorlardı. Şimdi adam geliyor 1 leva veriyor, biz ona 25 lira veriyoruz. 23 yıldır Türkiye'de yönetiliyor AK Parti tarafından, Bulgaristan'da yönetiliyor kendi hükümetleri tarafından. 23 yıl önce 1 lira verip 2 leva alırken, adam şimdi 1 leva verip 25 lira alıyor. 50 kat fark etmiş.
Asgari ücret 8 çeyrekten 1,5'a indi, 6 kat fark orada. Buğdayda 6 kat fark, asgari ücrette öyle... Bir senede %65 gelmiş sırf ciğerin porsiyonuna. 23 yıl üst üste birikmiş; leva, Türk parası karşısında 40 kat değer kazanmış. Bulgaristan ülkesini, ekonomisini Türkiye'den 40 kat iyi yönetmiş. Buradan, Edirne'den bütün Edirne'nin şahitliğinde söylüyorum: Bu kara düzen değişecek kardeşim, bu hesap değişecek kardeşim! Bizi Yunan'a, Bulgar'a mahcup edenler gidecek, bu memlekete Atatürk'ün partisi gelecek.
Eski günlere; Gazi'nin 10 yılda 15 milyon genç yetiştirdiği, şaha kaldırdığı, Sümerbanklar yaptığı, fabrikalar açtığı, bunların sata sata bitiremediği KİT'leri yaptığı günlere... Türkiye'nin iyi yönetildiği, birlikte çalıştığı, daha çok kazandığı, adaletle paylaştığı günlere gideceğiz."
"BÜTÜN DÜNYAYA ANLATACAĞIM! BİR ADIM GERİ ATARSAM NAMERDİM"
"Şuna yürekten inanıyorum; artık Adalet ve Kalkınma Partisi'nin o konforlu günleri bitti. Gözümüzün içine baka baka yalan attıkları, hiçbir sözlerini tutmadıkları ama yine de seçim kazandıkları, bir şekilde bizim seçimi kaybettiğimiz o dönemler bitti. Biz 31 Mart tarihinde, 47 yıl sonra partimizi birinci parti yaptık. 23 yıl sonra AK Parti’ye ilk mağlubiyetini yaşattık. Bu partinin evlatları bugün zindanlardaysa, suçları atılan iftiralar değil AK Parti’yi yenmektir. Bundan sonra da yenecek olmak, iktidarı değiştirecek olmaktır.
Avrupa’ya gidecekler, dünyaya gidecekler, işlerine geldiği gibi anlatacaklar; gelip buralarda seçim kazanacaklar... Öyle bir şey yok. Buraya Brüksel’den geldim. Orada Avrupa Sosyalist Partisi, yani Avrupa Birliği'ndeki bütün sol, sosyal demokrat, sosyalist partilerin liderleriyle toplantıya katıldım. Orada Türkiye’de yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları teker teker anlattılar.
Beyler çıkmış, ki bugün değil yıllardır diyor ki bana: 'Efendim, yurt dışına gidip Türkiye’yi şikayet etme.' Vallahi bu AK Parti bir zamanlar başörtüsü sorunu yaşanıyordu, kardeşlerimize haksızlık yapılıyordu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açtılar, Türkiye’yi mahkum ettiler, çatır çatır tazminat aldılar. O şikayet değil! Kapatma davaları açılınca heyetler kuruyorlardı üçer kişi; bütün dünya başkentlerinde Türkiye’yi şikayet edip 'askeri vesayet var, siyasi vesayet var' diyorlardı. 15 Temmuz darbe oldu, sabah bizim kapıda bunlar. Çalıyor kapıyı; 'Buyur, Avrupa’da dostlarınız çok, sizi iyi dinlerler, bu darbeyi birlikte anlatalım.'
15 Temmuz’da darbe sana yapılınca ya da geçmişte kapatma davası sana açılınca, partinin başı sıkışınca kapı kapı Avrupa’yı gezeceksin, bunun adı 'demokrasi arayışı', 'hukuk yolculuğu' olacak; ama benim kardeşlerim içeri atılınca, 31 Mart’ta seçim kazandık diye 19 Mart’ta darbe bana yapılınca Özgür Özel oturacak, susacak, sen de burada keyif çatacaksın. Öyle bir şey yok!
Japonya’nın trende basılan 8 milyon tirajlı gazetesine de anlattım; İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın, Amerika’nın bütün dergilerine, gazetelerine de anlattım. Sosyalist Enternasyonal’de de anlattım, Avrupalı sosyalistlere de anlattım. Bütün dünyaya anlatacağım! Bir adım geri atarsam namerdim. Bu haksızlığı bütün dünyaya anlatacağım. Sana Tayyip Bey sana, sana helal olan hiçbir şey haram değil bana. Mücadele sonuna kadar!"
Senin üç tane televizyonuna, beş tane iftiracı gazetene teslim olursam, o zaman bizi bırakıp giden bu iki kardeşimin gözlerinle böyle bakamam. Ferdi’nin hatırasının, Gülşah‘ın hatırasının arkasında duramam. Ekrem Başkan’a sahip çıkmazsam, haysiyetime sahip çıkmış olmam. Bana diyor, ‘Gel Ankara’ya gel, Ankara merkezli siyaset yap. Partinin başında otur.’ Partimin başında 50 yıl oturacağıma, senden sonra şu iktidarın değiştiğini, CHP’nin geldiğini 5 dakika göreyim, gözüm açık gitmez. Gözüm açık gitmez. Partide oturmaya değil, Türkiye’nin başına geçmeye, bu meydandaki bütün mağdurların yüzünü güldürmeye geliyoruz. Yüzünü güldürmeye.”
“SEN GEL DE BAKALIM BU MİLLETİN GÖZÜNE BAK”
“Şunu da söyleyeyim. Edirneliler, Meriç’i sıkı tutun. 15 Temmuz darbesinden sonra bir yılda 2 bin FETÖ’cü yakalandı ya burada. Bu darbeciler de günü gelince Edirne’den kaçmak isterlerse Meriç’ten Dedeağaç’a, size emanet serhat şehri. Sınırı iyi tutun. Zekeriya Öz’ün kaçtığı gibi kaçmaya kalkarsa birisi emanetimdir, Edirne’nin sınırı Edirne’nin evlatlarına. Tabii diğer taraftan şunu açıkça hatırlatalım. Neredeyiz? Edirne’deyiz. Kaç gün oldu? Darbenin üstünden 276 gün geçti. Ne dedi Erdoğan ilk günler? ‘Çok değil, bir ay bekleyin. Bir aya insanın içine çıkamayacaklar. Birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar. Kendi ailelerinin bile gözünün içine bakamayacaklar’ dedi. Kim var burada? Kim var? Dilek İmamoğlu. Kardeşiniz. 276 gün sonra biz bu meydandayız. Birbirimizin yüzüne bakmaya geldik Erdoğan. İnsan içine çıkmaya geldik Erdoğan. Ekrem Başkan Dilek Hanım’ın gözüne her gün bakıyor, o ona güveniyor, biz ona güveniyoruz. Sen gel bakalım da bu milletin gözünün içine bak. Biz el eleyiz, yürek yüreğeyiz, göz gözeyiz. İftiraya teslim olmayız, hiç kimseyi de arkamızda bırakmayız. Böyle bilin bunu.”
“BÖYLE BİR KÖTÜLÜKLE KARŞI KARŞIYAYIZ…”
“Ne oldu? Hani Savcı bey ‘Pabucu yarım çık sokağa oynayalım’ diyor gençler. Ne oldu? ‘560 milyarlık yolsuzluk’ diyordun, 560 lirasını ispatlamadın. Ne oldu? ‘Parkenin altından 2 milyon Euro çıktı, videosunu göreceksiniz’ diyordun. İddianameye koyamadın çünkü yalan olduğu ortaya çıktı. ‘Filanca yerde toplandılar, paraları bavullara doldurdular, kaydı çıkacak’ diyordun. İddianamede bomboş çıktı. Jammerların içi, İstanbul İl Başkanımız buradaydı demin. Nerede başkan? Özgür Başkan valizin içini açtı Kameraları gösterdi, o zaman ‘İçinden para çıkacak’ diyordun, içinden Jammerlar çıktı. Dokuz aydır atılan her türlü iftiraya rağmen ne diyorsak o çıktı. Çünkü kendimizden, arkadaşlarımızdan eminiz. İftiranın büyüklüğüne şahidiz. Bakın televizyon izliyorum. Bundan sonra da bir yalan duyarsanız önce bir soru işaretine bakın. Ben Tayyip Erdoğan ‘iki kere iki dört eder’ dese gidip kerrat cetvelini kontrol ediyorum. Bir yanlışlık olmasın. Niye? Televizyonu açmışım, Gaziosmanpaşa Belediyesi’ne baskın. Hakan gencecik, pırıl pırıl bir kardeşim. TRT yazmış kırmızı, kocaman. ‘Belediyenin gizli kasası bulundu.’ Baktım, kasayı açmışlar. Dolarları çıkarıyorlar. Çıkar çıkar bitmedi. Bir daha bir daha gösteriyor. ‘İki kere iki dört’ ya kerrat cetveline bakacağım. Dedim ki arkadaşa ‘Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin arama tutanağını istiyorum.’ Tutanak geldi. Bir, kasa var mı? Var. Doğru mu? Doğru. Arkada mı? Arkada. Kimden kalmış? AK Parti belediyesinden. Kasanın arama tutanağı var mı? Var. Ne çıkmış içinden? Bir belediyeye ait mühür bir de tesliminde verilen bildirimlerin olduğu hard disk. Dolar? Dolar yok. Nasıl yok gözümle gördüm, TRT verdi. Dolar çıkmamış. Arayın TRT’yi, diyor ki ’Biz arama görüntülerini bulamadık Anadolu Ajansı’nda stok görüntü kullandık. O görüntü oranının görüntüsü değil.’ Bu TRT senden benden bandrol alıyor. Hani bizim traktörler var ya şimdi üstü kapalı traktörler var kabinli. O traktörün kabininde radyo varmış, o radyodan 5 bin 800 lira traktörü alırken başta para alıyor. Hepimizden para alıyor. Ve çıkmış arama tutanağı boşken, kasadan sadece mühür çıkmışken stok görüntü diye beni bile kandırıyor. Mustafa Akın, Ekrem Başkan’ın koruması. Gitmişler Mustafa Akın’ın yayladaki evine Karadeniz’de. Evin içinden dandik bir kasa çıkmış. Bana söylüyor, ‘Üç harflilerlerden aldım’ diyor. 2 bin liraya kasa almış, bu kadar bir karış kasa. Arama tutanağında 48 tane beylik tabancaya ait ruhsatsız tabancasının mermisi, başka bir şey yok. Mustafa Akın’ın yayla evindeki kasa bulundu, içinden tomar tomar euro çıkarıyorlar. Sorduk TRT’ye. ‘Yayma görüntüsünü bulamadık Anadolu Ajansı’ndan stok video kullandık.’ Arkadaşlar böyle bir yalanla, böyle bir kötülükle, böyle bir vicdansızlıkla, böyle bir ihanetle karşı karşıyayız.”
“GİZLİ TANIKLARIN KİMİ DELİRDİ, KİMİ ÇEKİLDİ, KİMİ İSYAN ETTİ”
“Bakın 15 gizli tanık vardı. İddianame çıktı, Ladin yok. Şahin yok, Kartal yok, Rüzgâr yok, Maun yok, Sekoya yok. Meşe yok. İlke var ama sonradan çekildi. Gizli tanık Ahmet Taşçı gitmiş, dilekçe varmış. ‘Benim bir şey bildiğim yok. Savcılar istedi, piyasadan duyduklarımı anlattım. Vicdanım hiç rahat değil. Tanıklıktan çekiliyorum. Anlattıklarımı yalan, yanlış servis etmişler. İnsanlar haksızca tutuklanmış, geceleyin uyku uyuyamıyorlar.’ Ahmet Taşçı diyor. 15 gizli tanıkla başladılar. Kimi delirdi, kimi isyan etti, kimi kendi çekildi, kimi kayboldu… Hasta mı var? Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız doktor, geliyor oraya. Şimdi bu giden sağlıkçıları biliyor musun? Covid’te herkes evdeydi, bunlar koşturuyordu. Tayyip bey ne dedi? ‘Hakları ödenmez.’ Hakikaten ödemedi haklarını. O yüzden biz yaşayalım diye ölümü göze alan bütün sağlık emekçilerine yürekten alkış. Seçim olur, onlar çalışır. Maç olur, onlar çalışır. Sayım olur, onlar çalışır. Sokağa çıkma yasağı olur, onlar çalışır. Kahraman Türk polisine bir kocaman alkış yakışır. Onların da hiç hakkını veren yok. Cezaevleri olmuş neredeyse 500 bin kişi. Bir tutuklu ve hükümlü olanlar var. Bir de o cezaevinde ekmeğinin peşinde olan, atanmamış öğretmenden tut dünya kadar üniversite mezunu ya da lise mezunu infaz koruma memurları var. Allah hepsinden razı olsun. Geldiğimiz ilk yıl başlatıp, üç yıl içinde hepsine en uygun fiyatlı lojmanları vereceğiz. Aldıkları maaşın yarısı kiraya gitmeyecek, söz veriyoruz. Sınır şehrindeyiz. Sınırı bekleyen Mehmetçik’e, sözleşmelilerine, uzman çavuşuna, astsubayına, subayına, komutanına, hepsine bir yürekten alkış… Bütün devlet memurlarına, devlet işçilerine, devlete kendini emanet edip hakkı yenen bütün emekçilere bir yürekten alkış. Hasta nasıl? Bizim burada şöyle bir şey var; kimseyi arkada bırakmıyoruz, Saraçhane’den gelenek. Kış oldu bir - iki oluyor, yazın oldu 10 - 15. Hasta birisi bayıldı mı siyasete ara veriyoruz, emekçilerin ve çalışanların haklarını hatırlatıyoruz. Ayağa kalkmış, hastamıza da bir kocaman alkış.”
“12 EYLÜL’Ü ARATMAYAN İŞLER YAPIYORLAR”
“Değerli Edirneliler biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne dediğimizi, ne yaptığımızı biliyoruz. Bu süreçte insanların nasıl çocuklarıyla tehdit edildiğini, eşinden ayrılmış hanımefendilere… ‘Çocuğa kim bakacak?’ ‘Annem.’ ‘Kaç yaşında? ‘84.’ ‘Nasıl olacak?’ ‘Bilmiyorum.’ ‘Haydi şuraya at bir imza, Silivri’ye gitme. Çocuğun yanına git’ dendiğini, iftiralara zorlandıklarını. Kabul etmedikleri beyanlar alınmak için sürekli savcılığa çağrılıp avukatsız görüşmelere zorlandıklarını hep anlattım. Ama buna Hakimler ve Savcılar Kurulu bir soruşturma başlatmadı. Şimdi iddianame çıktı, İBB davasında. 12 Eylül’ü aratmayan işler… İBB’ye ayrı bir iştirak, başında bir kadın müdür, 13 Mart’ta kızının okulu için yurtdışına çıkmak isterken durduruluyor. ‘Çıkamazsın’ diyor. 14 Mart’ta savcıya gidiyor, ‘İfademi al.’ Almıyor. 15 Mart, ‘Yok.’ 16 Mart, ‘Yok.’ Gidiyor devamlı savcılığın kapısında, ‘Bekleyin.’ Sonra kendi ayağıyla üç kez giden kadını sabah 06.00’da uyuşturucu çetesine operasyon yapılır gibi evinin kapısına gidip vura kıra, alıp götürüyorlar. Götürdükleri yerde, depo dedikleri bir yerde insanlığa aykırı çıplak aramaya tabi tutuyorlar. 12 Eylül darbesinin taşıyamadığı bu ayıbı yaşatıyorlar dört gün boyunca. Şimdi o kişi savcılığa başvurmuş, dinlememişler. Mahkemeye başvurmuş, dinlememişler. En son Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş uğradığı hak ihlalini anlatmaya çalışırken. Biz suçu olana sahip çıkan bir parti değiliz. Hiç olmadık. Ancak bu kadar haksızlığın yanında susup da arkadaşlarımızı asla yalnız bırakmadık.”
“ERDOĞAN’A EN BÜYÜK GÜVENSİZLİK OYUNU VERDİLER”
“Ben atılan iftiraları ve yapılmaya çalışılan siyasi operasyonu görüyorum, biliyorum. Ben Ekrem Başkan’a kefilim, ben Ekrem Başkan’a inanıyorum ve diyorum ki ‘Sizde varım diyordunuz. Ne oldu televizyondan canlı yayın? Gelin yayınlayın.’ Savcısına güvenen karşıma çıksın. Canlı yayın istiyorum. Ama iddianameye kadar atıp tutuyorlardı. ‘Canlı yayınlansın’ diyorlardı. Şimdi Tayyip Bey en iyi bildiği vitese taktı. Geri vitese. R yaptı, R. Tayyip Bey savcına güveniyorsan, al savcını ve geç karşıma. Okunsun iddianame, görünsün iftiralar. Verilsin cevaplar. Hodri meydan. Geçen hafta Kayseri’ye götürdüm. ‘Buraya getireyim’ dedim. Dediler ki ‘Meydan zaten yeterince büyük değil, sığmıyor. İmza TIR’ı girmez.’ Hepinizin emeği var; 25,1 milyon imza topladık. Ne diyerek? Şu metnin altına imza attınız: ‘Ey Erdoğan adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.’ 25,1 milyon insan dünyanın en büyük imza kampanyalarından birinde Türkiye siyaset tarihinin en büyük güvensizlik oyunu verdi Erdoğan’a. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Erdoğan, cesaretin varsa çık karşımıza. Yoksa en güvendiğini çıkar karşımıza. İster sen, ister evlat, ister damat, ister bakan adayını belirle, ben buradayım. Adayım burada Ekrem Başkan burada, çık karşıma. Millet ne derse o olur. Milletten kaçarak kurtulamazsın. Seni millet getirdi, bu milletin elinden kurtulamazsın. Bundan sonra adayımız Silivri’de de olsa onun yerine Cumhurbaşkanı adaylığına var mısınız? Onun adına kapı kapı gezmeye, vaatlerimizi anlatmaya, kampanya yapmaya var mısınız? Onun yerine koşacak mıyız? Onun yerinden çalışacak mıyız? Bu seçime kazanacak mıyız? Birlikte miyiz? Birlikte yürüyecek miyiz? O zaman yürüyelim arkadaşlar.”
13.45 CHP EDİRNE İL BAŞKANI YÜCEL BALKANLI, İMAMOĞLU'NUN MEKTUBUNU OKUDU
CHP Edirne İl Başkanı Yücel Balkanlı, İmamoğlu'nun mektubunu okumadan önce yaptığı konuşmada, "Bugün burada, tarih boyunca özgürlüğün ve direncin simgesi olmuş Edirne'de, Saraçlar Caddesi'nden millet iradesine sahip çıkmak için bir aradayız. Tüm baskılara ve engellemelere aldırmadan bu alanı dolduran her bir yurttaşıma yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız!
Bugün bu meydanda Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile birlikte Türkiye'nin dört bir yanından yükselen adalet ve değişim umudu Edirne'de buluşuyor. Konuşmaya başlamadan önce yüreğimizi yakan bir acıyı paylaşmak istiyorum. Pazar günü Manisa Şehzadeler Belediye Başkanımız, 37 yaşında, çok çalışkan yol arkadaşımız Gülşah Durbay'ı kaybettik. Bu kayıp yalnızca Manisa'nın değil, Cumhuriyet Halk Partisi ailemizin ve ülkemizin kaybıdır. Kendisine Allah'tan rahmet; ailesine, Manisa halkına ve tüm örgütümüze başsağlığı diliyorum. Ruhu şad olsun!
Değerli Edirneliler, değerli Trakyalı hemşerilerim; bugün buradan bir selam da göndermek istiyoruz. Haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanan Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu ve belediye başkanlarımıza, yol arkadaşlarımıza; Edirne'den, Saraçlar Caddesi'nden selam olsun! Onlar yalnız değildir, milletimiz onların yanındadır.
Bizler biliyoruz ki halkın iradesini tutsak edemezsiniz, halkın seçtiğini zindanlara sığdıramazsınız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemize adaleti de demokrasiyi de mutlaka biz getireceğiz" ifadelerini kullandı.
İmamoğlu'nun mektubu bu şekilde:
Merhaba Edirne. Merhaba güzelim Serhat şehri. İçi dışı bir, güler yüzlü, kocayürekli yiğit Edirneliler. Merhaba.
Değerli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler, sevgili gençler, canım çocuklar. Hoş geldiniz. Her birinizi hasretle kucaklıyorum. Sizleri çok özledim.
Osmanlı'nın başkenti Selimiye'nin ev sahibi Edirne'ye gözü gibi bakan, Edirne'ye hizmet için canla başla çalışan çok kıymetli Filiz Gencan başkanıma tüm çabaları için yürekten teşekkür ediyorum. Demokrasi ve adalet yolunda verdikleri cesur ve güçlü mücadeleleri için çok değerli il başkanımız Yücel Balkanlı'ya ve onun şahsında tüm örgütümüze şükranlarımı sunuyorum. Cumhuriyet Halk Partililer olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Bizler iktidarın baskılarından, kumpaslarından, tehditlerinden yılıp yorulacak, güler yüzünü solduracak insanlar değiliz. Ama zamansız genç kayıplar bizi çok yaralıyor. İçimizi çok acıtıyor. Şehzadeler Belediye başkanımızı, herkesin kıymetlisi sevgili Gülşah Durbay kardeşimizi kaybetmenin çok derin acısını içimizde taşıyoruz.
Ruhu şad olsun. Mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin.
Gülşah Durbay'ın ve onun gibi genç yaşta sonsuzla uğurladığımız sevgili Ferdi Zeyrek kardeşimizin hayallerindeki özgür dünyayı, güçlü, adil ve mutlu Türkiye'yi kurmak için var gücümüzle çalışmak boynumuzun borcudur.
Allah bizi sevdiklerimize, milletimize mahcup etmesin.
Kıymetli Edirneliler.
Edirne bir sınır şehridir ve biz milletçe sınırlarımızı korumak için gözümüzü kırpmadan canımızı veririz.
Ama unutulmasın ki bu aziz vatana Atatürk'ün yadigarı Cumhuriyetimize sahip çıkmak için dış sınırlarımızı da korumak yetmez.
Siyasi ve toplumsal hayatımızın çerçevesini belirleyen iç sınırları da korumak mecburiyetindeyiz.
Örneğin bu topraklarda hiç kimse hiçbir güç hukukun sınırlarını aşamamalıdır. Hiç kimse hiçbir güç demokrasinin sınırlarını aşamamalıdır.
Çünkü ülke içinde hukukun, demokrasinin, vatandaşın hak ve hürriyetlerinin sınırları ihlal edilirse ülkenin dış sınırları da tehlikeye girer. Bugün ülkemiz çok kritik, çok hayati bir eşiktedir. Ya bu iktidar ülkeyi daha derin bir çöküşe, çok daha büyük krizlere, felaketlere sürükleyecek ya da vatandaş karşısında haddini bilen, hukukun, demokrasinin sınırlarına saygılı, ortak akla ve ortak çıkarlara dayalı insanca, hakça bir düzen kuracağız. Milletimizin kararı, iradesi apaçık ortadadır. Bu iktidar milletin tahammül sınırlarını aşmıştır. Milletimiz bir an önce sandığa gitmek ve bir avuç insanın çıkarı için kurulmuş bu adaletsiz rejime son vermek için gün sayıyor.
Hiçbir suçun cezasız kalmadığı, ancak bir kişinin bile haksız yere tutuklanmadığı, ceza almadığı, kanunların herkese eşit uygulandığı bir Türkiye'yi hep birlikte kuracağız.
Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ve Anayasa Mahkemesi'nin başta Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Tayfun Kahraman, Osman Kavala olmak üzere verdiği hak ihlali kararları tamamen keyfi bir şekilde uygulanmıyor.
İktidarın elini yargıdan tamamen çektiği, adaletin siyasi hesaplara göre şekillenmediği bir Türkiye'yi hep birlikte kuracağız. Bize yapılanları biz kimseye yapmayacağız. Kardeşlerim. Hiç kimse sizden, vatandaştan büyük değildir. Hiçbir güç millet iradesinden üstün değildir. Milletimiz bu ülkenin, bu devletin tek sahibidir ve o ne derse o olur. Günü gelecek bu aziz millet sandık başına gidecek ve önce adalet, önce hürriyet diyecek. Her şey çok güzel olacak. Kalın sağlıcakla. Ekrem İmamoğlu Silivri zindanı.
13.30 EDİRNE BELEDİYE BAŞKANI FİLİZ GENCAN KONUŞTU
Edirne Belediye Başkanı Filiz Gencan konuşmasında bu ifadeleri kullandı:
"Cumhuriyetin yıkılmaz kalesi, özgürlüğün başkenti, benim güzel ailem, canım Edirne'm; hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Bugün bu alanda, Saraçlar Caddesi'nde omuz omuzayız ama biliyorum ki hepimizin kalbi biraz buruk, boynu biraz bükük. Daha beş gün önce partimizin gencecik, pırıl pırıl bir evladını, Manisa Şehzadeler Belediye Başkanımızı, kardeşimiz Gülşah Durbay'ı toprağa verdik. Ondan kısa bir süre önce değerli yol arkadaşımız, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek'i sonsuzluğa uğurladık. Bu iki büyük kayıp sadece Manisa'nın değil, hepimizin, tüm Türkiye'nin ortak yangınıdır.
Bugün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel aramızda. Yüreğinde yangınla ama sorumluluğunun başında; çünkü biliriz Trakya, Edirne onun evi, bu topraklar onun baba ocağıdır. Selanik'ten Üsküp'e uzanan bir göçmen çınarının evladı olarak bugün bizlerle aynı meydanda. Sayın Genel Başkanım hoş geldiniz, Edirne sizi bağrına basıyor; bizler bu acıyı paylaşmak, bu mücadeleyi büyütmek için buradayız. Siz bu halkın evladısınız, biz de sizin akrabalarınızız; hoş geldiniz!
Kıymetli hemşerilerim; acımız büyük ama irademiz çelikten. Bugün Saraçlar Caddesi tarihe bir not daha düşüyor. "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingimizin 76'ncısını düzenliyoruz. 19 Mart'tan beri şehir şehir bu mücadeleyi büyüten Genel Başkanımıza Edirne'den hep beraber haykıralım: Asla yalnız yürümeyeceksiniz!"
"SELAM OLSUN TÜRKİYE’NİN UMUDU SAYIN EKREM İMAMOĞLU’NA"
"Bu irade demir parmaklık tanımaz. Buradan Silivri zindanlarına, demokrasi tutsaklarına bin selam olsun. Bedeni hapiste ama fikri hürriyetle çarpan yol arkadaşlarımız bilsinler ki Edirne sizinle, Türkiye sizinle!
Buradan hep beraber haykıralım ve selam olsun Türkiye’nin umudu, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na! Hatırlayın, 23 Mart’ta tüm Türkiye’ye demokrasi dersi verdik. Edirne, Cumhurbaşkanlığı adaylığı ön seçiminde sandıklara sığmadı. En yüksek oyu kullanarak iradesinin arkasında durdu. O gün Edirne iradesine nasıl sahip çıktıysa, bugün de en güçlü şekilde Ekrem İmamoğlu’nun yanındadır. Bu şehrin ferasetiyle gurur duyuyorum.
İnanıyorum ki Ekrem Başkanımız, tüm siyasi tutsak mevkidaşlarımız ve bürokratlarımız şu anda bizleri izliyorlar. Ben bütün yol arkadaşlarımız için Edirne’den, her zaman olduğu gibi çok güçlü bir alkış istiyorum; yanınızdayız!
Sevgili Edirneliler, çok kıymetli ailem; yaklaşık iki yıl önce bu alanda, Sayın Genel Başkanımız huzurunda sizlere söz verdik. Bugün bu Serhat şehrin ilk kadın belediye başkanı olmanın onuruyla karşınızdayım. O gün 'birlikte başaracağız' dedik. Peki ne yaptık? Mali disiplin dedik, belediyemizin borç yükünü hafiflettik; bütçemizi israf etmeden, adaletli ve halkın yararına kullandık. 'İşgal altındaki alanlar halkındır' dedik; kamuya ait yerleri kurtarıp yeniden sizlere, Edirnelilere kazandırdık. 'Susuzluk kader olamaz' dedik; cesur adımlarla altyapıya girdik, köklü çözümler için süreci başlattık ve emin adımlarla ilerliyoruz. 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' dedik; belediyemizin tarlalarını ektik, hasadımızı ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızla paylaştık. Biz yüzü halka dönen, mazeret değil iş üreten bir anlayışla bu kadim şehri ayağa kaldırmaya hep beraber devam edeceğiz.
Yarın 21 Aralık. Ben Sayın Genel Başkanımıza bizi bu tarihte yalnız bırakmadığı, bizlerle buluştuğu için tekrar çok teşekkür ediyorum. Yarın 21 Aralık; büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Edirne’ye gelişinin 95. yıl dönümü. 95 yıl önce Atamızı bu topraklarda nasıl bağrımıza bastıysak, yarın da Edirne’nin dört bir yanında onun mirasına aynı aşkla, aynı bağlılıkla sarılmaya, onun yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Ve son söz; son söz benim güzel Edirneli hemşerilerim: Edirne hazır, Edirne ayakta! Edirne milletin iradesini en yüksek sesle haykırıyor. Yaşasın Edirne, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Mustafa Kemal Atatürk!
Ben sizleri saygıyla selamlamadan önce; bu güçlü belediye başkanlarım için, ilçe ve belde belediye başkanlarım için çok güçlü bir alkış istiyorum. Bugün burada bizleri kırmayıp yalnız bırakmayan Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza, misafir belediye başkanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. İyi ki varsınız. Saygıyla, sevgiyle sizleri selamlıyorum. Sağ olun, var olun!"