Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, resmi X hesabından yaptığı paylaşımda, “2002’de net asgari ücret 184 liraydı. Bugün 22 bin 104 liraya ulaştı. Asgari ücrete nominal olarak 119 kat, reel olarak yüzde 242 artış sağladık” ifadelerini kullandı. CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Emek Büroları Koordinatörü ve Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Bakan Işıkhan’ın bu sözlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Taşcıer’in açıklaması şöyle:
“Sayın Bakan Vedat Işıkhan, katıldığı programda, ‘Biz göreve geldiğimizde asgari ücret 184 liraydı. Reel olarak yüzde 242 artış sağladık’ diyerek büyük bir iş yapmışlar gibi konuştu. Oysa Sayın Bakan’ın henüz akademik kariyerinin başında olduğu, bugün asgari ücretle yaşam mücadelesi veren genç kuşakların ise hayata dahi adım atmadığı bir dönemle bugünü karşılaştırmak ve ortada duran manzarayla övünmek, bugünün emekçisinin yaşadığı ağır yoksulluğu gizleyemez. Aynı programda Sayın Bakan, hızını alamayıp ‘Türkiye’deki asgari ücret pek çok ülkeden daha iyi’ demiş. O halde Sayın Bakan hangi ülkelerden iyi olduğunu da açıklasın. Avrupa’da bir asgari ücretli, kira ve mutfak derdiyle boğuşmazken Türkiye’de milyonlarca emekçi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. ‘Türkiye Yüzyılı’nı kıskanan Alman Hans ülkemizde beş yıldızlı otelde, her şey dahil bir hafta tatil yaparken aynı otelde asgari ücretle çalışan Hasan bırakın tatil yapmayı, o otelde parasıyla bir öğün yemek yiyemiyor.
"ASGARİ ÜCRETLİ YALNIZCA HAYATTA KALMAYA DEĞİL, AİLESİYLE İNSANCA YAŞAMAYA HAKKI OLAN İNSANDIR”
AKP iktidarı, ‘Kişi başına milli gelir 17 bin dolar, yani yaklaşık 705 bin lira’ diyerek hayal satıyor. Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi bir asgari ücretli aylık 22 bin 104 lira maaş alıyor. Bu rakamı 12 ayla çarptığımızda yıllık 265 bin 248 lira ediyor. O halde Sayın Bakan’dan asgari ücretlinin yıllık 438 bin lirasının nerede kaybolduğunu açıklamasını beklemek de en doğal hakkımız olsa gerek. Ayrıca 2002’de 184 lira maaşla neredeyse yedi çeyrek altın alınabiliyordu. Bugün ise 22 bin 105 lirayla yalnızca iki buçuk çeyrek altın alınabiliyor. Yani asgari ücretlinin altın karşısındaki alım gücünün üçte ikisi buharlaştı. Peki bu kaybolan değer kimin cebine gitti? Sayın Bakan şu sorulara da yanıt vermelidir: Asgari ücretin anlamı nedir? Sadece açlık sınırının altında yaşamaya çalışan, tatile gidemeyen, sosyalleşemeyen, insanca yaşam hakkından mahrum bırakılan bir kitle mi yaratmak istiyorsunuz? Oysa asgari ücretli yalnızca hayatta kalmaya değil, onurlu bir hayat kurmaya, ailesiyle insanca yaşamaya, sosyal haklardan yararlanmaya da hakkı olan bir insandır.
"TARİHSEL VERİLERİ MANİPÜLE EDEREK BİR SİYASAL ÖVÜNÇ VESİLESİ HALİNE GETİREN BU YAKLAŞIM, DERİN YOKSULLUĞUN MİMARIDIR”
Bu ülkenin milyonlarca emekçisini açlık ve yoksulluk sınırına mahkum etmek, adı konmamış bir kölelik düzeni dayatmaktır. Emekçisini küçümseyen, halkıyla alay eden bu yaklaşımın adı sosyal politika değil, sosyal çöküştür. Vedat Işıkhan ve temsil ettiği iktidar, hangi Türkiye’de yaşıyor bilinmez ama bizim yaşadığımız Türkiye, yoksulluğun ve yokluğun dayatıldığı Türkiye’dir. Hayat değişiyor, yıllar geçiyor, rakamlar doğal olarak büyüyor. Ancak mesele rakamların artması değil, alım gücünün küçülmesidir. 2000’lerin başında bir asgari ücretli maaşıyla kirasını ödeyip mutfağını döndürebiliyordu. Bugün ise çalışanlar, açlık sınırının dahi altında yaşamaya mahkum ediliyor. Tarihsel verileri manipüle ederek bir siyasal övünç vesilesi haline getiren bu yaklaşım, emekçilerin yaşadığı derin yoksulluğun mimarıdır. Gerçek mesele ücretlerin yılların içinde nominal büyümesi değil, alım gücünün reel olarak küçülmesidir. AKP emekçiye hayal satarak yoksulluğu kalıcı hale getiriyor.
"BİZ GELDİĞİMİZDE 184 LİRAYDI’ NOSTALJİSİYLE ÖVÜNMEK, YURTTAŞIN AKLIYLA ALAY ETMEKTİR”
Türkiye’nin gerçeği şudur: 20 yıl öncesinin kuru rakamlarını bugüne taşıyarak siyasi övünç yaratmaya çalışan bir iktidar, aynı dönemde özgürlükleri gasbetmiş, yargıyı siyasetin sopasına dönüştürmüş, çalışma hayatını güvencesizliğe hapsetmiştir. Liyakat yerine sadakat, sendikal haklar yerine baskı, iş güvenliği yerine iş cinayetleri egemen kılınmıştır. Böylesi bir tabloda, ‘Biz geldiğimizde 184 liraydı’ nostaljisiyle övünmek, ancak yurttaşın aklıyla alay etmektir. Gerçek mesele, asgari ücretin kaç lira olduğu değil; emekçinin alın terinin kaç kuruşa denk düştüğüdür. Titrinde ‘bakan, profesör, bilim insanı’ yazan birinin bu denli sorumsuz açıklamalar yapması, olsa olsa fıkra konusu olabilir. Ancak unutmayalım, açlık ve yoksulluk, fıkralara değil; acil çözümlere konu olabilecek kadar hayati bir meseledir.”