19 Mart tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında tutuklanan isimlerden birisi de İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce.

Gökce'nin en son Silivri günlerini yazdığı 22 Metrekare Gökyüzü kitabı yayına çıktı.

"8.5 AYDIR HİÇBİR SOMUT FİİL VE DELİL GÖSTERİLMEDİ"

Sosyal medya hesabından bugün bir açıklamada bulunan İPA Başkanı Gökce, İBB soruşturmasında hakkında isnat edilen suçlamalara yanıt verdi. Açıklamasının başında operasyonlara başlandığında kendi iradesi ile emniyete gittiğini, tutuklu bulunduğu 8.5 aydan bu yana söz konusu suçlamalarda hiçbir somut fiil ve delilin gösterilemediğini belirten Gökce, yazılan 4 bin sayfalık iddianameyi bulunduğu koşullar altında incelediğini kaydetti.

Tutuklu olduğu 'rüşvet' suçuna ilişkin herhangi bir isnatın iddianamede yer almadığını kaydeden Gökce, MASAK raporları ve diğer mali incelemelerde mal varlığında artış, şüpheli para hareketi, gizli/açık tanık beyanı veya usulsüz gelir tespit edilemediğini vurguladı.

30 YILLIK BİRİKİM İLE 2 KONUT İDDİANAMEDE DE YER ALMIŞ

Gökce, sahibi olduğu iki konutun da 30 yıllık birikim sonucunda edinildiğinin doğrudan iddianamede yer aldığını kaydettiği madde madde açıklaması şu şekilde:

O komutanın TSK'dan ihracı iptal edildi
O komutanın TSK'dan ihracı iptal edildi
İçeriği Görüntüle

KAMUOYUNA

8,5 aydır tutuklu yargılanmam devam ediyor. İddianameyi şartlar dahilinde inceledim. Şahsıma yönelen iddialara cevap vermek ve kamuoyunu bilgilendirmek isterim.

Kendi irademle emniyet birimlerine gittim. Gözaltı ve tutuklu yargılama sürecinde “rüşvet" ve "suç örgütü üyeliği" suçlamaları yöneltildi. 8,5 ay boyunca bu suçlamalara ilişkin hiçbir somut fiil ve delil gösterilmedi. Hiç şüphe yok ki soruşturma belgelerine erişimim kısıtlıyken iddianamenin tüm ülkeye açılması adil yargılanma ve masumiyet karinesi açısından ağır bir ihlaldir.

Yaklaşık dört bin sayfalık iddianamede, sekiz buçuk aydır tutuklu yargılanmama temel gerekçe olan "rüşvet" suçuna ilişkin herhangi bir isnat yoktur. MASAK raporları ve diğer mali incelemelerde mal varlığımda artış, şüpheli para hareketi, gizli/açık tanık beyanı veya usulsüz gelir tespit edilmemiştir. Sahibi olduğum iki konutun da 30 yıllık birikim ve banka kredileriyle edinildiği bizzat iddianamede yer almaktadır. Böylece tek kuruş haksız kazanç elde etmediğim resmî belgelerle ortaya çıkmış durumdadır.

İddianamede şahsıma yöneltilen 12 adet ihaleye fesat karıştırma eyleminin dördü bakımından, isnat edilen tarihte görevde olmadığım kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Bunlardan ikisi, 2020 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri olarak görev yaptığım döneme, diğer ikisi ise, Kasım 2023’te İBB’den istifa ettikten sonraki döneme denk düşmektedir. Fiilen görevde olmadığım yer ve zaman dilimlerine ilişkin bu iddialar, iddianamenin kendi içinde dahi tutarlı olmadığını göstermektedir.

Görev yaptığım dönemle ilgili isnatlar ise AKP döneminde de çok sayıda örneği olan İBB iştirakleri tarafından kazanılan belediye tesislerinin işletilmesi ve bazı hizmetlerin görülmesine yönelik Belediye Şirketlerinin aldığı ihalelere ilişkindir.

Bu ihalelerde görevim; muhammen bedeli belirleyen ya da şartnameyi hazırlayan teknik komisyonlarda yer almak değil, genel sekreter yardımcısı sıfatıyla, hazırlanan evrakı encümene sevk etmek ve sürecin mevzuata uygun işleyip işlemediğine bakmaktır. Dolayısıyla “ihaleye fesat” suçunun maddi unsurlarını oluşturabilecek bir tasarrufum bulunmamaktadır.

Belediye şirketlerinin ihale alması da hukuka aykırı değildir. Nitekim, İBB’de önceki dönemlerde görev yapan ve çoğu AKP hükümetlerinde bakanlık sorumluluğu üstlenen kişilerin tümü bu tür ihale süreçlerinde imza yetkilisi olmuştur. İhaleyi kazanan şirketin altyüklenici olan şirketlerle sözleşme yapması ya da bu sözleşmelerle üstlenilen edimlerin ifası süreçleri ile hiçbir ilgim bulunmadığından, herhangi bir hileli davranışta bulunmam ve/veya sorumluluğum söz konusu edilemez.

Reklam mecralarına ilişkin ihaleler konusunda daha önce verilen soruşturma izninin Danıştay 1. Dairesi tarafından iptal edildiğini, bu kararda muhammen bedel belirlemenin uzmanlık isteyen ve ayrı komisyonlarca yapılan bir iş olduğunun, genel sekreter yardımcısının bu işten sorumlu tutulamayacağının açıkça belirtildiğini ifade etmek istiyorum. Bu kararın yok sayılması mümkün değildir.

Örgüt üyeliği iddiası esasen HTS ve sinyal kayıtlarından çıkarılan soyut yorumlara dayanmaktadır. Çünkü, iddianamede herhangi bir örgütsel hiyerarşi kapsamında talimat ilişkisi, çıkar temini veya para trafiği içinde bulunduğum somut şekilde gösterilmemiştir. Yalnızca kamu görevi çerçevesinde yürütülen mesleki temaslar ve görevin gereğini yerine getirebilmek için zorunlu olan iş ilişkisi mesnetsiz şekilde "var olmayan örgütün üyeliği" olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.

Kamu görevinin doğası gereği yapılan işlemlerin “örgüt faaliyeti” olarak nitelendirilerek kriminalize edilmesi mümkün değildir.

Sonuç olarak: söz konusu iddianame;

Mal varlığımda usulsüz bir artış olmadığını,

Maddi veya siyasi herhangi bir çıkar ilişkisine girmediğimi,

Örgüt üyeliğine veya ihaleye fesat suçuna dayanak teşkil edebilecek somut bir fiil bulunmadığını,

BELGELEMEKTEDİR.