2025, CHP’nin kayıp yılı

2025, Cumhuriyet Halk Partisi için zor bir yıl olarak tarihe geçti.
Parti içi kopuşlar, kayyum atamaları, yargı müdahaleleri ve ağır kayıplar…
Hepsi bir araya geldiğinde, Türkiye siyasetinin en köklü partisinin nasıl bir fırtınanın ortasında kaldığını gördük. Bu yıl, sadece bir siyasi dönüm noktası değil; aynı zamanda demokrasinin sınandığı bir yıl oldu.

PARTİ İÇİ ÇALKANTI: GEÇMİŞTEN BUGÜNE AYNI HİKAYE

CHP, tarihi boyunca iç muhalefetin hiç eksik olmadığı bir parti oldu.
1945’te Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın “Dörtlü Takrir”i reddedildiğinde Demokrat Parti’nin temeli atılmıştı. O günkü ayrılıklar, fikir tartışmalarından doğmuştu; bugün yaşananlar ise daha çok kişisel hesapların gölgesinde gelişiyor.

2025 yazından itibaren partiden ayrılan belediye başkanlarının sayısı arttı. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu ve çevresindeki bazı ilçe başkanları AK Parti’ye geçti. Kısa sürede bu dalga Gaziantep, Yalova, Konya gibi illere yayıldı. İstanbul’un Beykoz ilçesinde de CHP’li Alaattin Köseler’in tutuklanmasının ardından yerine meclisten seçilen Özlem Vural Gürzel, AK Parti’ye katılarak rozetini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı.

Sokakta konuşulanların çoğu benzerdi: insanlar seçimle gelenin nasıl bu kadar kolay yön değiştirdiğini, iradelerinin nasıl hiçe sayıldığını sorguluyordu.

KAYYUM GÖLGESİ: SANDIĞIN ANLAMI ZAYIFLIYOR

2017 Anayasa değişikliğinden sonra Türkiye’de kayyum atamaları olağan bir uygulamaya dönüştü. Oysa Anayasa, Türkiye’yi “demokratik bir hukuk devleti” olarak tanımlar. Bir hukuk devletinde seçimle gelen, ancak yargı kararıyla görevden alınabilir. Fakat 2017 sonrası dönemde İçişleri Bakanlığı, “terör” veya “yolsuzluk” iddialarını gerekçe göstererek seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerine kayyum atayabiliyor.

Bu durum artık halkın günlük hayatında da hissediliyor. Şişli Belediyesi’ne mart ayında kayyum atanması, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, Tunç Soyer’in gözaltına alınması, Rıza Akpolat’ın cezaevine gönderilmesi…

Hepsi bir araya geldiğinde, halkın sandıkta verdiği kararın bir kararnamede silinip gittiği duygusunu yarattı.

Sokak röportajlarında en çok duyulan cümlelerden biri şu oldu: “O zaman neden oy veriyoruz?”

BASININ VE HALKIN ORTAK TEPKİSİ

Basın, 2025 boyunca aynı noktaya dikkat çekti:

Kayyum atamaları, demokrasinin en temel ilkesini zedeliyor.
Manşetlerde “Yerel irade gölgede”, “Seçimle gelen atamayla gitmemeli” ifadeleri yer aldı.
Köşe yazarları, devletin merkezileşmesinin yerel demokrasiyi boğduğunu yazdı.
Sokakta ise yurttaşların çoğu artık yorgundu ama umudunu tamamen kaybetmiş değildi.
“Adalet istiyoruz” diyen gençler, bu dönemin en sade ama en güçlü cümlesini kuruyordu.

KAYIPLAR VE SESSİZ VEDALAR

2025 aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin hüzünlü bir yılı oldu. Birbiri ardına gelen vefatlar, sadece partiyi değil; onu seven milyonlarca insanı derinden sarstı.

Ferdi Zeyrek’in beklenmedik ölümü büyük bir şaşkınlık yarattı. Manisa sokaklarında, onun afişlerinin önünde insanlar toplandı; kimileri “Bu bir suikast mı?” diye sordu, kimileri “Artık siyasette vicdan kalmadı” dedi. Bir genç, “O bizim için bir belediye başkanı değil, dürüstlüğün simgesiydi” diye yazdı.

Altan Öymen ise yalnızca eski bir genel başkan değildi; kalemiyle, sözüyle ve duruşuyla Türk basınının vicdanını temsil eden bir gazeteciydi. Vefatının ardından siyasiler, gazeteciler ve yurttaşlar aynı duyguyu paylaştı. Sosyal medyada binlerce kişi “dürüstlük, zarafet ve sağduyu” kelimelerini onunla yan yana kullandı. Cenaze töreninde yaşlı bir kadın, gözyaşlarını silerek, “Onu hep haberlerde görürdük ama sanki evimizden biri gibiydi,” dedi. O söz, Altan Öymen’in halkın kalbinde yer etmiş bir dost olduğunu anlatmaya yetiyordu.

Lale Karabayır, eski Bursa Milletvekili, aynı zamanda bir akademisyendi. Öğrencileri onun ardından “hocamızın bilgeliğiyle büyüdük” derken, eski meslektaşları “kadınların siyasette yer bulmasına katkısı unutulmayacak” mesajlarını paylaştı.

Yücel Artantaş ve Suat Binici, daha sessiz vedalarla uğurlandı. Ancak onların ardından gelen yorumlarda “sade ama temiz bir siyaset” vurgusu öne çıktı. Halk, bu isimleri “dürüstlükleriyle” hatırladı; siyasetin içinde kaybolmamış birer örnek olarak andı.

Vefatların ardından herkesin aklında aynı soru vardı: “Bu ülkede hâlâ güven veren kimler kaldı?”
O anda pek çok insanın aklına aynı isim geldi: Hikmet Çetin.

Sessiz, ağırbaşlı, ama nerede konuşsa herkesin dinlediği bir isim. Zatürre nedeniyle hastaneye kaldırıldığını duyunca, pek çok insanın içi burkuldu. “Bu ülkenin düzgün insanları da yoruluyor artık” diyenler oldu.

Neyse ki kısa sürede toparlandı. CHP lideri Özgür Özel’in ziyareti, ekran başındakilere de moral verdi.

Sosyal medyada binlerce kişi aynı şeyi yazdı: “İyi ki hâlâ aramızda.”

Hikmet Çetin iyileşince birçok kişi derin bir nefes aldı. Sokağın diliyle söylersek, “O varsa, hâlâ umut var” duygusu yayıldı. Çünkü bazı insanlar görevde olmasa bile, sadece varlıklarıyla bile insanı rahatlatırlar.

SON SÖZ: SANDIK MI KARARNAME Mİ?

2025, CHP için kayıpların yılıydı. Ama bu kayıplar, belki de demokrasinin ne kadar kıymetli olduğunu yeniden hatırlattı. Bir yanda sandığın iradesi, diğer yanda hükümetin müdahaleleri… Bir yanda umudunu korumaya çalışan halk, diğer yanda gücü elinde tutmak isteyenler…

Tüm bu çelişkilerin ortasında Türkiye, hâlâ direnen bir halkın ülkesi. O halk, ne olursa olsun, bir gün yine sandığın başına gidecek. Halk gerçek değişimin bir imzayla değil, bir oyla olduğunu biliyor.