Güncel

100 gündür tutuklu Mehmet Pehlivan için meslektaşlarından çağırı: Tutuklama değil, 'kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma'

Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın tutukluluğunun 100. gününde, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu; Yönetim Kurulu üyeleri ve İBB avukatlarının katılımıyla açıklama yaparak hukuksuzluğa tepki gösterdi

Mehmet Pehlivan'ın tutukluluğunun 100. günü nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İBB avukatlarından Tora Pekin ve İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hürrem Sönmez'le birlikte basın toplantısı düzenledi.

Açıklamaya, tutuklanarak yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in avukatı ve kızı Seraf Özer ve çok sayıda avukat katıldı.

“HUKUK DIŞI OPERASYONLAR BAŞLATILDI”

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, şunları söyledi:

“İstanbul Barosu üyesi avukat Mehmet Pehlivan'ın keyfi bir biçimde tutuklanmasının yüzüncü günü. Bu vesileyle hem İstanbul Barosu olarak savunma mesleğine ilişkin etkinliklerimiz hem de Mehmet Pehlivan'ın özgürlüğünden alıkonulmuş olması karşısında yaptıklarımız ve yapacaklarımız konusunda sizleri bilgilendirmeyi amaçlıyoruz. Biz İstanbul Barosu olarak başından beri her zaman her yerde herkes için hukuk dedik, hukuku etkili kılma amacıyla bağımsız baro, özgür avukat ilkelerini savunduk, savunmaya çalıştık. Her ortam ve koşulda bunu fikri ölçekte yaptık. Bunu dayanışma yoluyla yapmaya çalıştık. Aynı zamanda eylemde de bu amacımızı, hedefimizi doğruladık. Bu amaçla ki bir zaman vatanda bulunduk emniyet önünde ve içinde. Çoğu zaman Çağlayan'da Adliye Sarayı'nda, içinde ve önünde ve sıkça da Silivri, Çorlu, Edirne hapishanelerde olmak üzere haksız tutuklananlar ve keyfi bir biçimde özgürlüklerinden alıkonulmuş avukatlar, seçilmişler belediye başkanları, gazeteciler, meslektaşlar bunların haklarını savunmaya çalıştık. Bunu biz yalnızca 30 Ekim'den itibaren Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr Ahmet Özer'in tutuklanması anından itibaren değil, bunu yalnızca 19 Mart operasyonuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun yine keyfi bir biçimde tutuklandığı andan itibaren değil bunu biz sürekli kıldık ve bu etkinliklerimizi savunma örgütü olarak yalnızca Türkiye'nin değil, dünyanın eşsiz hukuk kurumu savunma kurumu olarak İstanbul Barosu çerçevesinde bu etkinliklerimiz yaygınlaştırıyor iken İstanbul Barosuna yönelik olarak da bir dizi yine anayasa dışı ve hukuk dışı operasyonlar başlatıldı.

“HAZIRLAMIŞ OLDUĞUMUZ BİR AYRINTILI RAPORU ADALET BAKANLIĞINA GÖNDERDİK”

Bu operasyonlar sürerken yalnızca seçilmişlere belediye başkanlarına değil yine baro yönetimi gibi demokratik yolla oluşmuş olan yönetim ve kurumun kendisine değil aynı zamanda baro üyelerine yurttaşları savunan haksızlıklara uğranan haksız bir biçimde görevinden uzaklaştırılan belediye başkanları ve belediye görevlilerinin avukatlarını da bu kez o bağlamda savunma hakkını yaptırmamak ya da onu kriminalize etmek amacıyla gözaltılar ve tutuklamalar başladı. Bu süreç ne Mehmet Pehlivan'la başladı ne de onunla sona erdi. Birçok meslektaşımıza yöneldi bu hukuk dışı dalga. Biz bu süreçte hem baro yönetimi, baro yönetimi nezdinde yakın çalışma arkadaşlarımız hem de gönüllü avukatlar aracılığıyla sürekli sahada olduk ve onun tanıklıklarımızın raporlaştırılmasını ve sonucunu burada 22 Nisan günü kamuoyuyla paylaştık. Adli yılın açılışında hep yargılamada adalet, çevrede adalet ve toplumda adalet yelpazesinde etkinliklerimizi sürdürdük ve bu bağlamda hazırlamış olduğumuz bir ayrıntılı raporu Adalet Bakanlığı'na gönderdik. Adalet Bakanlığı'na 2 ay önce gönderdiğimiz raporda daha ayrıntılı bilgiyi doğrudan yüz yüze görüşmelerimiz sırasında kendisiyle paylaşacağımızı da belirttik ve bu raporda üyemiz Mehmet Pehlivan'a özel bir paragrafta ayırdık. Diğer hukuka aykırılıklar, anayasaya aykırılıklar dışında ancak Adalet Bakanlığından henüz dönüş olmadı. Son olarak şunu belirtmek isterim.

“BİR KAMU KURUMU OLARAK SÜRDÜRMEYE KARARLIYIZ”

Benim son olarak, çünkü esasen meslektaşlarımıza yönelik yürütülen hukuk dışı operasyonlar konusunda avukat Tora Pekin bilgi verecek. Ama ben şununla yetineyim. Seçimler yargı gözetimi altında yapılıyor. Halkın iradesini yansıtır. Seçmenlerin iradesini yansıtır. Tıpkı İstanbul Barosu'nda avukat seçmenlerin iradesini yansıttığı gibi ve yargı güvencesi altında yapılan seçimler sonraki seçimlere kadar geçerli olurlar. Sonraki seçimlerde eğer irade değişirse bir başka yönetime geçer. Bugüne kadar Türkiye'de yakın geçmişe kadar seçime giden yolların tıkanmasına gerek ulusal ölçekte gerek yerel ölçekte çok tanık olduk. Ama 31 Mart 2024’den bu yana ise sandıktan çıkan iradeye de tıpkı 2019’dan itibaren kayyum atamalar yoluyla yapıldığı üzere daha da genişletilmesi ve yalnızca seçimden çıkan, sandıktan çıkan iradenin gölgelenmesi değil gelecek seçimlere yönelik olarak da bir operasyon yürütülerek ve burada demokratik olmayan siyasetin inşa edilmesi için yargı araçsallaştırılarak bu özgürlüklerden alıkoyma işlemleri yalnızca bireysel olarak değil, kitlesel bir biçimde yürütülmektedir. Biz bu işlemlere karşı ve uygulamalara karşı İstanbul Barosu olarak hep hukuk dedik, anayasa dedik Türkiye'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler dedik ve bunlardan oluşan anayasal düzeni koruma görevimizi hukukun üstünlüğü ve insan haklarını koruma yükümlülüğüne yükümlülüğünde bulunan bir kamu kurumu olarak sürdürmeye kararlıyız."

“NEREDEYSE HEPSİ YANLIŞ, HEPSİ HUKUKSUZ”

İbrahim Kaboğlu'ndan sonra söz alan İBB avukatlarından Tora Pekin kısa bir açıklamanın ardından, tutuklu bulunan avukat Mehmet Pehlivan'dan gelen mektubu okudu.

Pekin'in açıklaması şöyle:

“Yazarlar, çizerler gazeteciler, akademisyenler, sendikacılar, meslek odası yöneticileri, siyasetçiler, seçilmiş belediye başkanları, onların çalışma arkadaşları, şarkıcılar, sanatçılar, görüşünü sosyal medyada veya sokakta ifade etmek isteyen aralarında çocuklardan öğrencilerden emeklilere sayısız yurttaşlar, hepsi ya hakim önündeler veya hapisteler. Bir devri daim içinde o kadar çok kişi hapse giriyor-çıkıyor-giriyor-çıkıyor ki ne yazık ki toplum olarak kanıksamaya başladık. Oysaki yanlış, bu medyada, sosyal medyada izlediğiniz tutuklamaların hepsi yanlış çoğu değil tutuklama bir soruşturma başlatılmasını bile hak etmiyor. Ortada suç yok. Kendini ifade etmek, konuşmak, yazmak, çizmek, haber yapmak suç değildir. Siyaset yapmak suç değildir. İşçi haklarını, doğayı, oy verdiğin siyasetçiyi savunmak, bunun için paylaşımda bulunmak, barışçıl toplantılar, gösteriler yapmak suç değildir. Başlatılan soruşturmalar, açılan davalar, yapılan tutuklamalar ve verilen cezalar neredeyse hepsi yanlış, hepsi hukuka aykırı. Bunu bir kez daha vurgulamak isterim bugün Türkiye’de siyasetin değdiği soruşturmaların, davaların, yapılan tutuklamaların ve verilen cezaların neredeyse hepsi yanlış, hepsi hukuksuz, hepsi temel hak ve özgürlüklerimizi ihlal ediyor.

“AVUKATLAR DÜNYANIN HER YERİNDE BASKICI YÖNETİMLERİN SALDIRISININ HEDEFİNDEDİR”

Maalesef siyasal iktidarın çıkarlarına uygun hareket etmeyi görev bilen birkaç savcı ve birkaç yargıcın elinde tüm özgürlüklerimiz hızla elimizden alınıyor. Buna 'topyekûn bir saldırı( adını verebilirsek, avukatlar ve meslek örgütleri olan barolar bu topyekûn saldırıya en önde karşı koyan kişi ve kurumları tarif ediyor. Tüm o hukuksuzlukları savunma adına en önde gören, tespit ve analiz eden, ortaya koyan ve engellemeye çalışan avukattır. Hukukun dışına çıkan hangi iktidar böyle tanımlanan birine katlanır? Hukukun dışında bir faaliyet alanı bulan hangi savcı, hangi yargıç böyle tanımlanan bir işi, yani avukatlık faaliyetini kendi mülkü sandığı adliyesinde ister? Avukatlar bu nedenle dünyanın her yerinde baskıcı yönetimlerin saldırısının hedefindedir. Ülkemiz de bunun bir istisnasını oluşturmuyor ne yazık ki. Bu olmasın, savunma özgürce görevini yapsın diye devletin uymak zorunda olduğu ulusal ve uluslararası kurallar var. Hiç uyulmayan, yok sayılan haklar ve kurallar. Baro başkanımız bahsetti. İstanbul Barosu’na, baromuza açılan davalar da bu saldırı kapsamındadır. Yönetim Kurulu üyemiz Fırat Epözdemir’e açılan dava da bu saldırı kapsamındadır. Avukat Can Atalay’ı Anayasa Mahkemesi kararına rağmen içeride tutan bu saldırıdır. Avukat Selçuk Kozağaçlı ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi meslektaşlarımızın yıllardır süren hapisliğinin sebebi de budur. Özgürlükçü Hukukçular Derneği üyesi meslektaşlarımıza açılan davanın bunca yıldır bitirilmemesinin sebebi de budur. Baromuz Staj Eğitim Merkezi’nin de danışmanlarından olan avukat Atilla Özen’in iki hafta önce tutuklanmasının sebebi de budur. Avukatlığı tehdit olarak gören bu anlayıştır başka sebep aramayın.

“HUKUKA AYKIRI BİR SORUŞTURMA”

Gelin İstanbul Adliyesi'ne savunmanın yani avukatların gözüyle bir bakış atalım. Yargının kurucu unsuru olan avukatlara adliyenin içinde kapalı alanlar, kapalı koridorlar, duruşma salonları. Hatta 19 mart darbe girişimi sırasında gördüğümüz gibi tamamen kapalı bir adliye. Savunmaya gizli, iktidarın medya organlarına sonuna kadar açık, masumiyet karinesinin ne anlama geldiğini bile bilmeyen soruşturmalar, tümüyle göstermelik, keyfi olarak belirlenen günlerde ve son dakikada haber verilen tutukluluk incelemeleri, o kadar göstermelik ki bunlara yapılan itirazların sonucunda verilen kararları bile alamıyoruz. Dosyaya, yasaya, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine açıkça aykırı, kimseyi ikna etmeyen haksız, haksız, haksız tutuklamalar. İstanbul Adliyesi'nde avukatlık imkânsıza yakın ama inatla, sabırla, mücadele edilerek' davaları ve avukat tutuklamalarını meslektaşımız avukat Mehmet Pehlivan’ın uğratıldığı haksız tutuklama, gerçekte tüm bu topyekûn saldırının devamı, bir parçasıdır. Avukat Mehmet Pehlivan’ın hiçbir makul sebep olmaksızın 100 gündür Çorlu’da tutulması, hukuka aykırı bir soruşturma, hukuka aykırı olarak sürdürülsün diyedir. Bu tutuklama avukatlığı, avukatlık faaliyetini engelleme girişimidir. Gerçekte görünüşte tutuklama olarak görünen bu kararın, siyasi nedenlerle ve örgütlü biçimde 'kişiyi özgürlükten yoksun bırakma suçu'nu oluşturduğunu, bunun da bir insanlık suçu olduğunu, zaman aşımına tabi olmadığını eklemek isterim. Mehmet’in tutukluluğunun 100. gününde bu gerçekleri bir kez daha dile getirme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu vesileyle, hapsetmeyi, sistematik insan hakları ihlaline yol açacak şekilde gerçekleştiren Kuyu Tipi Hapishanelerin kapatılması konusunda kamuoyunu duyarlılığa davet etmek isterim."

"BEN HUKUKU, ADALETİ VE MESLEĞİMİN ONURUNU SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİM"

Tora Pekin, daha sonra Mehmet Pehlivan'ın gönderdiği mektubu okudu. Pehlivan mektubunda şu satırlara yer verdi.

"Bugün tutukluluğumun 100. gününe giriyorum. Yalnızca bir avukat olarak görevimi yerine getirdiğim, müvekkillerimi ve hukukun üstünlüğünü savunduğum için özgürlüğümden mahrum bırakıldım. Bu durum, sadece benim değil, savunduğum insanların da hak arayışını ve savunma hakkını zedeleyen ağır bir ihlaldir. Bir avukatın özgürlüğünden mahrum edilmesi, onun müvekkillerinin de adil yargılanma ve hukuki temsil haklarının doğrudan zarar görmesi anlamına gelir. Mesleki faaliyetlerin suç gibi gösterilmesi, savunma hakkına ve demokratik toplumun temellerine yönelik ciddi bir tehdit oluşturur. Buradan, meslektaşlarıma ve kamuoyuna şunu söylemek isterim: Ben hukuku, adaleti ve mesleğimin onurunu savunmaya devam edeceğim. İnancım, umudum ve mesleki bağlılığım dimdik ayakta.

Biliyorum ki bu hukuksuzluklar, ortak bir irade ve dayanışma sayesinde son bulacak. Dayanışma gösteren her ses, bu adaletsizliğin duvarlarını birer birer yıkacak güçtedir. Savunma hakkına ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkan tüm meslektaşlarıma ve yurttaşlara teşekkür ediyorum. Buradan tüm meslektaşlarıma selam ve dayanışma duygularımı iletiyorum sesimi ve mücadelemi dışarıya taşıyan her birinize minnettarım. Bu 100 gün, savunma hakkının susturulamayacağının ve hukuku savunmanın asla suç olamayacağının bir göstergesi olarak tarihe geçecektir"